Abrazyan-Şıkhırdımyan Koleksiyonu - Buenos Aires
Çeviren: Sevan Değirmenciyan, 8/10/2022 (son değişiklik: 8/10/2022).
Bu tanıklığı ABD, Virginia’da yaşayan Sonia Cavallo bize iletti. O anlattıklarını büyük ölçüde büyük babası olan Asadur Abrazyan’dan duymuş. Sayfada göreceğiniz fotoğraflar ve hatıra objelerinin bir kısmı Sonia’da, bir kısmı da Buenos Aires’de yaşayan Sonia’nın annesinde, Sonia Isabel’de bulunmakta.
Asadur 8 Aralık 1909’da Haçin’de doğdu. Bu tarih kesin değil, çünkü kendisi akrabalarından 1909 civarı doğduğunu duymuş sadece. Asadur, 8 Aralık tarihini kendi seçmiş, çünkü bu tarihte Katolik Kilisesi kendisinin en çok sevdiği yortu olan Meryem Ana’nın Lekesiz Bakireliği’ni kutlar. Asadur’un 1909 yılının ilk aylarında doğmuş olması kuvvetle muhtemel, çünkü göreceğimiz üzere Nisan veya Mayıs 1909’da babasını kaybettiğinde kendisi henüz küçük bir çocuktu.
1), 2) Sultan Abrazyan tarafından Buenos Aires’e yerleşmiş olan dayısı Panos/Esteban Şıkhırdımyan’a yazılmış bir mektup. Tarih; 21 Ocak 1914, yer; Haçin. Sultan bu mektupta kendisini küçük yaşta okuldan çıkardıkları ve evlendirdikleri için yaşadığı acıyı anlatıyor. Bu mektubu yazdığında kendisi 13 yaşındaydı. Evlilik durumundan dolayı doğrudan bir şikayet belirtmez, fakat şöyle yazar: “Kraliçeyim, fakat sefilim, sarayda bir hapishanedeyim”. Asıl sıkıntısı okulu erken bırakması. Mektubuna şöyle devam eder: “Sen [dayısı] eğer burada kalsaydın, beni [annesi ve teyzesi] böyle gelin edemezlerdi”. Yaklaşık bir sene sonra Sultan’ın tehcir yollarında, Der Zor’da katlatileceğini de belirtmek isteriz. Öldürüldüğü esnada hamileydi.
3) Kuvvetle muhtemel Sultan Abrazyan tarafından yazılmış ve dayısına gönderilen aynı mektuba eşlik eden bir sayfa. Bu da Sultan’ın el yazısı ile yazılmış. Ermenice bir şarkı yazmış buraya: “Bunca yıllık gurbetlik, özlemle, özlemle ağlarım”. Şarkının her bir kıtası “Sebret gönlüm, sabret” mısrasıyla bitiyor. Sultan “gönül” kelimesi yerine “dayı” yazmış.
Asadur’un babası Harutyun Abrazyan, Haçin’de bir dükkana sahipti. İşini büyütür ve tahıl tüccarına dönüşür. Ayas liman kentinde iki katlı bir ev satın alır. Evin ilk katını depoya çevirir, ikinci kat ise ailesinin yaşam alanı olur. Harutyun’un Halep’te kendisi için alımlar yaptığı bir temsilcisi vardı. Asadur kendisi küçükken babasının katletildiğini ve dükkanın talan edildiğini anlatıyor. Olay muhtemelen Adana bölgesinde Nisan-Mayıs 1909’da yaşanan kırım sırasında gerçekleşti.
Asadur’un baba tarafından büyük babası Arakel, büyük annesi ise Yeranuhi idi (evlilik öncesi soyadı Penigyan). Onların Harutyun adında bir erkek ve isimleri meçhul üç kızları vardı. Kızlardan biri Asadur Karatavukyan ile, diğeri Kel Hagopyan, üçüncüsü ise Pilibbosyan soyisimli biri ile evlenir. Arakel’in babası Paşa Panos Ağa idi.
