Ermeni düğün alayı. (Kaynak: Rev. Henry J. Van Lennep, Travels in little-known parts of Asia Minor, Cilt I, Londra, 1870)

Zeytun – Dini Gelenekler

Yazan: Sonia Taşçıyan, 20/06/2012 (son değişiklik 20/06/2012) Ermenice’den Türkçe’ye Çeviren: Arlet İncidüzen

Geleneklerine bağlı olan Zeytunlular, asırlar boyunca günlük hayatın yanı sıra aile yaşantısında da komşu bölgelerden farklılaşan kendine has seremoni ve alışkanlıklarını korumuştur. Örneğin evlilik seremonilerinde, diğer bütün Ermeni bölgelerinde olduğu gibi, iki aile birbirleriyle anlaştığında ve aralarındaki bağı güçlendirmek istediklerinde, çocuklarını daha kundaktayken birbirleriyle nişanlar ve böylece “dünürlük” bağı kurmuş olurlardı. Ve çocuklar evlilik çağına geldiklerinde (Zeytun’da erkeklerin evlilik yaşı 15-17, kızların ise 12-14’tür) de söz kesme ritüelleri uygulanmaya başlanırdı. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse ve evde evlenme yaşına gelmiş bir delikanlı varsa, evin kadınları, özellikle de delikanlının annesi uygun bir gelin adayı arar ve etraftaki evlenme çağındaki kızları, özellikle de kiliseye gelen genç kızlarla ilgilenirdi. Sonra, uygun birini bulunca delikanlının fikri alınır ve onun da onayıyla (burada belirtmek gerekir ki delikanlı annesinin uygun gördüğü gelini, başka birine sevdalı dahi olsa kabul etmek zorundadır) [1], kızın evini ziyaret etmek için bir fırsat yaratılır, sohbet sırasında müstakbel gelinden su getirmesi rica edilirdi. Bu, kızın ebeveynlerine, misafirlerin kız görmeye gelmiş olduklarını anlatan bir işaretti. Misafirler ayrıldıktan sonra gelenlere verilecek cevabın ne olacağına kızın anne-babası karar verirdi. Ardından delikanlının evine haber gönderirlerdi. Cevap, “Allah hayırlı etsin” olursa, cevap olumlu demekti.

Nişanlanma

Damat adayının ailesi, köyün papazı vasıtasıyla, nişanlanma işareti olarak kızın ailesine altın yüzük veya iki altın bilezik ya da birkaç altın para gönderir. Bu paralar,nişanın kesildiği yıl içinde farklı vesilelerle gelin adayına hediye edilir, böyle ileride düğün yapılırken gelin takacağı alın veya boyun süsü hazır edilmiş olur. [2] Ayrıca yakın akrabaların birkaçı, yanlarında getirdikleri bal, helva, ceviz, kuru üzüm, leblebi ve bazen de altın paralarla gelin adayının evine giderken papaza eşlik ederler. Nişanlı kızın evinde misafirleri ağırlamak için büyük bir yaygı serilir, üzerine minderler dizilir. Misafirleri kızın babası karşılar ve içeri buyur eder. Sonra da misafirlere katılmaları için kendi akrabalarını çağırır. İkramlar sigara ve nargilenin getirilmesiyle başlar, sonra da uygun mezelerle (kuru üzüm, ceviz, bal, pestil, incir, içi doldurulmuş keklik veya tavuk) şarap ve rakı sunulur. Papaz söze başlar, “Eve gelen neden geldin diye sorulmaz. Allah’ın izniyle ve rızasıyla, kızınızı bu oğlana vermek için konuşmuşsunuz, öyle mi? Eğer cevabınız evet ise işte nişanınız.” Sonra papaz nişanı kutsar ve kızın büyükannesine verir, o da oğluna teslim eder ki kızının parmağına geçirsin. Bu sırada kızın akrabaları, “Allah kutsasın, hayırlı kılsın. Bundan önce on kişi istedi ama kısmet sizeymiş” derler. Kız içeri girer ve hepsinin elini öper. Ardından, o güne has soğanlı, hadruz, içli köfte, yumurta vb. yiyeceklerle sofra kurulur. Eğer perhiz zamanıysa da ona uygun yemekler servis edilir. Papazın duasının ardından yemeye başlanır ve karşılıklı tebrik edilir. Misafirler ayrılmadan önce papaz yine dua eder, nişanlı kız tekrar herkesin elini öpmeye gelir. Papaza bir havlu, diğer misafirlereyse para kesesi hediye edilir. [3]

