Aslanyan ailesi. Bu fotoğraf büyük olasılıkla 1920 civarında Maraş’ta çekilmiştir. Siyah-beyaz bu resim DeOldify ile renklendirilmiş ve Huşamadyan tarafından temizlenmiştir.

Aslanyan Arşivi - Buenos Aires

Yazar: Vahe Taşçıyan, 11/05/21 (son değişiklik 11/05/21) - Çeviren: Arlet İncidüzen

Aslanyan ailesinin kökeni Maraş’a dayanıyor. Ailenin memleketleri olan bu şehirdeki yaşamına dair elimizde pek bilgi yok. Aslanyan ailesinin koyun ve et ticaretiyle uğraştığını biliyoruz. Garabed, Hrant ve Levon Aslanyan kardeşler bu aileye mensuplar. Buradaki paylaşımlarımız ağırlıklı olarak Garabed Aslanyan (ileride Kıdemli Peder Der Hagop Aslanyan) ve onun ailesine aittir.

Aslanyan ailesinin kimi üyeleri daha sonra Arslanyan soyadını almış. Bu nedenle makale içerisinde her iki yazım da kullanılmıştır.

1), 3) Der Hagop Aslanyan’ın ölüm ilanı. Bu ilan aile tarafından Buenos Aires’te yaşayan Bedros ve Penyamin’e gönderilmiş. İlanın üzerinde Ermenice harflerle Türkçe olarak “Katolik gibi” cenaze olduğu yazılmış. Bu sözle pederin cenazesinin gösterişli ve kalabalık bir katılımla gerçekleştiği anlatılmak istenmiştir.

İlanın arkasında pederin eşi Hatun Aslanyan tarafından Ermenice harflerle Türkçe olarak oğulları Bedros ve Penyamin’a hitaben bir mektup yazılmış. Tarih 22 Mart 1940. Burada babaları Der Hagop’un ölümü hakkında bilgi verilmiş.

2) Peder Der Hagop Aslanyan (1865-1940), fotoğraf muhtemelen Maraş’ta çekilmiş.

Hrant Aslanyan’ın eğitimli bir genç olduğu bilinmektedir; Kudüs manastırının Jarankavorats okulundan mezun olduğu düşünülmektedir. 1895 yılında Hınçak partisi üyesi bir devrimci olarak Osmanlı yetkilileri tarafından tutuklanmış ve Maraş hapishanesinde işkence görerek öldürülmüştür. Hrant’ın Mıgırdiç isminde bir Ermeninin ispiyonlaması nedeniyle tutuklandığı anlatılmaktadır.

Garabed Aslanyan’ın hayatı hakkında daha kapsamlı bilgiler mevcut. Garabed 1865 doğumludur. Maraş’taki Getronagan okulunda eğitim görmüştür. Surp Istepannos kilisesinde muganni olmuştur. Garabed Zeytun’da dönemin Kilikya Katolikosu Mıgırdiç Kefsizyan (1871-1894) tarafından peder takdis edilmiş ve kendisine Der Hagop ismi verilmiştir. Yeni takdis edilen peder kısa bir süre Zeytun’da görev yaptıktan sonra Maraş’a dönmüş ve memleketindeki Surp Istepannos kilisesinde hizmet vermeye başlamıştır.

Der Hagop Maraş’ta Hatun’la (evlenmeden önce Saatcıyan) evlenir ve beş çocukları olur, dört oğlan, Sımpad, Bedros, Penyamin, Hrant (Hacı) ve bir kız, Mari (1914 doğumlu).

Soykırım yıllarında Maraş Ermenilerinin çoğunluğu gibi Aslanyan ailesi de Halep-Humus-Hama-Amman güzergâhlarına sürülür. Bu yörelerdeki sürgün din adamlarının 1916’da tutuklandıkları ve ayrı bir grup olarak Kudüs’ten daha güneyde, Maan yakınlarında bir kasaba olan Tafile’ye (günümüzde Ürdün) gönderildikleri bilinmektedir. Sürgün edilmiş din adamları arasında bulunan Der Hagop kaçıp Kudüs’e sığınmayı başarmıştır; o yıllarda Kilikya Katolikosu II. Sahag da bu şehirde kaçak hayatı sürmektedir.

Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı ordularının mağlubiyeti ardından hayatta kalan Aslanyan ailesi üyeleri baba ocağı Maraş’a geri dönmüştür. Tarihi Kilikya coğrafyası o dönemde müttefik devletler kontrolündedir. Soykırım felaketi ardından Ermeniler için yeni bir hayat filizlenmiştir. Ne var ki bu günler uzun sürmez. Mustafa Kemal Paşa (ileride Atatürk) önderliğindeki Türk milli güçleri Maraş’ı almayı başarır, Fransız işgal kuvvetleri giderek geri çekilir ve bu sırada şehirde Ermenilere yönelik katliamlar yaşanır. Aslanyan ailesinden 22 kişi bu katliamlarda hayatını kaybeder. Bunun üzerinde Der Hagop’un ailesi hâlâ Fransız hakimiyeti altında olan Adana’ya yerleşir.

Gel gör Adana’daki durumları da kalıcı olmaz. Fransa ve Türkiye arasında Ekim 1921’de imzalanan antlaşmaya göre Fransız güçleri Kilikya bölgesinin tamamını Türk güçlerine bırakmayı kabul eder. Bu antlaşma Ermeniler arasında endişe yarattığından Ermeniler kitleler halinde göçmeye başlarlar, özellikle de Suriye ve Lübnan’a.

Böylece Peder Der Hagop Aslanyan’ın ailesi de çok büyük ihtimalle 1922 yılının ilk haftalarında Mersin’den yola çıkan bir gemiyle Beyrut’a ulaşmıştır. Bu büyük göç dalgası yüzünden Beyrut’un kuzeydoğusunda, limana doğrudan bağlantılı, kuzeyden denizle, güneyden ise demiryoluyla sınırlandırılmış büyük bir mülteci kampı kurulmuştu.

Beyrut Kampında Yaşam

Beyrut kampı sakinleri sıradan mültecilerdi, Soykırımda hayatta kalanlar, her birinin bambaşka bir hikâyesi vardı, her hayatta kalan Ermeninin ki doğdukları köyde başlayan ve Lübnan’a kadar uzanıp burada çeşitli aşamalara, gelgitlere, kayıplara, lütuflara, dillere, deneyimlere, kültürlere evirilen.

Derme çatma inşa edilmiş evleri, kışın çamurlu, yazları tozlu yollarındaki sağlıksız yaşam koşullarını anlamak için bu Ermeni kampından birkaç fotoğrafa bakmak yeterli olacaktır. Dahası kanalizasyon altyapısı olmadığı için burada hüküm süren korkunç koku hakkında çeşitli tanıklıklar da mevcuttur. Üzerine dip dibe aileler, aşırı nüfus yoğunluğu, iç içe geçmiş hayatlar, işsizlik, çoklarında görülen mülteci ve Soykırımda hayatta kalanlara has bir bıkkınlık, sinirbozukluğu ve travmalar. Diğer bir deyişle sosyal imkânsızlıklar öyle büyüktü ki kamp hastalıktan kırılıyor, sürekli çıkan kavgalarda cinayet işlendiği bile oluyordu, uyuşturucu kullanımı yaygınlaşmış, üstelik iskambil oyunları veya diğer şekillerde kumar da iyice alışkanlık haline gelmişti.

