Simonyan Arşivi - Boxford, Massachusetts
Yazar: David D'Apice 12/11/20 (son değişiklik: 12/11/20), Çeviren: Tomas Terziyan
Bu benim Ermeni ailemin hikâyesi.
Ailenin anne tarafı yüzde yüz Ermeni. Akrabalarının çoğu ya Amerika göçmeni ya da birinci kuşak Amerikalı. Kalın aksanlı, yara izli ve Ermeni oldukları görünüşlerinden açıkça belli olan yaşlı akrabalarla tanıştığımı sevgiyle hatırlıyorum.
Dirençliydiler; köklerinden inanılmaz derecede gurur duyuyor ve kendilerini aile, inanç, cesaret gibi eski dünya değerlerine adamışlardı. Yiğitlik hikâyelerinin yanı sıra, tanık oldukları gaddarlıkların sayısız hikâyesini dinledik. Ayrılalı çok olan yerlerin, kültürlerini yücelten ve isimleri zamanla kaybolmasın diye ellerinden geleni yapan insanların hatıralarını paylaştılar. Annemin babasının ailesi Aroyanlar, Harput'ta soylu ve saygın bir silsileyle övünürken, anneannemin ailesi Simonyalılar geleneklerini ve hikâyelerini kendilerinden sonraki kuşaklara miras bırakmışlardı. Bunlar, şimdi eskiler dünyadan göçmüş ve beni mirasımızı korumak için geride bırakmışken, hikâyemizden aklıma gelen enstantaneler yalnızca.
Simonyan atalarımızın ilklerinden biri Simon idi. Tek bu isimle biliniyordu. Harpert/Harput şehrinde yaşamış ve kendisinden geriye hiçbir fotoğraf kalmamış. Sağlığında, ailesinin çok geçmeden büyük ekonomik, siyasi ve dini karışıklıklarla karşı karşıya kalacağı anlaşılmış. Karısı Rose (Ermenice Vartuhi) ondan çok daha uzun yaşamış; öldüğünde aşağı-yukarı 75 yaşındaymış. Çocukluğunda öğrendiği bir beceri olan, otlar ve baharatlar kullanarak hekimlik yapmış. Oğulları ve onların aileleriyle yaşamış; bütün şehirde ustalığıyla tanınmış. Bir keresinde, Paskalya zamanı, büyük dedemin kuzeni Nişan evin çatısından düşmüş. Paskalya bayramı süresince, mahallin çocuklarının düz çatının kenarına bir şeker sepeti koymaları, ardından çatının diğer tarafından bu sepete geri koşup içine konan ikramları kapmaları adettendi. Niş Amca, bizim için o her zaman Niş Amcaydı, o yıl yarışmayı kazanmış ama aynı zamanda çatının kenarından uçarak kendisini yerde bulmuş, birçok kemiği kırılmış. Yaşlı kadın dışarı çıkmış ve oğluna bir kuzu kesip hayvanın gövdesini oraya getirmesini tembihlemiş. Kuzunun içini boşaltmışlar ve Rose kemiklerini yerli yerine oturttuktan sonra Nişan'ı hayvanın iskelet sistemine yerleştirmişler. Rose onu otlar ve ilaçlarla kaplamış ve tüm bu "vücut alçısını" sicimle bağlamış. Niş Amca hareket edemiyormuş ve kemikleri iyileşene kadar bir süre o kovanın içinde kalmış. Sonradan, içine gömüldüğü karkasın korkunç kokusunu hatırlıyormuş hep. Daha sonraki yıllarında Lexington, Massachusetts'te 90'lı yaşını sürerken yine düşmüş. Hastaneye yetiştirildiğinde, röntgenini inceleyen doktorlar ne diyeceklerini bilememişler. Geçmişte kemiklerinin birçoğunun kırıldığını hemen anlamış, ayrıca herhangi bir röntgene başvurmadan orijinal yerlerine kusursuzca yeniden yerleştirildiklerini fark etmişler. Nişan Amca'nın anlattığı kazayı öğrenince şaşkına dönmüşler. Rose en iyi işini yapmıştı, ne de olsa Nişan onun torunuydu.