Zeytun'un ileri gelen şahsiyetlerinden biri ve iki oğlu. Fotoğraf Huşamadyan tarafından renklendirilmiştir ve gerçek kıyafetlerle uyuşmayabilir. (Kaynak: Ferdinand Brockes, Quer durch Klein-Asien, Gütersloh, 1900)

Nişanlı Kızın Evine Ziyaret

Nişanın kesildiği hafta, Cuma sabahı, delikanlının babası Zeytunlu bir yiğidi çağırır ve ondan nişanlı kızın evini ziyaret etmek için konu komşu, dost akrabaya haber vermesini ister.

Cumartesi sabahı erkek tarafın bir koyun keser, içini kuruyemiş, et ve yemişlerle doldurur ve pişirirler. Pirinç pilavı hazırlarlar. Bal, şarap ve ekmek alırlar. Süslenip püslenip büyük bir ciddiyetle, kalabalık bir grup halinde nişanlı kızı görmeye giderler.

Kız evinde uzun bir yaygının üzerine minderler serilmiş, dünürler beklenmektedir. Bolca ikramlar, içecekler ve iyi dilekler sunulur. Sonra biri eline bir tabak alıp, orada bulunanlardan müstakbel gelin için hediyeler toplar. Bu hediye genellikle para olur. Toplanan para müstakbel damada verilir ki müstakbel gelin için altın liralar satın alsın. [4]

Nişanlılık 1-3 yıl sürer. Bu dönemde nişanlıların birbirini görmesine müsaade edilmez. Tesadüfen bir yerde karşılaşınca yüz çevirip birbirlerinden uzaklaşmaları gerekir. Erkek tarafı, her bayramda hediyeler ve bol bol yiyeceklerle kızın evini ziyaret eder. [5]

Gana düğünü, İncil’den, Khosrov Manastırı, 1430, Şadakh. Resim: Vartan, No: 4827, Dosya: 4, Mesrop Maşdots Elyazması Kütüphanesi-Madenataran, Yerevan. (Kaynak: Jean-Michel Thierry ve Patrick Donabedian, Armenische Kunst, Freiburg/Basel/Viyana, 1988)

Düğün

Papazın ziyareti- Bu deyim semboliktir, düğünün ilk işaretidir. Düğünden birkaç hafta önce, damadın babası, papaz, birkaç ahbap ve köyün ileri gelenlerinden oluşan bir heyet oluşturur ve kız tarafına gönderir. Heyet burada ziyadesiyle ağırlanır. Yiyip içtikten sonra ziyaretlerinin sebebini yani düğün hakkındaki kararlarını öğrenmeye geldiklerini açıklarlar. Çoğu kez kızın anne-babası naz yapar, kızlarının daha küçük olduğunu bahane ederek düğünü ertelemeye çalışır, sonra da düğün hazırlıklarının masraflarını artırmaya başlarlar: kıyafet masrafı, birkaç ayakkabı, küçük oğlana kırmızı kaftan, ağabeylerine çarık, komşulara terlik veya mendil vs. Anlaştıktan sonra düğün kıyafeti alış verişlerine ve dikimine başlanır. [6]

Pilavlık pirincin ayıklanmasıyla birlikte, hazırlıkların başladığı düğün haftasının pazartesi günü önemlidir. Pirinç bereket sembolüdür ve belki de 2. yüzyıla, Kral I. Ardaşes ve Kraliçe Satenik’in düğününe dayanan bir alışkanlıkla, gelini uğurlarken başına aşağı pirinç taneleri atılması sebepsiz değildir.

