Hacın'dan bir kesit, muhtemelen 19. yy. sonları (Kaynak; Missionary Church Archives, Bethel Collage kitaplığı, Mishawaka, İndiana)

Hacın – Geleneksel Halk Hekimliği

Yazar: Varti Keşişyan, 15/12/15 (Son Güncelleme 15/12/15)- Çeviren: Arlet İncidüzen

Hacın'ın güney-batı'dan görünümü (Kaynak; Hugo Grothe, Meine Voderasienexpedition 1906 und 1907, Band II, Leipzig, 1912)

Ermenilerin yaşadıkları diğer yerlerde olduğu gibi Hacın’da da çok eskilerden beri geleneksel veya toplumsal hekimliğin çeşitli biçimleri ve tedavileri uygulanmaktaydı. Halk hekimliği Hacın’da çok derin köklere sahipti ve ortaçağ Ermeni tıbbına, özellikle de Kilikya Ermeni bölgesindeki tıp okulunun temellerine dayanmaktaydı. Şüphesiz bu, içinde tedavi biçimlerini, faydalı bilgileri, inançları ve aynı şekilde elde edilen ilaçları barındıran halk hekimliği ve tedavi yöntemlerinin uygulanması, denenme yanılma yoluyla ortaya çıkmıştır.

Hacın’ın dağlık coğrafyası, sağlıklı iklimi, havası ve suyu sağlık açısından çok olumlu etkilere sahipti ancak halk arasında kronikleşen bazı hastalıklara da yol açıyordu. Özellikle sıtma, tifo, ateş, titreme ve dizanteri Hacın ve civarında sürekli görülmekteydi. Bu nedenle Hacın’da uygulanan tedavi yöntemleri ile bu hastalıklar arasında bir paralellik mevcuttur.

Her yerde olduğu gibi Hacınlılar da eskiden tedavi, sağlık sorunları konularında halk doktorlarına, hekimlere başvururdu. Bunlar bir miktar tıp bilgisine sahip, Allah vergisi yetenekleri olan kişilerdi ve uyguladıkları tedavi yöntemleriyle halka büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Hacın ve civarındaki yerleşim yerlerinde yaşayan halkın sağlık muhafızları bu insanlardı ve bu nedenle de hem Ermeni hem de Türk toplumu tarafından kendilerine büyük hürmet edilir ve saygı duyulurdu.

Tılsımyan Ailesi

Eczacı Sokrat Topalyan, yaklaşık 1600’lü yılların ortalarında Hacın’da hüküm süren Divanoğlu veya Livanoğlu döneminde, Tılsımyan sülalesinin atasının âlim bir hekim sayıldığını ve tüm Hacın’da nam saldığını aktarır. Sülalenin soyadı olan tılsım da buradan ortaya çıkar. [1]

Topalyan’a göre bu ailenin yanında beş tane eski, elyazması kitap bulunmaktadır ve içlerinde hekimlik, sağlık, aktarlık, matematik vb konularda bilgiler vardır. [2] Bunlar dışında içinde güzel bir el yazısıyla 232 ilacın tarif veya içeriğinin yazılı olduğu eski, parşömen bir Hekimname de bu ailededir. [3] Bu birbiriyle bağlantılı olmayan bilgiler, Hacın’daki halk hekimliğinin köklerinin ortaçağdaki Ermeni hekimliği ve fizik bilgisine dayandığını düşünmemize sebep olmaktadır. Bahsi geçen elyazmalarının, özellikle de Hekimname’nin, büyük olasılıkla Kilikya bölgesindeki ünlü manastırlardan birinde yazıldığını, belki de 12. yüzyılda yaşamış, bilimsel Ermeni doktorluğunun kurucusu Mıkhitar Heratsi’ye ait bir tıp kitabının kopyası olduğunu veya daha da büyük olasılıkla 15. yüzyılın meşhur cerrahbaşı, Amasyalı Amirdovlat’ın Ermenistan ve dışında çok yaygın kullanılan tıp kitaplarından biri olduğunu rahatça ileri sürebiliriz.

