Aziz Mesrop Dağı'nın yamaçlarında kurulu Palu şehri (Kaynak: Victor Pietschmann, Durch kurdische Berge und armenische Städte, Wien, 1940)

Palu: Etnik gruplar arasındaki ilişkiler

Arka sıra, ayaktakiler, soldan sağa: Arzun Mahdesyan-Khodigyan, Bedros Mahdesyan. Birinci sıra, soldan sağa: Sahag Mahdesyan (ayakta), Manug Mahdesyan (ayakta), Boghos Mahdesyan (oturan), Mesrob Mahdesyan (ayakta), Khaçadur Avedisyan (oturan), Avedis Avedisyan (ayakta), 1905 yılında (kaynak: Baghnadun'un tarihi, a.g.e., sayfa 7)

Palu ilçesi nüfusunun büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşuyordu. Burada bulunan 300 köyden sadece 40'ı Ermeni nüfusa sahipti; geriye kalanların büyük çoğunluğunda ise Kürtler yaşıyordu. Türkler Palu şehrinde ve yakınlarındaki Seydilar köyünde ve diğer birkaç köyde yaşıyorlardı. Öyle ki, taşradaki etnik gruplar arası ilişkileri mercek altına aldığımızda, burada şehir söz konusu olduğunda daha çok Ermeni-Türk ilişkilerini, köylerde ise Ermeni-Kürt ilişkilerini dikkate almak gerekir.

Palu şehrinde Ermeniler ve Türkler

Palu şehrinin üç Türk mahallesi ve dört Ermeni mahallesi (19. yüzyılın sonlarında sadece iki Ermeni mahallesi kalmıştı) birbirinden ayrı idi. Türkler sayıca Ermenilerin iki katından fazla idi.

Ermenilerin tanıklıkları aynı şehirde yaşayan Türk ve Ermeni topluluklarından her birinin kendine özgü gelişim ve yaşam tarzına sahip olduğu izlenimini bırakmaktadır. Ama bu durum karşılıklı ilişkiler ve karşılıklı etkiler olmadığı anlamına gelmez. Bu tür ilişkileri aramak için şehrin özel mekânlarındaki yaşamı incelemek gerekir; bu mekânların en belirgin örneği de pazardır. Bu iki topluluk her ne kadar birlikte barış içinde yaşasa da, aralarında daima karşılıklı kuşkular, önyargılar var olmuş ve sanki bunlar bu halkların yüzyıllık ilişkisine genel şeklini vermiştir.

Hamam örneğini ele alalım. Şehirde, Türklerin Aşağı mahallesinde taş bir hamam vardır. Ermeniler de Türkler gibi bu kamuya açık mekâna serbestçe girebiliyordu. Ama ilginç olan şu ki, haftanın bazı günleri Türklere, diğerleri Ermenilere tahsis edilmiştir. Başka bir deyişle, hamam bu iki grubun üyelerini doğrudan bir araya getiren bir yer değildir [1].

İki cemaate mensup insanların dini mekânları ortaklaşa kullanma durumu da aynı derecede ilginçtir. Ermenilerin tanıklıklarında Ermenilerin Türklere ait caminin önünden korka korka geçtikleri net bir şekilde vurgulanmıştır. Caminin içini görme hatta içeri girme isteği ve merakı vardı, ama insanların içeri girme cesaret yoktu. Türklerin Ermenilerin ibadet yerlerine karşı yaklaşımı ise tamamen farklıydı. Onlar sık sık Ermenilerin kutsal saydıkları yerleri ziyaret eder, ahdedip Ermeni kiliselerine girerler veya ailelerinden hasta bir kişiyi Ermeni papaza okuturlardı [2].