Zorlu, sınırlı ve kapalı şartlar altında bu kamp Der Hagop ve ailesi için yeni bir başlangıç olmalıydı. Der Hagop’un karısı ve dört çocuğu buradaydı. İçlerinden Hacı (Hrant) zaten evlenmiş ve kendi ailesini kurmuştu. 1924 veya 1925’te Der Hagop’un kardeşi Levon da ailesiyle birlikte kampa yerleşti. Der Hagop Aslanyan’ın hayat hikâyesini (“Huşer D. Hagop Avak Kahana Aslanyani Sırpagron Gyanken” [Kıdemli Peder Der Hagop Aslanyan’ın Muhafazakâr Yaşamından Anılar], 2010, Antilyas) ileride Levon’un oğlu Hrant Arslanyan kaleme alacak ve yayınlayacaktı. Aslanyan ailesi üyeleri kamptaki kulübelerini yıllar içinde iki katlı bir eve dönüştürmeyi başardı.

Der Hagop’un çocuklarından Sımpad’ın Birinci Dünya Savaşı öncesinde veya hemen ardından Birleşik Devletler’e göç ettiği düşünülmektedir. Ailevi tanıklıklardan 1920’lerin başlarında bir suça karıştığı ve New York’ta on yıllarca hapis yattığı bilinmektedir. Suçun içeriği aynı kıza âşık olan iki erkek arasında çıkan kavganın cinayetle sonuçlanmasıdır.

Der Hagop Beyrut kampı Ermenileri içinde pederlik yapmayı sürdürmüştür. Buradaki ahşap Surp Haç kilisesinin inşasında Der Hagop’un rolü büyük olmuştur. Kilise Adana kampı, Büyük kamp veya Ana kamp adlarıyla da bilinen Merkez kamp içindeydi. Burası kurulan ilk göçmen kampıydı ve Beyrut’a Kilikya civarından gelen Ermeniler buraya yerleşmişti. Bu kamp alanı kimi zaman Surp Haç ismiyle de anılırdı. Surp Haç kilisesinin yakınlarındaki kampta Ermeni Katolik ve Protestanlara ait kiliseler de bulunmaktaydı. Bu kiliseler de ahşap yapılardı.

Surp Haç kilisesinin inşa tarihi tam olarak bilinmemektedir. Kaynaklarda 1923 yılından itibaren varlığından bahsedilmektedir. Ancak muhtemelen daha mütevazı şartlar altında da olsa 1922’de de kilise mevcuttu. Başlarda basitçe bezle örtülmüş bir çatısı vardı. Der Hagop hakkında yazılan biyografide kendisinin zaruri olan bu kumaşı almak için Beyrut çarşısına şahsen gittiği anlatılmaktadır. 1923 yılında kilise binasının belli oranda sağlamlaştırıldığını daha net olarak bilmekteyiz. Fotoğraflarda da görüldüğü gibi çatısı tenekeyle kaplanmıştır.  Ekim 1923 tarihinde kilisenin hemen yanında bir okul da faaliyet göstermekteydi; bu okulun adına 1927’den itibaren “Sahagyan” okulu şeklinde rastlamaktayız. Aynı kamp alanında, “Amanos” isimli kamp yerinde Surp Yerortutyun isminde ikinci bir Ermeni Apostolik kilisesi bulunmaktaydı. Bu kilisenin yanındaki okula ise “Mesrobyan” denmekteydi. 1924 yılında tüm kamp alanında üç peder görevliydi.

Kamp hayatı içinde kavga, dövüş hatta cinayet sıradan olaylardı. O yıllarda Lübnan’daki Ermeni, Fransız ve Arap basını kamp içi sorunlara, özellikle suç teşkil eden olaylara dikkat çekmiştir.

Aile hikâyesinde Aslanyan ailesinin geçmişiyle de ilgili olan bir olay anlatılmaktadır. Tarih tam olarak bilinmese de olayın 1920’li veya 1930’lu yıllarda gerçekleştiği düşünülmektedir. Kampın deniz kıyısı tarafından bir Ermeninin cesedi bulunur. Ölünün kimliği kısa sürede tespit edilir. Maraş’ta Osmanlı emniyeti için muhbirlik yapan ve daha önce bahsi geçen Mıgırdiç’tir. O da herkesin birbirini tanıdığı bu kampta hayatını sürdürmek mecburiyetinde kalmış, haliyle de kimliğini gizlemeyi başaramamıştır.

