Bedoyan Arşivi – Atina ve Nea Eritrea
Yazar: Ani Apikyan - Çeviren: Arlet İncidüzen, 09/06/2024 (son değişiklik: 09/06/2024). Bu sayfa Atina'nın “Armenika” dergisi ile iş birliği yapılarak hazırlanmıştır.
Jak (Jacob-Ferdinand) Bedoyan/Bıdoyan’nın babası Henrik, 23 Mart 1915’te Bitlis şehrinde dünyaya gelmiştir. Henrik, 1912 yılında evlenen Hagop Bedoyan ile Makruhi Bedoyan’ın (bekârlık soyadı Kürkçüyan) oğludur. Hagop Bedoyan’ın ailesi Bitlis’in Ermeni Protestan ailelerinden biridir. Makruhi de Hagop’la evlendikten sonra Protestan olmuştur.
Hagop’un soyadı muhtemelen Bedrosyan’dır ve daha sonra bozularak Bedoyan şeklini almıştır. Hagop ile Makruhi’nin Ferdinand ismini verdikleri bir oğulları olmuş ancak bu çocuk çok fazla yaşmamıştır. Hagop’un babasının adı Mardiros, annesinin adı ise Baydzar’dır. Mardiros ve Baydzar’ın Heğine isimli bir de kızları vardır ve Heğine Kuyumcuyan soyadlı biriyle evlenmiştir.
Jak Bedoyan’ın anneannesi Takuhi ve annesinin babası Garabed’in beş kız ve dört erkek olmak üzere toplam dokuz çocuğu vardır. Bu çocuklardan Makruhi (Hagop’un annesi), Hripsime, Hasmig, Şuşan, Krikor (en büyük çocukları) ve Harutyun’un (en küçük çocukları) isimleri bilinmektedir. Hagop’un annesinin ailesi de yine Bitlislidir ve varlıklı sayılabilecek bir ailedir. Garabed esnaftır ve dükkân sahibidir. Üç katlı, taş evleri kendine has mimari yapısıyla adeta saraya benzerdi. Ev, Geyik Meydanı mahallesinde bulunmaktaydı. Bu bina en azından 1936 yılına kadar ayakta durmaktaydı. Bu bilgi, 1936 yılında şahsen Bitlis’i ziyaret edip ev gören Protestan vaiz Rupen Kayıkyan’ın tanıklıklarına dayanmaktadır. O tarihte evde yüksek rütbeli bir Türk askeri yaşamaktadır. 1998’de Jak Bedoyan da Bitlis’i ziyaret etmiş, aile evini bulmuştur. Ev terk edilmiş bir vaziyette ama hâlâ ayaktadır.
Bedoyanlar Bitlis şehrinde yaşadıkları sırada bu geniş ailenin 58 üyesi bu evde yaşamaktaydı.
Jak Bedoyan’ın büyük halası (Mardiros ile Baydzar’ın kızı) Heğine Kuyumcuyan (bekârlık soyadı Bedoyan) Bitlis’teki Amerikan misyonerlere ait bir kız okulu olan Mount Holyoke Koleji’nin müdiresiydi. Henrik’in annesi Makruhi de bu okulda eğitim görmüştür. Henrik’in babası Hagop kunduracıydı. Makruhi’yle evlendikten sonra zanaat değiştirmiş ve ham deri ticaretiyle uğraşmaya başlamıştır. Henrik, altı ayda bir iş nedeniyle İstanbul’a gidip Bitlis’e deri getirirdi.
Bedoyan ailesinin geçmişi Satenik Vartanyan’ın hayatıyla yakından bağlantılıdır. Makruhi ile Satenik muhtemelen Bitlis’ten komşuydular. Henrik’in deyimiyle Satenik “Teyze” 6 Mayıs 1890’de Bitlis’ten dünyaya gelmişti. Bitlis’in varlık Ermeni ailelerinden Avedis ve Şuşan Baronyan’ın kızıydı. Baronyanların 18 çocuğu olmuş ne var ki bunlardan dokuzu hayatta kalabilmiştir. Satenik Boğos Vartanyan’la evlenmiş ve bir kız çocuğu olmuştur.