Tılsımyan sülalesine ait bu eski elyazmalarının nesilden nesle aktarılarak ailenin gelecek nesilleri tarafından da kullanılması dikkat çekicidir. [4] Sokrat Topalyan, bu elyazması kitapları görmekle kalmadığını, okuduğunu da söyler. Topalyan’a göre bahsi geçen Hekimname, ileride, 1900’lü yıllarda Hacın’ın önde gelenlerinden Istepan Ağa Mangıryan tarafından satın alınmıştır. Mangıryan, Hacın’ın tamamı tehcir edildiği sırada bu değerli eseri de yanında götürmüş ve Hama’ya kadar ulaştırmayı başarmıştır ancak bundan sonra elyazmasına ne olduğu bilinmemektedir. [5]

Hacı Sahag Ağa Balyan

Hacın’daki ilk halk hekimlerinden biridir Hacı Sahag Balyan. Kendisinin yaklaşık 200 sene önce, yani 1800’lü yıllarda yaşadığı ve Hacınlılar için büyük hizmetlerde bulunduğu anlatılır. [6]

Hacı Krikor Ağa Balyan

1818 civarında Hacın’da doğmuştur. Hacı Sahap Balyan’ın oğludur. Hacın ve civarındaki köylerde Hacı Balents (Balyanlar’ın Hacı) adıyla bilinirdi. [7] İlköğretimini Dümanyan hocanın yanında almıştır. Küçük yaşlarından itibaren özellikle yaşadığı bölgede yetişen bitki ve çiçeklere büyük ilgi göstermiştir. Araştırmacı aklı ve doğuştan yetenekleri sayesinde bitki ve doğal maddelerin yaraları hakkında çok hayati bilgiler edinmeyi başarmıştır. Yeterince ustalık kazandıktan sonra bilgi ve becerilerini insanları tedavi etmek ve iyileştirmek için kullanmıştır. Hacı Balents’le yoğun şekilde çalışan eczacı Sokrat Topalyan, Hacı’nın da bahsi geçen elyazması Hekimname’den sıkça faydalandığını anlatır. [8]

Bu çok bilgili hekimin, başlarda sadece birkaç temel aleti bulunmaktaydı. Hacınlı ilk diplomalı doktor olan Dr. Hagop Rebecyan, 1888’de Hacın’a döndüğün bir saygı belirtisi olarak Hacı hekime bazı tıp aletleri hediye etmiştir. [9] Anlatıldığına göre, Rebecyan Amerika’dan döner dönmez, Balents Hacı onu yanına çağırır ve şöyle der: “Şimdi senin kolunda bir sürü bilezik (beceri, özellik, uzmanlık manasında) var, bir tane de ben ekleyeyim.” [10] Böylece Rebecyan’a frengiyi tedavi etme yöntemini öğretir. Bu öğrettikleri ileride Hacın halkına büyük fayda sağlar ve Dr. Rebecyan’ın eliyle birçok hasta iyileşir.

Hacın, 1910'lar. Fotoğraftakilerden sadece Stepan ve Osanna Arslanyanlar tanıdık (ayakta, sağdan ilk iki kişi). Bu çift ailenin tek kurtulanı, diğerleri 1915'te Soykırım sırasında öldürülür (Kaynak; Armen Arslanyan'ın aile koleksiyonu)

Balents Hacı geniş evinin birkaç odasını muayenehane olarak ayırmıştı, hastaları burada muayene ve tedavi ederdi. Deneyimli ve zeki bir hekim olarak ünü sadece Hacın’da değil, çevre yerleşim bölgelerinde de yayılmıştı. Adana ve Sivas vilayetleri gibi uzak yerlerden bile hastalar derman bulmaya ona gelirlerdi. Hacın’da herhangi bir sağlık sorunu nedeniyle bu bilgili hekime başvurmamış bir aile veya hane yoktu. [11]