Palu üzerine yazdığı kitabını sık sık kendi ergenlik ve gençlik anılarıyla süsleyen Mesrob Grayan, Ermenilerde komşu Türklerin neden olduğu korku hissini anlatan çeşitli hikâyeler aktarır. Bu şekilde, örneğin okul arkadaşlarıyla sık sık Ermeni mahallesinden Aziz Marsuba Dağı'nın zirvesine tırmandıklarını anlatır. Orada onlar kalenin yıkıntılarını, çok sayıda çatlaklarını incelemişlerdi. Kalenin en ilginç bölümlerinin dağın diğer tarafında, yani kuzey kesiminde bulunduğu biliniyordu. Kalenin girişi, Urartuca çivi yazısı veya yerin içine oyulmuş ve inanışlara göre Mesrob Maşdots'un inzivaya çekildiği mekâna çıkan yol ve ayrıca Kıntiga Kayası'nın yanına, Aradzani kıyılarına kadar uzanan bir tünel olduğu düşünülen bir mağara da burada bulunmaktadır. Ama Kalenin o bölümünde onlar aşağıdaki Zovya Türk mahallesinin sakinleri, özellikle de kendi yaşıtları tarafından görülecekleri için, ergen Mesrob Grayan arkadaşları ile o taraflarda gezinmeye cesaret etmiyordu [3]. Aynı yazarın ancak 1908'de Osmanlı Anayasası ilan edildikten sonra, tam olarak 1914'te mezun arkadaşları ve öğretmenleri ile birlikte dağın o kısmına tırmandıklarını ve sonunda arkeolojik değeri olan, efsanevi o yerleri ziyaret ettiğini söylemesi ilginçtir.

Şehirde ve köylerde üç ayrı grubu, Kürtleri, Ermenileri ve Türkleri yan yana getirmek ve aralarında sosyal ilişkiler kurdurmak için en uygun mekân şehirdeki pazardır. Palu'daki yetişkin erkeklerin hepsi de ticaret ve meslekleri gereği pazar ile bağlantılıdır. Yetişkin olmayan erkek çocuklar da sık sık babalarına yardım ederler veya ders saatleri dışında şu veya bu zanaatkârın yanında çıraklık yaparlardı. Şüphesiz pazardaki bu sürekli temaslar ve orada mevcut pazar canlılığı sebebiyledir ki Palu'lu Ermeni erkekler Türkçe ve Kürtçe konuşma dillerine hakimdiler (çeşitli lehçelerine).

Köylerde Ermeniler ve Kürtler

Burada Ermeni köylüsünün Kürt beyi veya ağası ile olan ilişkilerine değinmeyeceğiz ve Kürt köylüsü ile Ermeni köylüsü arasındaki yatay ilişkiler üzerinde yoğunlaşacağız. Bu gruplar da kendi aralarında iki farklı gruba ayrılabilir:

a) Yalnızca Ermenilerin yaşadığı köyler ve komşu Kürtler
b) Ermeni ve Kürt karışık nüfusa sahip köyler

a) Birinci grupta karşılıklı ilişkileri geliştirmenin en etkili yolunun yine ticaret olduğu göze çarpmaktadır. Ermeni ve Kürt köylüleri mallarını sık sık şehirde satarlar. Ama onlar kendi aralarında da sürekli alışveriş yaparlar. Bu şekilde, örneğin Palu'nun dağlık kesimlerinde genellikle yabani otlar veya bitkilerden oluşan, kendiliğinden yetişen sebzeler çok çeşitlidir; bunlardan bazılarına şehri pazarında veya köylerde yoğun talep vardır. Genellikle dağlarda yaşayan Kürtler bu tür yabani sebzeler toplarlar ve bu sebzelerle Ermeni köylerinde ticaret yaparlar. Ermeniler bu maddelere karşılık Kürtlere tahıl verirler. Papaz Harutyun kitabında, Kürt köylüsünün malını şehirdeki pazarda satmak yerine Ermeni köyünde ticaret yapmayı yeğlediğini belirtir. Bunun nedeni ise, Kürt ve Ermeni köylülerinin Palu pazarındaki Ermeni ve Türk tüccarlar tarafından sürekli kandırılmalarıdır. Şüphesiz, köyden gelen bir Kürt ve Ermeni ile her alışveriş yaptıklarında yurttaşlar arasında genel bir uyum ve işbirliği ortamı yaratılır. Bu sosyal hareket tarzının amacı, ticaretin şehirli lehine olacak şekilde gerçekleşmesini sağlamaktır [5]. Baghin'in kitabında Ermeni ve Kürt köylüler arasında bu tür zengin bir karşılıklı ilişki örneği daha buluyoruz. Buna göre, büyük bir Ermeni köyü olan Baghin yağcılığı, yani yağ ticareti ile meşhurdur. Ermeni köylüler bu işi uzmanlık seviyesine taşımışlardır ve hayvani yağı Palu ilçesi dışında, Harput, Mezre, Urfa, Mardin, Siverek, Diyarbakır ve Malatya gibi çevre bölgelere de satarlar. İşin ilginç yanı, Baghin'liler kendileri yağ üretimiyle iştigal etmezler. Onlar bu maddeyi komşu veya çevredeki Kürt ve Kürt-Zaza köylerinden alırlar. Bu açıdan, Ermeni ve Kürt köylüler arasında mal takası gerçekleşir; Kürtler ürettikleri yağa karşılık Baghin'liden genellikle üretiminde uzmanlaştığı kovaya benzer ahşap kaplar olan kula (ulba) alır. Bu alışverişte Kürt, yerel tüccarların kendisini daima kandırdıklarına inandığı yakın veya uzak komşu pazarlara şahsen gitmek yerine, yağını yine doğrudan Baghin'liye satmayı tercih eder [6].