Salı günü kadınlar toplanıp düğün için çok sayıda ekmek pişirirler. Bu arada delikanlılar odun toplamaya yollanır.  Kırmızı kaftan giyinmiş, gümüş zincir takmış, bellerinde tabancayla 30-40 delikanlı toplanır. Damadın babası, onlara katır, yüklü miktarda rakı, şarap, ekmek ve meze temir ederek, Khanos denen ormana yolcular. Delikanlılar sırayla silahlarını ateşlerler ki herkes düğünden haberdar olsun. Aynı şekilde süslenmiş başka delikanlılar da gelip gruba katılır. Yol boyunca şarkılar söylenir, şakalar yapılır ve silahlar atılır. Bir gece ormanda kalır, yiyip içerler. Ertesi gün odunları katırlara yükleyip aynı şamatayla gelinin evine giderler. Köyün girişinde onları davul zurna karşılar. Yüklerini teslim ettikten sonra eğlenceye hedef vurmaca oynayarak devam ederler. O gece damat evinde ağırlanırlar, bu arada gelinin evinde de misafirler için sürekli sofra kurulu olur. Damadın babasının da gelin evine birkaç katır odun gönderdiğini belirtmeyi unutmayalım. [7]

Perşembe günü damadın babası, kızın vaftiz babasına (azabbaş) hediye olarak gümüş bir tabanca zinciri veya bir çift ayakkabı gönderir. Vaftiz babası kırmızı güzel bir kaftan giyer ve üzerine vaftiz babalığının simgesi olarak altın telle işlenmiş bir mendil bağlar. Pazardan, bu günlere has yuvarlak hamur işlerinden alır ve düğüne davet edeceği kişilere, “Darısı sizin çocuğunuza olsun, düğünümüze buyurun” diyerek bunlardan bir tane verir. Bu sırada evde ekmek pişirmeye, et dövmeye, köfte hazırlamaya ve canla başla evi temizlemeye devam edilir. Müstakbel gelin ve damat da heyecanla hazırlıklarını görürler, oruç veya perhiz tutar, günah çıkarıp tövbe ederler, bazen de eğer varlıklılarsa fakirlere sadaka dağıtırlar. [8]

Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyılın ikinci yarısında kullanılan tabanca ve tüfekler. (Kaynak: Henry J. Van-Lennep, Bible lands. Their modern customs and manners, 2. Bölüm, Londra, 1875)

Düğünün asıl günü cumadır. Sabahleyin birkaç kazan sıcak çorba (dagabur), yağsız mercimek, orazabur, soğanlı vs. pişirirler. Akrabalar, dostlar ve komşularda eli boş gelmez, beraberlerinde farklı yiyecekler, yemişler ve tatlılar getirirler. Kadınlar, küçüklere dağıtmak için ceplerini ceviz, kuru üzüm, pestil, fındık, şeker vs. ile doldururlar.

Evlilik işaretlerini, birbirine renkli kurdeleyle bağlı damada verilecek yüzük ve geline verilen altın bileziğin kutsanması (nişon urhnil) için kiliseye giderler. Papaz damasın akrabaları ve arkadaşları huzurunda “İsa’nın her şeye galip gelen haçının işaretiyle…” diye başlayan ilahiyi okur ve bu evlilik işaretleri ile bir mendile sarılı kuru üzümü ve leblebiyi kutsar. Bu sırada orada bulunanlar, papazın hakkı için bağış toplar. Kutsama işleminden sonra vaftiz baba, kilisenin kapısının karşısında durarak kuru üzüm ve leblebiyi, başkalarına da kısmet olması için dağıtır. [9]

Bir sonraki etkinlik carturumn (süslenme) olur. Erkek tarafı, papaz ve köyün ileri gelenleri eşliğinde çalgı çengiyle gelinin evine giderler. Vaftiz babası, başının üzerindeki sinide gelinin kıyafetlerini (ğutni ğumaş) ve bir çift sarı ayakkabıyı taşır. Evin eşiğinde fişekler (gülbenk) patlatılır. Kadınlar, evin en yaşlısının önderliğinde siniyi teslim alır ve şarkı türküyle gelini giydirir, sonra ellerine kına yakarlar. Vaftiz babasının sinisi geri verirken, üzerine bir kap buğday, bir kaşık, bir tarak ve bir iğne koyarlar. Bu sırada papaz ve diyakoz şöyle okurlar:

