Palu - Halk hekimliği

Yazan: Vahe Taşcıyan, 14 Ocak 2012 (Son güncelleme 14 Ocak 2012) - Çeviren: Tomas Terziyan

Ticaret yollarından uzak, coğrafi konumuyla çevresinden hayli tecrit edilmiş olan Palu, sosyal ve ekonomik bakımdan uzun bir süre yerinde saymıştır. Bu kırsal bölge Harput, Diyarbakır gibi çevre illerin yaşadığı gelişmiş ve çağdaş atmosferden genellikle ayrı kalır. Bu durumu Palu’nun hıfzıssıhha sahasında da görürüz. Bütün ilde, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşüne kadar tek bir doktorun varlığı kaydedilmektedir. Şefik Bey, Birinci Dünya Harbinin patlak vermesinden yalnızca birkaç yıl önce Palu’ya yerleşmiş olan bir Türk doktordur. İldeki yegâne eczacı, Beyrut Amerikan Üniversitesi mezunu Palulu Karekin Küreciyan da tam aynı yıllarda buraya yerleşir. Tıbbi ameliyatların icrası için ise hastalar, Harput ya da Antep’e kadar gitmek zorundaydılar [1].

1) ‘Hastaların tedavisi’, Vasburaganlı Hovhannes’in bir minyatürü (Kaynak: Mesrop Maşdots Kitaplığı, Erivan, yay. Tamara Mazaéva, Hraçya Tamrazyan, La miniature arménienne, yay. Nayiri, Erivan, 2006)
2) Naregli Krikor ve Vartabed Simeon. Vasburaganlı Dzerun Dzağgoğ’un bir minyatürü  (Kaynak: Mesrop Maşdots Kitaplığı, Erivan, yay. Tamara Mazaéva, Hraçya Tamrazyan, La miniature arménienne, yay. Nayiri, Erivan, 2006)

Bu koşullar içinde halk hekimliği, Palulu Ermenilerin hıfzıssıhha hayatında her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. İnsanlar tıbbi yeniliklerden bihaber olup modern tababetten yararlanamadıkları zaman eski ve geleneksel olanı sıkı sıkıya muhafaza eder ve halk hekimliğine bel bağlamayı sürdürürler. Elinde tıbbi tedavilere dair zengin bir elyazması dağarı bulunduran ve çeşitli hafif hastalıklara karşı buradaki talimatlara göre ilaçlar tavsiye eden, Sakrat köyünden berber Toros, bu gibi alaylı tabiplerdendi. O aynı zamanda bütün Palu çevresinin, kendi kendini yetiştirmiş en iyi dişçisiydi. Diş çekiyor, diş etleri ve diğer nahiyelerdeki şişleri delerek tedavi ediyor, iltihapları temizliyor ve ilaçlıyordu [2]. Harput ilinde yerleşik İran konsolos vekili Krikor Bey de halk hekimi olarak iyi bir üne sahipti. Onun da elinin altında geniş hacimli tıbbi bir derleme vardı. Palulular, hastalıklarının tedavisi için Krikor Beyin kapısını sık sık aşındırırlardı.

Hastalara diğer bütün meyvelerden daha çok karpuz yedirildiğini bilmek ilginçtir. Genellikle süt içirmezler ama onun yerine hastanın önüne çoğu zaman armut, elma, bulgur çorbası ve ayran korlar [3].

Bu yazıda hastalık çeşitlerini, bunların belirtilerini ve yerel tedavi yöntemlerini bilgilerinize sunuyoruz. Söz konusu bilgiler, Papaz Der Harutyun Sarkisyan’ın Palu hakkındaki kitabından alınmıştır.

Titreme (toğ)

Palu çevresinde en çok yaygınlık arz eden, ilin afeti denebilecek hastalık. Genellikle yaz sonunda ortaya çıkar ve kış başlarken kaybolur. Titreme ve soğuk ısırması ile başlayan bu hastalık, çok geçmeden hararet yükselmesiyle devam eder. Her yıl, köylerin nüfusunun büyük bir kısmına titreme hastalığı bulaşmış olur. Rutubetin çokça hissedildiği kırlık köylerde daha çok görülür.