Ermeni köylerinde (Ekim ve Kasım aylarında) yapılan pamuk hasadı aynı şekilde dağlarda yaşayan çok sayıda Kürdün Ermeni köylerine gelmesi ve mal takası vasıtasıyla bu gruplar arasında ikili ilişkiler kurulması için bir fırsat oluşturur. Kürtler yanlarında nar, elma, ceviz, armut, kuru üzüm, pestil getirirler ve bunları pamukla takas ederler. Havav da çevredeki Kürtlerin ve bunlar arasında özellikle Kürum sakinlerinin Ermeniler ile Kürtler arasında kalıcı bir ilişki kurmak üzere ziyaret ettiği meşhur, eski ve dinamik bir köy pazarıdır [7].

Kürtlerin veya daha doğrusu Kürtler arasında geniş bir kitlenin Ermeni kaynaklarında ilçenin en fakir topluluğu olarak anılması dikkat çekicidir. Ermeni köylünün temel besin maddesi buğday ise, Ermeni yazarlar pek çok Kürdün beslenmek için, yerel lehçede bir tahıl adı olan gılgıl kullandığını vurgulamaktadır [9]. Bu tahıl darı ailesine mensuptur, ancak darıdan daha büyüktür, bu da söz konusu tahılın Ermenice'de Kudüs darısı denilen mısıra benzediğini düşündürmektedir. Bu tahıl Palu'lu Ermenilerde insan gıdaları arasında önemli bir tutmamaktadır ve daha çok hayvanlara verilir [8]. Bunun yanı sıra Ermenilerin tarlalarında sürekli yaşanan hırsızlık olaylarından bahsedilir; bu hırsızlık vakalarının failleri de yine yoksul Kürtlerdir. Bu olaylar bir Kürt beyinin veya adamlarının bir Ermeni köyüne saldırarak Ermeni köylüden kendilerine şu veya bu emtiayı bedelsiz teslim etmesini istediği hırsızlık olaylarına benzemez. Gerçekten de burada, hırsızlığın ana nedeninin daha ziyade yoksulluk ve fakirlik olduğu olaylarla karşı karşıyayız. Örneğin sık sık Ermenilere ait bağlardan bağ çubuğu hırsızlığı yapanlar bu tür Kürtlerdir. Onlar Ermeni bekçiler tarafından sık sık yakalanır ve dövülürler; hırsızların öldürüldüğü olaylar da yaşanır. Ermeni köylerinde pamuk hasadından sonra bu yerlere gelip Ermeni köylüden pamuk dilenenler yine bu Kürtlerdir [9].