Ailemizle ilgili bilgiler, Türk ve Kürt çetelerin Harput bölgesindeki Ermenilere saldırılarını içermektedir. Bu olaylar büyük ihtimalle 1895'te, Ermenilere yönelik Hamidiye katliamları sırasında meydana gelmişti. Rose şiddetten korunmakla yetinmiyormuş ve tehlikede olanlara ekmek pişirerek yardım edebileceğine karar vermiş. Ailesi, evde güvende kalmasında ısrar ediyor, o ise geceleyin, çatışma mahalline ulaşmak için sürünerek uzaklaşıyormuş. O sırada öldürüldüğü söyleniyor. Bazıları onun, etrafındaki patırtının yol açtığı korkudan öldüğünü düşünüyor. Fotoğrafı büyük dedemin evindeki şöminenin üzerinde her zaman asılı duruyordu. Büyükannesi ailenin bir kahramanıydı.
Rose genç bir kadınken Mesrob adında bir oğlu varmış. Bazen Marsub, Marsup ya da Amerikanlaştırılmış şekliyle Marşal [Marshall] diye çağırırlarmış. Marşal, 1858'de Harput'ta doğmuş. Deri işçileri ve ayakkabıcılardan oluşan uzun bir silsileden geldiği için aile mesleğini erkenden devralmış. 20 yaşlarındayken Yeğsa (Elizabeth) Danielyan ile evlenmiş. Yeğsa’nın anne-babası Daniel Danielian ve Ruth (Ağapet) Danielian’dı.
Büyük amcalarım Daniel'e "Danu deh-deh" diyorlardı. Mahallin demircisi, düğünleri için Marşal ve Elizabeth Simonyan'a elle dövülmüş bakır ve tenekeden, kapaklı ve ilkel kulplu küçük bir maşrapa yapmıştı. O maşrapayı gördüğümü hatırlıyorum. Elizabeth onu sıklıkla nehre gidip çamaşır yıkamak için kullanırdı. Bu gündelik işte yararlanmak için yanında küçük bir bez ve içinde bir kalıp sabun bulundururdu. Marşal'ın sahip olduğu kehribar Türk tespihlerini de gördüğümü hatırlıyorum. Karamele renkli delikleri olan tespih taneleri koyu turuncuydu ve zengin bir ışıltıyla parlayana kadar elleriyle pürüzsüzce aşındırmıştı.
1880'lerin başlarında, Elizabeth'in ilk çocuğu Maryam doğmuş. Kısa bir süre sonra üç çocuğu daha olmuş: Bedros (Peter), Mardiros (Martin) ve Toros (Thomas). Kayıtlar, Peter'in kesin doğum tarihi hakkında hemfikir değil. Aile hikâyesinde o yıl kuzularla birlikte ama vaktinden evvel doğduğu anlatılmakta ancak yazılı herhangi bir kayıt kalmamış. Elizabeth bir çobandı ve koyunlarla ilgilenirken Peter'i sırtında bir heybe içinde taşımıştı. Bugün hâlâ, mahallin demircisinin Peter için yaptığı, üzerinde "Bedros Mesrobian, 29 Mayıs 1886" yazılı bardağa sahibiz.
Peter’ın yaşı sonradan, çalışmak ve para kazanmak amacıyla Birleşik Devletlere girebilmek için değiştirilmiş olabilir. Marşal, 1890 dolaylarında Amerika'ya gitmiş. Simonyan ailesinin fotoğrafı Harput'ta çekildiğinde, zaten bir arkadaşıyla birlikte Amerika'daymış. Ailesinden kendisine kalan tek yadigâr bu olsa gerek.
