Baba tarafından büyükannem Takuhi Odyan Balabanyan 1901’de Ankara’nın batısındaki Stanoz/Stanos/İstanos’da (günümüzdeki adı Yenikent) doğar. Sırpuhi Odyan ve Anton Balabanyan’ın ortanca çocuğudur. Gığmes (Clemens) adlı bir ağabeyi ve Hagop adlı bir küçük kardeşi vardır.
Takuhi’nin babası Anton Balabanyan ipekçilikle uğraşmakta, aynı zamanda geniş bir bağın sahibidir. Annesi Sırpuhi Odyan, Talas’ta bulunan Amerikan Kız Koleji’nin ilk mezunlarındandır. Sırpuhi İngilizce konuşmakta ve müzik tahsili görmüş idi. Org çalar ve güzel sesiyle eşlik ederdi. Evlendikten yıllar sonra, glokom hastalığı yüzünden kör olur. Görme yeteneğini en küçük oğlu Hagop doğmadan kısa süre önce kaybeder ve onun sevimli yüzünü hiçbir zaman göremez. Kızı Takuhi, bebeğin bakımını üstlenir ve annesinin ihtiyaç duyduğu diğer işlerde de ona yardım eder.
Taşra kasabası Stanoz, yukarı ve aşağı diye, her biri kendi çeşme ve köprüsüne sahip olan iki kısma ayrılmıştı. Kentte ikisi yukarı, ikisi aşağı kısımda olmak üzere dört mahalle vardı. Aşağıdaki mahallelerden, Hacı Khod mahallesi tabir edilen biri Odyanlara aitti. Sırpuhi ile Anton çocuklarıyla birlikte Odyan mahallesinde yaşıyor ve Sakarya nehrinin kollarından birinin tam kıyısında çok katlı bir kâgir eve sahiplerdi. Anton, aile evinin yanına, ipekböceği yetiştirilen iki katlı bir bina inşa eder. Binanın, her biri ipekböceklerinin koza aşamasına ulaşıncaya kadarki gelişiminin farklı bir aşamasında kullanılan çeşitli odaları vardı. Mahallenin sonunda mezarlık ve onun da ötesinde bağlar yer almaktaydı.
Günümüzdeki adı Yenikent olanStanoz/Stanos/İstanos’dan genel bir manzara (Kaynak: Krikor Kaveciyan koleksiyonu).
Stanoz kasabası Angora, yani Ankara’dan aşağı-yukarı bir buçuk saat uzaklıktadır. Ankara’dan gelen tren Sincan’da durur, oradan Stanoz’a ulaşmak için de bir at arabası tutmanız gerekirdi. Her iki taraftan tepeler ve kayalık dağlarla kuşatılmış olan kasabanın Ankara’nınkinden daha yumuşak bir havası vardı ve kasabalı birçok aile Ankara’da yaşayıp işlerini bu şehirde icra ediyor, Stanoz’a ise sayfiye niyetine dinlenmek ve tatil için geliyordu. Sırpuhi’nin kardeşi Garabed Odyan ve ailesi de bunlardandı. Odyan ailesinin bir kısmının Stanoz’dan Ankara’ya ne zaman taşındıkları tam olarak bilinmiyor ama ticari hayatın taleplerine uyup daha geniş bir kente taşınmak daha elverişli olsa gerekti. Odyanların, Avrupa ile ticaretlerini idare ettikleri Ankara’da ofisleri ve depoları vardı. Ankaralı Ermeniler çoğunlukla tüccardı ve bazıları oldukça zengindi. Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler şehirde ayrı mahallelerde yaşıyorlardı. Odyanlar Protestan Ermeni idiler ve Garabed Odyan’ın ailesi Sesme ya da Hisarönü denen, bütün konsolosluk binalarının ve Osmanlı Bankası’nın bulunduğu mıntıkada oturuyordu.
Odyanların aile hikâyesine göre, ataları Oda Amaduni ve artçıları aslen, bir zamanlar Ermeni Bagratuni Krallığının başkenti olan kadim Ani kentindendiler. Memleketlerindeki savaşlardan kaçtıktan sonra Ankara yöresine yerleşmişlerdi. Ankara yolu üzerinde, Vaspuragan’ın Vortan bölgesinde durmuş ve beraberlerinde bu bölgeden özel olarak damızlık uzun tüylü koyun ve keçi getirmişlerdi. Bu hayvanların uzun, yumuşak tüylerini dokuma işini nesilden nesle geçen bir zanaata dönüştürdüler. Stanozlu ailelerin çoğu geçimlerini dokumacılık ya da ipekçilikle sağlıyorlardı. Uzmanlık alanları sof adı verilen ve Mekke, Medine, Cidde, Yafa, Mısır ve İstanbul’a ihraç edilen ince bir kumaştı. Engürü Sofu tabir ediliyor ve Müslüman din adamlarının elbiselerini yapmada kullanılıyordu. Ankara koyunları ile keçilerinin yünü de Avrupa’ya; Venedik, Livorno, Amsterdam, Belçika ve İskoçya gibi yerlere mümkün mertebe ihraç ediliyordu.
Daha çocuk yaşta küçük kardeşine ve annesine bakmak zorunda kalan Takuhi hemen hiç okula gitmemiş ama temel okuma yeteneğini annesinden edinmişti. Sırpuhi Kutsal Kitabı ezbere biliyor ve bu bilgiyi kızına okuma öğretirken kullanmış idi.