Hacı Balents, kendi kendini eğitmiş bir hekimdir, eğitimsiz değildir. Eski ortaçağ tıp kitaplarının rehberliğinde, farklı hastalık ve ağrılara uygulanacak ilaçlar ve tedavi yöntemleri geliştirerek hekimlik konusunda önemli ilerlemeler yaratmayı başarmıştır. Örneğin, tavuğun midesinin ince zarını kurutup toz haline getirdikten sonra hazırladığı ilacı hastaya içirerek böbrek taşı veya kumunu tedavi ederdi. [12]

Hacı Balents, bahsi geçen Hekimname’de geçen bir karışımla, ilaç tedavisi, bitkisel tedavi ve özellikle de özel bir beslenme biçiminden oluşan bir tedavi yöntemiyle frengiyi iyileştirme metodunu bulmuştur. Cıva ve birtakım bitkilerin karışımından oluşan bir özel bir tedavi uygulamaktadır. Bunun dışında, özel bir diyet tedavisi de uygular; hastaya 40 gün boyunca sadece mayasız ekmek ve tuzsuz, karışık sebze çorbası yedirir. Hacı Balents’in bu şekilde sayısız hastayı bu amansız hastalıktan kurtardığı anlatılır. [13]

Frengi, dönemin yaygın hastalıklarındandır, Hacın’da da görüldüğü anlaşılmaktadır ve bu hastalıkla mücadelede, bölgenin hekim-doktorlarının usta başarıları önemli bir rol almıştır.

Hacı Balents dişçilikle de uğraşmıştır. Diş çekmek için iki dişçi kerpeteni vardı ve diş ağrısı için nane, karanfil, tarçın yağı ve afyon kullanırdı. [14]

Kaynak: Mesrob Maşdots Madenataranı (Yerevan), elyazması no: 6594, 17.-18. yy., Stella Vartanyan, Antik Çağlardan Günümüze Ermenistan Tedavi Tarihi, Yerevan, 2000, s. 200

Cerrah Şıkırdımyan/Şıkhırdımyan

Hacın’da, sağlık alanında özel isimlerden biridir Şıkırdımyan ve cerrahi işlemlerde uzmanlaşmıştır. Bu nedenle kendisine cerrah denmektedir. [15] Şıkırdımyan’ın, Hacı Balents’in çağdaşı ve en az onun kadar tanınmış bir hekim olduğu düşünülmektedir. Her ikisi de alaylı doktorlar olmalarında rağmen yetenekleri ve deneyimleri sayesinde diplomalı birçok doktorla yarışacak kapasitedeydiler. [16]

Bir keresinde, Avrupalı ve Türk diplomalı doktorların, tüm tedavi yöntemlerini denemelerine rağmen seferden dönen Osmanlı birlikleri arasında yayılmış olan frengiyi tedavi edemedikleri ve Cerrah Şıkırdımyan’ın resmi makamlar tarafından askerlerde görülen frengiyi tedavi etmesi için o bölgeye gönderildiği anlatılmaktadır. Cerrah, kısa sürede askerleri tedavi eder ve iyileştirir. [17]

Resimli hamayil, 1682 (Kaynak: Madenataran koleksiyonu, Yerevan)

Ayıcıyan Ailesi

150-200 yıl önce, yani 1800’lü yılların başlarında, Hacın’da ecza malzeme ve aletlerini ilk satan kişinin Mikayel Ağa Ayıcıyan olduğu söylenmektedir. Daha sonra bu işi oğlu Kalusd Ağa ve torunu Mikayel Ağa Ayıcıyan sürdürmüştür. [18] Hacın’ın tarihini yazan H. Boğosyan, 1897 senesinde Hacın’ı ziyaret ettiğinde Mikayel Ağa ve oğlu Setrak Ağa’nın eczacılık işini sürdürdüklerini ve hallerinin yerinde olduğunu kaydetmiştir. Aile üyelerinden Misak Ayıcıyan, babasının eczacılık malzemelerinin yanı sıra ilaç ve merhemler de sattığını doğrulamıştır. [19]

Resimli hamayil, 1682 (Kaynak: Madenataran koleksiyonu, Yerevan)

***

Diğer şehirlerde olduğu gibi Hacın’da da uzmanlık isteyen, halkın alışkanlıklarına göre yürütülen, tecrübeyle sabit, geleneksel olarak nesilde nesle baba mesleği biçiminde aktarılan meslekler vardı.