“Günlük ağacı gibisin,
İyi meyve veresin,
Sen tatlı meyve tadındasın
Meryem Ana, sen affet.” [10]

Düğün alayı, “kral”ın yıkanması (takvür volo) töreni için damat evine gider. Damadı koca bir leğenin içine oturturlar. Vaftiz babası haç tutar gibi damadın başının üzerinde bir kılıç tutar. Sonra “Kutsal gün…” ilahisini okuyarak sıcak su ve sabunla damadı yıkar. Kral-damattan sonra yıkanma sırası vaftiz babasındadır. O da yıkandıktan sonra, bekâr erkeklere darısı başlarına olsun diye bu suda ayaklarını yıkarlar. [11]

Sonra damadın ve vaftiz babasının kıyafetleri kutsanır, bu işleme halav urhnek (kıyafetlerin kutsanması) adı verilir. Beyaz bir bohça içindeki kıyafetler, kaftan, uzun kollu gömlek, mendil, külot, kuşak, başörtüsü, terlik, gelinin kaftanı ve duvağı, getirilir. Kutsanıp giyindikten sonra papazın önünde diz çökerler. Papaz, bahbaniç (koruyucu dua) duasını okuduktan sonra bir kılıç vererek damada şöyle der: “Tanrı bu kılıcı senin gücünün ve heybetinin simgesi olarak beline koydu. Bununla düşmanlarını bertaraf edesin. Onu al ve sıkıca kavra.” Yeme-içme sırasında yine papaz için bağış toplanırdı. Papaz, damat ve vaftiz babası eşliğinde düğün alayıyla gelinin evine gider ve burada damat ile gelinin ellerini birleştirerek düğün öncesi törenini gerçekleştirir. [12] Sonra gelinin akrabalarıyla birlikte eve dönerler. Sevinçli oyunlar, şakalar, çalgı çengi, yeme içme ve şölen gün ağarana kadar sürer, muazzam bir kalabalık olur. Gece yarısından sonra ateş yakılır, ateşin üzerinden atlanır, delikanlıların yüzlerine is ve un sürülür, silahlar ateşlenir. Dünürlerin bu ziyaretinde “sıkıntı verme” adı verilir ki ipe sapa gelmez isteklerde bulunulur: “Bilmem kim elinde iki kova suyla ayakta dursun, öteki tavandan sarkan soğanı ağzıyla ısırsın, birisi bileği taşında buğday dövüp yesin, iki keklik getirilsin, çeşmeden su taşısınlar, köfte yapıp pişirsinler vs. [13]

Osmanı İmparatorluğu’nda 19. yüzyıl ortalarından bir Ermeni düğünü. Gravür. (Kaynak: Henry J. Van-Lennep, Bible lands. Their modern customs and manners, 2. Bölüm, Londra, 1875)

Sabah gün doğmadan önce bir koyun kesilir ve dağıtılmak üzere etler [madağ] hazırlanır. Komşular ve akrabalar da yemek getirirlerdir. Çanlar çalınca ayin başlar ve gün ağardığında da gelini almaya gidilir. Gelinin evinde döşekler ve yastıklar serilmiş olur, şarap ve rakı ikramı edilir ve ateşte et pişirilir. Erkekler yemeğe oturur, kadınlar papazın karısına yardım etmek için içeri geçerler. Şarkı ve danslar eşliğinde geline kırmızı ipek kaftanını ve pembe ayakkabısını giyindirirler. Ayakkabının içine, giyindiren kişiye hediye olarak sikke koyarlar. Kafasına uzun bir örtü koyar, yüzüne duvakla örter, alnını ve boynunu altın paralarla süslerler. Kaftanın çeşitli yerlerine mendiller tutturulur. Gelin evden ayrılmak için hazır olduğunda, erkek kardeşleri kapının ağzında durarak evden çıkmasını engellerler. Kardeşler onlara ayakkabı hediye edilene kadar yoldan çekilmez. Gelin evden çıkarken çalgı çengi seslerine papazın duaları ve delikanlılar ateşledikleri silah sesleri de eklenir. Gençler şöyle bağırır: “Onları kandırdık, kızı aldık!” Gelin ata binerken ağlamaya başlar ve “hem ağlarım hem giderim” der. Sevinçli kalabalık gelini kiliseye götürür. [14]

