Muş, köy hayatından alınmış bir fotoğraf (Kaynak; Bodil Biørn koleksiyonu). Aslen siyah beyaz olan bu fotoğraf, MyHeritage.com kullanılarak dijital olarak renklendirilmiş.

Muş ve Sasun - Bedel-i Askeriye

Yazar: Robert A. Tatoyan, 03/04/25 (son değişiklik: 03/04/25) - Çeviren: Sevan Değirmenciyan

Bedel-i Askeriye Vergisi Tanımı, Verginin Ölçüsü

Osmanlı İmparatorluğu’nda, diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi, Ermeniler ve diğer gayrimüslimler askere alınmazdı. Askerlik hizmeti yerine, kendi ibadetlerini yerine getirmek ve belli bir ölçüde toplumsal otonomiye sahip olmak için, İslam devletine ve kanunlarına sadakat göstergesi olarak, kişi başına cizye adı verilen bir vergi verirlerdi [1].

Kırım Savaşı’na (1853-1856) bağlı gelişmeler kapsamında, Osmanlı İmparatorluğu’nun batılı müttefikleri olan İngiltere ve Fransa’nın baskısı altında, Osmanlı yetkilileri 14 Mayıs 1855 tarihinde cizye vergisini iptal edip [2], gayrimüslimlerin askeri hizmete tabii olduğunu ilan eder, aynı zamanda onlar için askerlik yerine ödeyecekleri bedel-i askeriye adı verilen bir vergiyi yürürlüğe koyduklarını açıklarlar [3] (bedel-i askeriye, askerlik yerine veya askerlik bedeli anlamını taşıyordu [4]).

Askerlik vergisi de aslında cizyeydi, fakat vergilendirmek için temel kabul edilen islami-dini neden kaldırılmış, yerine seküler bir neden getirilmişti [5]. Teorik olarak, silahlı kuvvetlerde hizmet etme mecburiyeti bakiydi, fakat pratikte sessizce unutuluverilmişti [6].

Kanuna göre, bedel-i askeriye 15-60 yaş aralığında, sağlık sorunları olmayan, çalışmakabiliyeti yerinde, yani askerliğe elverişli erkeklerden alınacaktı. Kadınlar, çocuklar, ruhsal veya fiziksel sorunları olan ve çalışmaya elverişli olmayan kişiler, yoksullar ve ruhaniler bu vergiden muaftı [7]. Fakat vergi miktarını daha fazla insan üzerine yaymak ve tahsilatı tam olarak yapabilmek amacıyla, pratikte vergi bir yaşını tamamlamış gayrimüslim erkeklerden ölene kadar tahsil edildi [8].

Başta bir kişiden tahsil eden bedel-i askeriye vergisinin miktarı kişi başı 28 kuruştu. Bu miktar 1856 yılında önce alınan cizye miktarına hemen hemen eşitti. 1878 yılında sonra vergi miktarı 37 kuruşa, 1904 yılından sonra da 50 kuruşa yükseltildi [9].

Kudüs Ermeni Patrikliği’nin borcunu ödemek isteyen [10], İstanbul Ermeni Patriği Başepiskopos Harutyun Vehabedyan’ın (1885-1888) ricası üzerine, Sultan II. Abdülhamit, 1885 yılında, Ermenilerden tahsil edilen bedel-i askeriyeyi 3 kuruş yükseltti ve böylece Ermenilerden yaklaşık 40 kuruş vergi alınmaya başlandı. Bu ek ödeme 3 yıl için öngörülmüştü, fakat bazı kaynaklara göre, bu zaman bittikten sonra bu miktarda indirime gidilmedi [11].

Verginin miktarı nasıl belirlenmişti? Kanuna göre, her yıl İmparatorluğun yetişkin erkek nüfusundan sadece belirli bir sayı silah altına alınırdı. 1856-1878 yıllarında 180 kişiden biri, daha sonra ise bu sayı %25 indirilerek, 135 kişiden biri oranına getirildi. Bir asker için yıllık masraf 50 lira veya 5000 kuruş olarak belirlenmişti, dolayısıyla bir kişi için belirlenen vergi başta bu masrafın 1/180’i kadardı, yani 28 kuruş, daha sonra ise 1/135, yani 37 kuruş [12].

Cizye ve sonrasında bedel-i askeriye bir vergi türü olarak, Osmanlı devletinin vergi gelirleri sıralamasında en önemli ikinci kaynaktı (ziraai ürünlerden toplanan aşardan sonra) [13]. 1888-1909 yıllarında sadece askerlik vergisi Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet bütçesinin yaklaşık %5’ini karşılamaktaydı [14].

1909 yılında Batı Ermenistan’da seyahat etmiş olan Hovhannes Der-Mardirosyan (A-To) Batı Ermenilerinden alınan vergileri, ürünle alınan vergiler (Aşar) ve parayla alınan vergiler olmak üzere ikiye ayırmıştı. Bedel-i askeriye dışında, emlak vergisi ve arazi vergisi, Osmanlı ordusuna mühimmat almak için kullanılan techizat-ı askeriye, eğitim için alınan maarif hisse-yi iânesi adı verilen vergi, yol vergileri, temettuat vergisi ve koyun vergisi para ile tahsil edilen vergilerdi [15]. Tüm bunlar içerisinde askerlik vergisi kendi sahip olduğu önem dikkate alındığında başlıcasıydı. Krikor Zohrab’a göre, 1880’li yılların başında 508 bin Ermeni erkekten bedel-i askeriye tahsil edilmekteydi [16].

1888-89 (Osmanlı Rumî takvime göre 1304) yılında Bitlis vilayetinden 2.389.860 kuruş bedel-i askeriye tahsil edilmişti [17]. Bu miktarı kişi başı alınan verginin ortalamasına (37 kuruş) böldüğümüzde, 64.590 gayrimüslim, yani Ermeni erkeğin bu vergiye tabii tutulduğunu söyleyebiliriz.

Bedel-i Askeriye Vergisi Tahsilatı

Bedel-i askeriyeyi tahsil etme süreci 1850’li yılların sonlarında ve 1860’lı yılların başlarında düzenlenmişti [18] ve bu düzenleme verginin iptal tarihi olan 1909 yılına kadar çok büyük değişikliklere uğramadan devam etti.

Her yıl yerel yönetimi, yani kaza meclisi, resmi nüfus sayımı ve istatistiki verileri temel alıp, adı geçen köy, mahalle veya cemaatte bulunan erkeklerin sayısını ve tahsil edilecek genel miktarı belirler, sonra da kazanın idari sınırları dahilinde bulunan köy veya mahalle temsilcilerine iletirdi [19]. 