Ebeler

Hacın’da da hamile kadınlara doğumda yardım eden deneyimli kadınlar vardı. Bunlara ebe denirdi. 1900’lerin başlarında Mayom Daldımyan, Muğol Haşug Kımılyan, Mayyam Bidinyan, Diruhi Salmanyan, Sara Kuyumcuyan ve Hacı Muğol Mutafyan (evlenmeden önceki soyadı Kıtıfyan) halk arasından en bilinenleridir. [20]

Hacın Ermeni yaşantısından bir kesit, muhtemelen 19. yy. sonunda fotoğraflanmış (Kaynak; Missionary Church Archives, Bethel College Kitaplığı, Rosemary Russel ve Kevin Blowers'a teşekkürler)

Çıkıkçılar

Çıkıkçılık özel uzmanlık isteyen mesleklerdendi. Hacın’da maharetli elleriyle kırılmış veya zarar görmüş kemikleri bağlayarak iyileştiren çok sayıda nam salmış çıkıkçı vardı. En bilinenleri arasında Sarkis Cerecyan, Hacı Avak Balabanyan, Hovhannes Sıvğıyan, Tışkhuyn Bedrosyan (evlenmeden önceki soyadı Mınışyan) sayılabilir. [21]

Su ile Tedavi/Hidropati

Suya tapılan çok eski dönemlere dayanan mitolojik su tedavisi, kutsal pınarlardan akan sulara arındırıcı, iyileştirici bir özellik katmıştı ve böylece bu sular, içeriklerine göre günden güne çeşitli hastalıkların tedavisinde veya hastalıklardan korunma amaçlı kullanılmaya başlandı. Örneğin, cilt hastalıklarında söz konusu olduğunda genellikle hastayı mineral bakımından zengin olan pınarların, kaplıcaların suyuyla yıkarlardı. Bu durumda içinde kükürt ve başka mineraller olan sular tercih edilirdi.

Hacın’a yaklaşık iki buçuk saatlik bir mesafedeki Kötün ve Panlık köylerinin etrafında eski zamanlardan kalma çok sayıda şifa verici sıcak su kaynağı/kaplıca bulunmaktaydı. [22] Bu yeraltı suları cilt ve başka hastalıkları tedavi etmede o kadar faydalı olmuşlardır ki Kilikya Ermeni Krallığı döneminde bile hükümdarlar buralara cüzzamlılar ve başka deri hastalıklarına yakalanmış kişiler için şifa evleri inşa ettirmişlerdir. [23] Bahsi geçen köylerin adları da bu özelliklerinden türemiştir: Kötün, Türkçe kötü hastalık anlamında; Panlık ise Ermenice hamam anlamına gelen “pağnik” kelimesinden türetilmiştir.

Hacınlılar deri veya başka bir hastalık durumunda, bölgedeki kaplıcaların suyunda yıkanmak ve o şifalı sulardan içmek için Zeytun’a kadar giderlerdi. [24] Bu sıcak sular sadece dış (deri) hastalıklara karşı kullanılmakla kalmaz, iç hastalıkların (mide, karaciğer, kadın hastalıkları) tedavisinden kullanılırlardı.

Eski ortaçağ ilaç tariflerini uygulayan Hacınlılar, soğuk suyla yıkanmayı en iyi nöbet tedavi yöntemi olarak saymaktaydı. [25]

Yine şehrin batı tarafındaki Surp (Aziz) Sarkis çeşmesi, şifalı olmasıyla ünlüydü. Bu çeşmeden özellikle Mayıs ayında faydalanılabileceğine inanılıyordu. Bu nedenle kısır kadınlar ve gelinler, çeşmenin şifalı sularının muratlarını yerine getireceğine inanarak, özellikle Mayıs ayında burada yıkanmaya gelirlerdi. [26]