b) Bu gibi Kürt-Ermeni karışık nüfusu olan köyler hakkında anı kitapları yazanlar genelde aynı yerde doğan Ermenilerdir. Onlarda, kendi köylerindeki Kürtlerin eskiden Ermeni oldukları, koşullar gereği İslamlaşmış ve Kürtleşmiş oldukları görüşü yaygındır. Aslında Kürtlerin Ermeni kökenli olduklarına dair bu tür görüşler Palu hakkında yazılan hemen hemen tüm anı kitaplarında yer almıştır. Ermeni yazarlarda bu ilçenin Kürtleri hakkında her yazı yazıldığında yinelenen bir toposa dönüşmüştür.Şunu da belirtmek gerekir ki, onların yaptıkları açıklamalar bazen çok geneldir veya yetersiz kanıtlara dayanmaktadır. Örneğin, Ermenilerin istilalar ve katliamlar sonucu din değiştirdiği düşüncesi sıkça tekrarlanır. Çoğu zaman Ermenicede bir anlamı olan Kürt köylerinin isimleri de anılır; bu da, aynı yazarları söz konusu köylerdeki Kürtlerin eskiden Ermeni olduklarını veya onların daha önce Ermeni köylerinde yaşadıklarını düşünmelerine yol açar. Yine bu tür düşünceler arasında, bölgedeki Kürtlerin Ermeni kutsal mekânlarında kalıcı olarak bulundukları veya Kürtlerin kendi evlerinde ekmeğin üzerinde ıstavroz çıkardıkları anlatılır.

Karışık bir nüfusu olan Okhu'da, komşu Kürtlerin Ermeni kökenli olduklarına dair daha geçerli kanıtlar mevcuttur. Parunag Topalyan Köydeki Ermeni ergenlerin köylerindeki Kürtlerden bazılarını "yarı-yarıya" gibi aşağılayıcı bir isimle çağırdıklarını anlatır. Bu da göstermektedir ki, köydeki Ermenilere göre komşuları olan Kürtlerin bir kısmı eski soydaşlardır. Okhu'da Kürt ve Ermeni topluluklar arasındaki ilişkiler genelde dostanedir. Bir Ermeni komşusu Kürdün evini ziyarete gittiğinde, misafir hemen evin en değerli yeri olan ocağının yanına oturmaya davet edilir. Bunun dışında, kendi erkek çocuklarının sünnet töreni yapılırken, ebeveynlerin çocuğu komşu bir Ermeninin kucağına oturttukları sıkça görülen bir durumdur. Bu da zaten aile bağlarını pekiştiren önemli bir simgedir [11].

Ermeni ve Kürt karışık nüfusa sahip köylerde bu iki etnik grubun ayrı mahallelerde yaşadığını bilmek de önem arz eder.

1895-1896 yıllarındaki Ermeni katliamları ve 1895-1896 yıllarında Palu ilçesi

Bu olayların yerel düzeydeki hikâyesi sanıyoruz Ermeni-Türk ve Ermeni-Kürt ilişkilerinin çok yönlü niteliği hakkında çok şey yansıtmaktadır. Bu tür felaket ve kitlesel şiddet dönemlerinde, korumasız ve zayıf kalan taraf olan bir kurban bulunacağı aşikârdır. Palu'da kurban konumunda olanlar Ermeniler ise, öte yanda diğer iki etnik grup olan Türkler ve Kürtlerin takındığı tavır bu şiddet dönemlerinde asla birbiriyle uyumlu olmamıştır ve burada her birine ayrı ayrı değinilmesi gereken farklı nüanslar ortaya çıkmıştır. Temelde bu tarihi olayları iyi anlamak için, Palu ilçesinin sosyo-ekonomik yapısını mutlaka iyi irdelemek gerekir. Burada özellikle bölgenin başlıca egemenleri olan Kürt beylerinin ve ağalarının takındığı tutum üzerinde durmak önem arz etmektedir. Bu noktadaki tezat göze çarpmaktadır. Açıkçası bir yanda onların mensubu olduğu aşiretlerin bu katliama doğrudan katkılarını görmekteyiz, diğer yandan ise kendi etki alanlarında bulunan Ermeni köylerine karşı koruyucu rol üstlenmektedir [12]. Bu meselede serflik çıkarlarının önemli bir rol oynadığı açıktır. Kürt beyleri ve ağaları fiilen kendi hakimiyetleri altında bulunan, çalışan ve zanaatkâr önemli bir güçten, bir zenginlikten, bu vakada Ermeni köylülerden mahrum kalmayı asla istemeyeceklerdi. Ancak, aynı Kürt ağası veya beyi kendi etki alanı dışında bulunan, rakip bir Kürt egemenin etki alanındaki Ermeni köylerine acımasızca saldırabilir, nüfusunu katledebilir ve zenginliklerini talan edebilirdi.