Protestan pederi Khaçik Vartanyan, Boğos Vartanyan’ın kardeşidir. Sasonlu bir yetim olan Khaçik Amerikalı misyonerlerin himayesinde yetişmiş, 1890’da Harput İlahiyat Okulu’nu bitirmiş, 1903’te peder takdis edilmiş ve 1903’ten 1915’e kadar Bitlis’teki Protestan kilisenin din görevlisi olarak hizmet vermiştir. Peder Vartanyan Bitlis’teki Amerikan kız okulu mezunlarından Lusıntak’la evlenmiştir. İki erkek ve iki kız çocukları olmuştur: Barkev, Kisag, Şınorhik, Dziadzan. Dört çocukları da 1915’ten önce ABD’deki bir akrabalarının yanına yerleşmişlerdir. Kisag ileride bir elektrik şirketinde çalışmıştır. Satenik Vartanyani daha sonra Atina’ya yerleştiğinde Kisag onunla bağlantısını koparmamış ve ona maddi destekte bulunmaya devam etmiştir. Kisag 1970’te Atina’ya gidip Satenik’le görüşmüştür.
Ermeni Soykırımı yılları
1915’te soykırım bağladığında aile trajik bir kadere mahkûm olmuştur. Ailenin neredeyse bütün üyeleri tehcir edilmiş ve öldürülmüştür. Sadece yedi kişi hayatta kalmıştır: Makruhi ve iki oğlu Ferdinand ile Henrik, Makruhi’nin kardeşleri Krikor ve Harutyun, Makruhi’nin kaynanası Baydzar ve Heğine Kuyumcuyan (bekârlık soyadı Bedoyan).
Harutyun dağlara sığınıp, daha sonra İran üzerinden, ailesinden hayatta kalanların yaşamakta olduğu Doğu Ermenistan’da Aleksandrapol (günümüzde Gümrü) şehrine geçmiştir. Harutyun burada dizanteri olmuş ve vefat etmiştir.
Soykırım başlarında, Bitlis’in ileri gelenleri tutuklanmaya başladığında Henrik’in babası Hagop ve Peder Vartanyan da hapse atılır. Osmanlı emniyet güçleri Peder Vartanyan’dan Ermeni ileri gelenlerinin saklandıkları yeri öğrenmek isterler. Lakin peder sessizliğini korur, işkencelere maruz kalır ve öldürülür. Bu süreçte Hagop’un annesi Baydzar bir hafta boyunca hapishaneye yemek götürmektedir ancak ertesi hafta hapishaneyi ziyarete gittiğin tutukluların tamamının bilinmeyen bir yere nakledildiklerini öğrenir. Bunun ardından onlardan bir daha haber alınmaz.
Makruhi ile iki oğlu, Fredinand ve Henrik, Heğine’nin müdürlüğünü yaptığı Amerikan okuluna sığınırlar. Satenik (Peder Vartanyan’ın gelini) ve birkaç aylık kızı (ismi bilinmiyor) da buraya sığınmıştır. Bir yaşındaki Ferdinand ve Satenik’in kızı kıtlık ve zor yaşam koşulları nedeniyle zayıf düşer, ardından tifoya yakalanıp ölürler.
Zulüm ve eziyet dolu bu yıllarda, Türk bir subay her gün okulu ziyaret eder ve öğrenciler arasında saklanmış Ermeni oğlanlar olup olmadığını kontrol eder. Heğine, Makruhi ile Henrik’i bir yeraltı deposunda saklamıştır. Burası aslında odunluktur ve 40 basamakla aşağı inilen bir yeraltı odasıdır. İçerisinde herhangi bir tehlike anında Henrik’i sakladıkları bir kuyu da bulunmaktadır. Ana oğlul zor şartlar altında burada yaşamlarını sürdürürler. Yemek yeterli olmasa da Amerikalı misyonerler sayesinde Henrik için her gün bir bardak süt temin edilebilmektedir. Aynı zamanda yeni doğum yapmış Satenik de zorunlu halleder Henrik’i emzirmiştir.
