Hovhannes Harutyunyan Arşivi - Halep

Glayöl Bahçesi

Yazar: Maruş Yeramyan, 09/11/20 (son değişiklik: 09/11/20), Çeviren: Sevan Değirmenciyan

Anıları muhafaza etmek için “Huşamadyan”dan uygun bir yer var mı?

Batı Ermenilerinin küçük hayatını anlatırken dahi, kaybı ve acıyı hatırlattığı için bizleri pişmanlık ve hüzünle dolduran “Huşamadyan”dan başka bir yer var mı şu Ermeni bahçıvan hakkında yazmak için?

Hovhannes Harutyunyan.

Çiçek uzmanı bir bahçıvan. Onun hakkında yazmak “Huşamadyan” sayfalarını aydınlatacak.

“Bin Bir Gül...”

Belki de bin bir kilisenin sisler ardındaki hatırasından doğan bu küçük toprak parçası ve onun üzerinde açan çiçekler, susan çan seslerinin ve kekeleyen çanların uzak ve zayıf bir yankısı. Belki de Hovhannes Harutyunyan için kendi küçük çiçekliği 1915’te öldürülen annesi ve babası ve tüm ölmüşler için bir hatıra mekanıydı. Muhtemelen Hovhannes Harutyunyan tüm bunları düşünmemiş, sadece bir mum yakmak yerine, çiçekler yetiştirmiş, yeni çiçekler meydana getirmiş; kızıl, kan rengi, beyaz ve gök kuşağının diğer tüm renkleri ile çiçekler... “Bin Bir Gül” dükkanında Hovhannes muhtemelen bir buçuk milyon çiçek yetiştirdi hayatı boyunca, küçük toprak parçasında ve evinde, çiçeklerle sarmalanmış olarak yaşamaya devam ettiği yaşlılık günlerine kadar.

Bugün Halep’te “Bin Bir Gül” dükkanı, harap da olsa, otlar da bitse hala ayakta, küçük toprağın köşesinde.

Oğlum bile hatırlıyor “toprağı ve köşesindeki küçük dükkanı”.

Ve tarih insanların anılarında yaşıyor ve gizemli bağlarla harap olmuş “bin bir gül”, bin bir kilise harabelerine bağlanıyor.

***

Bir gün o hatıralar penceresinin açılacağını ve bir şekilde “Bin Bir Gül”ü hatırlamak zorunda kalacağımı düşünmezdim.

Bizim evden Muşiye’ye kadar yürür ve oradan otobüse biner, Muhafaza denilen bölgede bulunan teyzemin evine giderdik.

Halep Hristiyan mahallelerinden, Nor Küğ, Sülemani ve Aziziye’den çıkarak, Hristiyan olmayan bölgelerde yaşamak Ermenilerin alışık olmadığı bir şeydi.

Fakat zengin Hristiyan Araplar, Halep banliyölerinde villalar veya bir kaç katlı evler inşa etmeye başlamış, sakinliğine ve serin havasına hayran oldukları, biraz yüksek konumda bulunan bu bölgede yaşamaya başlamıştı.

Muşiye yolunda kirli camları olan küçük bir dükkanın önünden geçerdik. Yanında ufak bir bahçe vardı. Yüksek otların arkasında kaybolmuş bahçede hemen hemen hiç bir şey görünmezdi. Hatta bir gün annemin elini bırakıp koşmuş, köşeyi dönmüş ve çitlerin arkasında ne olduğunu bakmaya denemiştim. Hep aynı yüksek otlar...

Çocuk hayal dünyam o çitin ve yüksek otların arkasına neler koymazdı ki? Belki de sarayını kaybetmiş ve bir arkadaşa, kendisiyle oynayan bir arkadaşa ihtiyacı olan bir prenses yaşıyordu orada, çünkü o prenses hayalimde benle yaşıt veya benden bir kaç yaş büyüktü.

Bir gün de, dükkanın kirli pencereleri ardında dizilmiş demet demet çiçek gördüm. Bildiğim karanfillerden o kadar farklıydılar ki; uzun saplara sahip ve çok zarif çiçeklerdi. Annemin elini bıraktım ve kendimden geçmiş bir halde vitrinin önünde durdum.

O çiçekleri gelinlerin elinde de görüyordum; şeffaf bir kağıda sarılı, büyük bir kurdelaya bağlı ve... güzelliklerinden uzak. Vitrin arkasındaki bu çiçekler, bu glayöller çok daha güzeldi.

