Ermeni soykırımında hayatta kalanlar Halep Kabul Evi’nde iğneişi yaparken, 1925 civarı. Karen Jeppe en sağda oturmakta (Kaynak: Grégoire Tafankédjian arşivi, Valence). Siyah-beyaz bu resim DeOldify ile renklendirilmiş ve Huşamadyan tarafından temizlenmiştir. Fotoğrafın orijinal halini makalenin sonunda görebilirsiniz.

Karen Jeppe (1876-1935): “Ermenilerin Annesi”

Yazarlar: Matthias Bjørnlund & Elyse Semerdjian 10/08/20 (son değişiklik: 10/08/20), Çeviren: Arlet İncidüzen

Karen Jeppe’nin Gençlik Yılları

Danimarka’nın taşrasından dindar ancak Lüteriyen bir Hıristiyan olan Jeppe, yetişkinlik hayatının büyük bir çoğunluğunu, tam 30 yılını Orta Doğu’da Ermenilere odaklanmış bir öğretmen ve yardım görevlisi olarak geçirmiştir. Keith Watenpaugh onun fikrinin misyonerlik faaliyetlerinin çok ötesine geçtiğini, gerçekte I. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında çağdaş yardımseverlik fikriyle bütünleştiğini ileri sürer. Aslında Jeppe Protestan misyonerler için ve onlarla birlikte çalışmış olsa da kendisini “misyoner” olarak adlandırmaktan ve din propagandası yapmaktan uzak tutmuştur. [1] Başından sonuna kadar Ermeni halkının kendi tarihine, geleneklerine, diline ve Ermeni Apostolik Kilisesinin öğretilerine bağlı kalmadan zulümlere, soykırıma ve sürgüne dayanamayacağına inanmıştır. Halep’te Müslümanlaştırılmış Ermeni mültecileri kurtarmak ve özüne döndürmek için verdiği mücadeleden bahsederken Ermeni ulusunun “bir Zümrüdü Anka kuşu gibi geçmişin Ermeni mirasını özümseyerek küllerinden yeniden doğması gerektiğini” belirtmiştir. [2] Savaş sonrası Suriye’de, büyük çoğunluğu yok edilmiş bir halk halinde olan Ermenilerin, kısmen de kendi çabalarıyla, yeniden doğuşu için efsanevi Zümrüdü Anka kuşundan daha uygun bir metafor bulamazdı.

Gylling, Jutland’da bir öğretmen olan babası gibi Jeppe de öğretmenliği tercih etmiştir; oysa babasının arzusu kızının doktor olmasıydı. Babası kızına hem Darwin hem de İncil okuyan, ilerici bir entelektüel Hıristiyandı. Ayrıca kızına Latince, Almanca, Fransızca, eski Norsça ve İngilizce öğretmiş, kızıyla çıktığı uzun yürüyüşlerde doğayı anlatmış ve kızının erken yaşlarınan itibaren bilim, anatomi ve tarih kitapları okumaya teşvik etmiştir. Jeppe, Kopenham Üniversitesi’nde matematik okurken mezun olmadan (görünüşe göre üniversite fazla stresli geldiğinden) modern, yenilikçi bir okulda tam zamanlı öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Duygusal ve entelektüel bakımdan tatmin edici bir görev olsa da 1902 başlarında katıldığı bir halk etkinliği hayatını değiştirmiştir. Bu etkinlik, Danimarkalı-İzlandalı Yahudi etnograf, hümaniteryen ve dilbilimci Aage Meyer Benedictsen’in (1866-1927), yakın zamanda Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Rus Kafkasyası’na gerçekleştirdiği seyahat sırasında yıkıcı etkilerine tanık olduğu, Hamidiye Katliamları (1894-1896) sırasında ve sonrasında Osmanlı Ermenilerinin mevcut durumu hakkında verdiği güçlü konuşmadır.

1) Karen Jeppe Kurtarma Evi’ndeki yetimlerden biriyle (Kaynak: Bibliothèque Orientale – Saint-Joseph Üniversitesi, Beyrut).
2) “Babo ve karısı” isimli bu fotoğraf Ermenilerin Danimarkalı Dostları cemiyetinin Armeniervennen isimli gazetesinde yayınlanmıştır. Fotoğrafta, Babo bir eliyle Amerika’da yaşayan erkek kardeşin fotoğrafını ve diğeriyle de ismi bilinmeyen karısını tutmaktadır. Fotoğraf, Jeppe’nin kurduğu Ermeni kolonilerinden Charb Bedros’ta, Halep Ermeni Başpiskoposluğu tarafından tertiplenen toplu düğünlerden biri sonrasında çekilmiştir (Kaynak: Karen Jeppe Arşivleri, Gylling, Danimarka. Missak Kelechian’ın izniyle).

Jeppe ve Benedictsen, özellikle ikisi de Ermeniler için para toplamaktan ve farkındalık yaratmaktan daha fazlasını yapmak istedikleri için arkadaş olurlar. Ermenilere kendi vatanlarında yardım etmek isterler ve Jeppe’nin sahada onlarla çalışmasına karar verirler. Bu konularda konuşmak ayrı, bunları hayata geçirmek ayrı bir olaydır. Jeppe, 1902’de Benedictsen’in konuşması sırasında, bağlı bulunduğu kilisenin papazına da dediği gibi hayatını zulme uğramış Ermenilere adama çağrısı almış ancak 1903 yılının ilk yarısına kadar kendisini Osmanlı İmparatorluğu’nda çalışmaya hazır hissetmemiştir. Benedictsen ve yakın dostu Alman ilahiyatçı ve Armenolog Johannes Lepsius (1858-1926), Jeppe’nin zaten çok özel ve faydalı yeteneklere sahip olduğunu düşündüklerinden onunla hemfikir değillerdir. Böylece Kasım 1903’te, Benedictsen’le tanıştıktan sadece bir buçuk yıl sonra Jeppe İsviçreli misyoner Jakob Künzler’le birlikte Halep’in 170 mil kuzeyindeki Urfa şehrine gitmiştir. Burada Lepsius ve bağlı bulunduğu Alman Şark Misyonu (Deutsche Orient-Mission), içinde birkaç yüz Ermeni yetimin barındırıldığı eski bir kervansarayı yetimhaneye çevirmiştir ve acil olarak bir öğretmene ihtiyaçları vardır. [3] Benedictsen ile onunla aynı fikirde olan birkaç Danimarkalı’nın yeni kurduğu Ermeni yardım örgütü Danske Armeniervenner (DA) (Ermenilerin Danimarkalı Dostları) Osmanlı İmparatorluğu’na gerçekleştirilecek seyahatin masraflarını, Jeppe’nin babası gitmesine karşı çıkıyor olmasına rağmen kızının ekipmanlarını, Almanlar da maaşını karşılaşmıştır. [4]

Urfa’daki Yardım Faaliyetleri

Jeppe ve Künzler, vardıklarında efsanevi Amerikalı misyoner Corinna Shattuck tarafından karşılanırlar. Corinna Shattuck’ın yardım işlerine getirdiği modern yaklaşımlarla birlikte en gelişmiş Danimarka eğitim metotları Jeppe’nin esinlendiği en değerli ana ilham kaynakları olur. Jeppe önce kendisini Urfa kültürüne, yerel dilleri yani Türkçe, Ermenice ve Arapça’yı öğrenmeye kaptırır. Alman yetimhanesinin müdürü Franz Eckart’a da yardım eder. Burada on sekiz ay çalıştıktan sonra DA’nın sponsorluğunu üstlenerek, bakımları için yıllık 125 Danimarka kronu ödediği 10 yetim oğlanın da bulunduğu yetimhanenin sorumluluğunu üstlenmeye hazırdır. [5] İki aşamalı eğitim modelini –çağdaş bir müfredat ile vasıflı bir ticaret eğitiminin birleştirilmesi- Urfa’da geliştirir. Eğitime yönelik bu ikili yaklaşım ileride, savaştan sonra Halep’te oluşturacağı komün için de örnek teşkil edecektir.

