Wolfgang Kunz Fotoğraf Koleksiyonu - Türkiye

Çeviren: Sevan Değirmenciyan, 25/02/25 (son değişiklik: 25/02/25)
Önsöz
Armenier – Woher/Wohin [Ermeniler – Nereden/Nereye]. Wolfgang Kunz’un 1985-1986 yıllarında hazırladığı fotoğraf albümünün adı bu olacaktı. Ünlü fotoğrafçı 1983-1985 yılları arasında önce Sovyet Ermenistanı’nı, daha sonra Türkiye, Lübnan, Suriye, yeniden Sovyet Ermenistanı’nı ziyaret etmiş, bir çok şehir ve mekanda yüzlerce fotoğraf çekmişti.
Kunz ve Ermeniler (ve onların tarihi) arasındaki ilişki, Tiflis’te kaldığı bir sürede bir kaç gün Sovyet Ermenistanı’nı ziyaret ettiği 1970’lerde başlar. 1984’de, Alman GEO dergisi için Ermeniler hakkında bir makale hazırlamak üzere Türkiye’yi ziyaret eder. Kunz bu makalenin fotoğrafçısıydı sadece, yazarı ise bir başkasıydı. 1986’da GEO’nun Şubat-Mart sayısında yayımlanna makale zamanında Almanya Ermeni toplumunda büyük yankı uyandırır, çünkü makalenin yazarı Soykırım konusunda Türk devletinin inkarcı söylemini benimsemişti. Kunz’un o dönem yaşadığı ve çalıştığı şehir olan Hamburg’daki Ermeniler GEO’nun makale yazarına karşı küçük bir gösteri bile düzenlerler. Bu, Kunz’un Ermeni tarihi ve Ermenilerle daha yakından ilgilenmesi için yeni bir vesile olur. Daha sonra GEO dergisinin Fransız edisyonu yeniden Kunz’un fotoğraflarıyla Ermeniler hakkında bir makale yayınlar. Yazar bu sefer Claude Mutafian’dır. Ermenilerin protesto gösterisi yapmaları için bir nedenleri yoktu artık, aksine olan Soykırım inkarına karşı bir zaferdi.
Kasım veya Aralık 1984 tarihinde Kunz Batı Almanya’ya resmi bir ziyaret gerçekleştiren Kilikya Katolikosu II. Karekin Sarkisyan (1932-1999) ile Hamburg’ta bir görüşme gerçekleştirir. Katolikos Kunz’a önümüzdeki yıl, Nisan’da Lübnan ve Suriye’yi ziyaret etmeyi önerir, böylece Ermenileri daha yakından tanıma fırsatı bulacak ve Soykırım anmalarına katılabilecekti. Proje Kunz’u heyecanlandırır. Aynı yıl Hamburg’ta, Porsche arabası için takometre satın almak niyetiyle bu Alman şehrini ziyaret eden ayakkabı üreticisi ve tüccar, Lübnan Ermenisi Jerard Barsumyan ile tanışır. Kunz’u, Lübnan’ı ziyaret etmesi için Barsumyan da destekler ve bu ziyareti kolaylaştırmak için yardıma hazır olduğunu iletir.
18 Nisan 1985’te Kunz Berlin Havaimanından Doğu Alman Interglug uçağı ile Beyrut’a doğru yola çıkar. Lübnan henüz iç savaşın telaşını yaşamaktaydı. Aynı yolculuk sırasında Kunz Suriye’yi de ziyaret eder.
Kitap projesi için gerekli olan tüm görsel malzemeler hazırdı. Kunz kitabın farklı bölümlerinin hazırlığına başlar. Bu yönde Alman akademisyen Tessa Hofmann ile işbirliği içine girer. Kunz kitabın Türkiye, Lübnan ve Suriye hakkında olan üç bölümünü kaleme alır, Tessa Hofmann ise Soykırım ve Sovyet Ermenistanı konulu bölümleri tamamlar. Beyrut’ta bulunan Kilikya Katolikosluğu, Almanca olarak yazılmış bu bölümleri İngilizceye tercüme etmek ve yayınlanmasına katkı sunmak konusunda isteklidir.