Düğün töreni başlarken gelin ve damadın kafasına ipek bir kordonla haç bağlanır. Damadın omuzlarından yine haç şeklinde atkı atılır ve eline ipek püsküllü bir mendile sarılı portakal veya elma verilir. Düğün töreni boyunca sağdıç, kılıcını bir haç gibi yeni evlilerin kafalarının üzerinde tutar. Törenin sonunda nedime papaza bir paket teslim eder. Papaz paketin içinden çıkan fesi damadın kafasına koyar ve yüzüğü parmağına geçirir, pestil ile balı da küçüklere dağıtır. Kilisedekiler tebrik etmek için yeni evlilere yaklaşır, erkekler damadın kadınlar ise gelinin haçını öperler. Kiliseden dışarı çıkarken papaz ve diyakoz, ziller çalarak “Adalet güneşi…” ilahisini okurlar, daha sonra da kilise korosu herhangi bir ulusal şarkıyı okumaya başlar. Onların ardından gençlerin okuduğu şu Türkçe şarkı gelir:

Yağmur yağar yer yaş olur,
Cemi kuşlar bir hoş olur,
Güzel seven sarhoş olur,
Gelin sallana, sallana… [15]

Sonra gençler, gelin ve damadın şerefine hep bir ağızdan bağırır: “Zululu!!! Zululu!!!” Gelini atın üzerine oturturlar, damat ve sağdıç da katıra binerler. Gelin alaylı şarkılar söyleyerek, dans ederek damat evine gider. Yol üzerindeki evlerden içecekler ve yemişler ikram edilir, gelinin üzerinden aşağı mendiller atılır, sonra atın yuların tutarak gelinden şarkı söylemesini isterler. [16]

Eve varıldığında sağdıç hamur teknesini gelinin önüne getirir. Gelin hamur yoğuruyormuş gibi hareketler yapar ki bu saygılı ve çalışkan bir gelin olacağına dair söz vermesi anlamına gelir. Bu sırada damadın annesi, bereket simgesi olarak tepesinden aşağı bir avuç madeni para (veya kırık bulgur) döker. Kapının eşiğinde damadın babası geline hediye olarak bir bostan ve tarla sözü verir. Karşılık olarak gelin koynundan bir nar çıkarıp kapının eşiğine fırlatarak narı patlatır ve taneleri etrafa saçılır. Bu da gelinin dağılan narın taneleri gibi güzel ve sağlıklı birçok çocuk doğurma temennisini ifade eder. Sonra gelinin kucağına yeni doğmuş bir erkek bebek verirler ki ilk çocuğu erkek olsun. Evden içeri girdikten sonra gelini ocak başına, yemek kazanını karıştırmaya götürürler ve ardından da perdeli bir odada yalnız bırakırlar. Damat bir elinde kılıç, diğerinde sarılı yemişler ayakta durarak tebrikleri kabul eder. Sonra yine yemek yenir, dans edilir. Bu eğlenceler Pazar akşamına kadar devam eder. Gelin evinden çeyiz sandığı, gelinin kıyafetleri ve damat tarafında dağıtılacak ufak tefek hediyeler getirilir.

Pazartesi günü düğün biter. Kilisedeki ayinden sonra komünyon almış olan yeni evlilerin sekiz gün baş başa kalmalarına izin verilmez. Bu dönemde damat, eğlencenin devam etmekte olduğu sağdıcın evinden geceler. Eğer biri kazara damada “kral” demek yerine kendi ismiyle seslenirse, bir koyun kesmekler cezalandırılır ki bu durumda yeni ziyafet vesilesi ortaya çıkar.