Ocak 1926’da yaşanan bir başka meselede de Der Hagop’un ismi geçmektedir. O dönemde kamp tek başına bir dini merkezdi ve ruhani liderliği Vatrabed Yeprem Dohmuni yürütmekteydi. Bir akşam ruhani lidere ait kamp odasında bir kadın olduğu fark edilir, halk oraya toplanır ve gürültü kopar. Ruhani liderin üzerine yürüyenler olur, itiş kakış yaşanır, kadını odadan dışarı çıkarıp tanık olarak başka bir eve kapatırlar. Ertesi gün kamptaki liderlik merkezinde muhaliflerden, ruhani liderin destekçilerinden oluşan büyük bir kalabalık toplanır. Bu defa iki taraf arasında çok daha büyük bir kavga çıkar, silahlar ve bıçaklar çekilir, 7-8 kişi yaralanır, Lübnan emniyeti olaya müdahale eder ve çok sayıda insan tutuklanır. Basında, Dohmuni’nin yandaşları tarafından bütün bunların Der Hagop ile yine Maraşlı Avedis Aslanyan (Der Hagop’un bir akrabası) tarafından kurulmuş bir komplo olduğunu, bu çetenin merkezdeki odaya kadını gece vakti gizlice soktuğunu ve bir şekilde olayları başlattığını ileri süren yazılar çıkar. Der Hagop tarafıysa çeşitli belgelerle iddiaların geçersizliğini vurgular.

Bu gibi olaylar, kampın zaten sefil ve zor olan şartlarını yumuşatmaya yardımcı olamazdı. Bu ortamdan kaçanlar da çoktu. Buradan uzaklaşmanın bir yolu da daha uzak kıyılara göç etmekti. Birleşik Devletler sınırlarını mültecilere kapatmıştı, bu nedenle o günlerde ana istikamet Fransa ve Güney Amerika (özellikle Arjantin ve Brezilya) oluyordu. Der Hagop’un çocuklarından Bedros ile Penyamin de Arjantin’e göç ettiler. Bedros’un 1928 yılında gittiğini bilmekteyiz. Bedros, karısı Gülenya (bekârlık soyadı Kutucuyan) ve çocukları Antranig ve Hovhannes/Huan’la birlikte gitmiştir. Antranig 1927 doğumluydu.

30 Ocak 1933 tarihinde “Adana” kampında büyük bir yangın çıkar ve neredeyse altı yüz ev küle döner. Yaklaşık dört bin Ermeni açıkta kalır. Surp Haç kilisesi ve “Sahagyan” okulu da bu yangında yok olur. Yine bu yıllarda Beyrut’un sınırında bulunan Burç Hamud’da yeni Ermeni mahalleleri inşa edilmeye başlanır. Bu mahallelerden birine Nor [Yeni] Maraş ismi verilir ve kamp ahalisinin büyük bir kısmı buraya yerleşir. Der Hagop Aslanyan’ın ailesi de onlara dahildir.

Hatun Aslanyan Burç Hamud’daki evinde. Duvarda Der Hagop’un portresi asılı. Resmin arkasında Ermenice harflerle Türkçe Bedros Arslanyan’a hitaben bir not düşülmüş. Belli ki oğlundan mektup alamayan anne oğluna darılıp şöyle yazmıştır. Bu fotoğrafı Bedros'a hatıra olarak gönderdiğini yazmıştır. Ardından kendisini unutmuş oldukları için sitem eder. Ölmeden önce bir evlat büyüttüğünü bilmek ve hissetmek için kendisine bir mektup yazmalarını istemektedir. Gönderdiği fotoğrafın üzerinde 18 Ağustos 1952 tarihi yazmaktadır. Photo Edmond, Lübnan.

