1930, Korint. Solda Yeğisapet Yağcıyan (Kalınyan), sağda ise Zabel Yağcıyan.

Yağcıyan Koleksiyonu – Atina

Çeviren: Sevan Değirmenciyan, 14/10/2022 (son değişiklik: 14/10/2022).

Bu hatıra nesneleri 1 ve 2 Nisan 2022 tarihinde Atina'da düzenlenen Huşamadyan atölyesinde toplandılar.

Bu sayfa Atina’da yayınlanan “Armenika” gazetesi ve Hamazkayin Derneği’nin katkılarıyla oluşturulmuştur. Atölye, Alman EVZ (Bellek, Sorumluluk ve Gelecek) Vakfı tarafından desteklenmiştir.

Harput yöresinde başlayan ve Yunanistan’da devam eden bu aile hikayesini Siranuş Yağcıyan ve Haritini Andridzaki anlattı bize. Daha sonra fotoğraf açıklamalarını toparlarken Siranuş’un oğlu Saro Dedeyan da katkı sundu.

Yağcıyan ailesi Harput yöresinde bulunan Keserig / Kesrig (bugün Kızılay) köyünde ve çevresinde çok bilinen bir isim. Ailenin ününü üzerinde yoğunlaştıran tüccar ve İstanbul’daki siyasi elit çevrelere ait birkaç kişi ile kuvvetli bağlar tesis etmiş olan Hacı Ovan (Hovhannes) Yağcıyan’dı. Ovan Yağcıyan’ın Krikor ve Maryam adında iki evladı vardı. Maryam Krikor Taşcıyan ile evlenmiş ve altı oğlu olmuştu: Hagop (1860-1930), Sarkis (1878-1934), Hovhannes/Con (1866-1953), Dikran (1883-1949), Bedros/Peter (1877-1940) ve Soğomon. İlginç olan tüm oğulların annelerinin soy isimlerini alıp Yağcıyan olarak anılmaları. Soğomon kardeşlerin en küçüğü idi. Doğum tarihi belli değil. Harputlu olan Yeğisapet Kalınyan ile evlenmişti.

Yağcıyan ailesinin bugünkü temsilcilerinden olan Marc Yağcıyan (ABD’de yaşıyor), babası ve diğer aile üyelerinden topladığı bilgiler temelinde, 1890’lı yılların başında, Soğomon kardeşleri ile ABD’ye göç ettiğini ve Worcester’da çaıştığını söylüyor. Burada fotoğrafçılık zanaatını öğrenmiş ve daha sonra Harput’a döndüğünde devam etmiştir. Marc’ın aktardığına göre, Keserig’den kalan bazı resimler Soğomon’un çalışmaları arasında. Haritini ve Siranuş, Soğomon’un fotoğrafçı olarak Türk aileler tarafından da kız ve kadınları fotoğraflamak için davet edildiğini anlatıyor.

Vahe Hayg’ın kitabında (“Harput ve Altın Ovası” [Ermenice], New York, 1959, sayfa 883) 1895 Hamidiye kırımları zamanında, Soğomon birkaç Keserigli Ermeni ile Osmanlı makamlarınca tutuklanır ve Sivas’a götürülür. Burada mahkeme bu grubun devrimci olduğuna hükmeder ve onları idama mahküm eder. O zaman Hacı Ovan Yağcıyan vefat etmişti, fakat yüksek mevkilerde bulunan dostları İstanbul’da hala görev başındaydı. Onların müdahalesi sayesinde, mahkeme hükmü bozar, Soğomon ve arkadaşları 26 Aralık 1897’de Keserig’e döner.

Soğomon’un eşi Yeğisapet’in anne ve babası Maryam ve Bağdasar Kalınyan idi. Bağdasar fotoğrafçı idi. Yeğisapet Harput’taki Fırat Koleji’nde eğitim almış, mezun olduktan sonra, evlenene kadar, Harput ovasında bulunan bazı köylerde üç yıl boyunca İngilizce öğretmeni olmuştu. Kalınyan ailesi Ermeni Protestan cemaatine üye idi.