Asadur’un annesi olan Suna’nın (Sonia) anne ve babası Garabed ve Yeğisabet Şıkhırdımyan idi. Garabed Haçin’in ileri gelenlerinden biri idi ve şehrin yöneticisi olmuştu. Çiftin bilinen çocukları Suna, Mari ve Panos idi. 1912’de Osmanlı ordusuna hizmet etmemek için Panos Arjantin’e göç eder ve orada Esteban adını alır.
Suna ve Harutyun evlenir ve üç çocukları olur. Sultan (1901’de doğmuş), Siranuş-Dora (1906-2001) ve Asadur (1909-2001). Siranuş erken bir yaşta Antep’te bulunan Amerikalı misyonerlere ait yatılı okula gönderilir. Sultan henüz 13 yaşındayken evlenir. İlk çocuğuna hamile olduğu sırada, 1915’te tehcir sırasında Der-Zor’da katledilir.
1909’taki Adana Kırımı sırasında Harutyun Abrazyan ailesi ile birlikte Ayas’taki evlerinde saklanmıştı. Güvendiği Türk bir komşusu tarafından çağrıldığında dışarı çıkar. Harutyun çıkar çıkmaz evinin önünde katledilir. Ailenin geri kalanı Suna, Siranuş ve Asadur bir başka Türk komşu tarafından korunur. Kendilerini koruyan bu Türk aile Haçin’e, Asadur Karatavukyan’a haber gönderir. Karatavukyan şahsen Ayas’a gelir ve Abrazyan ailesinden kurtulanları Haçin’e götürür.
1915 Soykırımı sırasında Asadur’un tüm ailesi tehcir edilir. Sürgün yollarında, Halep civarlarında bulundukları bir esnada, Asadur’un annesi Suna babasının dükkanının temsilcisi olan Halepli kişiye haber yollar. Bu kişi gelir, kendilerini Halep’e götürmeyi ve kendi evinde muhafaza etmeyi başarır. Fakat bu kurtuluş uzun sürmez. Polis bu kişinin evini arar, Abrazyan ailesinin üyelerini bulur ve onları Halep yakınlarında bulunan Bab toplama kampına yollar. Suna burada bir çok sürgünde görülen tifüs hastalığını kapar ve ölür. Oracıkda kazılan toplu mezara gömülür. Asadur tanıklığında bu hastaların Bab’da polisler tarafından canlı canlı gömüldüğünü anlatıyor.
Bu sürgün yıllarında Asadur’un hayatta kalması ölümün, şiddetin ve şansın bir arada olduğu tam bir macera. Annesini kaybettikten sonra büyük annesi Yeranuhi’yi ve diğer akrabalarını bulması tam bir şans. Fakat büyük annesi de ölür. Asadur, bu gezinmeler sırasında bulunduğu şehir veya köylerin isimlerini hatırlamıyor. Küçük bir çocuktu henüz ve bu yerleşim alanları Suriye’deydi.
Kıtlık ve hastalıklar tehcir edilenler arasından binlerce kişinin hayatını alıyordu. Bu şartlar altında akrabaları küçük Asadur’u yemek verecekleri ve ölümden kurtaracakları ümidi ile iki yaşlı Arap kadının yanına bırakır. Asadur ise buna karşılık onların iki ineğini otlatacaktı. Altı ay bu evde kaldıktan sonra, Asadur kaçar ve bir başka Arap şehrine ulaşır. Bu sefer bir Arap şeyhinin ailesinin yanında kalır ve onların buzağısını otlatır. Bitişik evde yaşayan şeyhin kardeşi kaçırılmış bir Ermeni kadın saklıyordu. Asadur’un Ermeni olduğunu öğrenince, gizli bir şekilde onu beslemeye başlar. Bu, Asadur için büyük bir yardım olur, çünkü yanında kaldığı aile kendisine asgari bir yemek vermekteydi. Bu Ermeni kadın kendisini kaçırmayı başarır ve bir kervana katarak Urfa’ya gönderir. Burada Asadur’un işi 25 yaşında kör bir adama yardım etmektir. Yaklaşık bir yıl bu adamın yanında kalır. Urfa çarşısında Hagop Halacıyan adlı tek ayaklı ve terzi olan bir Ermeni ile tanışır. Urfa’ya gelmesi Soykırım yıllarında mı yoksa Soykırım’dan sonra mı; bilmiyoruz. Fakat bir gün Halacıyan’ın küçük Asadur’u kendi evine götürüp, ailesi tarafından her türlü ilgiye mazhar olduğunu biliyoruz. Bu ailenin yanında iki yıl kadar kalır. Burada Ermeni alfabesini öğrenir ve kiliseye gider.