Burç Hamud’un Halk Dostu Pederi ve Muhteşem Şifacısı

Der Hagop’un biyografisini kaleme alan Hrant Arslanyan, Der Hagop’un kamptaki evini hiç bırakmadığını yazar. Nor Maraş’ta bir evi bulunmasına rağmen o kampta yaşamaya devam etmiştir.

Der Hagop kendisini “Nor Maraş”ın gelişmesine adamış, özellikle burada bir Ermeni kilisesi tesis edilmesi için uğraşmıştır. Nor Maraş’taki Surp Karasun Manug Kilisesinin inşasında Der Hagop’un itici güç olduğuna dair birçok tanıklık bulunmaktadır; Der Hagop inşaat için para toplanmasını organize etmiş, işçisinden zanaatkârına etraftan bulduğu insanları kilisenin yapımına katılmaları için ikna etmiştir.

Surp Karasun Manug 1931’de inşa edilir ve faaliyete başlar. Der Hagop kilisenin baş pederi olur. Ancak bu yeni kurulan Ermeni mahallesindeki din adamlığı uzun sürmeyecektir. 1940’ta beyin kanaması geçirmiş ve kısa bir süre sonra da Nor Maraş’taki evinde, aynı yıl 10 Mart tarihinde vefat etmiştir.

Burç Hamud, Lübnan, 1950’lar. Mari Boyacıyan’ın (bekârlık soyadı Aslanyan) çocukları. Ayaktakiler, soldan sağa: Movses Boyacıyan, Hovhannes Boyacıyan, Anahid Boyacıyan (ileride Matosyan). Ön sıra, soldan sağa: Jak Boyacıyan, Hırant Boyacıyan, Sona Boyacıyan (ileride Demirciyan).
Antranig Arslanyan’ın 1953’te gerçekleştirdiği Lübnan ziyaretinden bir kare. Ayakta, soldan ikin Antranig Arslanyan (beyaz kıyafetli). Diğerleri akrabaları ancak isimleri bilinmiyor. Photo Edmond, Lübnan.
Nor Maraş semti, Burç Hamud. Antranig Arslanyan’ın 1953’te gerçekleştirdiği Lübnan ziyaretinden bir kare. Antranig iki mahalle arkadaşının ortasında duruyor. Antranig’in mesleği ayakkabıcılıktı ama daha sonra denizcilik yapmaya başlamıştı. Photo Edmond, Lübnan.
Nor Maraş, Burç Hamud, 1953. Antranig Arslanyan ile babaannesi Hatun Aslanyan. Photo Edmond, Lübnan.
10 veya 11 Mart 1940, Surp Karasun Manug Kilisesi, Nor Maraş, Burç Hamud. Der Hagop Aslanyan’ın defnedilmesi.
Mari Boyacıyan (bekârlık soyadı Aslanyan), Lübnan. Mari Fotoğrafı Arjantin’e, kardeşi Bedros’a göndermiş.
Sımpad Aslanyan, Lübnan. Sımpad önce kız kardeşi Mari’nin, ardından da Mari’nin kızı Anahid’in evinde yaşamıştır.
Ayaktaki Mari Boyacıyan (bekârlık soyadı Aslanyan), oturan ise annesi Hatun Aslanyan, Lübnan.
Antranig Arslanyan, 16 Haziran 1928, Beyrut.

Rahmetlinin bedeni aynı gün Surp Karasun Manug Kilisesine taşınır. Burada gün boyunca üzeri açık bir tabutta halk ziyaretine açılır. Ertesi gün ayini ruhani düzenlenir ve rahmetli pederin son yolculuğu yüksek rütbeli din adamlarının da katılımıyla gerçekleştirilir. Lübnan piskoposu, Başpiskopos Yeğişe Garoyan verdiği vaazda kamptaki Surp Haç ve Nor Maraş’taki Surp Karasun Manug kiliselerinin Der Hagop’un çabalarıyla inşa edildiği gerçeğini vurgular. Ardından büyük bir cenaze alayı düzenlenir. Bu alaya Burç Hamud’daki Apkaryan, Aramyan, Nubaryan ve Kiligyan okulu öğrenci ve öğretmenleri, Ermeni Spor Genel Birliği [Homenıtmen] izcileri, peder alayı ve kalabalık bir halk topluluğu katılmıştır. Alay Nor Maraş sokaklarından dolaştıktan sonra Surp Karasun Manug kilisesine geri dönmüş ve rahmetli kilisenin sol tarafından kendisi için hazırlanmış mezara defnedilmiştir.