Şehrin güneydoğu kısmında bir tepede Surp Sarkis’in ziyaret yeri vardı. Ziyaretçiler, düğüm atarak ateşli hastaların titreme ve nöbetlerini geçirebileceklerine inanarak buradaki tek ağacın dallarına bez parçaları bağlarlardı. [27]

Hacın'dan bir kesit (Kaynak; Ferdinand Brockes, Quer durch Klein-Asien, Gütersloh, 1900)

Diğer Tedavi Yöntemleri ve İlaçlar

Frengi

Frengi tedavisinde:

a) Çöp ucu veya çaparna denen bitki kullanılırdı. Tedavi için bu bitkinin kökleri kullanılırdı. Köklerin üzerine kaynar su dökülerek demlenir, sonra süzülerek hastaya içirilirdi. Bunun dışında diyet yapılır, hamuru çöp ucu suyuyla yoğurulmuş tuzsuz ekmek yenirdi.

b) Bal içine belli bir miktar cıva karıştırılır ve öğünlerde yenirdi. [29] Cıvanın zehirli ve iyileştirici özellikleri çok eski tarihlerden beri bilinmekteydi. Halk hekimliğinde cıva ile hazırlanan karışımlar iyileştirici, mikrop kırıcı amaçlarla kullanılmış ve Hacınlı halk hekimleri tarafından da uygulanmıştır.

Verem

Verem tedavisinde en etkili yöntem hastaya 40 gün boyunca eşek sütü içirmekti. 40 gün sonra üç adet köpek yavrusu kesilir, pişirilerek hastaya yedirilirdi. Köpek etini yiyen hastanın kusması, iyileştiğinin belirtisi görülürdü. [30]

Mide ya da Böbrek Hastalıkları

Bu tür hastalıklarda, demlenmiş ebegümeci veya nane kullanılırdı. [31] Ebegümeci denen bitki o kadar meşhur olmuştu, hakkında şarkılar söyleniyordu:

Haydin toplayalım ebe gümeci,
Hastalara şifa ebe gümeci,
Dertlilere derman ebe gümeci.[32]

İdrar Yapamama

İdrar yapamama durumunda maydanoz yapraklarından veya sapından demlenmiş çay içilirdi veya yine aynı şekilde hazırlanmış arpa çayı. [33]

Boğaz Ağrısı

Boğaz ağrısı, bademcik şişmesi veya ağız boşluğunda çıkan yaralarda, beyaz köpek dışkısı, mavi taş ve meşini yakarak elde edilen küller karıştırılır ve kamışla içilirdi. [34]

Kan Temizlemek

Kanı temizlemek için hastaya bira içirilir veya hastanın vücuduna sülük yapıştırılır ya da enseden veya sırttan kan akıtılırdı. [35]

İsilik

Deride görülen kırmızı kabarcıkları, isiliği söndürmek için kaynamış keten suyu içilirdi. [36]

Çıban

Çıbanları, keten tohumuyla demlenmiş suyla tedavi ederlerdi. Çıbanları temizledikten sonra balmumu ve zeytinyağından hazırlanmış karışımı eritip yaranın üzerine bağlarlardı. [37]

Yaralanmalar

Yüksek bir yerden düşerek yaralanan kişiyi, yeni kesilmiş koyun veya keçi etiyle, daha hayvanın eti sıcakken, sararlar. Yaralanma nedeniyle iç kanama olması durumunda ise yağ ve pekmezi karıştırarak hastaya içirirlerdi. [38]

Kırıklar

Kırık tedavisinde, kırılan kemikleri çekip ovarak yerine yerleştirdikten sonra küşne adlı bitkiyi döver, yumurtanın sarısıyla karıştırır ve bu karışımı bir bez parçasına yayarak kırılan bölgeye bağlarlardı. [39]

Kırıklara dövülmüş kuru üzüm veya dövülmüş et de bağlandığı olurdu. [40]

Donmalar

Donan kişiyi, dışkı (muhtemelen insan dışkısı) içine yatırır veya vücudunun donan yerlerini dışkıyla ovarlardı. [41]