Dükkanın adı yoktu, veya ben bilmiyordum, ta ki bir gün annem teyzeme bir yer tarif ederken,

-Bin Bir’in önünden git, karşıya geç ve sağa dön,- diyene kadar.

-Bin Bir ne?,- diye sordum; büyüklerin sohbetine karışmamam gerektiğini unutmuştum.

Annem yaptığım bu “ihlal”den dolayı şaşırmış olacak ki, uzunca düşünmeden cevapladı:

-“Bin bir gül” çiçekçisi...

Ve sohbetlerini can kulağı ile takip ettiğimi görünce, hemen içeri, odama gitmemi tembihledi.

Odamın yalnızlığında, hayal gücüm canlandı ve dükkanın adı da orada bir prensesin yaşaması gerektiğini teyit etti...

Sonra yıllar geçti ve günler, “Bin Bir Gül” dükkanının, Kırım günlerinde sadece beş yaşında olan ve sürgünde Halep’e gelmiş Ermeni bir oğlanın sahibi olduğunu gösterdi.

Hatıralarımda tutsak olan prenses, birden çiçekleri çok seven hüzünlü bir oğlana dönüştü.

Diğerleri, kendilerini günlük çalışmaya boğar veya tanık oldukları ve hatıraya dönüşmeyen olaylara dayanabilmek için Ermeni olduklarını unuturdu...

Hovhannes Harutyunyan hem çalışma alanı, hem evi olan o küçük toprak parçası üzerinde kendini çiçek yetiştirme çalışmasına adamıştı...

O günlerde önemli de olsa, halen bir taşra kenti olan Halep’in ilk çiçek yetiştiricisi ve satıcısıydı. Karanfillerin yanında glayöl ve dalya çiçeğini yetiştiren de kendisi idi ilk (fotoğraflarda görünen dalyaları).

Şehrin en iyi mahallesinde bu küçük toprak parçasına nasıl sahip olabilmişti (Aziziye bugün de Halep’in eski ve soylu yegane mahallesi sayılır), belli değil. Belki de Halep’e varan yetim ve göçmen tüm oğlanlar gibi, kendisi de farklı işlerle bu toprağı satın alabilmişti...

Toprak...

Dört Yollu oğlan için toprak önemli idi; hatıralarında annesinin yeşilliklerin yanına çiçekler diktiği evlerinin toprağı gibi. Çiçeklerin kokusu eve dolar ve küçük Harutyun annesi bahçeyi sularken her sabah bu kokularla uyanırdı...

Daha sonra, sürgün yolunda tek başına kalan oğlan bir Kürt aile tarafından evlat edinilir. Kendisini Halep’e vardıracak zayıf bacaklarının kuvvetlendiği ilk gençlik yıllarına kadar orada kalır.

Vefa mı, yoksa saf insan sevgisi mi? Hayatının sonuna kadar Kürtlere yardım etmek için her fırsatta elinden geleni yaptı. Muhtemelen vefaydı, ama aynı zamanda ve tabii ki insan sevgisiydi, çünkü çiçekleri o kadar çok seven Hovhannes’in insan sever olmaması imkansızdı...

Sürgünde kaybettiği kız kardeşi Lusaper ile Halep’te rastlaşır.

Lusaper, Sinan Balyan ile yeniden evlenir (Sinan’ın da ikinci evliliği idi). Dört çocukları olur; Harutyun (1924), Ardemis (1924?), Berta (1927), Mari (1929). Lusaper’in ailesi 1939’a kadar Beylan’da yaşar.

Henüz çocukken anne ve babasını yitirmiş ve kendi ailesini kuramamıştı: Kız kardeşinin ailesini sahiplenir.

Geçen asrın 90’lı yıllarında ölür.

Bir çok kişinin hatırasında hala canlı olan “Bin Bir Gül” dükkanının anıları yanında, Hovhannes Harutyunyan’dan bir demet fotoğraf da kalmıştır. Bu fotoğraflardan, hayret verici bir büyü sayesinde, onlara bakan insanların burnuna çiçeklerin kokusu gelir.

Kahire, Eylül 2020

* Sayfada bulunan fotoğraflar aslen siyah-beyaz olup, DeOldify programı renklendirilmiş ve Huşamadyan tarafından düzenlenmiştir.