Sekiz gün sonra papaz yeni evlilerin evine gelir, kural gereği şalı ve haçları kaldırır. Evliliğin manasını açıklar, nasihat eder ve onlar için koruyucu bir dua okur.

Balayından 40 gün sonra, gelin baba evine “geri”-ziyarete [tartz] gider. 15 gün sonra gelini evine geri getirmek papazın karısının görevidir.

Zeytunlu gelinler, ailelerine karşı mütevazı, uysal ve itaatkâr olur. Damat da gelin de ilk çocukları doğana kadar kaynana ve kaynatalarının yanında konuşmazlar. [17]

Beşik. (Kaynak: Henry J. Van-Lennep, Bible lands. Their modern customs and manners, 2. Bölüm, Londra, 1875)

Doğum ve Vaftiz

Doğumdan gerçekleştiğinde, ebe, bebeği yıkadıktan sonra birkaç saat tuz içinde yatırır. Anne, bebek güçlü kuvvetli olsun diye ebeden tuzu bol bol serpmesini ister. Zeytun’da patavatsız konuşanları için söylenen bir söz vardır: “Doğduğun zaman ebe tuzunu az koymuş.” Ebe, sekiz gün boyunca bu işlemi yapmak için gelir. Ayrılırken ona, başörtüsü, pestil, ceviz, fıstık, buğday vb. hediyeler verilir.

Akrabalar ve komşular bebek görmeye geldiklerinde, yanlarında hapusa denen yerel bir tatlıdan getirirler ki anne bir an önce gücünü geri kazansın ve sütü bol olsun. Ayrıca anne 40 gün evden çıkmaz. [18]

Bebeğin doğduğu gün, sekiz gün sonra gerçekleştirilecek vaftiz törenine hazır olmaları için papaz ile vaftiz babasını bilgilendirmek ebenin görevidir. Yeni doğan bebek erkek ise vaftiz babası sevincini, “Oooh, bir çakhmokumuz (tüfeğimiz) daha oldu” diyerek belli eder. Sonra ebeyi tuzu bol tutması için tembihler ki bebek ayaklanıp koşuşturmaya başladığında koltukaltları veya kasıkları terleyip pişik olmasın ve kavgaya tutuştuğunda da cesur ve çevik olsun. Bunun üzerine vaftiz babası kiliseye gider, günah çıkarır, komünyon alır ve sekiz gün karısından ayrı yatar. Vaftiz babası yeni doğan bebek için gonguğ (vaftize özel kumaş) satın alır. Bu kumaş, bebek erkek ise 1,5 arşın uzunluğunda ipek, kız ise yine 1,5 arşın uzunluğunda basma olurdu.

Erkek bebeklerin vaftizi şaşalı bir ayin ve kurban kesilmesiyle yapılır. Belirlenen tarihte vaftiz babası bebeği kucaklayıp kiliseye gelir ve papazı bekler. Bir oğlan kovayla su getirir. Ebe bebeği soyundurup vaftiz babasına teslim eder. Papaz da yeni doğanı vaftiz küvetine götürür ve vaftiz ayinini gerçekleştirir. Kadınlar, ebeden vaftiz suyundan biraz yanında getirmesini rica ederler. Vaftizden sonra bebek vaftiz babasının kucağında, iki yanan mum, papaz ve diyakozlar eşliğinde evine götürülür. Loğusa, onları bekliyor olur, vaftiz babası beyaz çarşafa sarılı bebeği annesinin önündeki yastığın üzerine koyar ve şöyle der: “Analı, babalı büyüsün.” Anne de eğilerek vaftiz babasının ayaklarını öper. Papaz dua okuduktan sonra ev sahibi herkesi sofraya, vaftiz yemeğine buyur eder. Bebeğin annesi, vaftiz babasına mendil, pestil ve bir demet çiçek hediye eder. Vaftiz masraflarını, papaz, kilise ve ebenin ücretlerini, kumaş, narod [bir nevi renkli kurdele] ve vaftiz haçıcının geçirileceği ipek bağın parasını vaftiz babası karşılar. [19]