Hristiyan yerleşim biriminin veya mahallenin idarecisi (muhtar, kocabaşı), verginin tahsili hakkında tebligatı alıp, hane listelerini hazırlar ve sonrasında peder veya birkaç yaşlı ve iler gelen kişilerin katıldığı bir toplantı tertipleyip, her ailenin imkanı ölçüsünde vergi miktarını taksim ederdi [20].

Yetkililer köy, mahalle veya cemaati bir birlik olarak tanır ve bedel-i askeriye miktarının tamamını ödemesini beklerdi. Bununla beraber, vergi verecek olan topluluk, miktarı bölüştürme sırasında, 15 yaşından küçük çocuklar ve yaşlılar için vergi miktarını %25 indirimle belirleme hakkına sahipti. Fiziki, ruhsal sorunlara sahip kişilerden hiç vergi almama hakkı da bakiydi [21]. Çok olandan çok, az olandan az alıyor, yoksulları, imkanı olmayanları, engellileri vergiyi ödemekten muaf tutuyor, onların payını zenginlere dağıtıyorlardı [22].

Verginin dağıtım listesini hanelere göre oluşturulduktan sonra, yeniden kaza meclisine gönderilirdi. Burada istişare edilir ve tasdiklenirdi. Liste tasdiklendikten sonra, tahsil edilmesini talep eden bir nüsha ile muhtara gönderilirdi [23]. Muhtar, yaptığı çalışma karşılığında toplanan verginin %4’ü kadar bir ücret alırdı [24].

Muhtarı tahsilatı şahsen veya kendi belirlediği tahsildarlar vasıtasıyla gerçekleştiriyordu. Muhtar yardımcı olarak birkaç zaptiye de alıyordu yanına. Herhangi bir kişi vergiyi vermezse, muhtarın o kişiyi hapsetme veya eşyalarını haczetme hakkı vardı [25].

1880-1890 yıllarında vergileri tahsil etme sürecinde gerçekleştirilen reformlar, Vergi Dairesi çalışanlarına daha geniş işlevler sağladı. Özellikle, kendilerine her yıl Ermeni yerleşimlerini gezmeleri ve din adamları ve muhtarlardan geçen dönemde kayedilen doğum ve ölüm sayılarını netleştirmeleri telkin edilmekteydi [26]. Bedel-i askeriye ve diğer vergilerin toplanmasını sağlamak adına tahsildarlardan murulu tahsilat heyetleri oluşturuldu. Bu görevliler, vergilerin mecburi tahsilatı durumunda geçmişte zeptiye-jandarmaların sahip oldukları işkevlere sahipti [27]. Her nahiyenin bir, kazanın üç-dört, sancağın dört, vilayet merkezinin ise bir baş tahsildara sahip olması kararlaştırıldı [28]. Böylece her bir sancakta ortalama bir hesapla 15 tahsildar bulunmaktaydı [29]. Batı Ermenistan’daki altı vilayette 1896 yılında talsildarların veya vergi toplayan kurullarda çalışan diğer kişilerin genel sayısı 567 idi. Bitlis vilayetinde bu sayı 81 idi [30].

Bedel-i Askeriye Vergisi Tahsilatı Sırasında Muş-Sasun’da Meydana Gelen Suistimaller

Batı Ermenistan sathında, özellikle Muş-Sasun bölgesinde vergi toplama işlemi çoğu zaman suistimal ve şiddet görüntülerine sahne oluyordu. Muhtarın, köylülerin cehaletinden faydalanıp, belirlenen miktardan daha fazlasını alıp, makbuzda daha az bir sayı yazması olayları az değildi. Vergi makbuzunun kaybolması ve muhtarın aynı kişiden ikinci, hatta üçüncü kez vergi alması da rastlanılan olaylar arasındaydı. Şikayet ve protesto durumunda muhtar isyankâr olan kişiyi hapse atıyordu. Hapiste olan kişiyi kurtarmak için akrabaları çoğu zaman borcun beş katını ödemek zorunda kalıyorlardı [31].

Kanunsuz tahsilata karşı isyan edip, hapse atılan kişiye bazen “komitacı”, yani herhangi bir Ermeni devrimci partisine üye olduğu iftirası atılıyor ve böylece yeni bir rüşvet kaynağı yaratılıyordu [32].

Çoğu zaman da muhtar vergileri listeye göre tahsil ediyor, bunların bir kısmını cebine atıp, çaldığını gurbette olan kişilerin hesabına borç olarak geçiriyordu. Gurbettekiler eve döndüğünde, yetkililer onları tutuklayıp, muhtarın borç olarak gösterdiği miktarı tahsil ediyorlardı. Çoğu zaman daha fazla işkence etmemek veya gurbetçinin İstanbul, Bulgaristan, Rusya veya başka bir yerde yaptığı “komitacılığı” örtbas etmek için daha fazla para talep ediyorlardı [33].

Tahsildarların tayininden sonra da zaptiyeler vergi tahsilatına katılmaya devam ediyorlardı. Bunun haricinde, zaptiye-jandarmalar aynı zamanda tahsildar olarak görev yapıyor ve tüzüğe rağmen yerleşim bölgelerinde diğer jandarmalarla, hatta düzenli ordunun askerleri ile geziyor ve bu nedenle vergi tahsilatı daha fazla yağma, şiddet ve suistimalle yapılıyordu. Sadece gasp zincirine tahsildar nezdinde bir kişi daha eklenmişti.

Ermeni sorunu ve Batı Ermenilerinin durumuna dair İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan diplomatik belgelerin (Mavi Kitap) kapakları.

Batı Ermenistan’da görev yapan İngiltere diplomatik temsilcileri tarafından kaleme alınan raporlarda vergi tahsildarlarının yolsuzlukları, hatta dayak sonucu kaydedilen ölüm vakaları çok. Tahsildarlar vergilerden daha ağır olduğu belirtiliyor; onlar sadece halkın sırtından geçinip ona kötü muamele yapmıyor, aynı zamanda rüşvet vermeye zorluyor ve genç kadınları taciz ediyorlardı [34].

