Bir Kozan panoraması, 19. yy. (Kaynak; Mkhitarist Manastırı, S. Lazzaro, Venedik)

Sis (Kozan) - Dini Gelenekler

Yazan: Anna Poğosyan, 18/04/15 (Son Güncelleme: 18/04/15)- Çeviren: Sevan Değirmenciyan

Söz

Söz ve akabinde evlilik beşik veya çocukluk döneminde de yapılabilir. Beşik kertmesi adı verilen bu tören hançerle beşik üzerine işaret yapılarak yapılır [1].

Benzer evlilikler birbirlerine yakın, çoğu kez varlıklı ve birbirlerini sayan aileler arasında yapılır. O günden sonra aileler dünürlük ilişkisi içine girer, erkek ve kıza müstakbel damat ve gelin gözüyle bakılır. "Sis-Madyan" kitabının yazarı Misak Keleşyan’ın da belirttiği gibi, Kozan’da beşik kertmesi ender rastlanır bir gelenekti [2]. Hatta 19. yüzyıl sonlarında bu evlilik türü giderek kaybolur.

Kızların evliliği için uygun sayılan yaş 15, erkekler için ise 18-20. Kozanlı kızlar daha ziyade ev kadını ve ileride anne olmak için yetiştirilirler. Evliliklerine kadar ev işlerinde (çamaşır, dikiş, mutfak işleri, inek sağmak, yayık) ehlileşir, çocukları kundaklamayı, uyutmayı ve yıkamasını öğrenmiş olurlar [3]. Bayram ve pazar günleri dini ayinlere katılmaları haricinde, evden izinsiz çıkmaları uygun görülmez. Bayram etkinlikleri özellikle gençler için önemli sayılır. Güzel bayram kıyafetleriyle süslenmiş kızlar ve genç erkekler orada toplaşırlar ve bu birbirleriyle tanışmak ve görüşmek için uygun bir vesiledir.

Kozanlı Anuş Yaveryan (Papazyan, 1905-1988) ve Haçik Yaveryan-Mıcırıkyan (1897-1969), evlendikten sonra Halep'te. 1920'lere ait bir fotoğraf. Fotoğraflayan Gülbenk (Grégoire Yaverian Koleksiyonu, Marsilya)

Fakat evliliğe dair bütün müzakereleri kız ve erkeğin anne babası yürütür [4]. Evliliğin gerçekleşmesinde deneyimli ve ağzı laf yapan aracı kadınların da rolü büyüktür. Gelin adayının evini ziyaret edip, ailesi ile müzakere ederler. Daha sonra erkek tarafının anne babası ile kız evini ziyarete gider, gelin adayının kendi ailelerine uyup uymadığını anlamak için kızın davranışlarını, terbiyesini, işleyişini takip ederler. Kız evinin bir kereden onay vermemesi adettendir. Söz için gelen misafirler ziyaretlerini bir kaç kez tekrarlamak durumundadırlar. Kız tarafının onay vermesi için papaz yahut ileri gelenler eşliğinde en az üç kere daha ziyaret tekrarlanır. Misafirlere şekersiz ikram edilen kahve olumsuz, şekerli kahve ise olumlu cevap anlamına gelir. Misafirler kesin onayı almadıkça kahvelerini bitirmezler. Başarı halinde kahve gelin adayı tarafından ikram edilir ve buna "sağlam kazığa bağlamak" denir [5].

Kozanlı Avedis Kasarcıyan (doğumu 1871) ve eşi Gülenya (Balyan, Kozan yakınlarında bulunan Garz-Bazar'dan), 1900'ler. Fotoğraflayan Nersesyan (Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu, Los Angeles)

Nişan

Sözü genelde Pazar akşam yapılan nişan takip eder. Damat adayının ailesi şerbet hazırlar ve iki tarafın ahbapları toplanırlar. Nişan çoğu kez kız evinde yapılır. Törene katılmayanlara veya kutlayanlara ise şerbet ikram edilir.

1900’lü yıllara kadar gelin ve damat adayının nişan törenine katılma hakları yoktu. 1900’lü yıllardan sonra ise evin orta yerine otururlar, ebeveynler ve akrabalar ise etraflarını sarardı [6]. Papaz tarafların onayını duyduktan sonra nişanı kutsar ve kendi elleriyle yüzükleri takardı. 1900’lü yılların sonunda ise gelin ve damat adayı "evet" dedikten sonra birbirlerinin yüzüklerini kendileri takardı. Nişan yüzükleri takıldıktan sonra papaz kutsar, dua eder ve tebrikler esnasında şerbet dağıtılırdı. Damat adayının yakınları papaza, zangoça ve cemaat kurumlarına hediyeler verirlerdi.

Damat adayının evinde şarkı ve dans, eğlence ve ziyafet başlar. Zengin olanlar keçi kurban edip, gün öncesinden davet yollarlar. Damat adayı gümüş yahut altın bilezik, altın yüzük, küpe, para, ayakkabı ve çorap, gelin adayının ailesi ise altın yüzük ve saat hediye ederler.

Nişan töreninden sonra tebrik ziyaretleri yapılır. Bayram günlerinde dünürler birbirlerini davet eder, ağırlarlar, bazen de akşam yemeğine tutarlar. Kayınpeder, kayınvalide ve yakın akrabalar gelin adayı tarafından hediyelerle ağırlanırlar. Gelin adayı onların ellerini teker teker öpmek durumundadır. Ne ilginçtir ki, orada olanlar, damat adayının anne babasını örnek alarak, tepsiye belirli bir miktar bırakırlar. Bu miktar faizsiz alınan borç gibidir; damat adayı bu miktarı verenlerin düğünlerine katılıp geri öder. Nişandan sonra nişanlı kız damat ve akrabaları ile konuşamaz . Gelin ve damat adayı, uzun bir süre nişanlı olmalarına karşın, buluşma veya birbirlerini ziyaret etme hakkından mahrumdur. Bu erdemli bir hareket olarak kabul edilir [7].