Ohannes Efendi ve karısı Tuma Hanım’ın liderliğindeki personel, mutfak, fırın, çamaşırhane, ahırlar, atölyeler, sınıflar ve yatakhanelerin kapasitesiyle 350’den fazla Ermeni yetimi barındıran yetimhaneyi idare etmek oldukça güçtür. Ama Karen Jeppe, dünyası yıkılmış Osmanlı Ermenileri için çalışmaya gelmiştir. Birkaç yıl önce gerçekleştirilen katliamların izi ve süregiden zulümleri Urfa’nın her yerinde görmek mümkündür. Örneğin Jeppe, Corinna Shattuck’ın şehrin kapısının hemen dışında bulunan tepeciğin 1890’lardaki vahşete kurban giden Ermenilerin gömüldüğü bir toplu mezar olduğunu anlattığını aktarmaktadır. Gerçekten de Osmanlı’nın Ermenilere karşı yürüttüğü genel muamele Aage Meyer Benedictsen’in deyimiyle “yavaş bir imha savaşı”dır. Ne var ki Jeppe yerli Ermenilerin nasıl asla pes etmediklerini ve Ermeni halkıyla ömürboyu sürecek nasıl bir sevgi bağı ve birlikte yaşama becerisi geliştirdiğini de anlatmaktadır:

“6-7 yıl önce içinde hiçbir insanın yaşamayacağı kadar boşaltılmış halde olan evlerde yavaş yavaş yaşam belirtisi ve az da olsa konfor gördükçe huşuyla doluyorum. Dahası, Ermeni unsuru üzerinde uygulanan baskı ve sömürüye şahitlik ediyorum; öyle ki bu baskı bile onları sefalet ve boyun eğmeye mahkûm etmek için yeterli. Ama onlar bu şartlar altında bile ayağa kalkmaya ve hayat şartlarını güzelleştirmek için çabalamaya devam ediyorlar. Yüzyıllardır maruz kaldıkları baskı ve esarete rağmen içlerindeki Kutsal Ateş’i korumayı başarmışlar ve bir kez bunu fark edince, geriye kalan her şeyi unuttum.” [6]

1) Kurtarma Evi’ndeki çocuklar, Karen Jeppe’nin kurtarma operasyonlarında kullandığı Ford marka arabalardan biriyle oynarken (Kaynak: Karen Jeppe Arşivleri, Gylling, Danimarka. Mihran Minassian’ın izniyle).
2) Karen Jeppe ve “Aile” olarak tanınan yakın çalışma arkadaşları, Halep, 1925 civarı. Üst soldan: Evli çiftler Leopold ve Horom Gaszczyk ile Lusya ve Misak Melkonyan. Alt soldan: Jenny Jensen, Karen Jeppe ve Danimarkalı Karen Bjerre. Horom Ermeni soykırımında hayatta kalanlardandı ve I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Avusturya-Macaristan Şark Müfrezesiyle Osmanlı İmparatorluğu’na gelmiş Polonyalı subay Leopold Gaszczyk’le evlenmişti. Gaszczyk soykırımın tüm yönlerine şahit olmuş ve 1919 yılında ordudaki görevine son verildiğinde Yakın Doğu Yardımı’nda şoför olarak çalışmaya gelmişti. Karısıyla Halep’te 1920’lerde tanışmış ve ikisi birlikte Jeppe’nin örgütü için çalışmaya başlamışlardı (Kaynak: Danimarka Ulusal Arşivleri, Kopenhag, Danimarka. Mihran Minassian’ın izniyle).

Jeppe’nin Ermenilerle olan ilişkisi o kadar sıkıdır ki yetimhaneden iki çocuk –Lusya ve Misak Melkonyan- evlat edinmiş ve Ermeni kadını için kabul edilemez olan sosyo-kültürel sınırları genel olarak aşmıştır. Soykırım sırasında Ermeni din adamları katledilmiş veya saklanıyor olduklarından, bir yabancı ve bekâr bir kadın olmasına rağmen rahip görevi üstlenerek Urfa Ermenileri için ekümenik ayin ve son dualar düzenlemiştir. Konumu kendisinin cinsiyetçi normları ve sınırlamaları aşmasına olanak sağlamıştır. Jeppe, diğer şeylerin yanı sıra Ermeni halkına uygulanan zulmün, uğradıkları ikinci sınıf vatandaş muamelesinin ve kendi misyonu da dahil olmak üzere bazı misyonerler tarafından yayılan “yabancı fikirler” gibi yabancı müdahilliğinin talihsiz gerekliliğinin etkileriyle mücadele etmiştir. Ancak bu fikirlerin kabul ettirilmesinin eğitim ve çalışma imkânları açısından Ermeni kadını için olumlu bir etkisinin olabileceğinin de farkındadır.

1915’teki “Büyük Ölüm”

1915 sonlarında, Urfa Ermenilerinin tehciri sırasında Karen Jeppe Alman Şark Misyonu’nda görevli İsviçreli doktor Andreas Vischer’den emanet aldığı evin ikinci katındaki pencerenin önünden durmaktadır. Sıtma ve benekli tifüsten mustarip ateşler ve hezeyanlar içinde çok yoğun stres ve endişe altında olan Jeppe, kendisini aşağı atmayı düşünmüştür. Aşağıda, evin döşemelerinin altında Türk yetkililer tarafından aranan on iki Ermeni’yi saklamaktadır. Sakladığı Ermeniler arasında iş adamı Bedros Der Bedrosyan, Kevork Garabedyan’ın yanı sıra papaz Der Karekin Vosgeriçyan ve karısı ile çiftin 15 yaşındaki kızları ve iki küçük oğulları da vardır. Çiftin en büyük oğulları Osmanlı ordusunda askerlik yaptığı sırada birçok Ermeni gibi katledilmiştir. Başlarda sadece erkekler evde saklanmaktadır çünkü Jeppe ve diğer yabancılar kadınları ve kızları tehcirden koruyabileceklerine inanmaktadırlar. Oysa durum öyle değildir, jandarmalar Jeppe’nin evine gelip bir grup kadını ve kızı götürür. Jeppe ve Künzler’in valinin ofisindeki protestoları neticesinde içlerinden çok azı serbest bırakılır ancak çoğunluğu yok olur.