Aile hikâyesinde, Peter'in yaklaşık 14 yaşlarındayken memleketi terk etmeye karar verdiği anlatılıyor. Nihayet Karadeniz'deki bir limana gider. Yolculuk deniz kıyısına kadar bir deve kervanı ile yapılır ve aşağı-yukarı iki hafta sürer. Nesi varsa yanına alıp yola düşmüştür; New York'a ulaşmayı, orada babasıyla kavuşmayı, Massachusetts'a gitmeyi ve bizzat Marshall'ın ayakkabılara topuk yapma işinde çalıştığı Malden'deki Hood kauçuk fabrikasında bir iş bulmayı planlamaktadır. Ve böylece, Peter büyük umutlarla gemiye biner. Ne var ki bir ara kafasına sertçe vurulur ve ambara atılır. Anlattığına göre, gemiyi Türkler idare etmekteydi. Bunlar yolcuları Amerika'ya geçirme sözü veriyor, Ermenileri ele geçirip soymak ve denize atmak için bunu bir yem olarak kullanıyorlardı. Bir süre sonra, liman müdürünün kulağına kar suyu kaçar ve planı engellemek için geminin limana dönmesini emreder. Peter, diğerleri ile birlikte bulunur ve kurtarılır. Başka bir yolculuğu göze alacak kadar sağlığına yeniden kavuşması biraz zaman alır ve bu süre içinde rahibelerin onu gözden uzak tuttuğu bir manastırın tavan arasında saklanır. Nihayet güvenli bir şekilde, Amerika yolu üzerinde makul bir aktarma noktası olan Fransa’nın Marsilya liman kentine ulaşır. Bir süre orada kalır ve bir parça Fransızca konuşmayı öğrenir.
Amerika Birleşik Devletleri'ne 1899 ya da 1900'de varır. Massachusetts, Malden'deki 56 Adams Street adresinde iki oda arkadaşıyla birlikte bir pansiyonda yaşayan Marşal'ı bulmayı başarır. Pansiyon, fabrikaya yürüme mesafesindedir ve Peter orada çalışmaya başlar. İkisi el ele verip, Elizabeth ve üç çocuğun geçiş bedelini ödeyecek güce ulaşana kadar üç yıl boyunca para biriktirirler.
Elizabeth ve çocuklar 2 Temmuz 1903'te SS Pennsylvania gemisiyle New York limanına varırlar.
Elizabeth gemiden Castle Garden'da indiklerini söylerdi her zaman ve yıllarca Boston'daki Castle Island'dan söz ettiği sanılıyordu. Aslında 90'lı yaşlarda olmasına rağmen hafızası ona ihanet etmiyordu; nitekim karaya çıktıkları yer New York'taki Castle Garden idi.
Hafta sonu olması nedeniyle ailenin belgelerinin işlenmesi biraz zaman alır. Cuma gün bitmek üzereyken hâlâ göçmen geçiş izni ve nakil için bekleyedururlar. Su kenarında, halka açık bahçelerin ve çimenlerin olduğu yerde, açıkta kamp yapmak zorunda kalırlar. Bütün bunlar, kalabalık bir atmosfer olmasına rağmen oldukça hoştur. Hafta sonu, limanda bir havai fişek gösterisi gerçekleştirilir ve anne ile üç çocuk Simonyanlar, bunu tehlikesizce becerdikleri için çok heyecanlanırlar. Kutlamanın özellikle kendileri için yapıldığını sanırlar. Öyle ya, 4 Temmuz'un Amerikalılar için ne anlama geldiğini henüz bilmemektedirler.
Ermenilere has kıyafetleri içinde, mahalli sakinlerden ne kadar değişik göründüklerini hemen fark ederler. Genç Marten'in yapmak istediği ilk şeylerden biri bir Amerikan takımı satın almak olur. Pazar gününün büyük kısmını ona uygun bir terzi aramakla geçirir ve sonunda birini bulurlar. Elizabeth’in bavulunda küçük bir kilim, birkaç değerli aile fotoğrafı ve bazı bakır eşyalar varmış. Yanlarında getirdikleri, çoğu örtüler içine sarılı her şey bundan ibaretmiş.
Aile yeniden bir araya geldiğinde, Yeni Dünya'da hayatta kalmak için gereken parayı kazanma mücadelesine atılırlar. Onlar için kolay bir hayat değildir ama nihayet güvenli bir şekilde Amerika'da ve birliktedirler.