Soğomon ve Yeğisapet’in dört çocuğu olur: Siranuş, Mihran, Papken, Zabel (1913 doğumlu). Mihran, Siranuş Yağcıyan-Dedeyan’ın babası, Zabel ise Haritini Andridzaki’nin annesi. Evliliklerinden sonra tüm ailenin Kesirig’de bulunan Yağcıyan’ların evinde yaşadığını düşünüyoruz. Belli ki, Yunanistan’a yerleştikden sonra aile fertleri Keserig’de bulunan konaklarını ve oradaki hayatı sıklıkla hatırlamışlar. Ev dışarıdan bir şatoya benziyordu, Soğomon ise Keserig ve çevresinde atla gezerdi. Zabel geçmişini anlatırken, köyde kendi ve kardeşlerinin çocukluk arkadaşlarından olan, mavi gözlü Fikri Sakup adında oyun arkadaşını hatırlamıştı. Fikri, yüksek dereceli bir Türk memurun oğluydu. Aile hikayesinde bu isme yeniden rastlayacağız.

Birinci Dünya Savaşı başlatıktan sonra, Soğomon Osmanlı ordusunda göreve başlar. Askerde olduğu sırada, Harput bölgesinde yaşayan bir Türk paşanın kendisi gibi askerlik yapan oğlu ile samimiyet kurar (adı meçhul). Bu Türk askeri Soğomon’a gizli bir şekilde genel bir Ermeni kırımı olacağını aktarıp, ailesi ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasını salık verir. Daha sonra Soğomon askerlikten izin alıp eve dönmek için bir fırsat bulur. Türk askerin yüksek rütbeli babasına gönderdiği mektubu da yanına almıştı. Mektupta, paşadan Ermenilere karşı şiddetin başlayacağı dönemde Soğomon’un ailesine sahip çıkması rica edilmekteydi. Gerçekten de paşa Soğomon’un ailesini himayesine alır. Fakat muhtemelen Harput bölgesindeki ileri gelen Ermenilerin tutuklanması sırasında Soğomon da hapsedilir. Önce yerel bir hapishanede tutulur. Aile fertleri burada kendisini ziyarete geliyorlardı. Fakat daha sonra meçhul bir yere gönderilir ve kuvvetle muhtemel yolda da katledilir. Her halükarda, hapishaneden çıktıktan sonra ailesi kendisinden herhangi bir haber alamaz.

Soykırım başlamıştı. Yağcıyan ailesinin komşusu, çocuksuz bir kadın, o zaman yaklaşık 10 yaşında olan Siranuş’u yanına almayı önerir. Aile kabul eder. Yeğisapet ve diğer çocukları Mihran, Papken ve Zabel ise paşanın evinde saklanır. Fakat ev aramaları sıkça yapılmaktaydı ve paşa kendilerini polis kontrollerinin daha az olduğu yakın bir köye götürür. Aile fertleri köy işleri yapmaya başlar. Mihran inekleri otlatır, Papken hindilere bakar, iki kardeş de tarla işlerine katılır.

Birinci Dünya Savaşı bittiğinde, Siranuş yeniden ailesine kavuşur. O dönemde, savaş nedeniyle bölgeden uzaklaşan Amerikalı misyonerler Harput’a döner ve çalışmalarına yeni bir şevkle başlarlar. Yeğisapet ve ailesi de baba evine, muhtemelen Keserig’e döner. Evde Türkler yaşamaya başlamıştı, fakat eve yeniden sahip olmayı başarırlar. Aile tarafından verilen bilgiye göre, Near East Relief’e (NER) ait bir yetimhane de 100-200 yetimle aynı evde faaliyet göstermeye başlar. Keserig’te bir yetimhanenin faaliyette olduğu bilgisine Manug Cizmeciyan’ın kitabında da rastlıyoruz (“Harput ve evladları” [Ermenice], Fresno-California, 1955, sayfa 487). Yeğisapet’in çocukları da bu okul-yetimhaneye devam ediyor, kendisi de burada öğretmenlik yapıyordu.