Takuhi’nin hayatı Birinci Dünya Harbi ve onu takip eden kanlı olaylar patlak verene kadar bu minvaldeydi. Nisan 1915’te, Stanoz’da, İstanbullu bir grup aydının Çankırı hapishanesine sürülmek üzere Ankara’da ve yakınındaki Sincan köyünde hapse atıldıkları söylentisi yayılır. Aralarında ünlü Ermeni aydınları ve önde gelen kimseler bulunmaktadır. Bazıları zamanla İstanbul’a geri gönderilmiş, geride kalanların birçoğu ise Ankara’nın vadileri ve boğazları civarında bilinmeyen bir akıbetle karşılaşmışlardı.
Stanoz ve Ankara Ermenileri de, Odyan ailesi dâhil, 1915 Ağustos’undan itibaren sürülür ve katledilirler. Takuhi’nin bazı akrabaları iş ya da öğrenim nedeniyle yurt dışında bulundukları için, Ermenilere reva görülen sürgün ve kırımlardan yakayı sıyırırlar. Diğerleri ise evlerinde günlerce saklanarak kurtulurlar. Osmanlı ordusunda askerlik yapan oğlu olan aileler, yetkili makamlar ordudaki Ermeni askerlerinin çoğunu tasfiye ve katletme işini bitirene kadar sürgünden muaf tutulmuşlardı. Takuhi’nin ağabeyi Gığmes de bu askerlerden biriydi ve Takuhi ile yakın akrabaları 1915 olayları süresince Stanoz’da kalmışlardı. Gığmes mucizevi bir şekilde ölümden kurtulmuş ve savaştan sonra Stanoz’a dönüp evlenmişti. Takuhi’nin babası Anton Balabanyan’ın akıbeti bilinmiyor ama büyük bir ihtimalle, sürülüp katledilen Ermeni erkeklerinin ilk kafilesinde yer almaktaydı.
Takuhi’nin hayatta kalan bazı akrabaları İstanbul’a kapağı atar ve savaş bittiğinde bir Amerikan vizesi elde etmeyi becerirler. Ne var ki Ermeni sığınmacılara tanınan Birleşik Devletler kotası 1918’den sonra hatırı sayılır şekilde azaltılınca, hayatta kalanlar kendilerine yeni limanlar aramak zorunda kalırlar. Ankara ve Stanoz’da kalan Ermeniler, Takuhi ile ailesi dâhil, 1921 ve 1922’de, Türk-Yunan savaşı süresince yeni bir sürgün ve katliam tufanına maruz kalırlar. Takuhi, küçük kardeşi Hagop ve bazı akrabaları bir Nansen pasaportuyla, savaş sonrasında kalkınmalarına yardımcı olmak amacıyla göçmenlere kapılarını açan Fransa’ya göç ederler. Takuhi’nin annesi Sırpuhi, durumu elvermediği için, büyük oğlu Gığmes ve karısı ile Stanoz’da kalır.
Takuhi ve akrabaları Marsilya’ya varır ve bir süre Pont-de-Chéruy’de (Isère) yaşarlar. Orada, bölgenin ipek imalat sanayiinde çalışmak üzere önceden yerleşen Stanozlu Ermenilerin oluşturduğu bir cemaat vardı. Takuhi Stanozlu bir hemşerisiyle, Der Zor’a sürülüp hayatta kalmayı başaran Hagop Cirikyan ile evlenir. Hagop Ermeniceye ve Osmanlı Türkçesine vakıftı ve bu sayede Takuhi’nin Ankara, Stanoz ve Amerika’daki akrabalarıyla temas kurabiliyordu. Genç çift ve akrabaları kısa bir süre sonra, Paris’in banliyöleri, çocukları Alis ile Armenag’ın doğduğu Clamart ve Issy-les-Moulineaux’ya taşınırlar. Takuhi ile birlikte Fransa’ya gelmiş olan küçük kardeşi Hagop 1947’de Ermenistan’a göç eder. Orada evlenir. O ve karısı yetim bir kızı evlatlık edinirler. Hagop’un hayatı Yerevan’da son bulur.
Takuhi 1986’da Clamart’da (Fransa) vefat eder. Stanoz’daki tatlı hayatını her daim hatırlamaktan son gününe kadar vaz geçmez. Sürgünde beraberinde getirmeyi başardığı terekesindeki şahsi eşyalarını oğlu Armenag’ın kızı olan torunu Catherine Cirikyan Dedeyan’a bırakır.
Bu hikâyedeki tarihi vakıalar Alis Odyan Kasparyan’ın “Badmakirk Angüryo yev Sdanozi Hayots (Պատմագիրք Անկիւրիոյ եւ Ստանոզի Հայոց [Ankara ve Stanoz Ermenilerinin Tarihine dair Kitap], Beyrut, 1968)” adlı eserinden derlenmiştir. Alis Odyan Kasparyan, Takuhi’nin kuzini olup, soykırımdan sonra Ankara’dan Amerika’ya göç etmişti.
Sırpuhi Odyan Balabanyan’a ait mücevher kutusu (3 x ¼ inç), Stanoz. Kızı Takuhi onları Stanoz’dan Fransa’ya getirdi.
Bu parçalar Sırpuhi Odyan Balabanyan’a ait idiler. Kızı Takuhi bunları Stanoz’dan Fransa’ya getirdi.
Bu parçalar Sırpuhi Odyan Balabanyan’a ait idiler. Kızı Takuhi bunları Stanoz’dan Fransa’ya getirdi.