Simonyan kardeşler birkaç yıl içinde fabrikayı terk eder ve Massachusetts, Charlestown'da, 369 Main Street'te küçük bir bakkal dükkânı açarlar. Kuzenleri Amerika'ya geldiklerinde, onlar da aynı sokakta birkaç blok ötede bir mağaza açarlar. İşletmeler güçlüklerin üstesinden gelerek büyür ve mağazalar büyük başarı kaydeder. Bedros/Peter Simonyan, 12 Temmuz 1908'de Hayganuş (Helen) Nahigyan ile evlenir, gösterişli ve ayrıntılı bir balayına çıkmak yerine Hull, Massachusetts'daki Nantasket Beach’e giderler.
Helen, 23 Ekim 1886'da Hüseynig'de doğar. Amerika'ya 1904 dolaylarında gelir ve Massachusetts, Everett'deki Badger Street’te yaşar. Nahigyanlar, Hüseynig'in, dev çiftlik ambarlarına sahip ipekböceği çiftçileri ve dokumacıları arasında önde gelen bir ailesidir. Zamanlarının çoğunu, ipek hasat edebilmek için ipek kurtlarını beslemekle geçirmektedirler. Ayrıca kendi bahçelerinde meyve yetiştirmekte ve verimli topraklara sahiplerdir. Büyük büyükannem Helen, yaşadığı sürece nakış, örgü, dantel ve benzeri el işlerinde ustaymış. Savaşlar sırasında Amerikan askerleri için çorap örmüş ve bir süveteri başkalarının harcadığı zamandan çok daha kısa zamanda üretebiliyormuş. Büyük bir beceriyle dantel masa örtüleri yapmış, görme gücünün azalmasına rağmen binlerce dantel parçası üretmişti. Evindeki her sandalyenin arkası ve her masanın üstü mutlaka bunlardan biriyle kaplıydı.
Helen'in babası Hovhannes (John) idi. John, ilk karısı öldükten sonra yeniden evlenmiş. O zamanlar John’un çocukları Hampartsum, Avedis, Hayganush, Armenouş, Movses, Yester ve Hagop’tan ibaretmiş. O ve ikinci karısının, 1907’de, Beatrice adını koydukları bir kızları olmuş.
Çocukların çoğu, yüzyıl başında ya da bundan kısa bir süre sonra Amerika'ya gelmişler. Anne-babalarını 1915'te kaybetmişler. Movses, Fırat Koleji ve Harput'ta eğitim görerek 1911'de mezun olmuş. Babasının kuzeni, üniversitede öğretmenlik yapan ünlü profesör Khaçadur Nahigyan'dı (1856'da Hüseynig’te doğdu ve 1915'te öldürüldü). Movses Amerika'ya geldiğinde eğitimini tamamlamış; bir müzik topluluğunda çalmış, bir yandan da sigorta poliçesi ve gayrimenkul satmaya başlamış.
Beatris 1920'de memleketi Hüseynig'i terk etmiş. O zamana kadar, anne-babasının ve akrabalarından birçoğunun ölümü de dâhil olmak üzere çok sayıda gaddarlık ve travmaya maruz kalmış. Ailenin, 13 yaşında Amerika'ya gelen son üyesiymiş.
Marşal’ın erkek kardeşi Khaçadur ile karısı Hripsime, Marşal ve Peter Amerika’dayken, Harput’a geri dönen Simon klanına bakıyorlarmış.
Khaçadur’un oğlu Nişan 1904’te Amerika’ya gelmiş. Yıl 1930 olduğunda, küçük mahalle bakkalı, kardeşi Charles’la birlikte işlettiği, Cambridge’deki Fresh Pond Marketine dönüşmüş. İki aile birbirine sıkı sıkıya bağlı kalmışlardı çünkü Harput'a geri döndüklerinde hepsi aynı evi paylaşmıştı. Bazı durumlarda, genellikle büyük, bölünmüş odalarda, tek bir çatı altında birden fazla aile yaşıyordu.