1) On altı yaşındaki Adanalı Dikranuhi, 18 Eylül 1925 tarihinde eve varır. İlk tehcirler sırasında babasını kaybetmiştir. Annesiyle birlikte bir Kürt tarafından alıkonulmuş ancak bir süre sonra annesi hastalanarak vefat etmiştir. Kürt kendisiyle evlenmek istediği için Dikranuhi evden kaçmıştır. Kaçtığı sırada bir Arap tarafından yakalanmış ve kuma yapılmıştır. Bir şekilde Hassakah’a ulaşmış ve Jeppe’nin ajanlarından biri arabayla onu Halep’e getirmiştir. Kurtarılan Ermeniler varır varmaz, vakit kaybetmeden Kurtarma Evi’nin hemen bitişiğindeki stüdyoda fotoğrafları çekiliyordu. Buradan, hayat hikâyelerinin ve bilgilerinin kayıt edildiği Kabul bölümüne alınıyorlardı. Bu fotoğrafın kesilmiş bir kopası 820 numaralı kayıt belgesine yapıştırılmıştır (Kaynak: Karen Jeppe Arşivleri, Gylling, Danimarka. Mihran Minassian’ın izniyle).
2) Hayatta kalan Ermenilerden, dövmelenmiş, Adıyamanlı yirmi üç yaşında Yeğsa Hayrabedyan, Karen Jeppe’nin kişisel albümlerinde sık sık görülmektedir. Kürtlerle birlikte yaşamış ve sonunda annesinin yakınlarda olduğunu keşfetmiştir. Anne-kız gizlice buluşmuş ve 15 yıl süren eziyetlerin ardından birlikte kaçarak Jeppe’nin Halep’teki evine varmayı başarmışlardır (Kaynak: Karen Jeppe Arşivleri, Gylling, Danimarka. Mihran Minassian’ın izniyle).
3) Aslen Konya, Burdurlu olan Dikranuhi’nin [soyadı belirtilmemiş] fotoğrafı. Annesi tehcir sırasında “gaddar jandarmalar tarafından hırpalanmasın” –kadınlar ve genç kızlar tarafından cinsel istismar için kullanılan bir parola- diye onu bir Arap’a vermiş. O Arap da kızı bir başkasına satmış ve genç kız 12 yıl boyunca köle olarak suistimal edilmiş. Haziran 1927’de Dikranuhi on dokuz yaşındayken Jeppe’nin Suriye’nin doğusunda tesis ettiği kolonilerden birine kaçmış. Jeppe, “Sahiplerinden biri yanında çok sayıda silahlı adamla geldi ve kızın kendisinin yanında güvende olduğunu ileri sürdü” diye yazmaktadır. Jeppe’nin ajanlarından biri ortayol bulması için Haşim Paşa’yla irtibata geçer zira Dikranuhi’yi on yıldan uzun süredir esir tutan adam onun öz oğludur! Haşim Paşa ajana, “kızı arabaya koyup Halep’teki Kurtarma Evi’ne gönder. Zavallı Ermeniler bizden yeterince çekti” der. Kurtarma Evi’nde Jeppe, Dikranuhi’nin Yunanistan’daki annesini bulmayı başarır; kadın daha sonra Halep’e gelir. Burada Penyamin isminde, tabakçılık öğrenmekte olan genç bir adamla tanışır. Penyamin de doğuda Sincar Dağı yakınlarından tutsak edilmişlerdendir. Bu iki genç Kurtarma Evi’ne varmalarından bir yıl sonra evlenmiştir (Kaynak: Karen Jeppe Arşivleri, Gylling, Danimarka. Mihran Minassian’ın izniyle).

1926 yılından, kurtarma görevi ve Kurtarma Evi’nin Halep’teki işlevi konusunda çekilmiş 35 mm’lik, Danca ara başlıkları olan sessiz film. Filmin yönetmeninin kim olduğu bilinmiyor. Filmin yapımı Milletler Cemiyeti tarafından Fransız yapım firması Pathé’ye verilmiş. Bu film, 9.50 ve 18.35 dakikalık iki versiyon halinde sırasıyla şu linklerden izlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=O2zfv5x41cQ&t=157s ve https://www.europeana.eu/da/item/08601/40639 . Filmde gösterilen kurtarma sahnesi, Jeppe’nin ajanları tarafından Ford marka otomobiliyle gerçekleştirilen gerçek kurtarma görevlerinden kurgulanmış ve filmde gösterilen Ermeni kaçaklar Astrig ve Lusya da gerçekten Ermeni kaçaklar tarafından canlandırılmıştır. Dahası filmde çadırda görünen Bedevi gaspçıların da Jeppe ve ekibinin birkaç aşiretle yakın kişisel ilişkileri olduğundan, yerel Bedeviler tarafından canlandırılmış olması muhtemeldir. Filmde Karen Jeppe kurtarılan kadınları kucaklayarak karşılamaktadır. Çalışanların çoğu Jenny Jensen, Leopold Gaszczyk, kız kardeşi Johanna Paritzi ve Jeppe’nin evlatlık oğlu Misak Melkonyan tarafından canlandırılmaktadır. Film, Kabul Evi, okul ve atölyelerdeki günlük yaşamın yanı sıra yeni gelenlerin hangi şartlarla kabul edilip kaydedildiğini anlatan sahneler içermektedir (Kaynak: Danimarka Film Enstitüsü).

Bu olaydan sonra Ermeni erkeklerin çoğu yakınlardaki terk edilmiş bir üzüm bağının bodrumunda saklanmaya başlar. Ne var ki Jeppe’nin dertleri bununla bitmez. Özellikle Der Karekin’i arayan otoriteler sürekli olarak ve giderek tehditkârlaşan bir şekilde Jeppe’yi taciz ederler. Der Karekin’in Urfa ayaklanmasının elebaşlarından biri olduğu düşünülmektedir; hemen hepsi gibi bu itham da yalandır ancak ortada şaibeli bir durum vardır ve jandarmalar her yerde harıl harıl onu aramaktadır. Der Karekin bu durumun kötü sonuçlanacağının farkındadır ve Jeppe ile Jeppe’nin evinde saklanan diğerlerini –özellikle de kendi çocuklarını- kurtarmak için nihai bir fedakârlıkta bulunmaya karar verir ve karısı da onu takip eder. Böylece otoritelerin dikkatini dağıtmak için karı-koca zehir daha doğrusu striknin içerler. Ardından papazın arzusuna uyarak bedenlerini yol üzerinde kolayca bulunabilecekleri bir noktaya taşırlar. Çocuklar ağlaşırken, yetişkinler derin bir sessizliğe gömülmüştür. Bedros Der Bedrosyan, o sahneyi şöyle tasvir etmektedir: “Gözyaşlarımız o anda kurudu.” Tanıkların aktardığına göre kesinlikle anlamsız bir fedakârlık değildir yaptıkları, aksine cesurca ve asilce bir davranıştır ve bedenleri otoriteler tarafından bulunduğunda hayat diğer kaçaklar ve Jeppe için bir nebze de olsa kolaylaşmıştır; en azından bir süreliğine.

Jeppe, bir avuç Batılı ile Ermeni, Arap ve Kürtlerden oluşan seçilmiş bir grubun da yardımlarıyla beraber topu topu 50 kadar Ermeni’yi evinde saklamayı ve çoğunu Kürt kılığında güvende tutmayı başarmıştır. Bu kaçakların birçoğu Der Karekin gibi Osmanlı otoriteleri tarafından aranmaktadır ve Jeppe onları çok iyi saklamıştır. Daha önce bahsedildiği gibi onları ilk önce evininin döşemesinin altında, ardından bahçedeki çiçek tarhının altındaki hendekte ve pederin ölümünden sonra da bodrumdan bahçeye giden bir tünelde saklamıştır. O sırada evler düzenli olarak aranmakta ve yakalandıkları takdirde Jeppe’nin himayesindeki küçük Ermeni kızlar bile götürülmektedir. Korku ve belirsizlik Urfa’nın her yerini kaplamıştır.

Jeppe daha sonra şöyle yazmıştır: “Büyük Ölüm Ermenistan’ın üzerine çöktüğünde ben oradaydım. Onu talihsiz halkla birlikte ben de tecrübe ettim; neredeyse beni de öldürüyordu ve zihnime en kanlı ve silinmez damgasını kazıdı, işte en çok bundan bahsedeceğim.” Hem kişisel hem de mesleki olarak yaşadığı soykırım travması, gördüğü ölüm kafileleri ve sokaklardaki cesetler ile sevdiklerinin kendi evinde alınıp götürülüşü, en çok bahsetmesi gereken olaylardı. Yine de Jeppe kişisel deneyimi hakkında çok az yazmıştır. Travmasını büyük oranda kendi içinde tutmuştur ancak yine de kendi anıları, yardım ettiği ve hayatta kalan Ermeniler ve Arap memur Faiz el-Ghusein, Süryani peder Joseph Naayem ve bağlantı içinde olduğu Batılılar gibi çeşitli kaynaklardan az çok neler yaşamış olduğunu bilebilmekteyiz. [7]

Ermeni siyasetçiler de dahil birçokları gibi Jeppe de başlarda iyimserdir, Genç Türkler 1908’de idareyi ele geçirdiğinde onları destekler bile ama Urfa kuşatması sırasında Ermenileri kurtarabilmek için idam cezasını göze almıştır. 1915 yazında Harput, Erzurum, Zeytun, Bitlis ve diğer bölgelerden Ermenilerin kafileler halinde Suriye çöllerine komşu olan Urfa şehrine getirildiğini gördüğünde işler ciddileşir. Geçici toplama kamplarında binlerce kadın ve çocuğu ve şehirde kurulan bir köle pazarını görür. Paçavralar içinde açlıktan ve hastalıktan ölmek üzere olan Ermenilere jandarma ve yerli Türk, Kürt ve Araplar tarafından akla gelebilecek her türlü zulüm uygulanmaktadır. Sürgün edilen Ermeniler ekmek ve su için yalvarmakta ve gözlerinin önünde ölmektedirler; kısa sürede etraf cesetlerle dolmuştur. Apostolik Ermeni kilisesi, Ermeni kadınlara toplu tecavüz edilen bir geneleve dönüştürülmüştür ve Jeppe’nin yetimhanesi gibi geniş binalara Osmanlı ordusu tarafından el konmuş ve neredeyse yetimlerin hepsi öldürülmüştür. Hayatta kalan Ermeniler ise düzenli olarak çölde ölmeye gönderilmektedir.