Bu şiddet günlerinde Osmanlı makamlarının Palu ilçesinde takındığı tavrı da öne çıkarmak aynı derecede önemlidir. Onların, beylerin ve ağaların ezici etkisi altında bulunan bu ilçede daima zayıf bir varlık gösterdikleri doğrudur. Ancak, Osmanlı makamları bu bölgede göreli bir sükunet hüküm sürmesinin veya daha doğrusu kitlesel şiddet olayları olmamasının bir şekilde teminatı olan toplumsal bir dengenin daima önemli bir unsuru olmuştur. Soygunlar, çalışanların sömürülmesi, serflik sistemi Palu ilçesinde uzun zamandır var olan olgulardı. Bütün bunlara karşı yerel makamların müdahale etmede güçsüz kaldığı açık bir şekilde hissediliyordu; bu da onları bu durum karşısında kayıtsız kalmaya itmişti. Bununla birlikte, resmi makamlar görünürde tarafsız kalmayı sürdürmüşlerdir; bu durumun daha da ağırlaşmasını veya göreli istikrarın çökmesini önleyen taraf olmuşlardır. Sanki Kürt beyleri veya ağaları kendi güçlerinin ve serbestçe hareket edebilecekleri alanın sınırlarını biliyorlardı. Bu çizgileri aşmaya çalıştıklarında ise, karşılarına rakip Kürt ağanın veya yerel makamların çıkacaklarını bilirlerdi.

İşte bu denge 1895'te yerinden oynadı. Yerel makamlar Kürt beyine veya ağasına o güne kadar hüküm süren düzenin değiştiğini ve daha önce çizilen sınırların görmezden gelinebileceğini belli ettiler. Düzen geçici olarak yerinden oynadı, ama birkaç gün zarfında Palu'da ve çevre köylerde birkaç bin Ermeninin katledilmesi, evlerin ateşe verilmesi ve soyulması için bu geçici ihlal yeterli olmuştu. Dahası, öyle sanıyoruz ki 1895-1896 katliamları ilçedeki tüm toplumsal atmosferi değiştirdi, orada özellikle Ermeni-Kürt ilişkilerinde temel değişiklikler ortaya çıktı. Ermeni kaynakları o tarihten sonra Kürt beylerin konumunun daha da güçlendiğini, aynı şekilde onların uyguladığı şiddetin dozunun arttığını, Ermeni köylerinde yaşanan hırsızlık olaylarında artış olduğunu belirtmektedirler. Buna karşılık, Ermeni unsur yerel makamların tarafsızlığına artık daha az inanmaktadır, daha içine kapanık bir hal alır ve bazı köylerde Kürtlerin giriştiği hırsızlık olaylarına karşı öz savunma grupları oluşturulmaya başlanır.

  • [1] Mesrob Grayan, Palu. Palu yaşamından manzaralar, hatıralar, vezinli şiirler ve düzyazı sayfaları, Kilikya Katolikosluğu basımevi, 1965, Antilyas, sayfa 40.
  • [2] Aynı kaynak, sayfa 42.
  • [3] Aynı kaynak, sayfa 100.
  • [4] Aynı kaynak, sayfa 101.
  • [5] Papaz Harutyun Sarkisyan (Alevor), Palu, gelenekleri, eğitim ve aydınlanma durumu ve lehçesi, Sahag-Mesrob basımevi, Kahire, 1932, sayfa 180-182.
  • [6] Baghnadun'un tarihi, Baghin köyü yeniden inşa, eğitimseverler derneği yayınevi, "Harenik" basımevi, Boston, 1966, sayfa 107-110.
  • [7] Dikran S. Papazyan, Palu Havav köyünün tarihi, Mşag Basımevi, Beyrut, 1960, sayfa 67.
  • [8] Sarkisyan , a. g. e., sayfa 451.
  • [9] Aynı kaynak, sayfa 46.
  • [10] Baghnadun'un tarihi, a. g. e., sayfa 17.
  • [11] Parunag Topalyan, Köyüm Okhu, Hayrenik basımevi, Boston, 1943, sayfa 20-21.
  • [12] Grayan, a. g. e., sayfa 468.