Sanırım Der Hagop’un halkın bu kadar sevgisini kazanmasının nedeni sadece adanmış kişiliği, mütevazılığı, dürüstlüğü ve imanı değildi. Halkın kendisine saygı duyması için başka bir neden daha olduğunu ortaya koyan tanıklıklar mevcuttur. Çoğu insan onun şifacı olduğuna inanmaktaydı. Bu ünü Maraş’ta, daha peder olmadan önce kazanmıştı ancak kamptaki yorgun, savunmasız mülteci halk arasında daha da büyümüş ve ileride de aynı şekilde Burç Hamud’da yayılmıştı.

Burç Hamud’un Nor Maraş mahallesindeki Surp Karasun Manug Kilisesi, 1930’ların başı (Kaynak: Nubaryan Kütüphanesi, Paris).
Nor Maraş’taki Surp Karasun Manug Kilisesinin yapım çalışmaları (Kaynak: Nubaryan Kütüphanesi, Paris).

Bu anlamda Der Hagop’un “Gibriyanos” dua kitabı pek meşhurdu. Pederin bu kitaptan okuyacağı duaların şifalı olduğuna inanılmaktaydı. İmanlı Ermeniler dışında Maraşlı Türkler de bu dualar medet umardı. Birleşik Devletler’e yerleşmiş bir kadının peder haber gönderip hasta oğlunun iyileşebilmesi için “Gibriyanos” kitabından bir sayfayı kendisine hediye etmesini istediği anlatılırdı. Pederin “Gibriyanos” kitabından çokça sayfanın eksik olduğu bilinmektedir, muhtemelen pederden aynı şeyi rica eden başkaları da olmuştur. Kimileri sayfayı suda haşlayıp bu suyu içmekteydi. Der Hagop’un vefatından sonra da çeşitli hastalıklardan mustarip olanlar veya akrabalarının Der Hagop’un mezarından bir avuç toprak alıp bir kahve fincanı suya bu toprağı karıştırarak içtikleri veya hastaya içirdikleri bilinmektedir. Kampta ve Burç Hamud günlerinde şifa arayan yörenin Müslümanları da Der Hagop’un yanına gelip iyileşmek umuduyla onun dualarını dinlerlerdi.

1), 2) Der Hagop’a ait meşhur Gibriyanos. Bu dua kitabının bazı sayfaları eksiktir. Zira Der Hagop’un vefatından sonra bu kitabın sayfalarını üzerlerinde taşıyarak veya haşlayıp suyunu içerek şifa bulacaklarına inan şahıslar kitabın sayfalarını kopartmışlardır.

“Gibriyanos” dua kitabı gibi Der Hagop’un pederlik asası da nam salmıştı. Saygısızlara karşı onu kullanmaktan çekinmezdi. Ne var ki sopa darbelerini kutsal sayan insanlar da vardı. 1970’lerde Birleşik Devletler’den Burç Hamud’a gelen bir zatın, küçüklüğünde çok yaramaz olduğu için Der Hagop’a okutulmuş olduğu ancak dualar fayda etmeyince Der Hagop çocuğa bir asa darbesi indirdiği anlatılır. Bu darbeyle yaramazlıklarının son bulacağına inanan çocuk sakinleşmiş ve kendisine başarılı bir gelecek inşa edebilmiştir. Yıllar sonra bu adam aynı mucizeyi elde edebilmek uğruna, çocuğunun yastığının altına koymak için Der Hagop’un ahşap asasından bir parça istemeye gelmiştir.