Uyuz

Uyuzu tedavi etmek için önce hastanın saçlarını tıraş ederlerdi. Sonra hastayı sidikle yıkar, kara reçineyi eritip bir kumaşa yayarak hastanın başına yapıştırırlardı. Bu işlem üç kere tekrarlanır, ardından da hastanın kafasında tekrar saç çıkmaya başlardı. [42]

Mayasıl/Basur

Basuru tedavi etmek için kozalak fıstığı dövülerek toz haline getirilir ve haşlanmış yumurtayla karıştırılarak yenirdi. [43]

Ağız Yarası

Ağız boşluğundaki yaralar için ilaç olarak şap veya meşin kullanılır, dövüp yaktıktan sonra külleri mazı veya tütün külüyle karıştırılır ve yaranın üzerine sürülürdü. Ayrıca kaynar suyla sumak demlenip, suyuyla ağız çalkalanırdı. [44]

Diş Ağrısı

Diş ağrısı için mercimek haşlanır ve buharı solunur veya karanfil yağı ile rakı karıştırılarak ağız bununla çalkalanırdı. Diş ağrısını hafifletmek için tütün konur veya dumanı solunurdu. [45]

Göz Ağrısı

Göz ağrısı için yumurta akı ile meşin karıştırılıp mavi bir beze sürülür ve göze bağlanırdı. Diğer bir tedavi yöntemi de kız çocuk emziren annenin sütünün göze damlatılmasıydı. [46] Başka yöntemler de vardı şüphesiz: göze tükürük sürmek, kırmızı domates koymak. Trahom durumunda ise mavi taş yani gök taşı dövülerek toz haline getirilir ve kirpik içlerine sürülürdü. [47]

Romatizma

Romatizma tedavisinde özel bir yöntemleri vardı. Önce ağrıyan bölgede bir yarık açılır, üzerine nohut tanesi ve kırk sinir otu (cıvakhod) koyup yara sarılırdı. Yara, yanmaya başlar ve içinden sarımsı bir sıvı gelirdi. Nohut ve kırk sinir otu karışımı günde birkaç kez yenilenir, belli bir süre sonra sıvının akması durunca eklem ağrıları da yok olurdu. [48]

Kulak Ağrısı

Kulak ağrısı için zeytinyağı, rakı veya yeni doğmuş fare yavrusunu zeytinyağında eriterek hazırlanan karışımı kulak içine damlatırlardı. [49]

Satlıcan (Zatürre)

Satlıcan için yakı yapılır ve rakıyla sırt ovulurdu. [50]

Bağırsak Kurtları

Bağırsak kurtları ve özellikle tenyalar için şu metodu uygularlardı: Sabahleyin aç karnına bolca çiğ kabak çekirdeği yenirdi. Diğer bilindik kurtlar içinse gakavi goşig adı verilen, tadı mayhoş bir bitki kullanılırdı. [51]

Zehirlenme

Zehirlenme durumunda hastaya süt veya yoğurt yedirilir ya da nane ve diğer bitkilerden hazırlanmış çay içirilirdi. [52]

Akrep Sokması

Akrep sokması halinde ısırığa sarmısaklı yoğurt sürerlerdi. [53]

Karın Ağrısı

Karın veya yoğun bağırsak ağrıları (sancı) olması halinde bardak çekilir veya deva niyetine karın bölgesine sıcak tuğla konulurdu. [54]

Sırt Ağrısı

Sırt ve omuz ağrılarında, yere yatarak ağrıyan bölgeyi çiğnetirlerdi. [55]

Korku

Korku için panzehir isimli taş herhangi bir eşya ile suya batırılır ve o su hastaya içirilirdi. Korkuyu yenmek için hastaya güvercin kalbi de yutturulurdu. [56]

Baş Ağrısı

Baş ağrısı için çok çeşitli yöntemler mevcuttu. Kadınlar genellikle saçlarına kına yakar, ayaklar hardallı sıcak suya konur, alın rakıyla ovulurdu. [57]