Bu hastalığı iyileştirmenin Palu’da çeşitli yolları vardır. Şöyle ki ilk aşamada hastayı soğuk suyla yıkar ve daha sonra yatağa yatırırlar. Daha çok sıtmaya karşı kullanılan bir ilaç olan kinin içirdikleri de görülür. Ancak, Palu içinde, mayram tabir edilen ottan ibaret mahalli bir ürün de yaygınca kullanılmaktadır. Bu otu bir güzel haşlar ve elde edilen sıvıyı ilaç niyetine kullanırlar. Birtakım köylerde bu hastalığa karşı koymak maksadıyla toğgabdan [titreme bağı, ç.n.] yararlanırlar.  Bu, papaz tarafından kutsanan ve hastanın bileğine geçirdikleri bir bağdır. Papaz ya da dua okuyan kişi bağa yedi tane düğüm atar. “Titreme”nin böylece “bağ”landığı ya da bir başka deyişle “ortadan kaybolduğuna” inanılır. Yedi düğüm, yedi yıl devam eden, köylülere göre bu hastalığın en kötü çeşidi olan “titreme”yi simgelemektedir [4].

Solda: khıdud-karahindiba çiçeği- taraxacum officinale (dandelion). Sağda: Mayram tabir edilen bitki [Kedi nanesi, ç.n.]-Nepeta cataria (catnip) (Kaynak: Carl Axel Magnus Lindman’ın kitapları).

İnce sızı [ince hastalık, ç.n.] (parag tsav)

Bu hastalığın vereme karşılık geldiği farz edilmektedir. Pek sık rastlanmaz. “İnce” denmesinin nedeni buna yakalananların şiddetli ağrılar duymaması ama aynı zamanda kalıcı bir hararete maruz kalıp bitap düşmeleri, iştahlarını kaybetmeleri, solgunlaşmaları ve zayıflamalarıdır. Ölmeleri Palu koşullarında genellikle kaçınılmazdır [5]. Bu yerlerde doktor bulunmaz, öyle ki insanlar bu hastalığa karşı çaresizdirler. Çare kalmayınca kutsal mekânları ziyaret eder, adak adar, Nareg [Naregli Krikor’un dua kitabı, ç.n.] ve İncil okur ve böylece ilahi takdire sığınırlar.

‘Nareg – Dua Kitabı –  Aziz Vartabed Krikor Naregatsi’nin söylediği dualar, İstanbul, 1782 (Kaynak: Staatsbibliothek, Berlin)

Dard ya da Frengi (syphilis)

Dardın çok bulaşıcı olduğunu düşünüp bu hastalığa yakalananlardan son derecede sakınırlar. Birinin bedeninin çeşitli yerlerinde yaralar görülmesi ve aynı zamanda sesinin boğuk çıkmasıyla birlikte çevresinde bulunanlar, doğru ya da yanlış, onu hemen dardlı ya da darda yakalanmış sayarlar. Onunla yemek yememeye, kullandığı tabak ya da kaşıktan bir şey almamaya başlarlar. Bu hastalık söz konusu olduğunda asla dua etmez, adakta bulunmazlar. Hemen, diplomalı ya da geleneksel, alaylı bir doktor bulmaya çalışır ve onun verdiği talimatları harfiyen takip ederler.

Harput’un Pazmaşen (Bismişen/Sarıçubuk) köyünden olan Hakim Kevo, [6] bu hastalığı tedavi etmesiyle ünlüydü. Yılda bir kez Palu’ya gelir ve hastalığın bulaştığı kişileri tedavi ederdi. Hizmetine karşılık buğday ve para alırdı. Hakim Kevo’nun ilacı, başka maddelerle karıştırıp haplara dönüştürdüğü cıva idi. Hastalara sıkı perhiz, özellikle ekşi, acı, tuzlu şeyler yememelerini, soğuk su içmemelerini tavsiye ederdi. Bazen de cıva yutturmak yerine aynı maddeyi ateşte ısıtıp hastaya teneffüs ettirirdi. Dard, ince hastalığa kıyasla Palu’da daha yaygın bir hastalıktır. Sarkisyan’a göre dard bulaşmış kişiler genellikle İstanbul’da gurbetlik yaşayan, orada hastalanıp daha sonra memleketlerine dönenlerdi. Aynı yazar, söz konusu hastalığın Palulu kadınlarda hiçbir zaman görülmediğini belirtir [7].

Halep, , 7 Haziran 1919. ‘Darakir’ gazetesinde çıkmış, Urfalı Dr. Hovhannes Hıreşdakyan’ın, frengi (syphilis) dâhil cinsel hastalıkları en son metotlarla tedavi ettiğini belirten bir ilan.