26 Mayıs 1929, Korint. Mihran Yağcıyan en solda ayakta. Korint’e ilk vardığında çalıştığı marangozhanede.
1 Şubat 1925, Oropos. Mihran Yağcıyan en arkada solda duran uzun boylu genç. Papken Yağcıyan tam kardeşinin önünde durmuş. Diğerleri muhtemelen Oropos’da yaşayan Ermeni yetimler.

1922 tarihine kadar Yağcıyan ailesi Keserig’de kalır. O tarihte Amerikan NEF Türk baskılarına karşı koyamayarak, Türkiye’de bulunan tüm yetimhaneleri kapatmak zorunda kalır. Tabii ki Keserig’teki de bu kapsamdadır. Bu köyde yaşayan tüm yetimler Suriye’ye doğru yola çıkar. Erkek ve kız çocuklar ayrı gruplara ayrılır. Kız yetimler öküz veya katır üzerinde yolculuk ederken, erkekler yürümektedir. İki gruba da rehber ve bekçi olarak Kürtler eşlik ediyordu.

Mihran, Zabel ve Papken de Suriye’ye varan bu kervanlardan birindeydi. Yeğisapet, Siranuş’u kendileri ile beraber Harput’tan uzaklaşmak için ina etmek için Keserig’te kalmıştı. Siranuş 1919-1922 yılları arasında (tam senesini bilmiyoruz) Fikri Sakup ile evlenmişti. Daha önce de gördüğümüz üzere, kendisi de Keserigli idi, yüksek mevkide bulunan bir Türk’ün oğluydu ve Yağcıyan’ların çocukluk yıllarında oyun arkadaşı olmuştu. Fakat Siranuş Harput’ta, Fikri’nin yanında kalmaya karar vermişti. Hatta Yeğisapet kızını kaçırmaya çalışır, fakat başarsız olur. Böylece Siranuş olmadan Yeğisapet İstanbul’a varır.

Mihran, Papken ve Zabel Beyrut’tan gemi ile İstanbul’a varır. Yeğisapet de o yıllarda müttefik ordularının (özellikle İngilizlerin) hakimiyetinde olan İstanbul’da onlara kavuşur. İstanbul’da kızlar NER yetimhanesine dönüştürülen büyük bir saraya gönderilir. Yeğisapet yetimhanede çalışabilmek için kurumun yöneticilerine başvurur. Öğretmen olarak kadroda yer yoktu, fakat çamaşırcı olarak çalışmaya başlar. Yetimhane müdüriyeti kısa bir süre sonra Yeğisapet’in entelektüel imkanlarının farkına varır ve kendisine öğretmenlik görevi verir.

Yağcıyan ailesi İstanbul’da uzun kalmaz. Ermeni yetimhaneleri peşpeşe kapanıyor ve Yunanistan’a taşınıyordu. Bu kervana Yağcıyan ailesi de katılır. En başta Lutraki’ye yerleşirler. Burada NER büyük bir otel kiralamıştı ve yetimhaneye dönüştürmüştü. Yeğisapet’in çocukları bu yetimhane-okula devam eder. Aile o dönemde ABD’ye gitmek için vize almıştı, fakat vizeleri çalınır ve daha sonra yeniden başvuru yapmazlar. Yaklaşık iki sene Lutraki’de kalırlar, daha sonra Atina’nın kuzeyinde bulunan Oropos’a geçerler. Orada da Amerikan NER’e ait bir yetimhane vardı. Yeğisapet kendisi de bu yetimhane-okulda çalışmaya başlar.

25 Mayıs 1925, Oropos. Kamyonetin yanında, direksiyonun arkasında duran Mihran Yağcıyan. Diğerleri meçhul.
1 Ocak 1926, Oropos. En sağda duran uzun boylu kişi Mihran Yağcıyan.
15 Temmuz 1930, Korint. Ayakta duran genç kadın Zabel Yağcıyan. Diğerleri ise Korint’te kendi ve Yeğisapet tarafından kurulan Ermeni okulunun öğrencileri.
28 Nisan 1929, Korint. Mihran Yağcıyan oturan, sağdan ikinci. Diğerleri meçhul.