Kitabın ekseni Soykırım konusuydu. Tessa Hofmann’ın kaleme aldığı bölümlerden biri Soykırım tarihini doğrudan ele alırken, diğer taraftan kalan bölümler, özellikle Lübnan, Suriye ve Türkiye hakkında olan kısımlar ise ilk bakışta yol hikayelerine dayanan anlatılar üzerine kurulmuştu. Fakat aslında bu bölümlerin de temel anlatısı 1915; Kunz, Ermeni toplumlarının hayatını Soykırım ve Soykırım’ın anısı penceresinden anlatmaya gayret ediyor. 1985 yılında gerçekleşen Lübnan ve Suriye ziyaretlerinin 24 Nisan’da Soykırım’ın 70. yılının kutlandığı Nisan ayına denk gelmesi de tesadüf değildi. Suriye’de o günlerde bir Ermeni kilisesinin temel atma töreninin yapıldığı Der Zor’u ziyaret eder. Kitap, Soykırım’dan kurtulan insanların tanıklıklarıyla dolu. Ermeni silahlı örgütlerin Avrupa’daki Türk hedeflerine karşı terör eylemleri yaptıkları yıllar. Kunz Ermeni yaşamı ve tarihi ile içe içe; yazılarında bir Ermeni gibi üzüldüğünü, sevindiğini, gurur duyduğunu, kızdığını ve isyan ettiğini görüyoruz. Sanki Ermeniliği evlat edinmiş, sanki Ermeniler tarafından evlat edinilmişti.
Böylesi uygun bir iklimde Kunz’un projesinin kolayca ilerleyeceği ve başarılı bir sona ereceği zannediliyordu. Maalesef öyle olmaz. Kunz’un arşivinde çok yönlü bir mektuplaşma muhafaza edilmekte. Buradan anladığımıza göre kitap projesi başlarda sağlam temeller üzerinde ilerlemeye başlar, daha sonra sendelemeye başlar ve nihayetinde kitap yayınlanmaz. Mektuplaşmanın başlıca adresi yazar/fotoğrafçı Kunz, Kilikya Katolikosluğu Genel Sekreteri ve Kilikya Katolikosluğu’nun New York Ruhani Önderliği. Katolikos II. Karekin’in girişimi ile çalışmanın İngilizce tercümesini New Tork Ruhani Önderliği üstlenir. Mikael Papazyan tüm bölümleri, aynı zamanda fotoğrafların açıklamalarını Almancadan İngilizceye tercüme eder. Kitap 220 sayfa olacaktı ve içinde 228 fotoğraf bulunacaktı. İngilizce çeviriyi okuduktan sonra Katolikos II. Karekin Katolikosluk Genel Sekreteri aracılığıyla Kunz’un kitabının bazı bölümleri ile ilgili çekincelerini iletir ve bazı kısımların iptalini, bazılarının ise değiştirilmesini önerir. Kunz kabul eder. Yazışmalardan, kitabın Almanya veya Birleşik Devletler’de yayınlanacağı izlenimini edindik. Kilikya Katolikosluğu da baskı masraflarına maddi katkı sunacaktı.
Bu yazışmalar 1986-1991 yılları arasında gerçekleşir. Bu sırada Leninakan’da deprem felaketi yaşanır, Yerevan’da halk gösterileri baş gösterir, Dağlık Karabağı krizi başlar. Ermenistan ve Diaspora’da meydana gelen bi temel değişimlerin, Kunz’un kitap projesini bir süre gölgede bıraktığını, daha sonra da unutturduğunu düşünmek mümkün.
2024 yılında Wolgang Kunz ilerlemiş yaşından dolayı aralarında Ermeni temalı fotoğraflarının da bulunduğu zengin fotoğraf koleksiyonunu Berlin Devlet Kitaplığı’na (bpk Fotoarchiv, Staatsbibliothek zu Berlin Preußischer Kulturbesitz) hediye etmeye karar verir. Kurum sorumlularından ve Huşamadyan işbirlikçilerinden Meline Pehlivanyan, Kunz’a Ermeni temalı fotoğraflarını sitemizde yayınlamayı önerir. Kunz kabul eder ve böylece fotoğrafçıyla işbirliğimiz ve bu sayfaların hazırlanması başlar.