Göz ağrısı

Bu hastalık, yazın tarlada çalışırken ya da hasat sırasında daha çok görülür. Belirtileri, gözlerin kızarması ve görüşün kararmasıdır. Palu’da bu hastalığa karşı çeşitli ilaçlar kullanılır. Şöyle ki, khıdud denen karahindibanın kökünü ezer ve dışarı çıkan sütümsü sıvıyı hasta göze damlatırlar. Ya da yumurtanın sarısı ile şapı (potasyum sülfat) iyice birbirine karıştırarak hâsıl olan terkibi bir beze korlar; yatmadan önce hasta gözün üzerine bağlayıp sabaha kadar bu durumda tutarlar. [8]

Sarılık

Palu köylülerinde sarılığın belirtileri, göz akının sarılığı ve yüzün solgunluğu olarak ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa karşı çeşitli tedavi yöntemleri uygularlar. Başlıca tedavi şekli şudur: birkaç kuru kaysı bir kaba konur ve üzerine insan idrarı dökülerek akşamdan sabaha kadar açık havada bırakılır. Kaysılar kahvaltıda hastaya yedirilir ve bu uygulama birkaç gün daha tekrar edilir [9].

Saman nezlesi (Har)

Bu, köylünün hiçbir ilaç kullanmadığı nezledir. [10]

Şark çıbanı (Darug ya da Darvenag)

Bu Palu, Harput ve Diyarbakır çevrelerine özgü olduğu sanılan bir yaradır. Bütün bir yıl devam edebilir. İlaç olarak Palu’da, hamur ile karıştırıp yaranın üzerine koydukları bakır sülfat tozu kullanırlar. Yaraya kahve tozu serpilmesi de bir diğer tedavi şeklidir. [11]

Gab (ilmik/bağ)

Bu, söz konusu bölgede hastalık sayılan cinsel iktidarsızlıktır. Palu içinde “bağı çözme” ününe sahip kişiler vardır. Bunlar hastanın başında dua eder, keçi kılından yapılma bir iple (hazıl) düğümler yaparak kendisine verirler. [12]

Tsırtsırug

Bunlar yüzde yer alan irinli yaralardır. Tedavi için, kırmızı ve zehirli bir maden tozu olan sülüğen kullanılır. Özellikle demirli eşyaları rutubet ve çürümeden korumak için bu tozla ovarlar. Tsırtsırugdan mustarip olma durumunda, sülüğeni tereyağına karıştırır ve bu terkibi yaranın üzerine sürerler [13].

Vartsav (tifüs)

Bu, bir ay kadar devam edebilen uzun süreli bir hastalıktır. Hastanın devamlı olarak ateşi vardır, bilincini kaybetmiş bir haldedir ve sayıklar. Bütün bu süre boyunca ona yoğurt ve bulgur çorbası yedirilir, ayran ve su içirilir. Tifüse karşı Palu’da hastanın sağlığı için dua etmekten, Nareg ve İncil okumaktan, azizlere adaklar adamaktan, kutsal mekânları ziyaret etmekten başka özel bir tedavi şekli yoktur. Bu sık rastlanan bir hastalık değil, keza tifüsten ölenlerin sayısı nadirattandır. Ama salgın halini alacak olursa bir afete dönüşebilir. Bir yıl önce Ermenilere reva görülen kıyım ve yıkımlar sonucunda binlerce Palulunun evsiz ve korumasız kaldığı 1896’da yaşanan da buydu. O zamanlar Palu’da 300 kadar Ermeni’nin tifüsten mustarip olduğu söylenir [14].

Kuş boğan (muhtemelen difteri) [kuşpalazı, ç.n.]

Belirtileri boğaz iltihabı, ateş yükselmesi ve tükürüğünü yutma zorluğudur. Tedavi için köpek dışkısını kurutup toz haline getirirler. Bu uygulamada tozun beyaz olması şarttır. Sonra bunu yarım santimetre çaplı bir boruya (masura) doldurup hastanın boğazına üflerler. Eğer kuş boğan nedeniyle hastanın boğazında şişlik görülecek olursa tütün yaprağı üzerine bal sürüp boynuna bağlarlar [15].

Çiçek (variola)

Daha çok çiçek hastalığı diye bilinir. Belirtileri ateş yükselmesi, gözlerin kızarması, öksürük, bedenin üzerinde kabarcıkların (Erm. Şid ) [16] oluşmasıdır. Palu’da bu hastalığı tedavi için hastayı sıcak tutmaya çalışır, ona tatlı şeyler yedirir ve pekmez şurubu içirirler. Bunun açıklaması şu:  tatlıların hastalığı dışarı, derinin üzerine çıkarma özelliği var. Çiçek vakasında ise Palulular, eğer hastanın derisi dışarı vermezse o zaman hastalığın tehlikeli bir hal alabileceğine inanırlar.[17]