Daha sonra Atina Fiks/Dirghut mahallesine taşınırlar. Orada 1928’e kadar kalırlar. O yıl Corinth’de yıkıcı bir deprem meydana gelir ve şehir harabeye dönüşür. Yetimhanede marangozluk öğrenmiş olan Mihran ve Papken şehri yeniden inşa etmek için ustalara ihtiyaç olan Korint’e taşınmayı uygun görürler. Korint’e ilk giden Mihran olur, daha sonra diğerleri de onun yanına gider. Zabel ve Yeğisapet Korint’de bir Ermeni okulu açar. Bir süre sonra, Mihran ve Papken on yıllar boyunca çalışacak olan bir mobilya imalathanesi açar. Papken ölene kadar bu şehirde kalır. Papken ve Mihran Ermeni Devrimci Federasyonu-Taşnagtsutyun üyesi idi.

Zabel Korint’de Girit adalı Rum bir makine ustası olan Nicos ile evlenir. Şarkı ve ezgi evlerinden eksik değildi. Zabel mandolin, Nicos ise gitar çalıyordu. Mihran ve Papken başta kız kardeşlerinin Nicos ile evlenmelerine karşı çıkar. O zaman kendileri Siranuş’u zaten kaybettiklerini (evlendikten sonra Türkiye’de kalmıştı) ve şimdi de Zabel’in bir Rumla evlenerek kendilerinden uzaklaşacağını söylüyorlardı… Fakat ilerde Nicos evin bir parçası ve Yağcıyan ailesinin sevgili bir üyesi olur.

18 Mayıs 1924, Oropos. Sağda ayakta olan Mihran Yağcıyan. Diğerleri meçhul.
Sağda Mihran Yağcıyan, Oropos yetimhanesinde yaşadığı zamanlarda.
Lutraki, 1920’li yılların başı. Ortada, solda oturan Yeğisapet Yağcıyan. Diğerleri ise kuvvetle muhtemel Amerikan yetimhanesindeki yetimler ve görevliler.
15 Nisan 1925, Oropos. Zabel Yağcıyan ve Papken Yağcıyan.
1 Nisan 1923, Lutraki. Ayakta, sağdan ikincisi Yeğisapet Yağcıyan. Yerde oturan, sağda Zabel Yağcıyan. Muhtemelen birbirlerine veda eden Lutraki yetimhanesi görevlileri ve yetimleri. Yeğisapet ve Zabel Oropos’a taşınacaklardı.
Mihran Yağcıyan, 7 Eylül 1926.

Siranuş ise Elazığ’da yaşıyordu. Kocası Fikri orada devlet memuru idi. Ailede oluşan kanaat onların mutlu bir hayat yaşadığı yönündeydi. O yıllarda Siranuş ve annesi arasında mektuplaşma olmuştu. Birbirlerine mektup ve fotoğraf gönderiyorlardı. Siranuş’dan gelmiş iki mektup ve iki fotoğrafı Yağcıyan ailesinin fertleri hala muhafaza eder. Onlardan biri 7 Temmuz 1937’de Elazığ’da yazılmış. Ermenice olan mektup, “Sevgili ve hasret dolu annem” dediği Yeğisapet’e gönderilmiş. Siranuş güzel ve belirgin yazmaktadır, yer-yer metin Harput lehçesi ile örülmüş. Mektuplarda kızın aile fertlerine karşı olan özlemi çok belli. Her birinin adımlarını takip ediyor; evlilikleri, yeni doğumları, annesinden aile fotoğrafşarı alıyor ve her birini yorumluyor. Diğer aile fertleri ve teyzesi ile de mektuplaştığını tahmin etmek zor değil.