Türkiye - 1984
Ermeni yaşamı ve Ermeni hatıralarının izinde Wolgang Kunz’un 1984 yılında ziyaret ettiği Türkiye o yıllarda katı bir polis devletiydi. Ülkeyi, 1980 askeri darbesini gerçekleştiren Org. Kenan Evren yönetmekteydi, siyasi baskılar devam etmekte ve aynı zamanda doğu illerinde Kürt isyanı baş göstermişti. Ermeni silahlı örgütlerin Batıdaki Türk hedeflerine karşı gerçekleştirdikleri terör eylemleri Ermenilere ve Ermeni Sorununa dair genel bir ilgi uyandırmıştı. Türk devletinin resmi cevabı ise Türkiye’de Ermeni Soykırımı ve Ermeni Tarihine yapılan her atıf, hatta Ermeni kelimesinin aleni kullanımı suç sayılabilir ve kişi cezaevini boylayabilirdi. Tüm bunlara bir de Soğuk Savaş iklimini eklemek gerekir: NATO üyesi Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile uzun bir sınır çizgisi vardı ve bu bölgedeki bir çok yer askeri bölge sayılmaktaydı. Bu nedenle Wolgang Kunz Ararat dağına çıkmak için izin alamamış, Ani harabelerini de fotoğraf çekme izni olmadan ziyaret edebilmişti.
İşte Wolgang Kunz böyle bir ülkede Ermeni yaşamını ve Ermeni varlığının izlerini fotoğraflamayı kararlaştırmıştı. Kunz öncelikle Ankara’daki Batı Almanya Elçiliğini ziyaret eder. Burada kendisine net bir şekilde “tehlikeli bir konu seçmiş olduğu” mesajı verilir. Doğu illerindeki seyahati sırasında Kunz sıkça askeri engellemelere maruz kalır. Devlet kontrolünün olmadığı zamanlarda, yerel halkın, özellikle Kürtlerin, Ermeniler hakkında tabu olmaksızın konuştuklarını farkeder. Onların dilinde Ermeni sadece devlet mekanizmasının yarattığı kötülük emsali değildi. İstanbul, Musa Dağı/Samandağ ve Diyarbekir Ermenilerini ziyaretleri çok sıcak bir ortamda geçer, fotoğrafçı samimiyetle kabul edilir. Fakat Wolgang Kunz’un sohbet ettiği Ermeniler kendi siyasi ifadelerinde epeyce dikkatliydiler, daha doğrusu Ermeni tarihi ve siyaset hakkında konuşmaktan çekiniyorlardı. Wolgang Kunz, Patrik Şınorhk Kalusdyan ile görüşmeyi, onunla bir söyleşi gerçekleştirmeyi, Soykırım’dan kurtulan Ermeni bir yetim olarak yaşadığı deneyim ve geçtiği yol hakkında ruhani öndere sorular sormayı çok istiyordu. Fakat bu söyleşi gerçekleşmedi. Kendisine Patriğin fotoğraflarını çekebileceği söylenir, fakat söyleşi isteği reddedilir. Belli ki Patrik Şınorhk Kalusdyan dönemin baskıcı iklimi altında dikkatli davranıyor ve cemaatini hiçbir şekilde tehlikeye atmak istemiyordu.
Kapalıçarşı’daki Ermeni kuyumcular. Wolgang Kunz ziyareti sırasında, Kapalıçarşı’da faaliyet gösteren kuyumcuların %80’inin Ermeni olduğunu yazmış.

Kınalıada Ermeni kampı. Kamp adadaki Ermeni kilisesinin karşısında ve Karagözyan Yetimhanesi Vakfı Yönetim Kurulu tarafından himaye ediliyor. Karagözyan ve Kalfayan okullarında okuyan yatılı öğrenciler yazlarını bu kampta geçirirlerdi. Kamp faaliyetlerini bugüne kadar sürdürmekte. 1984’te kampın müdürü bir fotoğrafta da görünen Şake Varteresyan’dı.