İncil. Basım yeri ve tarihi belli değil. Kapağın arkasına yazılmış nottan (gerçi bazı kelimeler tam olarak okunamıyor), kitabın Harutyun Abrazyan’a (Asadur’un babası) veya kendisi tarafından bir aile ferdine hediye ettiğini anlıyoruz. En azından Harutyun’un öldürüldüğü tarih olan 1909 yılından itibaren İncil’in ailede olduğunu anlıyoruz.
Daha sonra Halacıyan ailesi küçük Asadur’u Amerikalı misyonerlere teslim eder. Misyonerler de kendisini Beyrut’a götürür. Bunun I. Dünya Savaşı sonrasında olduğuna eminiz. Burada misyonerler yetimleri eler ve her birini farklı bir istikamete, Orta Doğu’da kurulmuş bir Amerikan yetimhanesine gönderirlerdi. Asadur Near East Relief’e ait Nazaret’te bulunan Amerikan yetimhanesine yerleştirilir. Bu taşınmalar sırasında, Asadur kuzenlerinden biri olan Sarkis’e ve başka bir akrabasına rastlar. Nazaret’teki Amerikan Yetimhanesi’ne gideceğini öğrendiklerinde, akrabaları Asadur’a kız kardeşinin Soykırım’dan kurtulmuş olduğunu ve Kudüs’te bulunduğunu söylerler. Onlar dayısı Panos/Esteban’ın da Arjantin’de bulunduğunu haber verirler. İlerde Esteban da bu akrabalar vasıtasıyla Asadur’un sağ olduğunu ve nerede bulunduğu öğrenecektir. Böylece Esteban Asadur ile mektuplaşmaya başlar. Ona kendisinin yayınladığı “Arjantin Basını” gazetesini de gönderir.
Asadur 1920 yılında Filistin’in Nazaret şehrine ulaşır. O zaman 11 yaşındaydı. Bu Amerikan Yetimhane-Okul’un öğretmen ve müdürü Haygazun Keşişyan’dı. Diğer öğretmenler Amerikalıydı. 1927 tarihine kadar bu okula devam eder. İngilizce ve Ermenice yazma ve okuma, Ermeni Tarihi ve Matematik öğrenir.
Şıkhırdımyan ailesine Suriye ve Lübnan Fransız Yüksek Komiserliği Şam hükümeti tarafından verilmiş pasaport. Belge, ailenin Buenos Aires’e sehayat ettiğini söylüyor. Mevcut yerleşim yeri Şam. Ailenin diğer üyeleri; Akabi (eşi), Zabel, Ohannes, Yeğisapet, Angel. Pasaport tarihi 26 Ekim 1922, Şam. Bu belgeden Şıkhırdımyan ailesinin Beyrut limanından 22 Aralık 1922’de ayrıldığını, Marsilya’ya vardığını ve bu Fransız limanından da 30 Aralık 1922’de ayrıldığını öğreniyoruz.
Siranuş ve Asadur’un 1929 yılında Beyrut’tan yola çıkıp, Cenova’ya ve oradan da Buenos Aires’e gittikleri zaman beraberlerinde olan ahşap sandık.