Gökçiyan-Kasarcıyan ailesi Kozan'daki evlerinin avlusunda, 1910. Oturan; Yeğisapet Gökçiyan (Kaynak; Asadur Ebeyan Koleksiyonu, Atina, Mike-Mıgırdiç Tsilingiryan'a teşekkürlerimizle)

Düğün ve Dini Nikah

Damadın anne ve babası, bütün akrabalara, kupayla şeker veya değişik eşyalar görünümünde davetiye (yol) yollar. Yol alanlar düğüne katılmak ve beraberlerinde hediyeler getirmek (bakır kaplar, elbiseler, yüzükler, yemek çeşitleri, özellikle kıymalı börek, sütlaç, nişastalı helva) zorundadır [8].

Düğün töreni gelin adayının kıyafetini hazırlamakla başlar. Farklı hediyelerle tatmin edilmedikçe, "Makas kesmiyor" diyerek, terzi işe başlamaz [9]. Elbisenin her bir bölümünü hazırladıktan sonra temenniler yüksek sesle dillendirilir. Yakın akrabalar susam yağı ile hazırlanmış bir tatlı ile gelin evine giderler; tatlının ortasında 2 okkalık (1 okka=1,28 kg.) kelle şekeri koymuşlardır. Gelinin hediye edilen tatlıyı tatmasına müsaade edilmez. Nedeni ise; böylece kötülükten uzak kaldığı idi. Damat adayının da bu törene katılabilmesi için, kadınlardan biri önceden gelinin yüzüne sürdüğü ekmek parçasını yedirirdi kendisine [10].

Asıl düğün töreninden önce bir çok ritüeller yerine getirilir ve bunlar Kozanlıların düğün törenlerinin önemli bir kısmını oluşturur.

Kozanlı çiftler, fotoğraf muhtemelen Lübnan'da çekilmiş. Soldan sağa; Aşod Kasarcıyan, Hayguhi Kasarcıyan (Mıcırıkyan), Krikor Garabedyan, Zaruhi Garabedyan (Mıcırıkyan) (Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu, Los Angeles).

Düğünden bir hafta önce, şarkı ve danslarla, düğün ekmeği hazırlanır. Ahbaplar, komşular ve dostlar bu törene katılmak amacıyla çevirme ve yumuşak sac ekmeği yollarlar. Demek gerekir ki, damat evinden gelin evine 9, gelin evinden de damada, tek sayıyı çifte çevirmek niyetiyle, 10 çevirme yollanır. Noel ve Paskalya gibi bayramlarda, damadın ailesi gelin evine yiyeceklerle dolu bir tepsi yollar ve buna sini donatmış adı verilir [11].

Kozanlıların düğün törenlerinden önce yaptıkları ritüellerden biri de düğün odun adı verilen geceleyin odun getirme geleneğidir. Damat tarafından beş-altı kişi bir keçi veya farklı yiyeceklerle geceleyin odun getirmeye giderler. Parlak renklerle süslenmiş, odun taşıyan atlardan birini damadın, diğerini ise gelinin evine götürürler [12].

Oyunların eşlik ettiği düğün eğlenceleri çoğu kez Pazar günü başlar, bazen de Perşembe ve gelecek Pazar’a, yani düğün gününe kadar devam eder. İlk iki gece onlarce kişinin iki guruba ayrılıp peşin para üzerine oynadıkları  yüzük ile başlar [13]. Tepsi üzerine kahve fincanları dizilir ve onlardan birinin altına bir yüzük saklanır. Kazanan eğer tek seferde yüzüğün yerini bulursa deste gül, yani mars, ikinci seferde bulursa da darak olur ve 10 puan kaybeder. Yanlış tahmin yürütülen her seferde puan kaybedilir. Oyun saatlerce sürebilir. Kazanan elde ettiği puanlarla bir kaç keçi satın alır ve bunlarla da ızgarayı hazırlar [14]. Bu oyun sırasında genelde şu şarkı söylenir:

Mıcırıkyan ailesinin fertleri, memleketleri Kozan'dan nihai olarak sürüldükten bir kaç yıl sonra. Fotoğraf 1920'lerin başında muhtemelen Kıbrıs veya Suriye'de çekilmiş. Soldan sağa; kimliği meçhul, Hıripsime Mıcırıkyan (Paşabezyan), Yeranuhi Mıcırıkyan, Misak Mıcırıkyan, Zaruhi Mıcırıkyan, Hayguhi Mıcırıkyan, Lusadzin Mıcırıkyan (Kaynak; Vahe Taşçıyan koleksiyonu, Berlin)

Hayden şunlara varalım,
Halın hatrını soralım,
Yüzükçü başını bulalım.
Bunlar yüzük şaşkınları;
Derslerini verelim.
Darıldın mı itin boçı.
Hay zalım, nenni, nenni...

Dağdan keserler hezeni,
Gelir uzanı uzanı,
Kancık köpekler kızanı,
Vay zalim nenni, nenni.

Hey Allah’ın şaşırdığı;
Şaşırıp da düşürdügü,
Tabakların deşirdigi,
Hey yüğzük şaşkınları.