Siranuş ve Fikri Elazığ’da yaşamalarına karşı, mektuplardan yazları Keserig’e gittikleri ve kuvvetle muhtemelen Yazğcıyan ailesinin atalarına ait konakta kaldıkları anlaşılıyor. Muhtemelen Fikri ve Siranuş bu evin sahibi olmuşlardı. Fakat Keserig ve orada bulunan ev Siranuş için eskisi kadar da sevilen yerler değillerdi, aile üyelerinin yokluğu nedeniyle. Konu hakkında annesine şunları yazmaktadır: “Fakat bu yıl [yaz] geçen yıldan daha serin. Yine her Pazar gidiyoruz Kesrig’teki evimiz iyi, fakat oranın artık başka tadı var. (…) Keserig’e gitmek istemiyorum, [Elazığ’daki] ev bana daha rahatmış gibi geliyor, zaten Fikri’nin de işi burada, öğlen yemeği için zor olacak, onun için de haftada bir yeterli yani”.

22 Kasım 1937’de yazılan mektubun konusu yeniden özlem, aileden uzak kalmak. “Sireli ve tatlı annem” olarak hitap edilen Yeğisapet’e gönderilmiş. Siranuş şöyle yazıyor: “Ah bazen öyle özlüyorum ki, en azından uzaktan geçtiklerinde Papken ve Mihran’ın boylarını görseydim keşke diyorum”. Fakat acaba Yunanistan’ı ziyaret etmesi ve aile fertlerini görmesi mümkün değil miydi? Fikri devlet memuru idi. Benzer bir yolculuk için maddi sıkıntı olmamalıydı tahminen. Siranuş şöyle yazıyor: “Bazen Fikri’ye diyorum. Yolla beni de gidip göreyim ve kendisi için de mümkün değil”. Neden mimkün olmadığı belli değil. Acaba Siranuş dönmez diye endişeli miydi ve bu nedenle mi acaba yolculuğuna engel oluyordu? Bilmiyoruz ve hiçbir şey bilemeyeceğiz, çünkü bu mektuplardan kısa bir süre sonra Siranuş vefat eder.

Siranuş ve Fikri’nin beraber ava gitme gibi bir alışkanlıkları vardı. İlk çocuğuna hamile olduğu dönemde, Siranuş eşi ile tekrar ava gider. Anlatılana göre, tüfeği ateşlediği zaman, tüfeğin sapı hızla karnına çarpar. Oracıkta kanaması olur ve kısa bir süre sonra Siranuş da, doğmamış bebeği de ölür.

Siranuş’un kız kardeşi Zabel’in kızı Haritini 1980’lerde Elazığ’ı ziyaret eder. Amacı Siranuş’un izine rastlamak, bilgi almak, mezarını ziyaret etmekti. Fakat biraz soruşturduktan sonra, insanların onun hakkında konuşmaktan çekindiklerini ve sorularına cevap vermediklerini, cevap vermek istemediklerini farkeder. Anne ve yakınlarının mamleketinden eli boş döner.

1.1
1.2
2.1
2.2

1.1; 1.2) 7 Temmuz 1937, Elazığ’dan annesi Yeğisapet’e yazılmış Siranuş Yağcıyan’ın mektubu.

2.1; 2.2) 22 Kasım 1937’de Elazığ’dan annesi Yeğisapet’e yazılmış Siranuş Yağcıyan’ın mektubu.

15 Ağustos 1935, Korint. Soldan sağa; meçhul, Mihran Yağcıyan, Vazkez Yesayan. Vazken de Harput yöresinde doğmuştu. Şairdi ve Yağcıyan ailesine yakındı. Siranuş Yağcıyan’ın vaftiz babası kendisi idi.

Zabel’in eşi Nicos’un, Korint’de araba yedek parçası atölyesi vardı. 1941-1944 arasında, Yunanistan Alman kuvvetlerince işgal edildiği dönemde, bu atölyeye el konur ve ordunun ihtiyaçları için kullanılmaya başlar. Ordu tankları, ve askeri araçları buraya yenilemeye getiriyordu. Almanlar Yunanistan’ı terk ettiklerinde, Nicos atölyesine yeniden kavuşur. Fakat orada Alman tankları kalmıştı. Öyle bir olur ki, uzaklaşan Almanlar bu araçları fark edip, Nicos’un onları çaldığını düşünürler, kendisini tutuklar ve infaz etmeye götürürler. Papken burada müdahale eder, durumu anlatır ve eniştesinin hayatını kurtarır.