Nazaret’e vardıktan hemen sonra. Asadur Kudüs Ermeni Kilisesi kapısına kız kardeşi Siranuş hakkında bilgi rica eden bir yazı yapıştırır. Fakat herhangi bir yankısı olmaz. İki veya üç sene sonra Siranuş’la evlenmeye niyeti olan bir Ermeni, Nazaret’teki yetimhanenin müdürü olan arkadaşı Haygazun Keşişyan’a mektup yazar ve kendisinden fikir almak ister. Müdür, Asadur vasıtasıyla kız kardeşinin hikayesini biliyordu. Siranuş’un EEMS (Medical Missionary Society) Nazaret Hastanesi’nden mezun olduğu ve Asadur’un kaldığı yetimhaneye çok yakın bulunan bu aynı hastanede çalıştığı anlaşılır. Haygazun Keşişyan kendisini yetimhaneye davet eder ve böylece kardeşler bu kadar zaman sonra yeniden karşılaşır. Birbirlerini tanımıyorlardı, çünkü anne ve babası Siranuş’u Antep’teki Amerikan Yatılı Okulu’na gönderdiklerinde, Asadur çok küçüktü. Fakat bu karşılaşmadan sonra Siranu her hafta yetimhaneyi ziyaret ediyor ve küçük kardeşi için yanında hediye olarak şeker getiriyordu.
Narekli Krikor’un “Narek” Dua Kitabı (veya Ağıtlar Kitabı). Kitap Asadur Abrazyan’a aitti. Halk hekimliğinde “Narek” duaları hastaları iyileştirmek amacı ile söylenirdi. Sayfa 403’te bu duanın cin çarpmış kişiler için okunduğu belirtilmiş.
1927’de yılında, 18 yaşındayken, Asadur Nazaret’teki okulundan mezun olur ve Hayfa’da, Filistin’de bulunan İngiliz hava kuvvetlerinin de besin tedarikçisi olan Spinneys Limited şirketinin şubesinde çalışmaya başlar. Şube müdürü Hagop Hallacıyan idi (daha önce adı geçen ve Urfa’da bulunan Hagop Hallacıyan ile ilgisi yok). Asadur 1926-1929 yılları arasında burada çalışır. Burada yapması gereken başlıca çalışma şirketin motosikleti ile mektupları ulaştırmaktı.
Bu sırada Asadur ve Siranuş dayıları Panos/Esteban’dan Buenos Aires’e gelmeleri için davet alırlar. Esteban gemi biletlerini de göndermiştir. Ocak-Eylül 1929 arasında Siranuş ve Asadur Lübnan’da kalıp, yolculuk öncesi hazırlıkları tamamlar. İlk olarak Asadur’un gözlerini tedavi ettirmesi gerekiyordu. İkincisi; resmi evrakta Asadur’un Siranuş’un doğum tarihini alması gerekmekteydi, Siranuş’un da Asadur’unkini, çünkü erkek ve kız kardeşlerin yolculuk yapması için erkek kardeşin kız kardeşten daha büyük olması gerekmekteydi, aksi takdirde yolculuğa izin verilmiyordu. Beyrut’ta yaşayan Haçinli bir hemşerileri, evrakta yapılan bu “değişikliği” resmileştirmeyi başarır.
Bu zaman zarfında geçimlerini sağlamak amacı ile Asadur, Fransız ordusuna besin tedarik eden şirketin Beyrut’ta bulunan şubesinde çalışmaya başlar.