Urfa’daki Ermenilerine uygulanan şeytanlaştırma ve zulüm, kafileler şehre varmadan çok önce başlamış ve kısa sürede onların da kaderinin ölüm yürüyüşüne çıkmak olacağı anlaşılmıştır. Nihayetinde Ağustos 1915’te bu kaderle yüzleşirler. Jeppe’nin Almanya elçisi Walter Rössler’in karısı Gertrud Rössler’e yazdığı üzere Amerikalılar ve Jeppe gibi Avrupalılar ile çok az sayıda Müslüman bu durumu protesto edip sürgünleri ve yerli Ermenileri kurtarmayı denemiştir. Bununla beraber Almanların birçoğu ve yerlilerin büyük çoğunluğu soykırıma seyirci kalmış veya etkin olarak destek çıkmıştır. 29 Eylül’de Karen Jeppe’nin küçük bir role sahip olduğu destansı bir direniş hareketi başlar. Urfa’nın Ermeni mahallesinde hayatta kalan son erkek, kadın ve çocuklar kesin bir ölümü beklemekten usanıp kendilerini kalın duvarlar arkasında emniyete alarak sayıca ve mühimmat bakımından kendilerinden oldukça üstün olan Osmanlı ve Alman birliklerine karşı çete savaşına başlarlar. Haftalarca süren kahramanca ve zorlu çatışmalar neticesinde Ermeniler yenilir. Hayatta kalanlar yakalanıp katledilir, eziyete uğrar, kimi intihar eder veya çöle sürgün edilir.

1915 sonlarında Urfa bölgesinde çok az sayıda Ermeni kalmıştır ve iki yıl sonra, Aralık 1917 tarihindeyse artık şehirde tek bir Ermeni bile yoktur. Daha sonra Jeppe’nin evindeki sığınaklarından Urfa’nın kenar mahallelerindeki bağlarda saklananlar da şehirden ayrılmış ve diğerlerinin çoğu da zaten öldürülmüştür. Haliyle Danimarkalı bir yardım çalışanı için de yapacak bir iş kalmamıştır. Jeppe elinden geleni yapmış ancak –aslında hiç istemese de- bir Danimarka vatandaşı olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmış ve 1918 başlarında Danimarka’ya dönmüştür. [8]

Karen Jeppe’nin Halep’teki Hayatı ve Faaliyetleri

1918-1921 tarihleri arasında Karen Jeppe çoğunlukla Danimarka’da kalmış, Urfa’da şahit olduğu Ermeni soykırımının yarattığı travmalarını iyileştirmeye çalışmış, konferans ve röportajlar vererek hayatta kalan Ermeniler için bir lobi yaratmaya uğraşmıştır. Ancak 1921 başlarında, DA’yla birlikte artık Suriye’deki Fransız mangasının bir parçası olan eski Osmanlı şehri Halep’e sürgün edilenler için burada bir yuva kurmasına karar verilmiştir. Şehre vardıktan birkaç ay sonra Milletler Cemiyeti’nin Yakın Doğu’da Kadınları ve Kız Çocuklarını Koruma Komiseri olarak atanır. Bu sayede Jeppe’nin yardım ve kalkınma çalışmaları için başlı başına yeni yollar açar. Bu görevi kabul etmeden önce karışık duygular içinde olduğu, ataması gerçekleştikten kısa bir süre sonra Mayıs 1921’de yazdığı bir mektuptan anlaşılmaktadır:

“Gerçekten, Avrupalılar Ermeni meseleleriyle öyle ya da böyle kökten mahvetmek için ilgileniyorlar. Bir ara bunun bir dereceye kadar komisyondaki [Yakın Doğu’da Kadınları ve Kız Çocuklarını Koruma Komisyonu] insanlara bağlı olduğunu düşündüm, bunun dışında kalsam işler daha iyiye gitmezdi.” [9]

Cemiyetin sağladığı ilave destek, koruma ve maddi yardımlar, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi, Halep ve Bağdat’taki Ermeni Apostolik piskoposlukları, Ermeni Kızıl Haçı, Ermeni Genel Hayırsever Birliği, Deyrizor Ermeni Katolik Piskoposluğu, Ermeni Protestan ve Katolik kiliseleri aracılığıyla savaş sırasında bölgede yerlerinden edilen Ermeni sığınmacıları desteklemek için sürdürülen yardım çalışmaları için gerekliydi. [10] Sadece Suriye’de ağırlıklı olarak ilkel mülteci kamplarında sefalet içinde yaşayan 100.000 civarında Ermeni bulunmaktaydı. Dahası bunların 20-30 bini ölüm kafilelerinde hayatta kalmayı başarmış ancak hâlâ Müslümanlar elinde zorla alıkonulan –kendilerine hizmetçilik veya karılık etmeleri için- Müslümanlaştırılmış kadın ve çocuklardan oluşmaktaydı.

Bu zorla asimile edilen kadınlar ve çocuklar Jeppe’nin ve Halep’teki uluslararası ekibinin ilk odak noktası olmuştur. 1922’de Halep’in dışında, kuzeyde Kuveyk Nehri yakınlarında, ileride Şeyh Taha olarak adlandırılacak bölgede tren rayları yakınlarında bir bina, Kabul Evi [namı diğer Kurtarma Evi] tesis ederler. 1927 yılına kadar karmaşık bir casusluk, rüşvet, ikna ve müzakere ağıyla kaçmalarına yardım edilen 2000 civarında Ermeni bu evden geçmiştir. Bölgede Ermenilerin Halep’teki Ermeni toplumuna ulaşma şansları olduğunun haberi hızlıca yayılmış ve bu durum dramatik çatışmalara, hatta Jeppe’nin Hasakah’taki ajanı olan Katolik Ermeni tüccar, Urfalı Vasil Sabağ’ın hayatına bile mal olmuştur. Soykırımda hayatta kalabilmiş Ermenileri kurtarmanın tehlikeli bir iş olmasının asıl sebebi şudur: Bu çalışma gerçekten de Milletler Cemiyeti tarafından yürütülüyor olsa da Ermenilerin yerli Müslümanların elinden kurtarılmalarına karşı büyük bir direnç gösterilmiş ve Fransız mandası otoriteleri Jeppe’nin bu girişimdeki örgütlenmesini, Bedevi kabileleri gibi yerli unsurların rahatsız olabileceği endişesiyle desteklemekte tereddüt etmiştir. [11]

Kurtarma Evinden Hikâyeler

Kurtarılanlar eve vardıktan sonra ilk olarak sağlık kontrolünden geçiriliyor ve Jeppe’nin tabiriyle her bir “esir”e bir numara verilerek kısaca hikâyeleri kayıt altına alınıyordu. Şayet hatırlayabiliyorlarsa hayatlarına dair ayrıntılar, anne-baba isimleri ve doğum yerleri gerçek isimleriyle birlikte kaydediliyordu. Kurtarılan mültecinin bitişikteki fotoğraf stüdyosunda çekilen bir fotoğrafı da bu kaydın sağ üst köşesine yapıştırılıyordu. Bu tanımlayıcı bilgiler, sığınmacıyı takip edebilmek ve varsa kendisini Halep, Fransa ve hatta Birleşik Devletler’de arayan yakınlarıyla buluşturabilmek adına gerçekleştirilmekteydi. Kurtarma Evi, tıpkı soykırımdan önce Urfa’daki yetimhane gibi barınmanın yanı sıra öğrenim ve mesleki eğitim imkânı da sunmaktaydı. Şüphesiz eski proje ile yenisi arasında farklılıklar mevcuttu. Ermenilere Halep’te yaşayacak yer temin etmek, Jeppe’nin deyimiyle “konut kıtlığı” nedeniyle çok zordu. Kirayı ödeyecek paraya sahip olmak yeterli değildi.