1946-1947 yıllarından Lübnan’dan Sovyet Ermenistan’a doğru yaşanan göçe Der Hagop’un çocuklarından Hacı (Hrant) da ailesiyle birlikte katılmıştır. Der Hagop’un çocuklarından sadece Yervant Boyacıyan’la evlenmiş olan Mari ve karısı Hatun Lübnan’da kalmıştır.

Birleşik Devletler’de tutuklu bulunan Sımpad 1951’de serbest bırakılır ve Lübnan’a yerleşir. Önce kız kardeş Mari’nin, ardından da vefat edene kadar yeğeni Anahid’in Nor Maraş’taki evinde kalır. Sımpad 56 yaşında Lübnan’a döndüğünde kendisinde tamamen yabancı bir ülkeyle karşılaşmıştır.

Hacı’nın ailesi daha sonra Ermenistan’dan Birleşik Devletler’e göç eder. Mari ve ailesi de ileride Lübnan’dan ayrılıp Birleşik Devletler’e yerleşecektir.

Erivan, Garabi gölü, 1966. Hacı’nın (Hrant) ailesi. Fotoğrafın arkasındaki İspanyolca yazı ilgi çekicidir. Fotoğraf ve yazı Hacı tarafından Arjantin’e, kardeşi Bedros’a gönderilmiş. İspanyolca yazacak birini bulmak için uğraştıkları ortada. Aksi halde Ermenice harfli Türkçe yazmalıydılar.
Fotoğrafın arkasında, “Ailem. Ben [sağ baştaki], oğlum Hagop [sağdan ikinci], gelinim Anahid [sağdan üçüncü], torunum Narine [Hagop’un kucağında]. Araba oğluma ait Mosgiviç” yazıyor.
Bu fotoğraf ve arkasındaki yazı Hacı (Hrant) Aslanyan tarafından Erivan’dan Arjantin’e, kardeşi Bedros’a gönderilmiş. Yazı Ermenice harfli Türkçe olarak kaleme alınmış. Resimde Hacı’nın oğlu Hagop, Hagop’un karısı Anahid ve kızları Narine, büyük ihtimalle Karadeniz kıyılarındaki bir tatil yerinde görünüyor, 1960’lar.
Hacı (Hrant) Aslanyan’ın ailesi, Erivan. Hacı en solda.
Gülenya Aslanyan (bekârlık soyadı Kutucuyan) ve torunları Beti ile Huan Karlo, Arjantin. Beti ve Huan Karlo, Huan ile Susana’nın çocukları, Gülenya ile Bedros’un da torunlarıdır.
Buenos Aires’te bir aile toplantısı. Sağdan oturan ikinci kişi Bedros Arslanyan’ın kızı, Antranig ile Hovhannnes/Huan’ın kız kardeşi Roza Arslanyan (elinde bardak tutan).
Arjantin. En sağdaki büyük olasılıkla Huan ile Susana’nın kızı Beti. Diğerlerinin kimlikleri bilinmiyor.

Der Hagop’un Hatırasını Canlandırmak

Son on yılda, sosyal ağlarda yaygınlaşan iletişim kolaylıkları sayesinde Der Hagop’un hatırası, onun dünyaya yayılmış akrabaları arasında yeni bir tazelenme yaşadı. Arjantin, Birleşik Devletler ve Abu Dabi’de yaşayan akrabaları Lübnan’da gelip Der Hagop’un Burç Hamud’daki mezarını ziyaret ettiler. Bu vesileyle birbirini tanımayan akrabalar arasında da bir bağ kurulmuş oldu.

Der Hagop’un faaliyetlerine özel bir ilgi gösteren, Maraşlı pederin Lübnan’ı ziyaret eden akrabalarıyla sık sık görüşen ve kendisi de aslen Maraşlı olan Huşamadyan ekibi üyelerinden Garo Derunyan bu konuyla ilgilenmektedir. Der Hagop’a ait çeşitli yazıları, fotoğraf ve hikâyeleri sosyal ağlar aracılığıyla yayan ve onun çoğu akrabasında bir ilgi uyandırarak Maraşlı pederin hatırasının canlandırılmasına vesile olan da Garo’dur.