Soğuk Algınlığı/Üşütme

Soğuk algınlığı durumunda, terletici etkisi nedeniyle hardalla ıslatılmış bezler hastanın beline yerleştirilir ve hasta sırtüstü yatırılır, sıcak bir yorganla üzeri örtülürdü. Terlemeyle birlikte vücuttaki tüm hastalıkların dışarı çıkacağına inanılırdı. [58]

Bit

Bitle mücadele edebilmek için kafaya ve saçlara gaz sürülürdü. [59]

Kabarcık

Ciltte kabarcıklar çıktığında veya gimicik olunduğunda Rum dutu (kara dut) suyuyla veya kül suyuyla yıkanılırdı. [60]

Parmak Yaralanmaları

Bıçak veya başka bir nesneyle parmak kesilmesi halinde yaraya tuz basılır veya yaranın üzerine işenirdi. [61]

Dolama

Birinin parmağı dolama olduğunda, parmağı davar veya dana salyasıyla sararlardı. [62]

Kafa Yaralanması

Birinin kafası yarıldığında, yaranın üzerine soğan ve sarımsak bağlanırdı. [63]

Difteri

Difteri için köpek testisler dövülerek üzerine bağlanırdı. [64]

Guatr/Sıraca

Guatra yakalanan kişinin boynuna kehribar asarlardı. [65]

Hamayil, İstanbul, 1655, dualar, Aziz Sarkis atının üzerinde (Kaynak; British Library Or. MS 14028)

Sağlık Konusunda Halk Arasında Yayılmış İnançlar ve Alışkanlıklar

Bu inanışların öyle derin kökleri vardır ki kimi zaman putperest ayinlerle benzeşirler. Hacın’daki Ermenilerin toplumsal tecrübelerinin bilgeliğini inceledikçe, bu bilgilerin büyük bir kısmının aslında eski inanışlara, ibadet ve iman ritüellerinin başkalaşmış hallerine dayandıklarını, biraz da bölgenin inançlarıyla harmanlandıklarını görürsünüz. Bir yanda halk hekimliğinin zengin deneyimi, diğer tarafta şifa dilenen dualar, beslenme biçimleri törensel uygulamalarla birlikte Hacın’daki sağlık-tedavi yöntemlerinin tamamını oluşturur. Bunlardan bazıları günümüze kadar varlığını korumuştur.

Bunlar arasında koruyucu muska ve tılsımlar da sayılabilir. Hacınlılar bu koruyucuları yastıklarının altına koyarak veya duvara asarak kem gözlerden ve kötü güçlerden korunduklarına inanırlardı. [66] Bu alışkanlıklar batıl inançlar gibi dursalar da iyileştirici özellikleriyle öne çıkmaktaydılar. Örneğin, iyileştirici özelliklere sahip yılantaşı baş ağrısına ve başka hastalıklara karşı muska olarak kullanılırdı.

Hayvan (teke, kuzu, koyun veya horoz) kurban etmek de âdettendi ve putperestlik döneminde hastalıklardan kurtulma, sağlıklı olma veya iyileşme arzusu için tanrılara adak sunulması geleneğinden gelmekteydi. [67] Yine bu alışkanlıklar arasında ziyaret yerlerini ve kutsal mekânları ziyaret etmek de vardı. Hacın ve civarı, kilise, şapel ve ziyaret yeri bakımından çok zengindi.  Surp Sarkis mabedi, Surp Hagop Manastırı, Çatak Surp Garabed Şapeli, Kırded Surp Varvar Şapeli ve Efkere Surp Garabed Manastırı en bilinenleriydi. [68]

Bunlar dışında, Hacın’da, halk tarafından kutsallaştırılmış bir kitap olan “Nareg”e büyük bir inanç duyulurdu. Hastaları iyileştirmek, ağrıları dindirmek amacıyla hastanın başında “Nareg” okutmak veya yastığının altına “Nareg” dua kitabını koymak yaygın bir alışkanlıktı. [69]