1) Halep’teki Karen Jeppe Ermeni Yetimleri Cemiyeti tarafından hazırlanmış, Almanca ve Ermenice bir şiirle anı posteri. Poster, 1944’te Jeppe’nin ölümünün 9. yılında basılmış (Kaynak: Danimarka Ulusal Arşivleri, Kopenhag, Danimarka).
2) Soldan: Haşim Paşa, Misak Melkonyan ve Karen Jeppe. Haşim, Jeppe ve evlatlık oğluyla yakın kişisel bağı olan yerli Araplardan Bedevi bir aşiret reisiydi. Aynı zamanda bu ilişkinin faydacı bir yönü de vardı. Haşim, Jeppe’nin tarım kolonileri için arazi ve güvenlik –Jeppe konu güvenlik ve diğer birkaç meseleye geldiğinde Suriye’deki Fransız otoritelerine kesinlikle güvenmiyordu- sağlıyor ve kolonilerde yaşayan Ermeniler Haşim ve bölge halkı için buğday ve sebze üretmenin yanı sıra Jeppe’nin sözlerine bakılırsa bölgenin gelişmesi ve ilerlemesi için de önemseniyordu (Kaynak: Danimarka Ulusal Arşivleri, Kopenhag, Danimarka. Mihran Minassian’ın izniyle).
3) Ermeni köylerinden birinde büyük bir ahşap yığını taşıyan bir kız (Kaynak: Karen Jeppe Arşivleri, Gylling, Danimarka. Mihran Minassian’ın izniyle).

Urfa’da yetimlere yardım etmek zorlayıcı bir işti ama Halep’te soykırım sonrası şartlar çok uç noktaydı –kendilerine ulaşan her bir Ermeni’nin fiziksel ve duygusal olarak uğradığı suistimallerin neden olduğu travmalar üst düzey bir rehabilitasyonu zorunlu kılmaktaydı. Valentin isminde bir kurtulan öyle ağır bir travma geçirmekteydi ki Jeppe’ye hikâyesini anlatırken titremeye, ağzındın burnundan kan gelmeye başlamış ve yere yığılmıştı. [12] Kurtulanlar kimi zaman cerahatli yaralar, kırık kemikler, şişmiş karınlar ve dayaktan yamulmuş sırtlarıyla Jeppe’nin kapısında belirtmekteydiler. Bazı yaralar kaçarken oluşmuş, bazılarıysa bu kadın ve çocukları asla kendi ailelerinden saymayan hane halkının eziyetlerinden veya kaçma teşebbüsü sırasında yakalandıkları için uğradıkları şiddetten oluşmuştu. Kadınlar tecavüzle, kendi iradeleri dışında çeşitli erkeklere eş veya kapatma olmakla ilgili özel bir travma yaşıyordu.

Eve ulaşan Ermenilerin çoğu belsoğukluğu, kör edici trahom, ölüm riski taşıyan dizanteri ve tifüs için acil tedaviye ihtiyaç duymaktaydı. Soykırım sırasında kitlesel olarak topraklarından uzaklaştırılan ve asimile edilen Ermeniler içinde kendi dilini ve kültürünü unutmuş olanların sayısı Jeppe ve diğerlerinde büyük endişe yaratmıştı. Böylece Kabul Evi, soykırımdan kurtulanlardan Harutyun Çakıryan’ın deyimiyle bir “Babil”e dönüşmüştür, evde Ermenicenin yanı sıra Lazca, Türkçe ve Arapça da konuşulmaktadır. [13] Jeppe, Kurtarma Evi’ndeki yardım çalışanları tarafından Barkev isimi verilen bir çocuğun, gerçek “ailesi, doğum yeri veya adı hakkında hiçbir fikri olmadığını” belirtmektedir. [14] Bir başka çocuk, çobanlık yaptığı sırada koyunlarla Ermenice konuşarak dilini hatırlamaya çalışmıştır. Kurtarma Evin kayıtlarına işlenen hikâyeler Jeppe’nin kurtarılanlar hakkında fikir sahibi olmasını sağlamakla birlikte onların fiziksel, duygusal, dinsel ve birer Ermeni olarak ulusal yaralarını sarma yolları bulmalarına yardım etmekteydi. Kadınlar için bunun yolu yeniden evlenerek gelecek Ermeni nesillerin anneleri ve eşleri olmalarından geçmekteydi. Bu durum Jeppe’nin Ermeni kolonilerindeki toplu evliliklere dair tuttuğu resmi kayıtlarla kanıtlanmaktadır.

Hayatta kalan kadınların ve kızların birçoğu Müslüman haneler içinde ya zorla evlendirilmiş, evlat edinilmiş ya da işçi olarak alıkonulmuştu. Bazı kızlara gerçekten evlat edinilmiş bir çocuk gibi davranılmış olsa da birçoğu on yıldan uzun bir süre evin kıskanç kadınları veya erkekleri tarafından suistimal edilmişti. Kadınların çoğunluğunun izi, birkaç istisna hariç kendilerini kaçıranların akrabalarına veya komşu aşiretlere gelin verilerek yok edilmişti ve Araplar nadiren onları serbest bırakmaya yanaşmaktaydı. Ermeni kadınlar ve çocuklar bir kaçma fırsatı yakalamak için verdikleri mücadeleyi ve kaçmayı başaramayıp yakalandıkları takdirde yedikleri dayakları anlatmaktaydılar. Jeppe, kurtulmayı başarıp zoraki evliliğinden kaçmış bir kadınla ilgili, “Dikkatle baktığınızda Siranuş’un gözlerinden akan yaşın uzun süredir durmadığını anlayabiliyordunuz” şeklinde bir gözlem yapmıştır. [15] Arap geleneklerine göre kaşlarının ortasına ve çenesine dövme yapılan kadına çok az yemek verilmiş ve çok ağır şekilde çalıştırılmıştı. Daha sonra kuma olarak bir Arap’a verilmiş ve adamın karısından sürekli eziyet görmüştü. Kaçıp kurtulmayı başarmış bir başka kadın, Maryam, Viranşehir’de zorla bir Kürt’le evlendirilmiş ve adamın beşinci karısı olmuştu. Jeppe bu kadının halini biraz şiirsel olarak betimlemiştir: “Hayatını kaybetme tehlikesine karşın içinde bulunduğu sefalet cehenneminden kurtulmak için tahmin edilemeyecek yollar denemişti. Ancak Maryam bütün bu tehlikelere rağmen ısrarla kaçmanın bir yolunu bulmuş ve kendisini o cehennemden kurtarabilmek için her yolu denemişti.” Gerçekten de Maryam kendisini esaretten kurtarmayı başarıp sonunda Mardin’e ve burada Jeppe için çalışan ajanlardan birine ulaşabilmişti. [16]

Bazı durumlarda, Suriye’nin doğusundaki Cezire bölgesindekiler gibi kurtarma çalışmalarını duyan Müslüman Araplar, hanelerinde bulunan Ermenileri gönüllü olarak serbest bırakmışlardır. Suriye’nin yeni lideri Kral Faysal’ın Şam’da yayınlanan gazetesi Al-‘Asima, kralın vatandaşlarından alıkoydukları Ermenileri, Cemiyet’in dağılmış Ermenileri bir araya getirme uğraşlarına yardımcı olmak adına serbest bırakıp otoritelere teslim etmelerini istediğini yazmıştır. [17] Bazı Müslümanlar hanelerinde yaşayan Ermenilere dünyada hiç Ermeni kalmadığını söylemişti. Bu söylem kasıtlı bir yanıltmaca gibi görünse de aslında Suriye çöllerinde yaşanan kıyımlara birinci elden tanık oldukları için bazı Araplar gerçekten de buna inanıyor olabilir –zira bölgede yaklaşık olarak yarım milyon Ermeni öldürülmüştür. [18] Kurtarma Evi’nin doğru olup olmadığından şüphelenen bir Arap, yanında yaşayan Ermeni bir kadının güvenliğinden endişe ettiği için kadını kendi elleriyle Jeppe’ye teslim etmiştir. Ek olarak Ermeni kadınların bazıları Müslüman olan kocalarından doğan çocuklarını terk etmek gibi zor bir tercihle baş başa kalmış; kimi çocuklarını geride bırakmış kimi de yanında Halep’e getirmiştir.