Peter ve Helen Simonyan bir aile kurunca, şehirden ayrılmayı düşünmeye başlarlar. İlk çocukları Rose, benim büyükannemdi. 25 Ekim 1909'da Massachusetts, Everett'deki Whidden Memorial Hastanesinde dünyaya gelir. Peter ve Helen'in 1913'te oğulları Hayg, 1915'te diğer oğulları Diran ve son olarak 1918'de öteki kızları Elizabeth doğar. 1914'te Hayg doğduktan hemen sonra kırlık bölgeye taşınmaya karar verirler. Şehir hayatının yol açtığı gerginlik Peter'da kendini hissettirmeye başlamış ve bebek Hayg'ın keçi sütüne ihtiyacı vardır. Böylece aile, eşyalarını toplayıp Lexington, Massachusetts'a taşınır. 205 Woburn Caddesi'nde, fiyatını karşılayabilecekleri bir çiftlik bulurlar. Aslında ev, yangında kaybedilen eski bir evin temelleri üzerine yeniden inşa edilmiş olan büyük bir kare çiftlik evi tarzında tek ailelik bir evdir.
Peter, Mariam, Tom ve Marten, tüm Simonyan ailesi evin yeniden dayanıp döşenmesi için gereken masraflara yardım ederler. Dahası, Marshall ve Elizabeth dâhil hepsi zaman zaman o evde yaşarlar. Orada ev yapımı likörler, turşu konserveleri yapar; kendi yiyeceklerini, atlarını yetiştirir ve kendi ayakkabılarını tamir ederler. Marşal, son yıllarında bile, ailede bir çocuğun yeni ayakkabılara ihtiyacı olduğunda ayakkabı denetçiliği yapar. Yaşlandıkça sağlığı kötüleşir. Özellikle polen mevsiminde yoğun alerjik reaksiyonlardan hayli ıstırap çeker. Sonuç olarak, sık sık mutsuzdur. Ölüm haberini ileten çocukların şaka yaptığını düşünen ailenin geri kalanını şaşırtacak şekilde 1935’in 1 Nisan Şaka Günü'nde ruhunu teslim eder. Onun yalnızca, âdeti olduğu üzere arka bahçedeki sandalyesinde, asmanın altında uyuduğunu sanırlar. Köpeği Snowball da tuhaf bir şey fark etmemiştir. Çiftliğe taşındıktan birkaç yıl sonra, evleri biri üst katta ve diğeri alt katta olmak üzere iki ayrı aile evine bölünmüştü. İdare edebilmelerinin tek yolu buydu. Peter ve Martin, çiftliğe taşınmalarının ardından birkaç yıl içinde bir dizi küçük işe atılırlar. Bir zaman, mülklerinden çıkarılan kum ve çakılı satarlar. Başka bir sefer tavuk yetiştirmeye çalışırlar ancak çoğu ilk kış mevsiminde telef olur.
Erkek kardeşleri Tom’un aklına zaman zaman yeni bir fikir gelir ve bunu hayata geçirmek için çiftliği kullanırmış. Bu fikirlerin en önemlilerinden biri, kimsenin aklına gelmediği bir zamanda Mayonez sosu üreten Thomas Extract Company idi. Eski bir kamyonun arka tarafını donatıp karıştırıcıyı döndürmek için tekerlekten deri bir kayış geçirerek büyük miktarlarda mayonez karıştırmışlar, ürün iyi satılmadığı için kasalar ellerinde kalmıştı. Bu kasalar nihayet eski ambarın temel duvarına dizildi ve çocuklar tarafından havalı tüfek hedefi olarak kullanıldı. En nihayet aile Lexington merkezinin yakınında, Cottage Caddesi'nin köşesinde, yolun hemen yukarısında küçük bir bakkal dükkânı satın alır. Burası Bayan Harrison’ın kahve ve unlu mamuller servis edilen fırınıydı ve Simonyan Brothers bakkal dükkânı için mükemmel bir yerdi. Peter hiçbir zaman kullanmadığından, sahip oldukları tek kamyonu Martin kullanıyordu. Motoru çalıştırmak için sürücü koltuğunun altındaki bir krank kolunu çevirmeniz gerekirdi. Marten her gün erzak almak ve ardından teslimat yapmak üzere Boston'a giderdi. Lux sabunu, Rinso, A&P Tea [çay], dökme şekerleme, meyve, et ve hatta dondurma gibi şeyler satıyorlardı.