Bir gün Makruhi, Türk askerlerin okula gelmeyeceklerini düşündüğü bir sırada bir aylık oğlunu gizlendikleri yerden çıkarır. Tam o sırada okula beklenmedik bir polis baskını düzenlenir. Anne, yeni doğmuş oğlunu eteğinin altına saklar ama bebek ağlamaya başlar. Polisler bebeğin ağlamaları duyarlar ve etrafı detaylıca arayıp taramaya başlarlar, ne var ki çabaları sonuçsuz kalır.
O dönemde, Osmanlı güçlerine karşı savaşmakta olan Rus orduları Bitlis yakınlarına varmıştır. Türk subaylar, Amerikan okulundaki 90 kız öğrencinin kendileriyle birlikte geri çekilmelerini emreder. Aynı gün Heğine her bir öğrenciyi farklı bir sığınağa saklar, öyle ki bir öğrenci diğerinin nerede saklandığından bihaberdir. Ertesi gün Osmanlı ordusu öğrencileri yanına almadan panikle şehirden ayrılır.
Çarlık ordusuyla birlikte savaşan Antranik Paşa’nın gönüllü askerleriyle birlikte Bitlis’e girenler arasında Levon Balyan da bulunmaktadır. Okulun avlusuna geldiklerinde, Ermenice bağırarak Ermeni kızlarını kurtarmaya geldiklerini ve okulun kapısının açılması gerektiğini duyururlar. Ermenice konuşmalarına rağmen Heğine ve Satenik yeni gelenlerin Ermenice konuşan Türkler mi, yoksa Ermeniler mi olduklarından emin olamazlar. Ermeni olduğunu göstermek için Levon Balyan Ermenice şarkı söylemeye başlar, Satenik ve Heğine’yi ikna etmek için istavroz çıkarır. Kapı sonunda açılır. Ermeni gönüllüler önce Heğine ve Satenik’le ve ardından kız öğrencilerle kucaklaşıp sevinçten oynamaya başlarlar.
Göç Yolları
Rus ordusu bu bölgede uzun süre kalmaz. Ruslar kısa süre içinde önce Van’a, ardından da Kafkaslar’a doğru geri çekilir. Misyoner okulunun 90 öğrencisi, Makruhi ve Henrik de onlarla birlikte gider ve Alkesandrapol’a yerleşirler.
Misyoner okulunun kız öğrencileri Aleksandrapol’da Amerikan Yakın Doğu Yardım Heyetinin (Near East Relief, NER) himayesine teslim edilirler. Satenik, Makruhi ve Heğine burada NER bünyesindeki farklı kurumlarda çalışmaya başlarlar. Makruhi, 136 kız öğrencinin sorumluluğunu üstlenir.
Aleksandrapol’dan sonra, bu Bitlisli aileden hayatta kalanlar sürekli yer değiştirmek zorunda kalırlar. Heğine, Satenik, Makruhi ve Henrik önce Tiflis’e geçer, oradan Erivan’a, ardından yine Aleksandrapol’a geçerler. Daha önce bahsedildiği üzere Henrik’in dayısı Harutyun da bu şehirde vefat eder. Makruhi’nin diğer erkek kardeşi Avedis, o sıralarda İstanbul’a yerleşmiştir. Avedis, Makruhi ile Henrik’i kendi yanına çağırır. Kısa bir süreliğine planlanan bu ziyaret uzar zira komünist devrim ve Transkafkasya cumhuriyetlerinin birleşmesi ardından geri dönmek son derece zorlaşmıştır. Belirli bir süre sonra Satenik de İstanbul’a varır. Heğine ile annesi Baydzar, Aleksandrapol’da (1924’te Leninagan olur) kalır. Baydzar 1936 yılında vefat eder.
Amerikalı misyoner O’Shane, NER’le alakalı sebeplerle Leninagan’ı ziyaret ettiğinde, Heğine Henrik’e hediye olarak onunla 100 altın gönderir. Bu hediye Henrik, bu meblağa yetişkin ve layık olduğunda kavuşacaktır. Gerçekten de yıllar sonra Henrik bu meblağı teslim almış ve onun sayesinde Atina’nın kuzeydoğusunda bulunan Nea Eritrea’dan bir ev satın almıştır.