Van
Van, eski şehrin yıkıntıları. Ayakta kalan sadece camiler. Osmanlı İmparatorluğu zamanında eski şehirde büyük ölçüde Ermeniler yaşıyordu. Yeni şehir ise yakın civarda inşa edilmiş.
Van gölünün güneyinde bulunan Yemişlik/Nareg köyünde (tarihi Gevaş/Vosdan bölgesinde.) Ortaçağın önemli eğitim ve dini merkezlerinden biri olan ve Soykırım’dan sonra yerle bir edilen Nareg Manastırı, Kürtlerin yaşadığı bu köyde bulunuyordu. Bir Kürt kızı, Wolgang Kunz’un fotoğraflaması için, bir Ermeni Haçkarın üzerini süpürüyor.
Van gölünün kuzey kıyılarında bulunan Adilcevaz/Ardzge ve Erciş/Arceş köyleri arasında bulunan Ermeni mezarlığı.
Fırat nehri, Kemah/Gamakh’ta. Bu bölgenin Ermeni sürgünler için bir ölüm vadisine döndüğünü bilen Kunz, Ermeni Soykırımı’nın izinde buraya gelmiş. Şöyle yazıyor: “Buraya çok uzaklardan geldim. Çantamda bir harita var. Harita üzerinde bu yerin altı çizilmiş ve daire içine alınmış. Sanki bir şeyi ispat etmek ister gibi. Sanırım bu bir çok korku mekanından birinin görünen sembolü, diğer bir çok yerin aksine henüz toprağa gömülmemiş ve taşın kuvveti sayesinde muhafaza edilmekte. (…) Bu bana Birkenau’da hissettiğim aynı duyguyu hissettirdi. İnsanlık dışı olan insan yapımıdır. Hayalimde, cesetlerle kaplı nehrin bir imgesi var.”
Şebinkarahisar
Şebinkarahisar. Wolgang Kunz, 1915 yılında Ermenilerin bu şehirde bir direniş örgütlediklerini okumuş. Bundan dolayı seyahatini planlarken karşı tepesinde bir Atatürk anıtı bulunan bu şehri de rotasına katmıştı. Konu hakkında yazdıkları ise şöyle: “Şimdilerde düşünceli bir Atatürk durmuş hisarın taşlarının üzerinde, yanında da bir top var. Acaba silahsız ve masumlara karşı verilmiş adaletsiz bir savaşın ucuz zaferi adına bir anıt mı bu? Anıttan aşağıya doğru yoksul bir toprak parçası görülüyor; kendisine yeniden bereket ve bolluk verecek halktan yoksun kalmış maalesef.”
Tehcir Yolları
Türkiye’nin doğu illerini ziyaret ettiği sırada, Wolgang Kunz sıkça yolları fotoğraflamıştır. Bunlar 1915’te Ermeni sürgünlerin geçtiği yolları temsil etmekte. Şöyle yazmış: “Tehcir yolları sonsuzdu. Yolda sürgünler “muhafızları” tarafından kaçırılırdı, haramiler de bu savunmasız kitleye saldırırdı. Bu yollarda açlar, tecavüze uğrayanlar ve halsiz kalanlar düşüp ölürdü. Haliyle, bu şartlar altında Ermeni sürgünlerin Ermeni Platosu’nun muhteşem (aynı zamanda da trajik) güzelliğinin keyfini sürmesi imkansızdı. Yaklaşık üç bin seneden beri kendilerine ait olan vatanlarını nihayi olarak terk etmek durumundaydılar. Ermenistan ilk günden bu yana diktatörlüklerin ve yabancı hakimiyetin sahnesi olmuştu. Fakat 1915 yazında olduğu kadar, asla durum bu kadar tehditkar, Ermenilerin yok edilmesi bu kadar yaygın olmamıştı.”