Bebek sekiz gün müronlu [vaftiz sırasında bebeğin çeşitli yerlerini sürülen özel, kutsanmış yağ] kaldıktan sonra yıkanması için ebe gelir. Sudan çıkarma sırasında orada bulunanlar bebeğin yıkandığı küvetin içine madeni ebe verilmek üzere madeni paralar atar.

40 gün sonra anne bebeğiyle birlikte kiliseye gider ki papaz, özel bir ayinle bebeğin kırkını çıkarsın. Mutlaka yapılması gereken bir başka âdet de ilk Diyarıntaraç [İsa’nın 40. Günlükken Mabede Sunuluş yortusu] yortusunda, cemiz ve fıstıkla birlikte bebeği kiliseye kutsatmaya götürmektir.

Her bayramda bebeğin annesi, vaftiz babasına içinde bir şişe rakı veya şarap, birkaç çeşit yemiş, bir kap çorba, bir gömlek veya toka veya mendil olan bir hediye paketi gönderir. [20]

1- İncil, Harput, 1025. (Kaynak: Adriano Alpago Novello, Dir Armenier. Brücke zwischen Abendland und Orient, Stuttgart/Zürih)

2- İncil, Klatzor, 1307. (Kaynak: Adriano Alpago Novello, Dir Armenier. Brücke zwischen Abendland und Orient, Stuttgart/Zürih)

3- İncil, Avants, Vasburagan, 1600. Resim: Zakarya Avantsi, Ms. 2804, Dosya: 12 v, Mesrop Maşdots Elyazması Kütüphanesi-Madenataran, Yerevan. (Kaynak: Tamara Mazaéva ve Hratchia Tamrazyan (Der.), La miniature arménienne, Nairi, Yerevan, 2006)

Ölüm ve Cenaze

Ölüm döşeğinde bir hasta olunca hemen papaz çağırılır ki hasta tövbe etsin ve komünyon alsın. Komünyon alamadan ölmek, çok büyük bir günah veya şanssızlık sayılır. Zeytunlular bu ritüele idemide beşor (son öğün) derler. Ölümden sonra hemen ağzı ve gözleri kapatmaya, elleri haç şeklinde göğsün üzerine koymaya ve bedeni doğuya doğru döndürmeye çalışırlar. Sonra papazı çağırırlar ki hokots duasını okusun. Sonra ölüyü evin bir köşesindeki genişçe bir tahta üzerine yatırır, sıcak su ve sabunla yıkarlar. Suyu ısıtmak için kullandıkları ocağın ateşini hemen söndürür ve közleri çok uzağa (birisi yanlışlıkla evine götürüp evdekilerin ölümüne sebep olmasın diye) atarlar. [21]