Makruhi ile Henrik, İstanbul’da, Avedis Kürkçüyan’ın evinde, Satenik tarafından kiralanmış bir odada kalırlar. Avedis ile karısı Armenuhi’nin beş çocukları vardır: Sarkis (1904), Sirarpi (1908), Yetvart (1912), Arşaluys (1914) ve Şake (1915). Henrik, Arşaluys’la akrandır. İstanbul’da aynı okula giderler. Avedis Kürkçüyan’ın aile üyelerinin tamamı 1988’e kadar İstanbul’da yaşarlar. Sadece Sirarpi, ileride, kızının vefatından sonra ABD’ye taşınır.
Başlangıçta Kürküyan ailesinin yanında çok samimi başlayan bu ilişki, Makruhi ve evladı için kısa sürede tatsız bir hale bürünür. Makruhi adeta evin hizmetçisine dönüşür ki bu kendisi için kabul edilebilir bir durum değildir. Bu durum yaklaşık iki yıl böyle devam eder.
Yunanistan’a Doğru
1922’de Türkiye ve Yunanistan arasında mübadele başladığında, Satenik ve Makruhi de Yunanistan’a taşınacaklar listesine kaydolurlar. Aslında, Türkiye’den Yunanistan’a sadece Rumlar gidebilirlerdi. Makruhi ve Satenik’in başvurusunda, belgelerle de ispatlanarak NER’in Ermenistan kurumlarında çalışmış oldukları belirtilmiştir. Aile arasında nüfus değişimi komisyonu içinde Amerikalı bir temsilci olduğunu ve bu şahsın, Yunanistan’da tesis olmuş kapsamlı NER ağı için personel ihtiyacı bulunduğunu bildiği anlatılmaktadır. Bu şahıs, hemen olaya müdahil olmuş ve Satenik ile Makruhi’nin başvurusunun kabul edilmesini sağlamıştır. Bu sayede Satenik Argostolion’a (İyon Denizinin en büyük adası Kefalonya’nın başkenti) gider ve 1922-1926 arasında buradaki erkek yetimhanesinde görev alır. Makruhi, Oropos’taki (Attika’nın idari birimlerinden biri) kız yetimhanesinde çalışır.
Makruhi ve Henrik Oropos’a ulaşırlar, yetimhanenin müdürü yetimhane kızlara özel olduğu için Henrik’in girişine müsaade etmez ve Henrik’in Argostolion’daki yetimhaneye gönderilmesini talep eder. Makruhi’nin doğal olarak oğluyla birlikte kalmak istediği için oğlunda ayrılmaması şartıyla Oropos’ta gönüllü olarak çalışmayı teklif eder. Öyle de olur. Lakin bu sebeple yaşam şartları daha da zorlaşır. Satenik sık sık onlara yardımda bulunur. NER’in Ermenistan şubesinden yüksek yetkili biri yetimhaneyi ziyaret edene kadar Satenik orada para almadan çalışmaya devam eder. Bu kadın Makruhi’yi Ermenistan’dan tanımaktadır. Makruhi’nin müşkül durumunu öğrenince, NER’in Oropos yetimhanesinin müdürüyle görüşür ve bunun ardından Makruhi maaş almaya başlar, hatta ücretsiz çalıştığı ayların da parası kendisine ödenir.
1924’te Oropos yetimhanesi Siroz/Sire adasına taşınır. Makruhi burada Ermeni bölümünün başına geçer. Yetimhanede 15 ile 25 yaş aralığında 130 öğrenci bulunmaktadır. 1926’da Satenik de Siroz adasına taşınır. Yetimhanenin genel müdür George White, 1928’de Henrik’i Selanik’teki Amerikan “Anatolia” kolejine kaydettirir. Ayrıca ABD’den Henrik’e burs verecek bir hayırsever de bulur. Henrik öğrenim görmenin yanı sıra kolejde yemekhane servis görevlisi ve yatakhanelerin temizlik sorumlusu olarak çalışır. Amerikalı hayırseverin vefatından sonra, Henrik’in eğitim masraflarını NER’in Yunansitan’daki yetimhanelerinin genel müdür Terbone üstlenir. Genel müdürden sonra Henrik’in bursunu Mardiros Nigoğosyan karşılar.