Sen bir alaca tosunusın,
Baçın kayaya kısılsın,
Kaynanan gözünü oysun,
Hey zalim nenni nenni.

Çoban biner eşşeğine.
Sokum koyar kuşağına,
Sirke düşmüş kaşlarına.
Hey zalim vs.

Dam başında kedi gezer,
Sırçanların bazrın ezer,
Boş fincandan yüğzük sezer.
Hey zalim vs.

Alaca zıbun dikdirir,
Cebine harçlık dökdürür,
Bu çalım seni öpdürür,
Hey zalim vs.

Annında yazı yazılı,
Koyunu gelir kuzulu,
Bükden çıkmış kır azılı:
Hey zalim vs. [15]

Kozan, 1905 veya 1906 yıllarında. Fotoğraftaki iki yetişkin Hagop Güllüçyan ve eşi Tışkhuyn Güllücyan (Kasarcıyan). Diğerleri bu çiftin çocuklarıdır; Tülen, Tırvon, Hatun, Yeğsa. İki erkek çocuk ise Mıleh Kasarcıyan (Tışkhuyn'un kardeşi) ve Hagop Balyan (bir akraba). Fotoğraf Kasarcıyan ailesine ait bahçede çekilmiştir (Kaynak; Asadur Ebeyan koleksiyonu, Atina, Mike-Mıgırdiç Tsilingiryan'a teşekkürlerimizle).

Yüzük oyunundan sonra damat evinden bir heyet, içkilerle, gelini övmek ve hep birlikte eğlenmek ve dans etmek için gelin evine gider. Aynı anda, damat evinin avlusunda veya çatıda halay tutar ve şu şarkıyı söylerler:

Kalanın ardına ekerler küncü,
Ölçerler biçerler seçerler genci,
Dost içün saklarlar hayva turuncu,
Şöyle olur böyle olur kürdin kızları!

/uyumlu beden hareketleri/

Yüce dağ başında koyun güderim
Koyunu satar da altun iderim,
Kız seni alır da hatun ederim,
Şöyle olur...

Yüce dağ başında ekerler darı,
Ekerler, biçerler ederler kârı,
Dost içün saklarlar hayvayı narı,
Şöyle olur...

Çobanım oturmuş kavalı yağlar,
Kavalın yüzüne karanfil bağlar,
Oturmuş bir civan her daim ağlar,
Şöyle olur...

Çobanın yediği helva topağı,
Ardına düşürmüş iti köpeği,
Cemalın zannettim şeker topağı,
Şöyle olur...

Kürdlerin devesi geçden geç gelir,
Haftadan haftaya karnım aç kalır,
Kürdler dilleçir bana güç gelir;
Şöyle olur böyle olur Afşar kızları.

Sacın ardına salınmaz oldu,
Kadirin kıymetin bilinmez oldu,
Babayın evleri gürünmez oldu,
Şöyle olur...

Bu şarkı gelin evinden duyulmalıdır. Oradan da şöyle bir şarkıyla cevap verilir:

Arab ata bindirdiler,
Yönüm öte dönderdiler,
Yollan beni arkadaşlar,
Yedi günlük uzak yola.

Kaladan endim düze,
Su bağladım nergize,
Yedi yıl hizmet eddim
Bir ala gözlü kıza.

Deve yüksek atamayom kilimi, dodo kilimi,
Üşüdikçe çek başıma yorğanı, dodo yorğanı,
Gel güle güle ayrılalım ağlama, dodo ağlama,
Şuna küsüb buna gönül bağlama, dodo bağlama [16].

1) Kozan, 1908. Soldan sağa; Sahag Ağa Kasarcıyan (1840-1912), Garabed Ağa Paşabezyan (1820-1920). İkisi arasında duran çocuk ise Nizag Kasarcıyan (Sahag'ın evladı Avedis'in oğlu) (Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu, Los Angeles)

2) Kozan, 1904, ilk sırada şehir sakinlerinden Gökçyan ailesi evinden ve ahırından bir kesit. Fotoğrafın ortasında görülen yapı Ermeni Katolikosluğu merkezi (Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu, Los Angeles).

Ertesi gün şaşaalı bir kortej gelin evine tıknaz bir keçi (kına davarı), gelin için kına ve gelinlik götürür. Evde gelinin çeyizi de sergilenir, kızın akrabaları hediye verenlerin adlarını ilan ederler. Her gelinin sandığı, büyük bir aynası ve yeterli sayıda elbisesi ile iç çamaşırı olması zorunludur. Gelin çeyizi yakın ve akrabaların hediyeleri ile de tamamlanır [17].

Berber Cuma günü damat evine çağırılır. En önce damat ve sağdıç, daha sonra da diğer gençler tıraş olurlar. Berbere bahşiş vermek zorunludur ve bu onun tepsisine konur. Bu, müzayede şeklinde bir düğün geleneğidir. Orada olanlardan biri hediye verenlerin adını çağırır. Bağış yapanlar para yerine sağdıçın omuzuna koymak suretiyle onlarca ipek mendil de verebilir. Tıraş olurken orada bulunanlar sağdıçın anne ve babasını tebrik edip "sağdıç gördün güveyi görsün" derler. Sağdıçlar genelde gençler veya küçük çocuklar olur.Tıraştan sonra en yüksek parayı verenler sağdıç ve damadın ellerinde haç şeklinde kına yakma hakkını elde ederler [18]. Tıraş zamanında, gençlerin "kaybolmuş" damadı arayacakları damadın "yalandan kayboluşu" yaşanır. Bu sırada "Derin giz" (Khorhurt khorin) ilahisi okunur. Düğün müzayedesi gelin evinde de yapılır. Müzayededen elde edilen gelir mahalle kilisesine bağışlanır [19].