Garo, bu ziyaretlerden Mari’nin (Der Hagop’un kızı) torununun ve Anahid’in kızı Lena MatosyanMcCreary’nin Abu Dabi’den gelişlerini anlatmaktadır. Onlardan sonra da Bedros’un (Der Hagop’un oğlu) oğlu Antranig ile Antranig’in torunları Buenos Aires’ten Lübnan’a gelmiştir. Ailesi Arjantin’e yerleştiğinde Antranig bir yaşındadır. Bu sayfadaki bazı fotoğraflardan görüleceği üzere Antranig 1953 tarihinde de Lübnan’ı ziyaret etmiştir. İkinci ziyaretini 2014’te, oğlu Alehandro’yla birlikte gerçekleştirir. Ardından karısı Susana, kızları Marina ve Veronika ve oğlu Marko’nun ziyareti gelir.

Garo, Antranig ile Bedros’un kuzeni Hrant Arslanyan’ın karşılaşmasını da anlatır.  Daha önce de bahsedildiği gibi Hrant, Der Hagop’un biyografisini kaleme alan kişidir. Günümüzde her ikisi de rahmetli olmuştur. Antranig 2019’da, Hrant ise 2020’de vefat etmiştir. Bu iki akraba arasındaki ortak dilin Türkçe olması çok dikkat çekicidir, haliyle aralarındaki sohbet de Türkçe olmuştur. Türkçe, Der Hagop’un ve birçok Maraşlı Ermeni ailenin konuşma diliydi. 1920’lerin sonunda Antranig’in babası Bedros ailesiyle birlikte kamptan ayrılmıştır, kampta da ağırlıklı olarak Türkçe konuşulmaktaydı. Bedros’un Türkçe konuşma alışkanlığını Buenos Aires’te de sürdürdüğü aşikârdır ve aile içinde de Türkçe konuşulduğundan Antranig de bu dili öğrenerek ve konuşarak büyümüştür. Bu sayfada Ermenice harfli Türkçe kaleme alınmış birçok kartpostal ve mektup da sergilenmektedir. Örneğin, Hacı Ermenistan’a göç ettikten sonra aile üyelerine gönderdiği bazı yazılar Ermenice harflerle Türkçe yazılmıştır.

Son olarak bu sayfada sergilenen materyallerin büyük oranda Garo Derunyan’a ait dijitalleştirilmiş resimler ve belgeler olduğunu belirtmeliyim. Orijinalleri Buenos Aires’te Susana Alaez Arslanyan’ın (Antranig’in karısı) yanında bulunmaktadır.

Cenaze fotoğrafı. Kimliği belirsiz bir şahsın defnedilmesi, Burç Hamud, Surp Karasun Manug Kilisesi, 1930’lu yıllar. Tabutta yatan rahmetlinin ayakucunda duran kişi Der Hagop Aslanyan (Kaynak: Garo Derunyan Arşivi, Lübnan).
Cenaze fotoğrafı. Kimliği belirsiz bir şahsın defnedilmesi, Burç Hamud, Surp Karasun Manug Kilisesi, 1930’lu yıllar. En üst sırada, elinde haç tutan peder Der Hagop Aslanyan (Kaynak: Garo Derunyan Arşivi, Lübnan).

Kaynaklar

  • Lübnan’da yayınlanan Ermenice gazeteler: “Lipanan”, “Arev” ve “Pünig”
  • Hrant Arslanyan, Huşer D. Hagop Avak Kahana Aslanyani Sırpagron Gyanken [Kıdemli Peder Der Hagop Aslanyan’ın Muhafazakâr Yaşamından Anılar],Kilikya Ermeni Katolikosluğu matbaası, 2010, Antilyas.