Daha da önemlisi Kurtarma Evi, ailelerinden ayrı düşmüş Ermenilerin birbirlerine kavuşabilmesi için de bir fırsat sunmaktaydı. On iki yaşında Onnig isminde –Ermeni ismini hatırlamadığından yine yardım görevlileri tarafından verilmiş bir isim- bir çocuk ailesi hakkında hiçbir şey hatırlamıyordu. Hatırlayabildiği kadarıyla hep Arapların yanındaydı ve aslında “kendisinin de bir Arap olduğunu sanıyordu.” [19] Kurtarma Evi’nde yasak olmasına rağmen kendi sigarasını sarıp içmekten hoşlanan “sıkı bir eleman” olarak tarif edilmekteydi. Bedevilerin yanında asimile olan Onnig, Kurtarma Evi çalışanları uzun saçlarını kesmeye veya Arap kıyafetlerini almaya niyet ederlerse, onları kaçmakla tehdit etmişti. Bir gün sokakta yürürken annesi onu görmüş ve çığlık çığlığa ona seslenmişti. Annesinin ne dediğini anlayamamıştı çünkü henüz altı aylıkken Raqqa’da annesinden ayrı düştüğünden Ermenice bilmiyordu. Jeppe’nin geliştirdiği kimlik saptama işlemleri sayesinde Onnig ile annesi birbirlerine kavuşmuştu. Daha sonra anne-oğul fotoğraflarının çekilmesi için kamera karşısına geçmiş ve ilginç şekilde Onnig başlığını burada da çıkartmamıştı.

Evde uygulanan titiz bakım sayesinde kadınların ve çocukların birçoğu Onnig gibi hayatlarına devam etmeye hazırlanıyorlardı. Onlar ayrıldıktan sonra da Jeppe kadın ve çocukların kayıp akrabalarını, yaşayacak bir ev ile Suriye veya yurtdışında iş bulmalarına da yardım ediyordu. Organizasyonu, diğer şeylerin yanı sıra Halep’teki Surp Mesrop veya Sahakyan okulları gibi Apostolik Ermeni eğitim kurumlarında okuyan çocuklara da yardım etmekte, aşevleri ve sağlık ocakları işletmekte ve hatta Fırat’ın doğusunda Ermeniler için zirai köyler (koloni de denmekteydi) kurulması için Fransız ve Arap yetkililerle işbirliği yapmaktaydı. Böylece soykırımdan önceki yıl boyunca Urfa dışında Ermeniler için başlattığı yerleşim ve meslek edindirme projesini gerçekleştirmiş oluyordu. Ayrıca Jeppe daha büyük ölçekli çözümler üretebilmek için Norveçli hümanitaryen Fridtjof Nansen’le birlikte Ermeni sürgünlerin daha büyük gruplar halinde Güney Amerika, Avusturalya, Yunanistan ve Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti gibi yerlere güvenle göç edebilmeleri için çalışmaktaydı. Tercihen, hayatta kalanlara birlikte kültürlerini vb. koruyarak, kısmen özerk hakları olacak düzgün yerler bulmak istiyordu. Ne var ki bu hiçbir zaman gerçekleşmedi ve Jeppe’nin Halep’teki yılları içinde yaşadığı en büyük hayalkırıklığı olarak kaldı.

Son Yılları

Savaş ve soykırım sona ermiş olmasına rağmen, mülteciler -yeni Türkiye’de devam eden baskıların kurbanları- gelmeye devam ediyordu. Gelenlerin çoğu Kürt olsa da içlerinde 1915’te Kürtler tarafından kurtarılmış veya kaçırılmış Ermeniler de vardı. 1920’ler ve 1930’ların başlarında Jeppe ve ekibi bir süreliğine boşa çıkmıştı ve Jeppe Milletler Cemiyeti için çalışmayı bırakmış olsa da sadece DA için çalışmayı sürdürmüştür. Suriye de dahil Orta Doğu’da birtakım ayaklanmalarla birlikte karışıklıklar süregitmekteydi. Kuzeyde yeni koloniler kurmak veya Fransız mandası otoritelerinin Türkiye-Suriye sınırında ciddi miktarda Ermeni ve Kürt yığılmasına itiraz eden Türk otoritelerin isteklerine boyun eğmeye meyilli olmaları nedeniyle var olanları korumak giderek zorlaşmaktaydı. Ve Jeppe 1927’de gayretleri nedeniyle Danimarka Kralından altın madalya almış olsa da kamuoyunun dikkatini Ermenilerin içinde bulundukları müşkül duruma odaklamak giderek artan bir mücadele haline gelmekteydi. Ne mutlu ki Jeppe Danimarka’da geniş bir desteğe ve uluslararası büyük bir ağa sahipti, hiç değilse Almanya’da. Temmuz 1931’de anavatanına gönderdiği bir mektupta şöyle yazmaktaydı:

“Küçük bir kız çocuğuyken babamın güneşi anlatırken şöyle dediğini hatırlıyorum: ‘Eğer gerçekten güneşin bizim için ne anlam ifade ettiğini fark etmek istiyorsak, güneşin var olmadığını düşünmeye başlamalıyız.’ Bu şekilde zihnimizde korkunç bir manzara canlanmasını sağlıyordu. Gerçekten de Alman yardımları kesilirse 300’den fazla yetime ne olurdu? Böyle bir şeyin yaşanmamasını umalım!” [20]

Ermeniler o meşhur deyimle hâlâ “vatansız bir millet”ti ve hayatta kalanların baş etmesi gereken travma ve maddi sıkıntılar ortadan kaybolmamıştı. Jeppe sürekli çalışıyor, kendi kurduğu Ermeni köylerinden biri olan Tel Armen’de, ekibiyle birlikte dinlenmek için kullandıkları o küçük beyaz evde ancak arada bir dinlenmeye vakit ayırıyordu. Bir veya iki kez, sıtmanın tekrarlayan semptomları çok şiddetlendiğinde, Cenevre yakınlarındaki en sevdiği İsviçre dağında inzivaya çekilmeye gitmek kendisine tanıdığı tek lükstü.

Karen Jeppe’nin Vefatı ve Mirası

Karen Jeppe, 1935’te son kez sıtmaya yakalanıp vücudu düşürülemeyen bir ateşle zayıf düştüğünde Ermeni Tepesi Tel Armen’dedir. Hemen arabayla (Amerikalı Anna Gilpin tarafından bağışlanmış Ford marka sağlam bir araba) Halep’teki Fransız Hastanesi’ne yetiştirilir ancak mümkün olan en iyi tedavi uygulanmasına rağmen yedi gün içinde, etrafı kederli Ermeni, Danimarkalı, Norveçli ve Fransız çalışma arkadaşları, ailesi ve arkadaşlarıyla sarılı, 59 yaşında hayata veda eder. [21] Narin vücudu iyilik uğrunda bitap düşmüştür. Jeppe, vasiyeti olmasına rağmen bağımsız Ermenistan topraklarına defnedilememiş, imkânlar dahilinde en iyisi yapılmıştır: Apostolik Ermeni kilisesinde Ermeni geleneklerine göre düzenlenen bir cenaze merasimi ardından Halep’in Şeyh Maksud semtindeki Ermeni Ortodoks mezarlığına defnedilmiştir. 1944 yılında Halep’teki Karen Jeppe Yetimler Derneği tarafından yazılan anıt şiir, kurtardığı Ermenilerin kalbinde tuttuğu özel yeri doğrulamaktadır: “Sevgili anne, kutsallık tapınağı, iyi günlerin rehberi.”