Palu’da çiçek hastalığına karşı aşı ya da bölgedeki adıyla parpin de vardır. Bu işlem için yaşlı ya da tecrübeli kadınlara emniyet edilir. Bunlar bir iğnenin ucuyla hastanın iltihaplı yarasından irin alır, daha sonra iğneyi aşı yapılacak kişiye yaklaştırıp baş ve işaret parmaklarının birleştiği noktaya derisi kanayıncaya kadar hafif hafif vururlar. Böylece hastanın irini, açılan bu noktada aşı yapılan kişinin kanına karışmış olur. Ardından yaşlı kadın, bir üzüm keser, çekirdeğini çıkarır ve açılmış olan yaranın ya da parpinin üzerine bağlar. Bu bağ, yara iyileşene kadar çıkarılmaz. Aşı, bu şekilde gerçekleştirilmiş olur. [18] Çiçek hastalığı bulaşmış kişiyi yıkamazlar, üstelik aralıksız kırk gün boyunca bedenine asla su değdirmemeye dikkat ederler. [19]

Khumrig (humra)

Palu’da bu hastalığın belirtileri şunlardır: hastanın yüzü ve başı şişer, derisi kararır, ateşi yükselir. Bu durum 15-20 gün devam edebilir. Sarkisyan, hasta iyileştikten sonra başındaki bütün saçların dökülebileceğini belirtir. Ne var ki aynı yazar daha sonra bu saçların eskisi gibi sık bitebileceğini de ekler [20].

Kızamık (harsanet)

Palu’da bu hastalığın belirtileri yüksek ateş ve bedende beliren kırmızı lekelerdir. Hastayı sıcak tutar ve şekerli besinler yedirirler [21].

‘Pıjışgaran Avedaran [Tıbbi İncil, ç.n.]’, Gori, 1707 (Kaynak: Staatsbibliothek, Berlin, Katalog Karamianz: No 21, Ms. or. quart. [Doğu usulü 4x4 Elyazması, ç.n.] 337)

Oynatmak (Khağtsınel, khağ ıynil)

Palu’da bu tabiri sinir nöbetleri (spazm)  ya da muhtemelen sara bunalımları geçirenler için kullanırlar. Şöyle ki kişi yere düşer, sarsıntılar içinde debelenir ve ağzı köpürür. Bütün bunlar bir dakika devam edebilir, neden sonra kendine gelir. Palulular, kişinin bu kısa süre zarfında kötü (dişi) ruhların saldırısına uğradığına ve onlar tarafından oynatıldığına inanırlar. Keza kötü ruhların akarsu kenarlarında yaşama adetleri olduğu, dolayısıyla da söz konusu “saldırıların” daha çok buralarda vuku bulduğu söylenir. Bu nedenle, benzer bunalımlara maruz kalan kişiler, akarsuların yakınından geçmemeye dikkat ederler. Paluluların, kötü ruhların bu “saldırılarına” karşı uygulayabilecekleri özel bir tedavileri yoktur. Kişi bunalım geçirdiği sırada başına soğuk su serpip, Nareg’den bölümler okumakla yetinirler. [22]

  • [1] Mesrob Grayyan, Palu: Palu’daki hayattan alınma resimler, anılar, şiirler ve nesir sayfalar [Palu: Palui gyanken arnıvadz badgerner, huşer, çapadzo kertıvadzner yev artsag eçer (Բալու. Բալուի կեանքէն առնուած պատկերներ, յուշեր, չափածոյ քերթուածներ եւ արձակ էջեր), ç.n.] Yayınlayan: Kilikya Katolikosluğu, 1965, Antilyas, s. 158. (Ermenice).
  • [2] Papaz Harutyun Sarkisyan (Alevor [Yaşlı, Kır saçlı; ç.n.]), Palu: adetleri, eğitim ve entelektüel durumu ve lehçesi[Palu: İr sovoruytnerı, gırtagan u imatsagan vicagı yev parparı (Բալու. իր սովորոյթները, կրթական ու իմացական վիճակը եւ բարբառը), ç.n.], Sahag-Mesrob Matbaası, Kahire, 1932, s. 255. (Ermenice)
  • [3] a.e., s. 261.
  • [4] a.e., s. page 254.
  • [5] a.e..
  • [6] a.e., s. 255.
  • [7] a.e., s. 256.
  • [8] a.e., s. 257.
  • [9] a.e..
  • [10] a.e.
  • [11] a.e.
  • [12] a.e., s. 258.
  • [13] a.e.
  • [14] a.e.
  • [15] a.e., s. 259.
  • [16] Bunlar vücudun üzerinde ileri gelen, büyüyerek irin bağlayan çok küçük şişlerdir. (Ermeni Dilinin Lehçe Sözlüğü [Hayots lezvi parparayin pararan (Հայոց լեզվի բարբառային բառարան), ç.n.], Cilt 4, Erivan, 2007, s. 242).
  • [17] Sarkisyan, a.g.e., s. 258։
  • [18] a.e., s.259.
  • [19] a.e., s.259-260.
  • [20] a.e., s.260.
  • [21] a.e.
  • [22] a.e.