Dişçilik

Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş coğrafyasının genelinde olduğu gibi Hacın’da da dişçilik 20. yüzyılın başlarına kadar çok ilkel bir seviyede bulunuyordu. İlk diplomalı diş hekiminin 1900’lü yıllarda Hacın’a geldiğini belirtmek yeterli olacaktır. Zaten bu diş hekimi de işleri verimsiz olduğundan Antep’e dönmek zorunda kalmıştır. [70]

Başka yerlerde olduğu gibi Hacın’da da dişçilik, adından anlaşılacağı gibi tam bir zanaat konumundaydı. Diş çekme, tedavi etme veya diğer işlemleri berberler yapmaktaydı. Diş ağrısı dayanılmaz olan kişi berbere gider ve berber de kaba saba bir kerpetenle ağrıyan dişi çekerdi. Diş ağrısı için sıcak lapa basmak, sigara dumanı solumak, rakıyla ağız çalkalamak gibi başka ilkel yöntemler de vardı. [71]

Bu meslekte Berber Panos ve Berber Sarkis kardeşler ile Doldoy ustalaşmıştı. Bunlar, kişisel becerileri sayesinde epey tanınmış, uzun yıllar Hacınlılara hem berberlik hem de dişçilik hizmeti vermişlerdir. [72]

  • [1] H. B. Boğosyan, Hacıni Inthanur Badmutyun yev Şırçaga Kozan-daği Haj Küğerı (Genel Hacın Tarihi ve Civarındaki Kozandağı Ermeni Köyleri), Los Angeles, 1942, s. 229.
  • [2] A. g. e., s. 229-230.
  • [3] A. g. e., s. 230.
  • [4] A. g. e.
  • [5] A. g. e.
  • [6] A. g. e.
  • [7] A. g. e.
  • [8] A. g. e.
  • [9] A. g. e.
  • [10] A. g. e., s. 231.
  • [11] A. g. e.
  • [12] A. g. e.
  • [13] A. g. e.
  • [14] A. g. e., s. 230.
  • [15] A. g. e., s. 231.
  • [16] A. g. e.
  • [17] A. g. e.
  • [18] A. g. e., s. 232.
  • [19] A. g. e.
  • [20] A. g. e., s. 228.
  • [21] A. g. e., s. 228-229.
  • [22] A. g. e., s. 228.
  • [23] A. g. e.
  • [24] A. g. e.
  • [25] A. g. e., s. 224.
  • [26] A. g. e., s. 223.
  • [27] A. g. e., s. 224.
  • [28] A. g. e.
  • [29] A. g. e.
  • [30] A. g. e., s. 224-225.
  • [31] A. g. e., s. 225.
  • [32] A. g. e.
  • [33] A. g. e.
  • [34] A. g. e.
  • [35] A. g. e.
  • [36] A. g. e.
  • [37] A. g. e.
  • [38] A. g. e.
  • [39] A. g. e.
  • [40] A. g. e.
  • [41] A. g. e., s. 226.
  • [42] A. g. e.
  • [43] A. g. e.
  • [44] A. g. e.
  • [45] A. g. e.
  • [46] A. g. e.
  • [47] A. g. e.
  • [48] A. g. e.
  • [49] A. g. e.
  • [50] A. g. e., s. 226-227.
  • [51] A. g. e., s. 227.
  • [52] A. g. e.
  • [53] A. g. e.
  • [54] A. g. e.
  • [55] A. g. e.
  • [56] A. g. e.
  • [57] A. g. e.
  • [58] A. g. e.
  • [59] A. g. e.
  • [60] A. g. e., s. 228.
  • [61] A. g. e.
  • [62] A. g. e.
  • [63] A. g. e.
  • [64] A. g. e.
  • [65] A. g. e.
  • [66] A. g. e., s. 224.
  • [67] A. g. e., s. 223.
  • [68] A. g. e.
  • [69] A. g. e., s. 224.
  • [70] A. g. e., s. 233.
  • [71] A. g. e., s. 232.
  • [72] A. g. e., s. 233.