Bitlis’te görev yapan İngiltere Konsolos vekili Charles Hampson 25 Ağustos 1895 tarihli raporunda şunları yazmış: “Vergi toplamada usulsüzlük hikayelerinin doğru olup olmadığını bizzat öğrenmek amacıyla, Muş ovasında yaklaşık 30 mil yol kat ederek beş veya altı köyü ziyaret ettim. Soruşturmamın sonucu, bu hikayelerin kesinlikle doğru olduğuydu. Her köyde kalabalıklar halinde erkek, kadın ve çocuklarla çevriliydim; haykırışları hep aynıydı: “Bizi zaptiyelerin vahşetinden kurtarın!” Bu vahşet hiçbir zaman şimdiki kadar ileri gitmemişti; erkekler dövülüyor, hapsediliyor, yüzlerine insan dışkısı sürülüyor; kadınlar ve kızlar aşağılanıyor ve onurları kırılıyor, geceleri yataklarından çıplak sürükleniyorlar; çocuklar da esirgenmiyor ve bu vahşetler, köylerin kalan az miktardaki malını değerinin dörtte birine satmaya çalışan zaptiyelerin sadece eğlencesi.” [35]

Her tahsildar, 4-5 jandarma eşliğinde Muş köylerini dolaşıyordu. Jandarmalar, çantalarında Kürt aşiret reislerinin paralarını taşıyorlardı. Vergiyi ödeyecek parası olmayan köylüye jandarmalar, selef adı verilen, gelecek hasatın veya toprağın rehin alınmasıyla güvence altına alınan yüksek, faizli bir kredi teklif ediyordu [36]. Kaynak, "Zavallı insanlar selefin tehlike ve acısını ilk elden biliyorlardı. Bugün 100 kuruş alıp, yarın 500 kuruş ödemenin hafife alınacak bir şey olmadığını biliyorlardı" diyor ve ekliyor: "Tereddüt ettiklerinde ve başka bir yerden gerekli parayı bulmak için zamana ihtiyaç duyduklarında, jandarmalar üzerlerine saldırıyor, onları soyuyor, üzerlerine soğuk su döküp, ölünceye kadar onları yaş sopalarla dövmeye başlıyorlardı" [37].

Vergi tahsildarlarının uyguladığı kötü muamele ve şiddete ilişkin şikâyetler, yerel ve merkezi makamlar tarafından dikkate alınmazdı. Daha ciddi vakalarda, yani şiddet sonucu ölümler kayıtlara geçtiğinde, sadece göstermelik soruşturmalar yürütülüyor ve davalar faillerin beraatiyle sonuçlanıyordu. Örneğin 1902'de Muş'un Koms köyünden Elmas isimli kadının vergi memurları tarafından dövülerek öldürülmesini araştırmak üzere İstanbul Ermeni Patrikhanesi'nin şikâyeti üzerine, merkezî makamların emriyle vilayet makamları özel bir komisyon kurarak Elmas'ın ölüm sebebinin zatürre olduğunu tespit etti [38].

Muş-Sasun Ermenilerinin Bedel-i Askeriye Vergisinden Kurtulma Yolları

Tüm bunlardan dolayı, Muş-Sasun Ermenileri ve Batı Ermenistan'ın diğer bölgelerindeki Ermeni nüfusu, bedel-i askeriye vergisini ödemekten mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyordu. Ermeni köylülerinin vergi yükünü hafifletmenin başlıca yolu erkek çocukların sayısını gizlemekti. Bu tedbirin uygulanması özellikle merkezi ve yerel otoritelerin tam kontrolü dışında kalan dağlık bir bölge olan Sasun'da yaygındı.

1878'den önce olduğu gibi, bu tarihten sonra da nüfus sayımını yapan memura bu işlemden kaçınmak için verilen rüşvet yaygındı. Bu nedenle, Krikor Ardzruni, “... zaten ağır olan vergileri arttırmak istemeyen Hristiyanlar, sayılarını mümkün olduğunca az göstermek için şüphesiz her yolu kullanıyorlar ve memurlar bile bu konuda onlara yardım ediyordu, tabii ki rüşvet alarak ... ki Türk memurların yaşam ve varoluş nedeniydi” diye yazar [39].

Soykırımdan önce Muş sancağının idari organlarında çeşitli alt düzey görevlerde bulunmuş Misak Pıteyan, anılarında Muş halkı arasında “askeri vergiyi birkaç yıl erteleyip ödememek niyetiyle” erkek bebeklerin doğumunu 5-10-15-20 yıl gizli tutmanın yaygın bir adet olduğunu, ve “nüfus sayımı bürosuna kayıt yaptırmaya karar verdiklerinde, bunu Ermeni muhtar veya köy muhtarları aracılığıyla aynı yıl doğmuş gibi göstererek kendilerine nüfus kağıdı verildiğini” ifade etmektedir. Oysa, bu yeni doğanlar arasında evlenmiş ve hatta çocuk sahibi olanlar da vardı” [40].

Osmanlı makamları eksik sayım sorununu gayet iyi biliyorlar ve muhtarların “erkek çocuk doğumunu, doğumdan itibaren en geç 48 saat içinde ilgili idareye bildirmelerini” isteyen, aksi takdirde ağır cezalarla tehdit eden talimatlar gönderiyorlardı [41]. Bu tür talimatlar çoğu zaman rüşvet karşılığında göz ardı ediliyordu.

Osmanlı hükümeti kayıttan kaçanlara karşı da önlemler alıyor, ancak bunlar somut bir sonuç vermiyordu. Mesela, vergilerin toplanmasını kolaylaştırmak için 1878'de nüfus sayımı yönetmelikleri vasıtasıyla doğum belgeleri veya “nüfus tezkeresi” veya “hamidiyeler” adı verilen bir sistem kurulmuştu [42]. İmparatorluğun bir yaşına ulaşmış her erkek tebaasına bir “hamidiye” verilmesi gerekiyordu. “Hamidiye” sahibi olan kişinin kayıtlı olduğunu, yani gelecekte vergiye tabi olacağını kanıtlayan belgelerdi. “Hamidiye”, nüfus sayımı sırasında kayıtlı olan her kişiye 1881'den itibaren verilmeye başlandı. Nüfusun “hamidiye” belgesinden kaçmaması için, bu belge olmadan mülk alıp satmanın, ülke içinde ve dışında seyahat etmenin, mahkemeye başvurmanın ve polis ve diğer hükümet organlarıyla işlem yapmanın yasak olduğu hükme bağlandı [43]. Türk hükümeti ayrıca “hamidiye” almaktan kaçınanlara para cezaları da koydu [44]. Ancak bu nüfus belgesi sisteminin getirilmesi beklenen sonuçları vermedi ve Ermeni halkı arasında derin bir direnişe yol açtı.

Bu yaşananlarla aynı dönemde faaliyet gösteren Ermeni gazeteci ve muhabir Seylan (yazar, eğitimci Arşak Kevork Madoyan, 1861-1934) “anket yapılanların üçte birini oluşturan dağlı Ermenilerin, bir kısım köylülerin Hamidiye almadıklarını” ifade etmektedir. Yazar, “Sasonlu, Kavarlı, Zeytunlu ve diğer müstahkem bölgelerden gelen Ermenilerin sadece bir kısmı Hamidiye aldı” diye devam ediyor, “ve o da şehre giderken bir geçiş iznine sahip olma niyetiyle” [45].