Alman işgali döneminde Yunanistan’da kıtlık ve başlıca gıdaların eksikliği en büyük sorundu. Papken ve Mihran Corinth’de sahip oldukları mobilya atölyesini un ve yağ değirmenine çevirir. Civar köylerden kadınlar topladıkları buğday ve zeytini buraya getiriyor, Yağcıyan kardeşler de onları un ve zeytinyağına çeviriyordu. Böylece atölye kıtlık çeken halka önemli bir insani katkıda bulunuyordu.

Atölye çalışanlarından George Bey’in komyoneti vardı. Yağcıyan atölyesinde imal edilen un ve yağ bu kamyonetle taşınıyordu; Atina’daki Dirghuti mahallesine götürüyor ve yoksul Ermenilere dağıtıyorlardı. Fakat Korint’ten Atina’ya yol tehlikeli idi, halk o kadar ümitsizdi ki yiyecek bulmak için kamyonetlere saldırıyordu. Dolayısıyla Mihran daima kamyonetin arkasına otururdu ki aç insanlar saldırmasın ve yiyecekleri çalmasın.

Arka sıra, soldan sağa; Zabel, Mihran ve Papken. Önde oturan ise anneleri Yeğisapet Yağcıyan.
Soldan sağa; Mihran, Zabel, Yeğisapet ve Papken.

Siranuş (Mihran Yağcıyan’ın kızı) üniversiteye gittiğinde Korint’den bir sınıf arkadaşının olduğunu anlatıyor. Bir gün kızın babası üniversiteye gelir, kızını şahsen almak için. Bu vesile ile arkadaşı Siranuş’u babası ile tanıştırır. “Soyadımı öğrendiğinde, hemen Mihran veya Papken’in kızı olup olmadığımı sordu. Mihran’ın kızı olduğunu söyledim. Adam, babamın kendilerini açlıktan kurtardığını söyledi”.

1950’lerde Yağcıyan ailesi Yunan hükümetinden resmi bir mektup alır. İkinci Dünya Savaşı sırasında yaptıkları insani yardım için kendilerine Yunanistan vatandaşlığı verildiğini müjdeliyordu bu mektup. O yıllarda Yunanistan Ermenilerinin bir çoğu henüz Yunanistan vatandaşı değildi. Yağcıyan ailiesinin vatandaşlık alması Atina’daki “Sophia Hagopyan” okulunun açılışına denk gelmişti. Yunanistan kanunlarına göre, müdür muhakkak ülke vatandaşı olmalı ve üniversite diplomasına sahip olmalıydı. Mihran Yağcıyan'ın karısı Anjel Yağcıyan, bütün beklentileri karşılayan uygun bir adaydı. Böylece Ermeni okulunun ilk müdürü kendisi olur.

8 Mayıs 1925. Ermeni yetimler Akropolis önünde.
Oropos, 1924. NER Yetimhanesi Ermeni Yetimler Orkestrası. Oturan, soldan ikincisi muhtemelen Mihran Yağcıyan.
1925։ Oropos, Ermeni yetimlerin kaldığı NER yetimhanesi.

Yeğisapet Yağcıyan’ın İstanbul’a, oradan da Yunanistan’a geçtiği Osmanlı pasaportu. 1922. Pasaportun arka yüzünde ise Beyrut’taki Fransız yetkililerinin Yeğisapet’e beş Ermeni gencin eşlik ettiğine dair mührü var. Bu bilgi aile tanıklığına uymuyor. Çünkü bu tanıklığa göre Yeğisapet Harput’tan Beyrut’a uğramadan İstanbul’a geçmiştir ve yalnızdır. Evladları Beyrut’tan İstanbul’a gelip ona kavuşur.