Danimarkalı hümaniteryen Halep ve ötesinde uzun süredir hatırlanan bir isimdir.15 Ekim 1947’de, Jeppe hayattayken ve öldükten uzun süre sonra bile tüm yardım operasyonlarının, hatta sözümona “Dul Köyü”nün de gerçekleştirildiği “Meydan” denen yerde, onun anısına, Halep’teki Ermeni Apostolik Kilisesi adına başpiskopos Zareh tarafından Karen Jeppe Koleji açılır. [22] 1928’de operasyonlarının birçoğunu yürüttüğü Halep’in Meydan (Ermenice: Nor Küğ veya “Yeni Köy”) semti bir zamanlar mülteci kampıydı ve daha sonra, I. Dünya Savaşı ardından, yakın zamandaki Suriye Savaşı bombardımanlarıyla yok edilene kadar Ermeniler için bir yerleşim merkezi olmuştur. Karen Jeppe, Ermenistan’da anısına basılan bir pul; Potsdam, Almanya’da Karen-Jeppe Sokağı; Danimarka’da bir izci grubu adıyla; doğum yeri olan küçük, sessiz kasaba Gylling’de bulunan küçük bir arşiv, onuruna dikilmiş bir taş ve Ermeni Soykırımı kurbanları anısına dikilmiş bir Ermeni haçı, haçkar ile hatırlanmaktadır. Diaspora ve dünyanın dört bir yanında, kendisini “Protestan azize”, “öncü kadın barış elçisi”, “bir özgürlük filozofu” ve “Danimarkalı Florence Nightingale” sıfatlarıyla anan, soykırımda hayatta kalanların soyundan gelenler ile hümaniteryenlerin kalbinde ve aklında yaşamaktadır. [23]

Karen Jeppe, pragmatikliği, idealistliği, sessiz ve hassas yapısı, yavan espri anlayışı, zayıf sağlığı ve buna rağmen sağlam yapısıyla gerçekten de kolay unutulacak biri değildir. Ermeni halkına duyduğu sevgi nedeniyle sevgili ailesinden, ülkesinden ve kişisel hayatından gözünü kırpmadan vazgeçmiştir. 1915’te Urfa’da küçük bir çocukken döşemelerinin altında saklanan Kevork Garabedyan, Jeppe’nin vefatı üzerine şöyle yazmıştır: “Ermeniler, duydukları sonsuz hürmetin bir göstergesi olarak Ermenistan’da, ulusal kahramanlarının yattığı Erivan Pantheon’unda ona ebedi bir ikametgâh vermelidirler. O bunu kesinlikle hak ediyor. Böylece ona olan borçlarını bir nebze ödeyebilirler ve gelecek nesiller bu Danimarkalı kadını –ölümsüz kahramanı- ziyaret ederek, kalbinin cömertliği ve adanmışlığıyla atalarının sıkıntılı günlerinde onlar için neler yaptığını öğrenebilirler.” [24]

  • [1] Keith Watenpaugh, Bread from Stones: The Middle East and the Making of Modern Humanitarianism, Berkeley: University of California Press 2015, s. xi-xiii.
  • [2] Karen Jeppe, “Account of the situation of the Armenians in Syria,” Baalbek, 24 Ağustos 1922, De Danske Armeniervenner (DDA), Kutu 10, Klasör A, Danimarka Devlet Arşivi, 7-8.
  • [3] Karen Jeppe, Missak: An Armenian Life, çev., der. ve sunuş Jonas Kauffeldt, Londra: Gomidas 2015, s. xii.
  • [4] Matthias Bjørnlund, “Karen Jeppe, Aage Meyer Benedictsen, and the Ottoman Armenians: National Survival in Imperial and Colonial Settings,” Haigazian Armenological Review, Sayı 28, 2008, s. 9-43.
  • [5] Bkz. “Karen Jeppe of Denmark and Armenia” içinde, Ingeborg Maria Sick’s obituary for Jeppe, The American-Scandinavian Review, s. 19.
  • [6] Matthias Bjørnlund, På herrens mark. Nødhjælp, mission og kvindekamp under det armenske folkedrab, Kristeligt Dagblads Forlag 2015, s. 93dn.
  • [7] Der Karekin ile karısının ölümüne dair en önemli kaynaklar, Karen Jeppe’nin soykırım sırasında yaşadıklarının yanı sıra Bedros Der Bedrosyan ve Kevork Garabedyan’ın yayınlanmamış anılarıdır, Danimarka Devlet Arşivi, Ermenilerin Danimarkalı Dostları Arşivleri, 10158, “1919-1949,” “Diverse materialer,” pakke 10; Gylling’deki Karen Jeppe Arşivi; Bedros Der Bedrossian, Autobiography and Recollections, Philadelphia: AIWA Press 2005; Karen Jeppe, Misak. Et Livsbillede fra Armenien, serialized recollections in Armeniervennen, 1922-1929; Ephraim K. Jernazian, Judgment unto Truth:Witnessing the Armenian Genocide, New Brunswick & Londra: Transaction Publishers 1990. Urfa’daki soykırım konusunda genel olarak günümüzde çok daha fazla çalışma bulunmaktadır, örneğin Jakob Künzler, In the Land of Blood and Tears: Experiences in Mesopotamia during the World War (1914-1918), Arlington, MA: Armenian Cultural Foundation 2007 (1921); Hans-Lukas Kieser, Der verpasste Friede. Mission, Ethnie und Staat in der Ostprovinser der Türkei 1839-1938, Zürih: Chronos-Verlag 2000; Hilmar Kaiser, der., Eberhard Count Wolffskeel von Reichenberg, Zeitoun, Mousa Dagh, Ourfa: Letters on the Armenian Genocide, Primceton, NJ: Gomidas Institute 2001.
  • [8] Yukarıda aktarılanlar büyük oranda Bjørnlund’un 7. Bölümünün yeniden düzenlenmiş ve çalışılmış halidir, 2015.
  • [9] Jeppe’nin Armeniervennen, Gylling Arşivlerinde yayınlanmış mektubu. Mektubu temin etmemizi sağlayan Mogens Højmark’a teşekkür ederiz.
  • [10] Soykırım sırasında Ermenilerin Ermenileri kurtarmaya yönelik geniş çabaları olan Ermeni insani direnişi hakkında bkz. Hilmar Kaiser, At the Crossroads of Der Zor: Death, Survival, and Humanitarian Resistance in Aleppo, 1915-1917, Londra: Gomidas 2002 ve Khatchig Mouradian, The Resistance Network: The Armenian Genocide and Humanitarianism in Ottoman Syria, Lansing: Michigan State University Press 2020.
  • [11] Bjørnlund, 2015, s. 210-217;  www.armenocide.de; Jernazian, 1990, passim; Hermann Goltz & Axel Meissner, Deutschland, Armenien und der Türkei 1895-1925, Dokumente und Zeitschriften aus dem Dr. Johannes-Lepsius-Archiv an der Martin-Luther-Universität Halle-Wittenberg, Teil 3, Thematisches Lexicon zu Personen, Institutionen, Orten, Ereignissen, München: K. G. Sauer 2004, s. 435.
  • [12] “Valantin” Esir Kayıtları, Milletler Cemiyeti Arşivleri (MCA), 1091.
  • [13] Harutiun Tchakerian (Tschakerian), “Zum 10-jährigen Todestags unserer geliebten Mutter Karen Jeppe 7.7. 1935 - 7.7. 1945”, Danimarka Ulusal Arşivleri (Rigsarkivet), DA 10158, “1919-1949,” “Diverse materiale,” pakke 10, Halep 1945.
  • [14] “Barkev” Esir Kayıtları, MCA, 710.
  • [15] “Siranoush”, Esir Kayıtları, MCA, 1029.
  • [16] “Mariam”, Esir Kayıtları, MCA, 1079.
  • [17] Ermenilerin salıverilmesi tebligatı Kral Faysal’ın Şam’da yayınlanan gazetesinde Arapça olarak duyurulmuştur, Al-‘Asima, 19 Mayıs 1919. Yeni kurulan hükümet yerli Ermenilerin yetimleri, genç kızları ve kadınları toplama çabalarına da destek vermiştir. Nora Arissian, Asda’ al-abadat al-armaniyya fi al-sahafa al-suriyya (1930-1877), Dar al-thaikra, Beyrut, 2004, s. 112-113; Levon Yotnakhparian, Crows of the Desert: The Memoirs of Levon Yotnakhparian, Çev. Victoria Parian, Tujunga, CA: Parian Photographic Design 2012.
  • [18] Soykırımın bu “ikinci aşaması” hakkında özellike bkz. r Raymond Kévorkian, The Armenian Genocide: A Complete History, New York: I. B. Tauris 2011, eserin muhtelif yerlerinde.
  • [19] “Onnig”, Esir Kayıtları, 1325, MCA. Bu hikâye  Jenny Jensen, “Fra Optagelseshjemmet,” Armeniervennen, Temmuz-Ağustos 1929, s. 29-30’da ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır.  
  • [20] Gylling Arşivleri. Referans için Mogens Højmark’a teşekkür ederiz.
  • [21] Ingeborg Marie Sick, “Karen Jeppe of Denmark,” s. 25.
  • [22] Nor Küğ/Meydan’daki eski Karen Jeppe Koleji (cemaran) bir üniversite değil, Avrupa ve Amerika eğitim sistemlerindeki ortaokul benzeri bir kurumdur. Kolej ve Jeppe’nin Halep’teki staj yeri hakkında bilgi için bkz.  Hagop Çolakyan, Karen Eppe: Hay goğgotayin yev veradzınuntin hed, Aravelk, Halep, 2001, s. 158-159.
  • [23] Ernest Barron Gordon, A Book of Protestant Saints, Chicago: Moody Press 1946; Matthias Bjørnlund, “Da Danmarks Florence Nightingale fandt sit kald i livet,” Kristeligt Dagblad, 26 Aralık 2015; Elisabeth Lyneborg, Karen Jeppe, København: Lindhardt & Ringhof 2020; Eva Lous, “Karen Jeppe - Danmarks første befrielsesfilosof,” Det Danske Fredasakademi 2003, .http://www.fredsakademiet.dk/library/jeppe.htm .
  • [24] Kevork Garabedian,“Miss Koren Yeppe: Mother”, Bağdat, Irak, n.d. De Danske Armeniervenner (DDA), Kutu 10, Klasör A, Danimarka Devlet Arşivi, 2.