Ermeni Patrikhanesi'nin kendilerini kayıt altına alma girişimlerini de Ermeni halkı her türlü yolla engellemeye çalışmıştır. Patrikhane listelerine dahil edilmekten kaçınmak için, çoğu zaman verilecek 10 kuruş, yani “mühürleme papazına bir hediye” yeterli oluyordu [46]. Köylerde vaftizler çoğu zaman kayıtlara geçirilmiyordu. “Olayı, Türk hükümetinden gizlemek için.” Çünkü Türk hükümeti beklenmedik bir zamanda gelip kayıtları kontrol edebilir ve zararlı ifşaatlarda bulunabilirdi [47].

Bir kaynak, Van, Bitlis veya Erzurum vilayetlerinden Eçmiadzin’deki Kevorkyan Ruhban Okulu'na kabul edilmek üzere gelen Ermeni öğrencilerin çoğunun doğum belgeleri olmadan, yanlarında sadece ruhani önderlikler tarafından yeni düzenlenmiş bir belge getirerek geldiklerini bildirmektedir [48].

O dönem yaşamış araştırmacılar da ruhani önderliklerin herkesin arşivlerini kullanmasına izin vermediklerini veya Osmanlı hükümetinin istatistikleriyle çelişmeyen materyaller sağladıklarını ifade etmektedir. Nitekim Bitlis ve Muş'u ziyaret eden İngiliz seyyah Henry Lynch, episkoposluk yetkililerinin vergi amaçlı hükümet listelerinde yer alan Ermenilerin sayısıyla çelişen verileri kaydetme konusunda son derece dikkatli davrandıklarını belirtmektedir [49].

Aşağıdaki olay, Batı Ermenilerinin, bedel-i askeriye vergisini daha az ödemek amacıyla Osmanlı kaydından kaçınmaları konusunun öneminin bir göstergesidir. 1908 yılının başlarında, Ermeni Devrimci Federasyonu’nun (Taşnagtsutyun) "Kafkas Terör Organı"nın kararıyla, Muş'un Bulanık ilçesine bağlı Gop köyü sakinlerinden Mkhitar Pavoyyan, "işlediği ihanetler, tecavüzler ve köylülerine yaptığı tarifsiz zulümler nedeniyle" öldürülür. Hakkındaki on suçlamadan ilk üçü, Ermenilerin sayısının Osmanlı makamlarına bildirilmesi ve vergi toplanmasıyla ilgiliydi. İddianamede özellikle şu ifadelere yer verilmişti: "Gop köyü'nde uzun yıllar kâtiplik yaptığı dönemde... 1) Yeni doğan çocukların doğumlarını, cizye vergisine tabi tutulmaları amacıyla hükümete bildiriyordu. Aynı amaçla hamile kadınları erkek çocuk sahibi olacak gibi göstererek kaydetmiştir. 2) Çoktan ölmüş kişileri yaşıyormuş gibi ilan ederek, onların yakınlarından vergi alınmasını sağlamıştır. 3) Gop köyüne sığınmış bir çok gurbetçiyi nlardan vergi almak amacıyla yerli gibi kaydetmiştir. Onların kaçmasından sonra, bu kayıtlar nedeniyle Gop köyü bugün bile onların vergilerini ödemeye devam ediyor” [50].

Bedel-i Askeriye vergisini ödememek için Ermenilerin Müslümanlığa geçtiğine dair kayıtlar da bulunmaktadır. Bu konu İstanbul Ermeni Patrikliği'ne bağlı bir organ olan Ulusal Genel Meclis'in 1871 oturumlarından birinde gündeme gelmişti: "Genellikle nüfus sayımının doğru olmadığından ve ölen, göç eden veya tamamen kayıp olanların vergilerinin geri kalanlardan toplanmaya zorlandığından şikayet ediyorlar." Bu nedenle, ihtiyaç sahipleri adına kendilerine yüklenen aşırı vergilerden kurtulmak için din değiştirmek için başvuruyorlar, ki sadece kendi kişisel vergilerini ödeyebilsinler” [51].

1890'ların ortalarında, Hamidiye katliamları döneminde sorun daha da büyük boyutlara ulaştı. Nitekim Erzurum'daki İngiliz Konsolosu Robert Windham Graves, 17 Ocak 1895 tarihinde Büyükelçi Philip Currie'ye yazdığı bir mektupta, özellikle Bitlis vilayetinde son zamanlarda maddi sebeplerden dolayı din değiştirme vakalarının sıklaştığını, ancak kaymakamların, tüm Ermeniler Müslüman olursa vergi toplayacak kimse kalmayacağı gerekçesiyle Hıristiyanların İslam'a geçme taleplerini reddettikleri vakalardan da haberdar olduğunu belirtmiştir [52].

Osmanlı makamlarının, Ermenilerin askerlikten kaçmaları olgusunu, Ermenilerin İslamlaştırılmasını pekiştirmek amacıyla kullanmaya çalıştıklarına dair kayıtlar bulunmaktadır. Nitekim İngiltere'nin Diyarbekir Konsolos yardımcısı Alexander Telford Waugh, 16 Mart 1897 tarihli raporunda, Bitlis vilayetindeki Genç ve Cabağçur'da Müslümanlaşmış bazı Ermenilerin tekrar Hristiyanlığa dönmekte isteksiz davrandıklarını, çünkü böyle bir durumda bir kez daha bedel-i askeriye ödemek zorunda kalacaklarını düşündüklerini belirtmektedir. “İslam'a geçtikten sonra vergi ödemediler ve tekrar Hristiyan olarak tanınırlarsa birikmiş borçlarını ödemek zorunda kalacaklarından korkuyorlar. Eğer sorun çözümsüz kalırsa, Ermenilerin çoğunluğunun Müslüman kalmayı tercih etmesiyle sonuçlanacaktır”, diye belirtmiş başkonsolos yardımcısı [53].

Olayla ilgili bazı ayrıntılar, bir diğer İngiliz konsolos yardımcısı Francis Crow'un 14 Temmuz 1897 tarihli raporunda yer almaktadır. Hamidiye katliamlarının arifesinde, Genç kazasında nüfus sayımı yapan görevlilerden biri, aldatma yoluyla (hükümetin kayıtlı her kişi için bir TL askerlik vergisi almayacağını ilan ederek), daha önce sayılmaktan kaçınan Ermenilerin çoğunu kaydetmeyi başarmıştı. Katliamlar sırasında Genç kazası Ermenileri zorla Müslümanlaştırılmış ve bundan dolayı bedel-i askeriye vergisi kendilerinden alınmamıştır. 1897 yılının başında, büyük devletlerin baskısı altında kalan saltanat hükümeti, Müslümanlaştırılmış Ermeni nüfusunun Hristiyanlığa dönmesine izin veren bir kararname yayınlayınca, ilçenin Valer köyünden altı Ermeni ailesi yeniden Hristiyan olduklarını ilan ettiler. Genç kaymakamı, bu ailelerin kararına karşılık, aile bireylerinin kayıtlarını yeniden ele alıp, bu ailelerin tüm erkek bireylerinin, kayıt yaptırmaktan ve vergi ödemekten kaçındıkları yıllar da dahil olmak üzere bedel-i askeriye vergisinin tamamını ödemelerini talep etti. Köy halkı, muhtara başvurdu ve o da Müslüman kalmaları gerektiğini, bu durumda tahsil edilmeyen vergilerin affedileceğini söyledi. Kaymakam da aynı şeyi duyurdu [54].