Ölüyü 7 arşınlık (üç metreden uzun) yıkanmamış kefene sararlar. Cesedi yıkama ve kefenleme görevi, rahmetli kadınsa kadınların, erkekse erkeklerin görevidir. Kefeni dikerken rahmetlinin ağzına bir parça nışkharhk [komünyon ekmeği], ellerine de Kudüs’ten getirilmiş günlük ve mum yerleştirilir. Boynuna khedug çıvangın (cenaze ve vaftiz sırasına kullanılan, Kudüs’ten gelme kırmızı ipek iplikle işlenmiş kumaş bağ) asarlar. [22] Sonra papaz ve diyakoz evde özel bir ayin düzenlemeye gelirler. Ardından ölünün bedenini leşped (ölüyü taşımakta kullanılan bir nevi tabut) içine yerleştirir, eski bir örtüyle örter ve ilahiler okuyarak kiliseye götürürler. Rahmetli varlıklıysa, cenaze töreni ertesi gün kilisenin günlük ayininden sonra, değilse vefat ettiği gün gerçekleştirilir. Akrabaları rahmetlinin etrafında toplanır, papaz, rahmetli adına “Affet ey en Kutsal Varlık…” diyerek ayine başlar. [23] Cenaze defnine, rahmetlinin semtindeki herkes istisnasız katılır. Dört kişi cenazeyi omuzlarında mezarlığa kadar götürür. Akraba kadınlar ellerinde rahmetlinin kıyafetlerinden parçalarla, yüksek sesle ağlaya dövüne, rahmetliyi överek cenazeyi takip ederler. Bu, genellikle bütün cenazelerde görülen bir sahnedir. Sadece savaşta şehit düşmüşlerin ardından ağlanmasına, rahmetlinin anısına saygısızlık olacağı düşünüldüğü için müsaade edilmez. Akşam, bütün mahalleli, papaz ve işkhanlar (Zeytunluların ileri gelenler için kullandıkları bir kelime) cenaze evine baş sağlığı dilemeye ve teselli vermeye giderler. Sadece papaza ve fakirlere yemek verilir. Ertesi gün hep birlikte mezarlığa, Aykuts (şafak) ayini düzenlemeye gidilir ve burada ölünün ruhu için akrabaların ve komşuların hazırladığı büyük bir yemek verilir. Eğer mevsim şartları uygun değilse bu yemek evde düzenlenir.

Cenazeyle ilgili başka bir âdet daha vardır. Kadınlar, çeşmeden su almış dönerken yolda bir cenaze haberi duyduklarında, cenaze sahibinin yasına ortak olmak için testideki suyu yere döküp, yeniden çeşmeye su doldurmaya giderler.

Papaz cenazeleri farklı olur. Önce kilisenin çanı uzun uzun ve kederli çalınır sonra papazın naaşını kiliseye getirip burada yıkarlar ve sabaha kadar etrafında mum yakarak beklerler. Ertesi gün kilisedeki ayinden sonra, bölgenin manastırının başrahibi tarafından son kutsanma ayini düzenlenir. Zeytun’un tüm bölgelerinden, rahmetliye son bir hürmet göstermeye gelinir. Rahmetlinin eşyaları manastıra gönderilir. Ölünün ruhu için verilen yemeğin masrafları ise rahmetli papaz takdis olurken, ona vaftiz babası olan kişi tarafından karşılanır. [24]

Zeytun’da [günümüzde Süleymanlı] bir çeşme. Fotoğraf: Hrair Hawk Khatcherian

Kişi, ruhunu teslim etmekte zorlanıyorsa ve o sırada hane halkından birisi eksikse, akrabalarına orada bulunmayan kişinin bir eşyasını ölüm döşeğindekinin yanına getirmeleri nasihat edilir. Bu da başka bir inanıştır. [25]

Rahmetlinin yeni kıyafetlerini papaza teslim edilir, eskileri ise dağıtılır. Rahmetli adına papaza bir tepsi veya kaşık hediye edilmesi de âdettendir. Zeytunlular yas tutmaz, ertesi hafta evlenebilirler bile.

  • [1] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, 2. Bölüm, Paris, 1903, s. 135.
  • [2] K. Dövlet, Sandokh, Paris, 1945, s. 99.
  • [3] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, İstanbul, 1884, s. 72-75.
  • [4] A. g. e., s. 75-77.
  • [5] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 136.
  • [6] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 78.
  • [7] A. g. e., s. 80.
  • [8] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 137.
  • [9] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 83.
  • [10] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 138.
  • [11] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 84.
  • [12] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 140.
  • [13] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 86.
  • [14] A. g. e., s. 88.
  • [15] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 141.
  • [16] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 88.
  • [17] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 143-147.
  • [18] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 18.
  • [19] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 134.
  • [20] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 21.
  • [21] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 148.
  • [22] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 98.
  • [23] A. g. e., s. 99.
  • [24] Zeytuntsi, Zeytuntsi antsyalen yev nergayen, s. 147-150.
  • [25] H. Allahverdiyan, Ulniya gam Zeytun, s. 97.