Damat o gece uyumakta serbestti, sabah ise tekrar bir heyet organize edilir ve rakıyla, mezeyle gelin evine muhabbete yollanırdı.

Cumartesini Pazara bağlayan gece, özellikle damadın evinde, yüzük oyunu oynayıp sabahlamak zorundaydılar. Sabaha doğru ise çatılarda halay tutmaya başlarlardı. Sabah gelin ve damadı giydirme töreni de yapılırdı. Damadı, "Derin Giz" ilahisi söyleyerek genç erkekler giydirir ve her seferinde şöyle derler: "Hayırlı olsun, görüp göreceğin bu olsun". Bazen de şakayla damada vururlar [20]. Giyindikten sonra damat ve sağdıç orada bulunanların elini öper ve yiğit başının öncülüğünde, büyük bir kortej eşliğinde gelin evine doğru yola çıkarlar. Fenerler ve köknar ağacının dallarından büyük meşalelerle, müzik aletleriyle gelin evine giderler.

Bu esnada gelin evinde genç kızların katılımıyla ve şarkılar eşliğinde gelinlik giydirme töreni yapılır. Sıkça söylenen şarkılardan biri de şudur:

Damdan dama yol gider
Bir incili kız gider:
Çekdim incisi kırdım,
Oturdum bile düzdüm.

Dam üstünde damımız,
Üstüne harmanımız:
Mevlam dövlet verirse,
Kör olsun düşmanınız.

Damdan dama yörünsün,
Samur kürkün sürünsün:
Mevlam izin verirse,
Altun beşik üğrülsün. [21]

Gelinlikle beraber gelinin yüzü de renkli ve narince işlenmiş ince bir örtüyle kapatılır. Gelin ilk anneliğine kadar bu örtüyü taşımak zorundadır [22]. Sağdıç anası tarafından hazırlanan daire şeklinde mumlu pasta gelinin başına konur ve şu şarkı söylenir [23]:

Kozanlı Misak Keleşyan'ın ailesi, 1921'de, Kozan'dan nihai olarak sürüldükten sonra (Kaynak; Misak Keleşyan koleksiyonu, Los Angeles).

Eliyin kınası çamırdan m’ola,
Gözüyün sürmesi kömürden m’ola.
Anayın yüreği demirden m’ola,
Naz eder bizim kızımız,
Takavor olur oğlumuz.

Narincisi var, nur incisi var,
Elinde oynadır turuncısı var,
Balaban bakışlı görümcesi var,
Naz eder vs.

Atlar eğerlendi görmeye geldik,
Çabuk olun biz acele gidelim,
Verin bizim hanım kızı gidelim,
Naz eder vs.

Yüzüne örtünmüş al incisi var,
Beline kuşanmış şal incisi var,
Üç değil beş değil görümcesi var,
Verin kızımızı gedelim. [24]

Gelin adayı cevap verir:

Ana kızın çok mı idi?
Bir kız sana yük mi idi,
Beni verdin gurbet ele;
Sizde yiğit yok mı idi?

Ben gideyim elinizden,
Kurtulayım dilinizden,
Yeşil başlı ördek olsam,
Su içem gölünüzden.

Şu şarkı da söylenir:

Sarı pabuç dabanda, ey sevdiğim sevdiğim;
Kız ne gezen yabanda, ey sevdiğim sevdiğim;
Sarı pabuç koncuyum, ey sevdiğim sevdiğim;
Anteke turuncuyum, leylim gel, yar aman aman!

Bugün ayın on dördü,
Kız saçını kim ördü,
Ördü ise yar ördü
İsbat getir kim ördü.

Bu gün ayın onudır,
Yüküm buğday unudır,
Evliye meyil verme,
Eve gider unudur [25].

Katılımcılar cevaplar:

Göğden üç buğday düştü, ha leyli, leyli, leyli,
Zabel de bize düşdü, ha leyli, leyli, leyli,
Semadan kuşlar uçtu, ha leyli, leyli, leyli,
Kız bahtın bize düşdü, ha leyli, leyli, leyli,

Alay başı kim çekir, ha leyli, leyli, leyli,
Mavı gözlü kız çeker, ha leyli, leyli, leyli,
Suda balık süzülür, ha leyli, leyli, leyli,
Bizim gelin büzülür, ha leyli, leyli, leyli,

Şu gelen ben olaydım, ha leyli, leyli, leyli,
Atına nal olaydım, ha leyli, leyli, leyli,
Belinde bir tarablus, ha leyli, leyli, leyli,
Püsgülü ben olaydım, ha leyli, leyli, leyli [26].

Bu esnada davetliler gelin evinin avlusunda beklemek, dünürlerin istedikleri şarkıları söylemek, oyunları oynamak zorundalar, yoksa gelini evinden alıp götüremezler.  Bazen de sağdıçın, damadın babasının veya kardeşlerinin kafasına çürümüş dolma, karpuz yada külle dolu alüminyum atarlar ve kimsenin sıkılmaya hakkı olmazdı. Oyunlardan ve gelin tarafını memnun ettikten sonra gelin evine girebilirler. Girer girmez kadeh kaldırıp birbirlerini tebrik ederler. Damat, gelin ve sağdıç anne babanın ve oradakilerin elini öperdi. Geline para hediye etmek de adettendi. 1900’lere kadar damatlar gelinleri kilisede beklerdi [27].