Wolgang Kunz – Biyografi
Wolgang Kunz 1949 yılında Augsburg’ta dünyaya geldi. Ressam Carl Kunz ve tarihçi Ilse Kunz’un üçüncü çocuğuydu. 25 Şubat 1944’te, Augsburg şehrinin bombalanması sırasında aile evleri de yıkılır ve babasına ait resimlerin çoğu yokolur. Bu felaketten sonra ailenin geçimini sağlamak için annesi öğretmenlik yapmaya başlar, böylece baba Kunz serbest çalışan sanatçı olarak faaliyetlerini sürdürebilir.
1953 yılında ailecek Weilburg’a (Hessen) taşınırlar. Wolgang Kunz 1959 yılında burada orta eğitimini tamamlar. 1960 yılında Frankfurt’a taşınır ve 1957’den beri burada bir atölye kiralamış olan babası ile yaşamaya başlar. Dizgici olma niyeti vardı ve bundan dolayı dizgici çırağı olur. Yine bu yıllarda Frankfurt’taki Städelschule’de (Sanat Okulu) ikindi derslerine katılmaya başlar. Burada nü ve natürmort çizmesini öğrenir. Yeni satın aldığı fotoğraf makinesi ile fotoğraf çekmeye başlaması da bu dönemdedir. Wolgang Kunz kendisi için tamamen bir yenilik olan bu makinenin cazibesine kapılır.
Fotoğrafçılık Wolgang Kunz’un dünyasından içeri girmişti. Babasının atölyesinin bitişiğinde bulunan odası daha sonra uyuma uygunluğu da olan bir karanlık odaya dönüşür. Dizgici olmak için gerekli üç aylık çıraklık dönemini bitirir, fakat fotoğrafçılık vazgeçilmez olmaya başlamıştır. Wolgang Kunz otostopla Paris, Brittany’ye gider, oradan İrlanda’ya geçer ve fotoğrafçılık sanatını burada büyük bir çoşkuyla uygulamaya koyulur. Otto Steinert’in subjektive 2 albümünden etkilenmiştir. 1963 yılında Essen şehrinde bulunan Folkwangschule’ye (üniversite) kabul edilir. Steinert burada ders vermekteydi. Fakat Wolgang Kunz kendi şahsi yolunu çizmesi gerektiğine inanmıştı, öyle ki bir yıl sonra üniversiteyi bırakır. Sanat eleştirmeni Hanno Reuter Kunz’un yeteneğini farkeder ve onun hakkında yazarak fotoğraflarının Frankfurter Rundschau gazetesinde yayınlanmasına vesile olur.
1965’te ünlü fotoğrafçı Thomas Höpker ile tanışma fırsatı bulur. Bir süre onun karanlık odasında çalışır ve profesyonel fotoğrafçının çalışmalarını yakında etüt eder.
1966 yılında Wolgang Kunz bir Leica fotoğraf makinesi satın alır, Londra’ya gitmek için bir hibe elde eder ve bir sene boyunca İngiltere’nin başkentinde gençlik devrim kültürünü (Swinging London) fotoğraflar. Hamburg’a döndükten sonra, Stern fotoğraf dergisi ekibine katılır. Üç sene burada çalıştıktan sonra yeni kurulan Zeit dergisine katılır. En nihayetinde fakat serbest çalışan olmayı seçer ve kalıcı görevler üstlenmekten kaçınır. Fotoğraf makinesi ile Hamburg’tan dünyanın farklı noktalarına gider. Kuzey Vietnam, Güney Vietnam, Kuzey İrlanda, Namibya gibi genelde sıkıntı yaşanan bölgeleri fotoğraflar. Türkiye, Sovyet Ermenistanı, Lübnan ve Suriye’ye yaptığı ve Ermeni temasını merkeze alan fotoğrafçılık misyonlarını da unutmamak gerekir tabii ki.
1983 yılında Wolgang Kunz Hamburg’ta 14 meslektaşıyla beraber BILDERBERG fotoğraf ajansını kurar. Almanya’nın yeniden birleşmesinden sonra, 1995-1999 tarihlerinde Berlin’de bulunan Weißensee Sanat Üniversitesi’nde fotoğrafçılık dersleri verir. O yıllardan beri de hayatına Berlin’de devam etmektedir.