İngiliz Büyükelçisi Philip Currie, Genç kazasındaki zorla Müslümanlaştırılan Ermeniler konusunda Osmanlı hükümetine resmen başvurmuş, hükümet de Bitlis valisine Genç Ermenilerinin Hristiyanlığa dönüşlerine engel olunmaması talimatını vermiş ve aynı zamanda din değiştirme olayından bağımsız olarak önceki yıllardan kalan ödenmemiş bedeli askeriye vergilerinin Ermenilerden tahsil edileceğini bildirmiştir. Zaten 1897'yılının sonuna doğru, resmi Osmanlı kayıtları, Genç kazasında zorla Müslümanlaştırımış 900 Ermeninin Hristiyanlığa geri döndüğünü gösteriyor [55].

Avrupa devletlerinin baskılarına boyun eğen Osmanlı yönetimi, Ocak 1897 yılında, katliamlardan en çok etkilenen bölgeler olan Batı Ermenistan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Ermeni nüfuslu diğer bölgelerinde bedel-i askeriye vergisinin alınmasını iki yıl süreyle erteledi. Ancak bu karar birçok yerde kağıt üzerinde kaldı. 9 Mart 1897'de Babıali'ye sunulan İstanbul Ermeni Patriği Başpiskopos Mağakia Ormanyan'ın takririne göre, Batı Ermenistan bölgelerinde söz konusu verginin tahsilatı sıkı bir şekilde uygulanıyor; gerekçe olarak ise affın sadece geçmiş yıllara uygulanabileceği, cari yıl vergisine uygulanamayacağı belirtiliyordu. Vergi tahsildarları katledilenleri veya kaybolanları hesaba bile katmamış, paylarını geride kalanlardan talep etmişlerdi [56].

1897'de Mayıs ayında Erzurum'dan Bitlis'e seyahat eden İngiliz konsolos yardımcısı Francis Crow, İstanbul'dan gelen talimatlara rağmen bedel-i askeriyenin her zamanki gibi toplanmaya devam ettiğini kaydetmiştir [57]. “Mevcut sistemde, zaptiyeler vergi toplamak için gönderildiğinde, bu tür suistimalleri önlemek zordur ve birçok köyün, muafiyete rağmen bu vergiyi ödemeye zorlanmasından endişe ediyorum” diye belirtmiş başkonsolos yardımcısı [58].

Askerlik vergisi tahsilatında iki yıllık erteleme süresinin dolması üzerine yetkililer, önceki yıllardan kalan borçların ödenmesi konusunda daha büyük bir gayretle çalışmaya başladılar. Böylece 1900 yılında bir emir çıkarıldı: Sason'daki Ermeni nüfusu fakir bir durumda olduğundan, biriken bedel-i askeriye vergisi ve öşür borçları Muş şehri ve Muş ovası köylerindeki Ermeniler tarafından ödenecekti [59]. Söz konusu yerleşim yerlerinin ilçe ve köy muhtarları valiliğe çağrılarak, bedel-i askeriyenin önceki yıllarda ailelere göre dağılım ve toplama çizelgeleri kendileriyle birlikte incelenerek "kimin zengin, kimin fakir olduğu" tespit edildi. Sürecin koordinasyonu için Baş Tahsildar Şubesi adı altında bir komite oluşturuldu [60].

Muş köylerindeki zengin Ermenilerden toplanan ek miktarlar, her yıl söz konusu topluluğun bedel-i askeriye borcunu ödemek için kullanılırken, Muş şehrinden toplanan miktarın yarısı yoksulların ödenmemiş vergilerine, diğer yarısı da Sason'daki Ermeni nüfusunun borçlarına aktarıldı [61].

Muş Episkoposluğunun bu hukuksuz emre karşı yaptığı itirazlar sonuçsuz kaldı. Ayrıca Muş Ruhani Önderi Üstrahip Papken Güleseryan yetkililerin emirlerine uymadığı iddiasıyla bir gün valilik makamına çağrıldı ve Muş'u terk etmesi emredildi [62].
Muş-Sasun'da bedel-i askeriyeyi tahsil etme düzeni 1908'deki Jön Türk devrimine kadar sürdürüldü.

Jön Türk Devrimi'nden sonra Bedel-i Askeriye Tahsilatının Kaldırılması

1908 Temmuz ayında II. Abdülhamit'in mutlak iktidarını sınırlayan ve Nisan 1909’da İstanbul'daki karşı-devrimci hareketi bastırarak iktidara gelen Jön Türkler, bir önceki yıl Padişahı 1876'da kabul edilen Anayasa'yı yeniden ilan etmeye zorlayarak Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli milletleri arasında birlik ve eşitlik fikrinin üstünlüğünü ilan ettiler ve ayrıca askerlik kanununu değiştirmeye giriştiler.

22 Haziran 1909'da Meclis-i Mebusan’a, 1910'dan itibaren, yetkililerin hazırlık için zamana ihtiyaç duymasını da hesaba katarak, bedel-i askerlik vergisinin kaldırılmasını ve gayrimüslimlerin de askere alınmasını öngören bir yasa tasarısı sunuldu [63].

Osmanlı Meclisi'ndeki Ermeni milletvekilleri, verginin kaldırılması için belirlenen sürenin ertelenmesine karşı çıktılar. Nitekim Krikor Zohrab konuşmasında şunu vurguladı: “Vergi ödemekten kaçınıyoruz çünkü bu bizi demoralize ediyor ve aşağılıyor. ... Bu mali bir mesele değil, kardeşlik meselesi, Anayasa meselesidir” [64]. Keğam Der-Garabedyan (Muşo Keğam), bedel-i askeriye vergisi ödeme yükü altında ezilen Batı Ermenilerinin sefil durumuna parmak basarak, dikkat çekici ayrıntılar sundu: “Anadolu’da, özellikle Van, Bitlis ve Harput civarında halk aşırı yoksulluk içindedir ve vergi ödeyecek durumda değildir. Hele ki bu vergi bazılarının sandığı gibi yılda 50 kuruş değil, hemen hemen 200 kuruştur, çünkü halkın sadece çeyreği vergi ödeyebilecek durumdadır. Ayrıca, ödenmemiş vergiler karşılığında ucuz fiyata koyun vs. satıyorlar, ki bu da gerçekte 300 kuruşluk bir vergi demek. ...Vergi kaldırılmalı veya halkın iradesine bırakılmalı, askere gitmek isteyen askere gitsin, vergi ödemek isteyenler vergi ödesin” [65].