1930 civarında Makruhi ve Satenik Siroz’dan Atina’ya taşınırlar. Durğuti mahallesindeki bir göçmen kampına yerleşirler. Makruhi buradaki Ermeni Protestan kilisesinin okulunda öğretmenlik yapar. Yaklaşık 1961 tarihine kadar Durğuti’de kalırlar, ardından nihai olarak Nea Aritrea’ya taşınırlar. Makruhi 1981’de, Satenik ise ondan bir sene sonra vefat eder.
Henrik’e gelince, 1937’de Selanik’teki “Anatolia” kolejinden mezun olduktan sonra Atina’daki Ticaret Üniversitesi’ne devam eder ve bir yandan da “Star” isimli firmada çalışmaya başlar. 1940’ta firma buradan taşınır ve Henrik “Susmacıyan” tekstik firmasında bir iş bulur. Aldığı kumaşı değiştirmek üzere dükkâna gelen müstakbel karısıyla burada tanışır. 1948’den itibaren Henrik, Atina’daki ABD konsolosluğunda muhasebeci olarak çalışır. 1956’da Vivi’yle evlenir. Bir yıl sonra gemiyle Kanada’ya göç ederler ve Jak Bedoyan (1958) burada dünyaya gelir. Yeni dünyada bekledikleri gibi bir hayat kuramazlar ve Bedoyan ailei Aralık 1958’de Atina’ya geri döner.
Henrik Bedoyan daha sonra kişisel anılarına, Makruhi ve Satenik’ten duyduklarına dayanarak aile geçmişini kaleme almıştır. Anılarını Ermenice ve Yunanca olarak yazmış, daha sonra oğlu Jak bunları İngilizceye tercüme etmiştir.
Makruhi'nin Siroz ve Oropos'taki Yetimlerden aldığı kartpostal ve fotoğraflar
Bu kısımda, Makruhi Bedoyan'ın Yakın Doğu Yardım Heyeti'nin Siroz ve Oropos'ta himaye ettiği yetimlerin Makruhi Bedoyan'a gönderdikleri hatıra fotoğraflarını yayınlamaktayız. Yetimhanede ayrılan öğrencilerin hatıra olarak fotoğraf göndermeleri sık görülen bir âdetti. Makruhi’ye gönderilmiş resimlerde, yetimler sık sık kendisinden “anne” olarak bahsetmektedir.
1) Makruhi Momcıyan bu fotoğrafını Makruhi Bedoyan'a hediye etmiş. Fotoğrafın arkasında ona «annem» şeklinde hitap etmekte, Selanik, 25 Ekim 1926.
2) Ağavni Takvoryan bu fotoğrafını Makruhi’ye hediye etmiş. Siroz, 17 Ocak 1918.
3) Kimliği belirsiz şahıslar, 1932.
4) Fotoğrafın arkasındaki yazıdan fotoğrafta görünen yetişkin kadının bu fotoğrafı gönderen Hayguhi olduğunu öğreniyoruz. Yanındaki de kendi çocuğu. Fotoğraf “Sevgili teyzeme” ifadesiyle gönderilmiş.
5) Makruhi Bedoyan’a hediye edilmiş bir fotoğraf. Fotoğraftaki kadının kimliği belirsiz fakat muhtemelen fotoğrafı hediye eden zat kendisi. Siroz, 1925.
Henrik’in kaleme aldığı aile hatıraları
Henrik Bedoyan, ileride kişisel hatıraları ve Satenik ile Makruhi'nin tanıklıkları üzerinden aile geçmişini kaleme almıştır. Hatıralarını Ermenice ve Yunanca yazmıştır. Daha sonra torunu Jak bu hatıraları İngilizceye tercüme etmiştir. PDF dosyasını açmak için fotoğrafın üzerine tıklayınız.