Arşivler

  • Danimarka Ulusal Arşivleri (Rigsarkivet), Kopenhag, Danimarka
  • Danimarka Ulusal Kütüphanesi (Det Kongelige Bibliotek), Kopenhag, Danimarka
  • Lokalhistorisk Arkiv for Gylling og Omegn, Karen Jeppe-samlingen, Gylling, Danimarka
  • Milletler Cemiyeti Arşivi, Cenevre, İsviçre

Seçilmiş Okumalar

  • Dicle Akar, Matthias Bjørnlund, Taner Akçam, Soykırımdan kurtulanlar: Halep kurtarma Evi Yetimleri, İstanbul: Iletişim Yayınları 2019.
  • Nora Arissian, Asda’ al-abadat al-armaniyya fi al-sahafa al-suriyya (1930-1877, Beyrut, Dar al-thaikra, 2004.
  • Matthias Bjørnlund, På herrens mark. Nødhjælp, mission og kvindekamp under det armenske folkedrab, Kristeligt Dagblads Forlag, 2015.
  • Hagop Çolakyan, Karen Eppe: Hay goğgotayin yev veradzınuntin hed, Halep, Aravelk, 2001.
  • Lerna Ekmekçioğlu, Recovering Armenia: The Limits of Belonging in Post-Genocide Turkey, Stanford Üniversitesi yayını, Stanford, 2016.
  • Edita Gzoyan, “Women Survivors of the Armenian Genocide: Liberation and Relief at the Aleppo Rescue Home,” Central & Eastern European Review, Sayı 13, 2019, s. 13-30.
  • Aschot Hayruni, Im Einsatz für das bedrohte Volk der Armenier - Johannes Lepsius und seine Mission, (Eastern Church Identities), Paderborn: Verlag Ferdinand Schöning, 2020.
  • Karen Jeppe, Missak: An Armenian Life, çev., der. ve sunuş Jonas Kauffeldt, Londra, Gomidas, 2015. 
  • Rebecca Jinks, “Marks Hard to Erase: The Troubled Reclamation of “Absorbed” Armenian Women, 1919-1927,” The American Historical Review, Cilt 123, sayı 1, Şubat 2018, s. 86–123.
  • Jonas Kauffeldt, Danes, Orientalism, and the Modern Middle East: Perspectives from the Nordic Periphery, doktora tezi, Florida Devlet Üniversitesi, 2006.
  • Dzovinar Kévonian, Réfugiés et diplomatie humanitaire: les acteurs européens et la scène proche-orientale pendant l'entre-deux-guerres, Publications de la Sorbonne, Paris, 2004.
  • Helle Schøler Kjær, 1915 - Danske vidner til det armenske folkemord, Vandkunsten, Kopenhag, 2009.
  • Nicola Migliorino, (Re)constructing Armenia in Lebanon and Syria: Ethno-cultural Diversity and the State in the Aftermath of a Refugee Crisis, New York & Oxford: Berghahn Books, 2008.
  • Khatchig Mouradian, “Genocide and Humanitarian Resistance in Ottoman Syria, 1915-1916,” Études arméniennes contemporaines, Sayı 7, 2016, s. 87-103.
  • Khatchig Mouradian, The Resistance Network: The Armenian Genocide and Humanitarianism in Ottoman Syria,Michigan Devlet Üniversitesi Yayını, Lansing, 2020.
  • Vahram L. Shemassian, “The League of Nation and the Reclamation of Armenian Genocide Survivors,” Richard G. Hovannisian (derleyen), Looking Backward, Moving Forward: Confronting the Armenian Genocide içinde, Routledge: Londra & New York 2017 (Transaction Publishers, 2003), s. 81-112.
  • Ingeborg Maria Sick & Pauline Klaiber, Karen Jeppe im kampf um ein Volk in not, Stuttgart, Steinkopf 1929. 
  • Ingeborg Maria Sick, “Karen Jeppe of Denmark and Armenia,” The American-Scandinavian Review, Cilt 25, sayı 1, 1938, s. 18-25.
  • Niels Arne Sørensen, “Humanitarianism (Denmark),” 19 Kasım 2018, encyclopedia.1914-1918-online.net/article/humanitarianism_denmark .
  • Vahé Tachjian, “Mixed Marriage, Prostitution, Survival: Reintegrating Armenian Women into Post-Ottoman Cities”; Nazan Maksudyan (derleyen), Women and the City, Women in the City. A Gendered Perspective on Ottoman Urban History içinde, New York & Oxford: Berghahn Books 2014, s. 86-106.
  • Keith D. Watenpaugh, “The League of Nations' Rescue of Armenian Genocide Survivors and the Making of Modern Humanitarianism, 1920–1927, American Historical Review, Cilt 15, sayı 5, Aralık 2010, s. 1315-1339.
  • Keith D. Watenpaugh, Bread from Stones: The Middle East and the Making of Modern Humanitarianism, California Üniversitesi Yayını, Berkeley, 2015.
  • Levon Yotnakhparian, Crows of the Desert: The Memoirs of Levon Yotnakhparian, Çeviren Victoria Parian, Parian Photographic Design, Tujunga, CA, 2012.