Gelini evinden çıkarma töreni şarkılar, oyunlar ve zılgıtlarla yapılır. Veda sözleri olarak "Aldık kızınızı, it yalasın yüzünüzü" deyip, "Ey gaziler yol göründü" veya "Cezayir marşı"nı söylerler [28]. Sonrasında damat ve gelin süslenmiş atlarla kiliseye doğru yola çıkarlar. Kendilerini genelde damadın genç arkadaşları eşlik ederdi. Kiliseye götüren bu yoldan geri dönmezler, farklı bir yol seçerlerdi [28].

Yolda bütün komşular ve akrabalar ev kapılarını açık tutar ve düğün alayına katılanları misafir ederlerdi. Buna "eve almak" denirdi. Evcil hayvanlar, elbise, ayakkabı hediye ederler, gelin ve damadın başından aşağıya şeker, buğday veya para saçarlardı. Damadın evine vardıklarında, gelinin şerefine fıçı yada sürahi yere atarlar, gelin ise kapı üzerine nar atardı; geleneğe göre, eğer kırılırsa evin gerçek sahibi kendisi olurdu [29]. Sağdıçın eşi de yanmış mumlarla, daire şeklindeki pastayı gelinin başı üzerinden üç kere çevirirdi ki onun aklı ve fikri aile ahtı ile birleşsin. Bu vesile ile şu şarkı söylenirdi:

Hoş geldin sağdıç anası,
Elinde mumlar yanası,
Pervane olup dönesi,
Naz eder bizim kızımız,
Takavor olur oğlumuz.

Derelerin uzunı,
Kıramadım buzunı,
Aldım zengin kızını,
Çekemeyom nazını,
Leylim leylim leylim yar,
Bu akşam da bize gel.

Dereler buz bağladı,
Avcılar iz bağladı,
Beni bir gelin vurdu,
Yaramı kız bağladı,
Leylim leylim vs.

Göyde yıldız top durur,
Ağam atın zopdurur
Turunç memeli kızlar,
Nışanlıya öpdürür,
Leylim leylim vs.

Atladım geçtim eşiği,
Surfranda buldum kaşığı,
Kız anam yazgın bu imiş,
Kız böyük ev yakışığı,

Baba ekini yok m’ola,
Kardaş ekmeğin bitti m’ola,
El kızı keyfin yetti, m’ola,
Memnunım bahtım bu imiş,
Kız anam yazgım bu imiş.

Atladı geçti tunayı,
Eline vurmuş kınayı,
Ağlatmadan böyük anayı,
İşte ben de gidiyorum,
Kime zulum ediyorum.

Ana hamama vardın mı?
Yunduğum eğri gördün mü,
Yeni kıymatım bildin mi?
İşte ben de gediyorum,
Kime zulum ediyorum?

Çattılar ocak taşını,
Bağladı gelin başını,
Kurdular düğün aşını,
İşte ben de gediyorum,
Kime zulum ediyorum? [29]

Kozan, 1904. Paylag, Gaydzag, Nizag Kasarcıyan kardeşler ineklerin üzerinde (Kaynak; Asadur Ebeyan koleksiyonu, Atina, Mike-Mıgırdiç Tsilingiryan'a teşekkürlerimizle).

Damat evinin avlusunda koyun kurban edilir ve fakirlere dağıtılır. Kurbanı dağıttıktan ve yemek yedikten sonra oyun töreni kısmı başlar. Sağdıç anası yerel oyunlarla eğlendirir ve kendisine damadın annesi, babası ve diğer akrabalar eşlik eder. Genelde gelin ve damat arasına bir yastık olur: Onlar da sağ ayaklarını bu yastığın üzerine koyarlar. Damat otoritesini göstermek ve kabul ettirmek amacıyla ayağını gelinin ayağının üzerine koyar.

Düğün sırasında farklı şarkılar söylenir. En ünlülerinden biri gelin ve kaynana şarkısı şöyle:

Kaynana şarkısı;

Şu asırın gelinleri,
Yılan soksun dillerini.
Yedi sene sıtma dutsun,
Doğrutmasın bellerini.

Penceresini demir gelin,
Bet yüreği kömür gelin,
Buna adem dayanırmı,
Dabanını gemir gelin.

Develerde gelir berdi,
Hep çektiğim gelin derdi,
Günde ölsün üçü dördi,
Başım derdin kimler gördü.

İskelede gezer kayık,
İçi dolu serhoş ayık,
Serhoşlara meze layık,
Gelinlere sopa layık.

Gelinin şarkısı:

Kaynanamın adı hürü,
Kör olsun gözünün biri,
Koca kaltak benden diri,
Hiç durmayor ağzı dili.

Kaynanam kara tazı,
Ürüyor bazı bazı,
Ürdüğünü aramam,
Isırıyor bazı bazı.

Kaynanam kazan kapağı,
Görümcem kapu köpeği,
Nışanlım şeker topağı,
Kayınlarım bal peteği.

Kaynanalar arsız olur,
Eli yüzü nursuz olur,
En eyisi hırsız olur,
O da mahçup gelin bulur.

Kaynananın çatal dişi,
Görümcenin keldir başı,
Oğlanları yüzük (veya yüğük) taşı,
Ağrıtmazlar gelin başı.