Nihayet yolculuk vakti gelmiştir. Gemi 1929’ta Beyrut’tan yola çıkar. Önce İskenderiye, daha sonra Messina (İtalya), Napoli, Cenova. Burada Asadur’un bir göz rahatsızlığı olduğu ortaya çıkar. Bu durum yolculuğa devam etmesi için bir engeldi. Yaklaşık iki veya üç ay Cenova’da bir otelde kalırlar. Bu zaman zarfında Asadur gözünü tedavi ettirir. Gemi şirketinin sigortatası tüm masrafları karşılamaktaydı. İyileşmiş gözlerle Asadur ve Siranuş Arjantin’e gitmek üzere Conte Rosso isimli gemiye biner. Asadur gemide pul koleksiyonunu çalmış olduklarını hatırlıyor. Maddi olarak büyük bir değeri olmasa da, Asadur’un sahip olduğu ender eşyalardan biri olması açısından önemli idi.
Esteban ve eşi Rogelia kendilerini Buenos Aires limanında bekliyordu. İki kardeş ilk yıllarda daylarının evinde kalır. Esteban kasaptı. Dükkanı San Christóbal mahallesinde, Entre Rios ve Independencia sokaklarının kesiştiği noktadaydı. Dükkanın bitişiğinde Dakdakcıyan adında bir Ermeni kunduracı vardı. Asadur’a okuması için Ermenice gazete verirdi. Dakdakcıyan ailesi için bilgi almak için “Tagtagcıyan Koleksiyonu-Arjantin” makalesini okuyabilirsiniz.
Siranuş-Dora Belgrano’da bulunan Amerikan hastanesinde çalışıyordu. Orada tedavi gören hastalardan biri de “Ithaka” taşımacılık firmasının sorumlusuydu. Siranuş, İngilzce bilen erkek kardeşinin orada çalışıp çalışamayacağını sorar. Cevap olumludur ve Asadur aylık 180 Peso maaşla işe başlar. Ödeme uygundu, Asadur’un işi ise belgeleri tercüme etmekti. Yedi sene bu şirkette çalışır. Asadur aynı zamanda Ermeni cemaatinin toplumsal hayatına da katılıyordu. Hınçak Partisi üyesi idi.
Asadur’un dansa gönül vermesi Arjantin’de gerçekleşir. Her Pazar Ermeni veya Arjantinli arkadaşlarıyla farklı bir mekana dans etmeye giderdi. Mahalleler hep değişirdi: Pompeya, Paternal, Valentin Alsina, vs. Bu dans klüplerine girmek için temiz giyinmek şarttı. Asadur’un ayaklarında kesinlikle saf deriden ayakkabılar olurdu. Kahverengi çizgili bir pantolon giyinir ve üzerinde AA harflerinin bulunduğu ipek bir şal takardı; Asadur (Arjantinliler için Alfredo) Abrazyan. Kafasında pantolon ve ceketi ile uyumlu gri bir şapka olurdu. Asadur fox trot, rumbas ve congas danslarını çok severdi.
Tüm bu yaşananlardan sadece 15-20 yıl öncesinde Asadur yetim bırakılmış bir çocuktu, hiç tanımadığı ailelerin yanında ve hiç bilmediği yerler kalıyordu, inek otlatıyordu, çoğu kez açtı, yetimhanelerde kalıyordu. Fakat şimdi Buenos Aires’teki dans klüplerinde, en güzel biçimde giyinmiş hayatın keyfini çıkarıyordu. Bunlar, Soykırım felaketini yaşamış ve cehennemden kurtulmuş bireyin yeniden ayağa kalkma ve hayatını devam ettirme yönündeki kırılmaz iradesini görmemiz açısından önemli.
Asadur her yıl komşu ülke Uruguay’a tatile gidiyordu. Özellikle başkent Montevideo’daki gece klüplerinde dans ediyor ve hoşça vakit geçiriyordu. Bir defasında Rogelia (Panos/Esteban’ın eşi) Uruguay yerine Cordoba’ya gitmesini tavsiye eder kendisine. Asadur bu öneriyi kabul eder, fakat kendi anlattığına göre biraz endişeli idi, sebebi ise o şehirde çok sayıda verem hastanesi olmasıydı. Asadur hastalığın kendisine de bulaşabileceğinden endişe duyuyordu. Cordoba’da annesi tarafından akrabası olan Yester’in evinde kalır.