Ermeni milletvekillerinin baskısıyla hükümet nihayet askerlik hizmetinin derhal kaldırılmasını kabul etti. Yeni, revize edilmiş yasa tasarısı 29 Haziran / 12 Temmuz 1909'da parlamentodan geçti. Bununla beraber askerlik hizmeti tüm Müslüman olmayan tebaa için de zorunlu hale geldi [66]. Yasanın kabul edilmesinden sadece iki ay sonra, Ekim 1909'da dini inancına bakılmaksızın ilk askerlik emri verildi [67] ve bu emir ertesi yıl, 1910'da Batı Ermenistan vilayetlerine ulaştı [68].

Tarihçi Misak Pıteyan, elbette biraz abartarak, 1909'dan sonra Muş ilinde yaşanan yeni durumu şu şekilde anlatıyor: "Muş ilindeki tüm Ermeni toplumu derin bir nefes aldı. Artık daha önceki baskılar, yasadışı vergi toplamaları, jandarmaların kötü işleri, mültazimçiler [69] tarafından köylerin yağmalanması, kâfirlik vergisi [70] yoktu. ... Ölüm döşeğindeki son günlerini yaşayan Ermeni milleti yeniden canlanmaya başladı, çalışma yeteneği ve çalışkanlığıyla bir iki yıl geçmeden her şeye sahip oldu" [71].

Aynı zamanda Ermeniler ve diğer gayrimüslimlere, daha önce sadece Müslümanlardan alınan bedel-i nakdi (Türkçe'den tam anlamıyla "nakit yerine geçen para" veya "peşin fiyat" olarak çevrilir) ödemek suretiyle bireysel olarak askerlik hizmetinden muaf olma hakkı tanındı [72].

1914'te I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden sonra, Ağustos ayında askerlik hizmetinin ilan edilmesiyle birlikte, birçok Ermeni erkek bedeli nakit olarak, 30 ila 50 Osmanlı lirası ödemeyi tercih etti [73]; bu da, daha sonra ordunun ihtiyaçları için çeşitli işlere alınıp yok edilmekten bir çoğunu koruyamadı [74].

(copy 66)