Düğün fotoğrafı, 1908. Misak Keleşyan ve Srpuhi Keleşyan (Baridyan). Kozan Aziz Meryem Ana Kilisesi'nde evlenmişler. Fotoğrafın solunda görülen Sırpuhi'nin kız kardeşi Zaruhi (Kaynak; Misak Keleşyan, Otobiyografi, Beyrut, 1951)

Nakarat:

Kayana, kayna: Kalk gelin oyna,
Oynaması senden, çalması benden,
Hürük, yavrum hürük.

Akşama kalmak gelirik,
Sabaha postu veririk.
Tralala, tralala.

Ata binesim geldi,
Çaya enesim geldi,
Ala gözlü yarimi,
Gine göresim geldi.

Ah tri tri destanı,
Çifte yanar mumları,
Güzel olsun yarimin,
Geyeceği fistanı [30].

Evliliğin ertesi günü bütün akrabalar damadın evini ziyaret ederler. Damat evden uzaklaşır, çünkü o gün sadece kadınlar toplaşır. O gün "baç yaykamak" denilen gelinin yıkanma ve süslenme töreni yapılır. O sırada saç mı dil mi kesmek diye sorup; makasla gelinin saçından bir bukle keserler. Dil kesmenin anlamı kaynana ve kayınpedere konuşmayı yasak etmek [31].

Gelinin saçlarını düzeltme hakkı sağdıç anaya ait ve o şu sözleri söyler: "Dünür gözlerin aydın, Allah gönendirsin, dallandırsın,iki baş bir yastıkda pir ihtiyar etsin. Gelinimizin başı dövletli, ayağı kudumlı, görüp göreceği bu olsun. Düşmenlerin gözü kör dostlarınkı aydın olsun. Allah başa kadar gönendirsin, darodı o bir yavrularına olsun. Allah nazarını üzerinden eksik etmesin" [32]. Sağdıç ana daha sonra davetlilere dönüp; "Khnami [dünür] gözleriniz evine, evlilerin öz bedenine olsun" der.

Kaynana cevaben şöyle der: "Gnkamayr [sağdıç ana], aydınlık içinde olasın, Allah ser [sevgi] muhabbet versin, kurt iseler koyun olsunlar, Allah gönendirsin, vardır verişim yoktur dönüşüm. Görüp görecekleri bu olsun. Bir yatakda kocasınlar, darosı yavrularına olsun" [33]. Bu diyalog gelini giydirirken de devam eder.

Ertesi gün damadın yakın akrabaları ile gelinin baba ocağını ziyaret ederler. Gelinin ailesi o gün sofra donatmak durumundadır. Bu törene "güveyi daveti" adı verilir. O gün damada hediyeler verilir [34].

Bir hafta gelin annesi damadın evine farklı yiyecekler gönderir, kırkıncı gün ise gelin kiliseye gider, oradan da baba evine geçer ve bir hafta orada kalır [35].

Doğum

Sorumluluk isteyen ebelik görevi büyük anne yada ebeye verilmiştir. Torunların eğitimi ve bakımı ile uğraşmak ulvi bir görev. Genel olarak büyük annenin aile üzerindeki etkisi çok büyüktür. Aile içi kararların alınmasında, dünürler arasındaki müzakerelerde, nişan ve düğün ile alakalı konularda ve diğer süreçlerde büyün anne otoriter bir sese sahiptir.  Serbestçe kiliseyi ziyaret eder, farklı etkinliklere katılır ve ziyaretlerde bulunur. Cenaze merasimlerinde de büyük anne ağıt yakan kadın konumundadır [36].

Doğum yapmış gelin en az bir hafta yatakta kalır, hatta kırkıncı güne kadar güneş yüzü görmez. Gelin bir kaç gün boyunca su bile içmez ve sadece akrabalar tarafından hazırlanmış "dolaz" (tereyağında kızartılmış tahin, kaynar da denir), şeker veya tahinle hazırlanmış helva veya kıymalı börekle beslenir. Anne tarafından gelin bütün akrabaları tarafından sevgiyle çevrilir. O günlerde yakınlar kendisine farklı hediyeler verir. Bakır eşyalar, elbise ve tatlı, altın paralar getirirler. Altın paraları onu kem gözlerden koruması için yeni doğmuş çocuğun başlığına iliştirirler. Bebeği kötü ruhlardan korumak için ya kaynana ya ebe daima yanında olurlar. Yeni yetme anneler bebeklerini kundaklamasını, uyutmasını ve yıkamasını bilmelerine rağmen, bu işleri genelde kayınvalideler yapar. Bebeği yakınların veya akrabaların yanında sevmek, sallamak, hatta hakkında konuşmak adet değildir. Bazen dördüncü doğuma kadar büyüklerin önünde konuşmama geleneğini sayan anneler var.

Doğum yapma gününe kadar gelin gelinlik peçesini takar, doğumu takip eden kırkıncı günde peçeyi çıkarır ve kadın peçesini takmaya başlar. 1900’lü yıllara kadar, geleneğe uygun olarak, gelin üzerinde daire şeklinde altın süslü, çiçekli bir tül olan fes takardı. Çiçekli ikinci bir tül alnından çenesinin altına kadar iner ve uçları yarım daire şeklinde birbirine bağlanırdı. Böylece yüzü açık kalırdı [37].

1) Osmanlı nüfus tezkeresi. Baba adı Hagop, ana adı Zaruhi olan Krikor'a ait. Doğum yeri Sis, 1333 (rumi takvime göre verilen bu tarih 1917 miladi yılına tekabül etmekte). Belge 16 Temmuz 1917 tarihinde mühürlenmiş (Kaynak; Asadur Ebeyan koleksiyonu, Atina, Mike-Mıgırdiç Tsilingiryan'a teşekkürlerimizle).