Aslında bu Cordoba yolculuğu Asadur’u bir evlilik adayı kız ile tanıştırmak için organize edilmişti. Kızın adı Zabel/İzabel Şıkhırdımyan idi (Soyisim Arjantin’de Chekirdemian olmuştu). Asadur ve Zabel’in bu ilk karşılaşması olumlu geçer, fakat Asadur’un işi nedeniyle Buenos Airese geri dönmesi gerekiyordu. İlişki aşk mektupları ile devam eder. Asadur, Buenos Aires’teki Barracas mahallesinde bulunan Haçinli bir kuyumcuya değerli taşlarla bezeli altın bir saat ve düğün yüzükleri yaptırır.
Nihayet ilk buluşmadan sonra geçen dokuz aydan sonra Asadur yeniden Cordoba’ya gelir ve 30 Temmuz 1938’de Zabel ile evlenir.
Zabel’in annesi Akabi Şıkhırdımyan (Gedikyan) idi. 1896’da Haçin’te doğmuştu. 1978’de Cordoba’da ölmüş. Zabel’in babası ise 1882 Haçin doğumlu Setrak Şıkhırdımyan. O da 1955 tarihinde Cordoba da vefat etmiş. Akabi ve Setrak’ın altı evladı vardı; Ohannes/Juan (Adana, 1912-1960, Cordoba), Zabel/İzabel (Adana, 1916-2004, Buenos Aires), İsapet/Yeğisapet (ilerde Tanielyan, 1920-2019, Rosario), Angela (ilerde Hekimyan, 1921-2011 Cordoba), Rina Takuhi (ilerde Dallorso, 1927-1978), Maria (ilerde Magaryan, 1929-2018).
Setrak ve Akabi Haçin’te doğup büyüdüler. İlerde Setrak kumaş ticarethanesi açtığı Adana’ya taşınır. Setrak Akabi’ye evlenme teklif ettiğinde, ailesi Haçin’ten uzaklaşıp Adana’da yaşamasına karşı çıkar. Bu nedenle, Setrak Haçin’de bir çiftlik satın alır, memleketine yeniden döner ve Akabi ile ancak bu şekilde evlenebilir. Altı ay sonra yeniden Adana’ya gider ve kumaş ticaretine devam eder. Tabii, Akabi’yi de yanında götürür…
Aileye Soykırım yıllarında ne olduğuna dair pek bir şey bilmiyoruz. Adana kalan azınlık arasında olduklarını ve tehcir edilmediklerini düşünüyoruz. Zabel 1916’da Adana’da doğmuş. 1921’te, Kilikya Ermenilerinin son göçünden sonra, kendilerine Şam’da rastlıyoruz. 1923 yılında Arjantin’e göç ederler. Yolculuk sırasında Akabi’nin isimleri meçhul iki erkek kardeşi ve kız kardeşi Nassender Hedikyan Şıkhırdımyan ailesine eşlik eder. Şıkhırdımyan ailesi Cordoba’ya yerleşir ve Setrak orada bir ticarethane açar.
Asadur’un evliliğinden sonra, eşinin kardeşi Ohannes/Juansito iş ortağı olmasını tekşif eder. Ohannes piyango bileti satıyordu. Asadur bu teklifi kabul eder. Birlikte General Paz adlı sinema salonunun önünde bulunan alanı kiralayıp, kendi piyango şirketlerini kurarlar.
Asadur ve Zabel/İzabel iki çocuğa sahip olur: Alfredo Pascual ve Sonia Isabel. Sekiz de torun sahibi olurlar; Gustavo Alfredo, Fabian Antonio, Susana Carolina, Sonia Maria del Milagro, Eduardo Alfredo, Alberto Felipe, Tamara Anoush, Jorge Assadour.
Asadur 91 yaşında, 5 Ocak 2001 tarihinde, Zabel/İzabel ise 6 Ağustos 2004’te hayata gözlerini yumar.