  • [1] Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni nüfusundan cizye (haraç olarak da bilinir) alınmasına ilişkin ayrıntılı bir araştırma için bakınız, örneğin, Tadeos Avdalbekyan, “Türkiye’de cizye XVII-XVIII yüzyıllarda Ermeni tarihçilerin verileri ışığında”, Badma-Panasiragan Hantes, Yerevan, 1959, № 1, s. 175-186.
  • [2] Ufuk Gülsoy, “Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlikten Muafiyet Vergisi: Bedel-i Askerî (1855 - 1909),” Tarih Dergisi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, sayı 37 (Temmuz 2011), sayfa 93.
  • [3] Handan Balkan Tec, Non-Muslims and Military Service in the Late Ottoman Empire (Thesis, Sabancı Üniversitesi, İstanbul, 2015), 39։ Müslümanlar da istedikleri takdirde ücret karşılığında askerlikten muaf kalabilirlerdi. Ancak paralar, kişi başı yaklaşık 50 lira olmak üzere, kendilerinden toplanıyordu. Parayı ödedikten sonra yedek kuvvete alınırlar ve sadece savaş zamanlarında askere çağırılmaları gerekirdi. (Erik Jan Zürcher, Turkey։ A Modern History (3rd edition, London-New York, I. B. Tauris, 2004), p. 57)։
  • [4] İlginç olan, bu verginin en başta iane-i askeriye olarak anılmasıdır (Erik Jan Zürcher, “The Ottoman Conscription System, 1844-1914,” International Review of Social History, Internationaal Instituut voor Sociale Geschiedenis (The Netherlands), vol. 43, № 3 (December 1998), p. 446).
  • [5] Mehmet Şükrü Hanioğlu, A Brief History of the Late Ottoman Empire, New Jersey, U. S. A., Princeton University Press, 2008, p. 90.
  • [6] Roderic H. Davison, “Turkish Attitudes Concerning Christian-Muslim Equality in the Nineteenth Century,” The American Historical Review, Oxford University Press, vol. 59, № 4 (July 1954), p. 859.
  • [7] "Sadrazam'ın 16 Cemaziyülahir 1293’te (10 Haziran 1876) yayınlanan askeri verginin dağıtımı ve toplanması hakkındaki fermanı”, Avedis Papazyan, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Gayrimüslim Halklar Hakkında Türk Belgeleri (1839-1915), Yerevan, “Zankag-97” yayınevi, 2002, s. 173-175. Bknz. Kemal H. Karpat, “Ottoman Population Records and the Census of 1881/82-1893,” International Journal of Middle East Studies, Middle East Studies Association of North America, vol. 9, 1978, № 9, p. 241։
  • [8] Milli Umumi Meclis Tutanakları. Açılış 1870. Oturum 31, 9 Ekim 1871, İstanbul, H. Mühendisyan matbaası, 1871, s. 469.
  • [9] Ufuk Gülsoy, “Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlikten Muafiyet Vergisi,” sayfa 117.
  • [10] Kudüs Ermeni Patrikhanesi'nin borcu 1860'lı yılların sonlarında 1870’lerin başında, Patrik Talaslı IV. Yesayi'nin (1864-1885) izin verdiği çeşitli anlamsız harcamalar ve bunları karşılamak için alınan kredilerden kaynaklanıyordu. Zamanla borç 45 bin Osmanlı lirasına ulaşmış ve Kudüs'teki Ermeni kilisesi kendisine ait taşınmazların kaybı tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Kudüs o dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olduğundan, Batı Ermeni Apostolik Cemaati'nin iç işlerini yöneten ve onu Osmanlı makamları önünde temsil eden yapı olan İstanbul Ermeni Patrikhanesi, sorunu görmezden gelemezdi (Ayrıntılı bilgi için Başepiskopos Mağakya Ormanyan, Azkabadum, Üçüncü Cilt, 1808 yılından 1909’a kadar, Kudüs, S. Hagopyants matbaası, 1927, s. 4208-4209, 4436-4439).
  • [11] Bknz. “Bedel-i Askeriye veya Askerlik vergisi”, Horizon, edebi, sosyal, ekonomik ve siyasi günlük gazete (Tiflis), 26 Ağustos 1909, s. 1.
  • [12] Khajag [Karekin Khajagınyan – R․ T․], Türkiye’deki Vergiler, Baku, “Aror” matbaası, 1903, s. 24.
  • [13] Erik Jan Zürcher, “The Ottoman Conscription System in Theory and Practice, 1844–1918” in Zürcher, Erik Jan (ed.). Arming the State: Military Conscription in the Middle East and Central Asia 1775-1925, London, I. B. Tauris, 1999, p. 88.
  • [14] Engin D. Akarlı, “Economic Policy and Budgets in Ottoman Turkey, 1876-1909,” Middle Eastern Studies, London, vol. 28, № 3 (July, 1992), p. 466-467.
  • [15] A–To, Van, Bitlis ve Erzurum Vilayetleri։ O ülkenin coğrafi, istatistiki, hukuki ve ekonomik durumu hakkında bir çalışma denemesi, Yerevan, “Kultura” matbaası, 1912, s. 282.
  • [16] K. Zohrab, “Ekonomik ve etnografik olarak Sivas Vilayeti ve Ermenilerin Durumu”, Panper Yerevani Hamalsarani (Yerevan), 1991, № 1, s. 116, aynı zamanda “Ekonomik ve etnografik olarak Sivas Vilayeti ve Ermenilerin Durumu”, K. Zohrab, Tüm Eserleri, III. Cilt, Makaleler ve Çalışmalar, Yerevan, Edebiyat ve Sanat Müzesi Yayınları, 2002, s. 497.
  • [17] Vital Cuinet, La Turquie d’Asie, tome 2, Paris, editeur: Ernest Leroux, 1891, p. 554.
  • [18] Özellikle bakınız 28 Ocak 1861 tarihinde kabul edilmiş ve Avedis Papazian tarafından Ermeniceye çevrilerek yayımlanan tüzük (“Vilayet, liva, köy ve mahalle sakinlerine uygulanan verginin dağıtımına dair tüzük”, Avedis Papazian, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Gayrimüslim Halklar Hakkında Türk Belgeleri, s. 35-39).
  • [19] a.y., s. 35-36. 
  • [20] a.y.
  • [21] Milli Umumi Meclis Tutanakları. Açılış 1870. Oturum 31, 9 Ekim 1871, s. 469, aynı zamanda bknz. Karekin Khajagınyan, “Türkiye’de vergiler”, Murc, siyasi, sosyal, edebi aylık dergi, Tiflis, 1899, № 1 (Ocak), s. 77, bknz. Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 35-36.
  • [22] Karekin Khajagınyan, “Türkiye’de vergiler”, s. 79, bknz. Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 38-39.
  • [23] Karekin Khajagınyan, “Türkiye’de vergiler”, s. 79, bknz. Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 39.
  • [24] Karekin Khajagınyan, “Türkiye’de vergiler”, s. 79, bknz. Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 38.
  • [25] a.g.ç .
  • [26] Vahan Hampartzumyan, Köy Dünyası։ Tarihi, Etnografik Araştırma, Paris, 1927, s. 37. 
  • [27] Mesrob K. Krikorian, Armenians in the Service of the Ottoman Empire, 1860-1908, London, Routledge & Kegan Paul, p. 13-14; Nadir Özbek, “The Politics of Taxation and the “Armenian Question” during the Late Ottoman Empire, 1876–1908, Comparative Studies in Society and History, vol. 54 (N. Y., Cambridge University Press, 2012), p. 780-781; Stanford J. Shaw, “The Nineteenth-Century Ottoman Tax Reforms and Revenue System,” International Journal of Middle East Studies, vol. 6, № 4 (Oct., 1975), p. 432; Stanford J. Shaw and Ezel Kural Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, vol. 2 (N. Y., Cambridge University Press, 1977), p. 100.
  • [28] Turkey, № 1 (1896). Correspondence Respecting the Introduction of Reforms in the Armenian Provinces of Asiatic Turkey, London, Harrison and Sons, 1896, p. 157.
  • [29] Mesrob K. Krikorian, Armenians in the Service of the Ottoman Empire, p. 14.
  • [30] Nadir Özbek, “The Politics of Taxation and the “Armenian Question”, p. 781.