2) Osmanlı nüfus tezkeresi. Baba adı Mardiros, ana adı Vartur olan Zaruhi'ye ait. Doğum yeri Sis, 1307 (rumi takvime göre verilen bu tarih 1891 miladi yılına tekabül etmekte). Belge 24 Ocak 1905 tarihinde mühürlenmiş (Kaynak; Asadur Ebeyan koleksiyonu, Atina, Mike-Mıgırdiç Tsilingiryan'a teşekkürlerimizle).

Vaftiz

Vaftiz genelde çocuğun doğumunun yedinci günü yapılır [38]. Vaftiz babalığı görevi genelde nesilden nesile geçer. Vaftiz babası veya sağdıç cemaatte ve aile içinde saygın bir kişidir. Vaftiz babasının ebeveynlere eşit hakları vardır. Bebeği vaftiz etmeden önce, günahlarını itiraf edip komünyon almalı. Vaftiz babasının vaftiz masraflarını karşıladığını da belirtmek gerekir. Karşılık olarak da, bebeğin ailesi kendisine altın bir yüzük veya farklı değerli hediyeler verir [39].

Vaftiz Pazar yahut bayram günlerinde kilisede yapılır. Ebe veya kaynana beraberinde sıcak su ve sabun alıp bebeği kiliseye götürür. Aile papazı vaftiz ayinini yapıp, ilahilerde bebeği annesine teslim eder. Anne saygı göstergesi olarak vaftiz babasının elini öper. Sonrasında masa donatılır ve ziyafet verilir. Yemek sofrasında, kurban eti dışında, patates veya şöş börekle hazırlanmış bulgur pilavı, hamur işleri ve tatlı ikram edilir. Vaftiz babasına kıymalı yumurta gibi özel yiyecekler ikram edilir [39].

Soğomon Kasarcıyan (Kozanlı) ve Azniv Kasarcıyan (Poladyan, Göksünlü), 1903 tarihinde evlenmişler. Fotoğraftaki çocuk evladlarıdır (Kaynak; Vahe Yakubyan koleksiyonu, Los Angeles).

Ölüm ve Cenaze

Kozan Ermenilerinin mezarlıkları şehirde bulunan yarı yıkık şapellerin çevresinde veya kilise avlularında bulunur. Açabahyan’ların katolikos olduğu dönemde, ailenin ruhani veya sivil üyeleri, şehrin güzeyinde bulunan eski manastırın avlusuna defnedilirlerdi. Bu mezarlık özel mülk olarak kabul edmiş ve aile haricinde kişilerin gömülmesi yasaklanmıştı. Türk mezarlığının bulunduğu yerde ise Kraliçe Zabel tarafından tesis edilmiş hastanenin bulunduğu rivayet edilirdi [40].

1874 tarihine kadar şaaşalı cenazeler devlet emriyle yasaklanmıştı. 1874 yılında Çadırcıoğlu Ahmet ağa döneminde, Göyçocukyan veya Kuyumcuyan Krikor ağa özel bir izinle şehrin doğu kısmında bulunan Harabbahçe adlı yerin kendisine tahsis edilmesini sağlar. Orada kendi yakınları defnedilebilecekti. Bu yer Kozan Ermenilerinin mezarlığı olur. Ermeni Apostolik cemaatinin yanı sıra Ermeni Katolik ve Ermeni Protestan cemaatlerinin de mezarlıkları bulunurdu. Mezarlıklar taşlarla çevrili basit toprak parçaları. Defnedilmiş ölünün baş ve ayak kısımlarına iki büyük taş konurdu. Şapele benzer mezarlara çok ender rastlanır; Harutyun ve Hacı Hovhannes Güzelyan kardeşlerin aile kabristanı örnek olarak söylenebilir [41].

Halep, 1927, Sırpuhi Keleşyan'ın cenazesi. Sırpuhi, 1908'de Kozan'da Misak Keleşyan (kravatlı, rahmetlinin başucunda) ile evlenmişti. Fotoğrafta ayrıca Sırpuhi ve Nisak'ın altı çocukları görünüyor (Kaynak; Misak Keleşyan koleksiyonu, Los Angeles).

Ölüm anında bütün akrabalar ve komşular ölmüş kişinin evinde toplaşırlar ve sabaha kadar rahmetlinin yanında olurlardı. 1890’lı yıllara kadar ölüyü yıkama geleneği yaygınlaşmıştı. Daha sonra rahmetliyi beyaz kefene sarılırdı. Geleneksel tabut basit bir sedyeye benzer ve zengin yahut fakir her ölen için kullanılırdı. 1903 tarihinden sonra özel tabutlar veya sandığa benzer özel sedyeler kullanılmaya başlandı. Evdeki ayine müteakip kilisede ayin yapılır ve cenaze defin ayini icra edilirdi. Sedyeler veya tabutlar çoğunlukla genç erkeklerin omuzlarında mezarlığa taşınırdı. Zenginler ve ruhaniler kilise avlusunda gömülürlerdi. Definden sonra mezarlıktan doğruca ölen kişinin evine gidilir ve can yemeği yenir ve aile bireylerine taziyeler, teselli sözleri sunulurdu. Birbirlerine şu sözlerle veda ederlerdi: "Başınız sağ olsun, Allah onun ömrünü kalanlara versin... S. Hoki [Kutsal Ruh] ile teselli bulun" [42].