Peter genellikle dükkâna yayan gider ve yalnızca, öğleden sonra yürüyerek dönmek üzere öğle yemeği için eve yine yayan giderdi. Büyük bir dökme şekerleme tezgâhının arkasında ayakta dikilmeyi adet edinmişti ve dükkânı tüm cemaat için bir buluşma merkezi vazifesi görüyordu.
1920'lerin sonundaki ekonomik bunalım sırasında çok az kişinin yiyecek alabilecek parası varken, Peter ödeme şekli olarak bir çeşit borç senedi yerine geçen IOU'ları [I Owe You: Size Borçluyum] kabul ediyordu. Ömrünün son demlerine doğru dükkânı kapattıklarında, kasa el yazısıyla yazılmış bu tür notlarla dolu bulunmuştu. Peter bu borçları hiçbir zaman tahsil etmemişti. Onun için başkalarına yardım etmek önemliydi ve sürmüş olduğu hayata minnettardı. Vergilerini ödemeyi severdi. Amerika'yı severdi.
Çocuklarının, torunlarının ve torun çocuklarının büyüdüğünü ve gönendiğini severek izlemiş, mutlu olmuştu. Kendi çocukluğunun tehlikelerinden sağ kurtulmuş, hayalini gerçekleştirme talihine ermiş ve her anından zevk almıştı. O ve Helen, Lexington'daki çiftliklerinde dopdolu bir hayat yaşadılar.
Peter, Helen'den yalnızca birkaç yıl fazla ömür sürdü. Torunlarının çoğuyla birlikte olmanın tadına varacak kadar uzun yaşayıp 1966'da aramızdan ayrıldı. Ben onlardan biriyim, onun ilk erkek torun çocuğu. Annem Phyllis, Peter ve Helen'in en büyük kızı olan Rose'un en küçük kızıydı. Bazen, düzinelerce kişinin tek çatı altında bir arada yaşarken sürdükleri hayata inanmak kolay değil doğrusu. Onlar, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı kalarak ve her türlü zorluğa tek bir aile halinde göğüs gererek hayatta kaldılar. Öyle ya da böyle, inanılmaz badirelerin üstesinden geldiler. Bazı kuzenlerimin dediği gibi: " Bizden önce gelenlerin omuzlarında yükseliriz yalnızca." Ve ben buna katılıyorum.
Mahalli demircinin Bedros Simonyan için yaptığı, bakır ve teneke karışımı maşrapa - üzerinde “Bedros Mesrobyan, 21 Mayıs 1886” yazılı [Պետրոս Մեսրոպեան - 1886 Մայիս 21 -].
Muhtemelen düğün hediyesi olarak verilmiş, Yeğsa Danielyan Simonyan'a ait gümüş bilezik. O zamanlar tüm kıymetli madenlere kazınmış olan padişah mührünün (tuğra) iki yanında iki güvercin yer almaktadır.
Hüseynig'de çekilen 1905 tarihli bu fotoğraf Nahigyan kardeşleri göstermektedir. Soldan sağa: Armenuş, Movses ve Hayganuş / Helen. Fotoğraf: Sursuryan.
Nahigyan ve Yeremyan/Yeremya [Jeremiah] Aileleri Massachusetts, Summerville’de çekilmiş bir fotoğrafta; 25 Temmuz 1918.
Arka sıra, soldan sağa: Bedros Simonyan, Suren Simonyan (kuzen), Eddie Yeremyan, John Yeremyan, Movses Nahigyan, Avedis Nahigyan.
Orta sıra, soldan sağa: Rose Simonyan, Hayganuş Nahigyan-Simonyan (Bedros’un karısı), Betty Yeremyan, Sarah Nahigyan-Yeremyan, Bobbie Yeremyan, Elmas Nahigyan (Avedis’in karısı) ve kucağında Elisabeth Nahigyan.
Ön sıra, soldan sağa: Hayg Simonyan (oturmuş), Diran Simonyan ve Mari Yeremyan (iki çocuk ayakta, Hayganuş’un solunda).