  • [31] Karekin Khajagınyan, “Türkiye’de vergiler”, s. 80. Karekin Khajagınyan, başka bir yerde, taşra hapishanesinde yaygın olan yolsuzluğu şu şekilde anlatıyor: "Sıradan hapishane kapıcısı olan 'pabuçcu'dan, çavuşa, en üst düzey yetkiliye kadar, mahkumdan ve onun için çalışan yakınlarından rüşvet alıyorlar. Peki Asya tiranlığının bu günahkâr ve zavallı hizmetkârları ne yapacaklar? Maaş almıyorlar veya yılda sadece iki kez, bayramdan bayrama maaş alabiliyorlar. Türk başkentinde bile geçimlerinin temel kaynağı rüşvet olmaya devam ediyor." (Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 41-42).
  • [32] Karekin Khajagınyan, “Türkiye’de vergiler”, s. 81, bknz. Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 42.
  • [33] Karekin Khajagınyan, “Türkiye’de vergiler”, s. 81, bknz. Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 43.
  • [34] Turkey, № 6 (1896). Correspondence Relating to the Asiatic Provinces of Turkey: 1894-1895, London, Harrison and Sons, 1896, p. 265.
  • [35] Turkey, № 2 (1896). Correspondence Relative to the Armenian Question, and Reports from Her Majesty’s Consular Officers in Asiatic Turkey, London, Harrison and Sons, 1896, p. 17. 
  • Vergi tahsilatı sırasında tahsildar ve zaptiyeler tarafından ortaya konan yolsuzluklar ile ilgili İngiliz diplomatların diğer kayıtları için bknz. Turkey, № 1 (1898). Further Correspondence Respecting the Asiatic Provinces of Turkey, London, Harrison and Sons, 1898, p. 5 (Muş Ovası Hasköy), p. 19-20 (Harput ovası Morenig), p. 56-57 (Harput Ovası Ermenilerin yaşadıkları beldeler), p. 69-71 (Kilikya’da Ermenilerin yaşadıkları beldeler), p. 83-84 (Bitlis vilayeti Ahlat kazası Ermenilerin yaşadıkları beldeler). Aynı zamanda bknz. Turkey, № 6 (1896). Correspondence Relating to the Asiatic Provinces of Turkey: 1894-1895, London, Harrison and Sons, 1896, p. 28, 29, 51, 62, 246, 260, etc.։
  • [36] Selef hakkında daha ayrıntılı bilgi için bknz. Keğam Der Garabedyan, Ermeni Vilayetlerinde Toprak Sorunu, İstanbul, Taşnagtsutyun Yayınları, 1911, s. 28-29.
  • [37] Sarkis ve Misak Pıteyan, Daron’un Gerçek Tarihi, Ermeni Milli Vakfı Yayınları, Kahire, 1962, s. 145.
  • [38] Nadir Özbek, “The Politics of Taxation and the “Armenian Question,” p. 786.
  • [39] Krikor Ardzruni, “Ermenistan sakinleri hakkında istatiksel bilgiler”, Meğu Hayastani, siyasi, edebi, ve ticari gazete (Tiflis), 24 Ocak 1882, s. 1-2.
  • [40] Sarkis ve Misak Pıteyan, Daron’un Gerçek Tarihi, s. 276:
  • [41] Khajag, Türkiye’de Vergiler, s. 45. 
  • [42] a.y., s. 55.
  • [43] Stanford J. Shaw, The Ottoman Census System, p. 331.
  • [44] Kemal H. Karpat, Ottoman Population 1830-1914, p. 32.
  • [45] Seylan, “Türkiye Ermenistanı Nüfusu”, Murc, siyasi, toplumsal, edebi aylık dergi (Tiflis), 1895, № 7, s. 949.
  • [46] K. Vartanyan, “Türkiye Ermenistanı Verileri Vesilesiyle”, Horizon (Tiflis), 29 Aralık 1912, s. 2.
  • [47] Yervant Khatanasyan, Ermenilerin Sayısı, Boston, Soykırım’ın 50. Yılı Merkez Komitesi Yayını, 1965, s. 6.
  • [48] Altunyan K, , “A-To, Van, Bitlis ve Erzurum vilayetleri: O ülkenin coğrafyası, istatiksel verileri, hukuksal ve ekonomik düzeni hakkında bir araştırma denemesi: Yerevan, 1912”, Ararat, dini, tarihi, edebi ve ahlaki bilgiler dergisi (Vağarşabad), 1913, Ocak, s. 79.
  • [49] Henry F. B. Lynch, Armenia. Travels and Studies, Vol. II: The Turkish Provinces, London, Longmans, Green, and Co., 1901, p. 414.
  • [50] Troşag, Ermeni Devrimci Federasyonu-Taşnagtsutyun resmi yayın organı, Cenevre, XVIII yıl, no: 3 (191), Mart 1908, s. 48. Yapılan alıntı şu çalışmadan; Arpiar Arpiaryan’ın katlinin 110. Yılı vesilesiyle. III. İnsan insana karşı. Ermeni Örnekleriyle Suikastler ve Öldürmeler (1890-1908), toplayan Hayg Avakyan, Çahagir haftalık gazetesi, XIV. ilave, Kahire, 2018, s. 157
  • [51] Milli Umumi Meclis Tutanakları. Açılışı 1870 yılında, Oturum 31, 9 Ekim 1871, İstanbul, H. Mühendisyan Matbaası, 1871, s. 469.
  • [52] Turkey, № 6 (1896). Correspondence Relating to the Asiatic Provinces of Turkey: 1894-1895, London, Harrison and Sons, 1896, էջ 216-217։
  • [53] Turkey, № 1 (1898), p. 118.
  • [54] a.y., p. 245.
  • [55] Selim Deringil, “The Armenian Question Is Finally Closed": Mass Conversions of Armenians in Anatolia During the Hamidian Massacres of 1895-1897,” Comparative Studies in Society and History, vol. 51, № 2 (N. Y., Cambridge University Press, April 2009), p. 367; Selim Deringil, Conversion and Apostasy in the Late Ottoman Empire, Cambridge University Press, 2012, p. 231-232.
  • [56] Turkey. № 1 (1898), p. 92.
  • [57] a.y., p. 187.
  • [58] a.y., p. 188.
  • [59] Sarkis ve Misak Pıteyan, Daron’un Gerçek Tarihi, s. 144.
  • [60] a.y.
  • [61] a.y. 
  • [62] a.y., s. 145 (kaynağın belirttiğine göre, hükümet konağının önünde hazırlıklı bir at Muş ruhani önderini beklemekteydi ve “Rahip Papken ona binerek doğru İstanbul’a gönderilip “sürgün edilir”. Orada Patrik Ormanyan ayesinde uzak bir yere sürgün edilmekten kurtulur”).
  • [63] Jamanak, halk gazetesi (İstanbul), 23 Haziran (6 Temmuz) 1909, s. 2.
  • [64] a.y.
  • [65] a.y.
  • [66] Jamanak, 30 Haziran (13 Temmuz) 1909, s. 2. Kabul edilen kanunun Ermenice çevirisi: "Gayrimüslim Osmanlı halklarından tahsil edilen askerî vergi 1325'ten itibaren kaldırıldı. Buna göre, Dahiliye ve Harbiye Nezaretilerine, 1325'ten itibaren ve yeni askerlik kanuna uygun olarak, gayrimüslimlerin ve İstanbul ve diğer yerlerde askerliklerini şimdiye kadar yapmamış sakinlerin askere alınması için listelerin hazırlanması ve ön işlemlerin derhal başlatılması için izin verildi.” (Jamanak, 29 Haziran (12 Temmuz) 1909, s. 2).
  • [67] Erik Jan Zürcher, “The Ottoman Conscription System, 1844-1914,” p. 447.
  • [68] Kalusd Sürmeyan, Yerzınga, Kahire, “Sahag-Mesrob” matbaası, 1947, s. 258. Vahe Hayg, Harput ve Altın Ovası, New York, 1959, s. 692.
  • [69] İltizamcı.
  • [70] Ermeni köylülerin Kürt beylerine bağımlılığı ve bundan kaynaklanan kanunsuz vergilere kâfirlik adı verilirdi.
  • [71] Sarkis ve Misak Pıteyan, Daron’un Gerçek Tarihi, s. 261.
  • [72] Ari Şekeryan, The Armenians and the Fall of the Ottoman Empire. After Genocide, 1918–1923, Cambridge, Cambridge University Press, 2023, p. 16.
  • [73] Miktar bölgelere göre farklılık gösterebilirdi. Erzurum’da Ermenilerden 30 Para tahsil edilirken (bknz. Vartovtsi, “Yüksek Ermenistan’dan Haberler”, Mşag, edebi ve siyasi haftalık gazete (Tiflis), 2 Ağustos 1914, s. 3), Sivas’ta 44 (bknz. Garabed Kapigyan, Küçük Ermenistan ve onun başkenti Sivas’ın Katliamnamesi, Boston, “Hayrenik” matbaası, 1924, s. 31), diğer yerlerde 50, özel durumlarda 90 para alındığı bile oluyordu (bknz. Levon Vartan, Osmanlı ve Pers İmparatorluklarında Vergiler, II. Cilt, Yerevan, Edebiyat ve Sanat Müzesi Yayınları, 2012, s. 265.)
  • [74] Bedel-i nakdi vergisi ile askerlikten muaf kalan bir çok Ermeninin tanıklıkları için bknz. Verjine Sıvazlıyan, Ermeni Soykırımı: Şahit Kurtulanların Tanıklıkları, İkinci, gözden geçirilmiş baskı, Yerevan, Ermenistan Bilimler Ulusal Akademisi “Kidutyun” Yayınları, 2011, s. 27, 206, 211, 310, 324, 396.