Defin günü ve sonrasında bir-iki hafta sürekli ölü evine yiyecek getirilir. Özellikle geceleri ölü evini ziyaret edip merhumun ailesini yalnız bırakmazlar. Ölü evini ziyaret edenler arasında, teselli etmek niyeti ile, aile papazı da bulunur. Defin işleminden bir gün sonra, sabah erken, yakın akrabalar veya komşu kadınlar fakirlere yemek dağıtır. Merhumun annesi ve eşi 40 gün, erkekler ise bir kaç gün boyunca dışarı çıkmazlar. Yas içinde bulunulduğunu gösterecek özel bir kıyafet veya siyah bir kurdela takma geleneği katiyen yoktur. Sadece erkekler bir-iki ay tıraş olmazlar [43].

Adana, 1910, cenaze töreni. Rahmetlinin muhtemelen Sisi Kasarcıyan ve Gökçyan aileleri ile akrabalık bağı vardı (Kaynak; Asadur Ebeyan koleksiyonu, Atina, Mike-Mıgırdiç Tsilingiryan'a teşekkürlerimizle).

Kozan’dan bildiğimiz Güllü Çoşkunyan’ın zamansız vefat etmiş evladı için sözlediği şu ölüm ağıdıdır:

Harap bahçe ulu mezer,
Yel eserde kumı tozar,
Sisin böyük ağaları,
Eşimle beraber gezer.
Oğlumun yeşil sandığı,
Daha kendinin koyduğu,
Ciğerime kâr eyleyor
„Anam ağlama“ dediği.
Çıkmam haylanın yoluna,
Bilezik dakmam koluma,
Ben evvelden aççık idim,
Dambura verin elime.
Sırtına geyerim yelek,
Takadım kalmadı, yürek,
Bir anaya oğlan gerek,
Onuda çok gördü felek.
Bağçamızda böyür leymun,
Dalları var eylim eylim,
Beyaz gülle, sarı leymun,
Ona benzer idi yavrum.
Dağlardan deçirdim lale,
Sokmadım baçıma güle güle,
Oğlum kızım ile bile,
Bir murazcık alamadım.
Çadırın ütü urganlı,
İçi kadife yorganlı,
Hatın kığlı bey oğlanı,
Biğde bir ev idik yavrum.
Mezare vardım mezara,
Mezer otların boğara
Yavrumu ben pesa itdim,
Allah’ın emri üzere.
Mezara vardım mezara,
Ağaçları üğrelendi,
Herkes yavrum dediğinde,
Benim kalbim parçalandı.

Karlı dağların aşıdı,
Mor menemşenin çeşidi,
Çağırın gelsin konçular,
Yavrum kimin yaşıdı.
Gül fidanı boğum boğum,
Yaprağını döktü bugün.
Kınamayın ahbablarım,
Ayrılığın sonu bugün.
Al at gelir büke büke,
Dor at gelir seke seke,
Şimdi benim oğlum gelit,
Tesbahını çeke çeke.
Dağdan deşirdim ben kiraz,
Aklımı kayb ettim biraz,
Kınamayın konçularım,
Oğlan evermesi muraz.
Kara bıyık burma burma,
Ezrayil karşıma durma.
Ala göze siyah sürme,
Çeken eller yorulurmu?
Bıyık görünmez gülmeden,
Aba görünmez sırmaden,
Nüçün böyle acele ettin,
Yarenlerini görmeden.

Ellikçiler ekin biçer,
Her koyakdan bir su içer,
Kanadı olanlar uçar,
Kanadımı kırdın felek.
Kaşını benzettim kurulu yaya,
Tavsirin benzettim gökteki aya,
Kader böyle imiç cigerim,
Yavrum sevemedi ben doya doya.
Ak kısraklar bişkin olur,
Arap atlar eşkin olur,
Böyle yiğidin anası
Ölmez ama düşkün olur [44].

[1] Misak Keleşyan, Sis-Madyan [Ermenice], „Hay Cemaran“ matbaası, Beyrut, 1949, s. 495, 502.
[2] A.g.e., s. 495.
[3] A.g.e., s. 498.
[4] A.g.e., s. 495, 496.
[5] A.g.e., s. 502.
[6] A.g.e., s. 496.
[7] A.g.e.
[8] A.g.e., s. 504.
[9] A.g.e.
[10] A.g.e.
[11] A.g.e, s. 504, 505.
[12] A.g.e, s. 505.
[13] A.g.e, s. 505.
[14] A.g.e, s. 507.
[15] A.g.e.
[16] A.g.e.
[17] A.g.e, s. 497, 506.
[18] A.g.e.
[19] A.g.e, s. 507.
[20] A.g.e.
[21] A.g.e.
[22] A.g.e, s. 497.
[23] A.g.e, s. 507.
[24] A.g.e, s. 508.
[25] A.g.e.
[26] A.g.e.
[27] A.g.e.
[28] A.g.e, s. 509.
[29] A.g.e, s. 510.
[28] A.g.e.
[29] A.g.e, s. 510.
[30] A.g.e, s. 511-513.
[31] A.g.e, s. 498; 512.
[32] A.g.e, s. 512.
[33] A.g.e.
[34] A.g.e, s. 511.
[35] A.g.e, s. 498.
[36] A.g.e, s. 498; 500.
[37] A.g.e, s. 497, 498.
[38] A.g.e, s. 498, 530.
[39] A.g.e.
[40] A.g.e, s. 527.
[41] A.g.e, s. 527-528.
[42] A.g.e, s. 528.
[43] A.g.e, s. 528, 529.
[44] A.g.e, s. 529-530.