Maraş’ta kumaş boyacıları (Kaynak: Mihran Minasyan koleksiyonu)

Maraş Sancağı - Zanaatlar

Yazar: Varti Keşişyan, 22 Eylül 2011 (Son güncelleme 22 Eylül 2011) Çeviren: Tomas Terziyan

Maraş eski zamanlardan beridir Ermeni varlığının kendisini her daim hissettirdiği, sanat ve zanaatın serpilip çiçeklendiği merkezlerden biri olarak bilinir. Zanaatın belli dalları eskiden beridir, Ermeni unsurun yaratıcı yeteneği sayesinde kıyas götürmeyecek yüksek bir gelişmişlik seviyesi arz eder.

Bölge nüfusunun uğraşlarının kapsamlı bir incelemesi çalışma alanında açık bir iş bölümünün var olduğunu gösterir. Şöyle ki dokumacılık, terzilik, boyacılık, kunduracılık, mobilyacılık, kuyumculuk, değirmencilik vs. Ermenilere; debbağlık, demircilik ve saraçlık Türklere ait mesleklerdir. [1] Söz konusu zanaatlar hem köylerde hem de şehirde icra edilmektedir. Taşra nüfusunun büyük çoğunluğu küçükbaş hayvancılık ve tarımla uğraşırsa da birtakım büyük köy grupları ve kasabalar zanaat bakımından hayli gelişmiş bir durumdadırlar.

Yalnızca Ermenilerin yaşadığı, Maraş bölgesinin en büyük ve başlıca köyü, Dereköy ve Keşifli ile bir köy grubu oluşturan Fındıcak ziyadesiyle gelişmiş çevrelerdendir. Burada hayatı idame ettirmek ve layıkıyla yaşamak için gerekli bütün zanaat ve zanaatkârlar: dokumacılar, kunduracılar, marangozlar, demirciler, taşçı ve duvar ustaları, değirmenciler vd. bulunmaktadır. Bunlar yalnızca mahalli ihtiyaçları değil, aynı zamanda çevrelerindeki, zanaatlardan tamamen mahrum Türk köylerinin ihtiyaçlarını karşılarlar. Köylerdeki nüfus tarım ve hayvancılıktan maada odunculuk yapar; ormanlardan ağaç keserek kereste, direk, mertek ve diğer ahşapları hazırlar; mahalli talebi karşıladıktan sonra büyük miktarda Maraş, Antep ve yakın şehirlere ihraç eder. 20. Yüzyılın başlarında Bağdat demiryolunun tesisi bu iş için büyük bir nimet olur.

Keşifli köyü yakınlarında, Manuk Ağa Kalusdyan’ın bütün çevre köylere un tedarik eden değirmeni faaliyet göstermektedir.

Maraş’ın batı tarafındaki Andırın (Enderun) kasabasının köylerinde işlenen kilim ve gabalar tüm ilde olduğu gibi onun sınırları dışında da hayli ünlüdür. Keza Göksun bucağında hazırlanan, buralara yerleşen Çerkezlerin Kafkasya’dan beraberlerinde getirdikleri bir zanaatın ürünleri olan nadir gümüşlü eşyalar büyük üne sahiptir. Göksun, Değirmendere ve Taşoluk’un karma nüfuslu köylerinde ya da yalnızca Ermenilerin yaşadığı Kireç (şimdilerde Kireçköy) ve Gölpunar  (şimdilerde Gölpınar) köylerinde demirci, kalaycı gibi az sayıda zanaatkâr, aynı zamanda perakende satıcılar vardır. Köy çevrelerinin nüfusu kendi alımları için genellikle Maraş çarşısına gider.

İpekböcekçiliği 20. Yüzyılın başlarında bir kazanç kapısı olarak dikkat çekmeye başlar, bölgede ipekçiliği geliştirmek amacıyla Maraş ve çevresinde geniş dutluklar kurulur. Ama mahallin Türkleri ipekböcekçiliği geleneğine hepten uzak kaldıkları için, diğer birçok zanaatın başına geldiği gibi bu zanaat da Ermenilerin Maraş’ı boşaltmaları ve ortadan kaybolmaları neticesinde akamete uğrar.

Maraş ili zanaat çeşitliliği ve çokluğu bakımından kıyas götürmeyecek kadar zengindir. Bulunulan bölgenin, yerleşik nüfusun hayatiyetinin ve hayat tarzının, zanaat çeşitlerini ve bunların zamanla gelişmesini koşullandırması doğaldır. Şehir 18 ve 19. Yüzyıllarda transit ticaret yolları üzerindeki önemini, dolayısıyla önceki yüzyıllardaki ekonomik gelişmişliğini artık yitirmiş; zengin ve rahat bir hayatın güzelliklerine genellikle uzak kalıp yalnızca gündelik hayat tarzının vazgeçilmez kıldığı zanaatlarla kendisini sınırlandırmıştı.

Maraş’taki şu ya da bu zanaat dalının ne gibi geleneklerle ve ne zamanlar şekillenip geliştiği sorusuna tek bir kapıya çıkan bir cevap bulmak zordur. Ancak yapılan işin doğası, öne çıkan birtakım özellikler, tarifler vs. bunların büyük çapta nüfusun Ermeni unsuruna atfedilmesine imkân vermektedir.

Ermenilerin etnoğrafik bakımdan farklı dönem ve yerleşimleri ile Maraş’taki zanaatkârlık üretimi arasında genellikler ve benzerlikler görmek mümkündür. Bu Maraş’ta serpilen zanaatların başlangıcını anlamamızı kolaylaştıracak bir durumdur. Söz konusu topraklara çok eski zamanlardan beridir taşınan Ermenilerin âdetlerini, hayat tarzlarını, algılarını da beraberlerinde getirdiklerini düşünebiliriz. Bunlar geleneğin halkaları boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmış ve muhafaza edilerek varlık göstermişlerdir. Zanaatların da bu yolla süregelip var olmaları doğaldır.

Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni zanaatkârlar tarafından yapılmış eşyalar (Bedros Dikiciyan koleksiyonu).

Hem etkiler hem de değişikliklerin olması elbette kaçınılmazdı. Kuşkusuz birçok şey kaybolur ya da unutulmuşluğa maruz kalır. Bugün Maraş’taki Ermeni maddi kültürünün ne gibi değişikliklere maruz kaldığı ya da hangi etkilerle zenginleştiği hemen hemen araştırılamayacak meselelerdir. Elbette milli, dini, sosyal engeller el işçiliğinin birtakım dallarının neredeyse aynen muhafazasında belirleyici bir rol oynamışlardır. Birtakım zanaatların elbise yapımı, gündelik hayat ve hayat tarzı, dini inanç ve idraklerle doğrudan ilintili olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Dolayısıyla bir yandan milli, dini alışkanlıkların, diğer yandan altını çizdiğimiz Ermeni muhafazakârlığının Maraş’ta zanaatların devamlılığını ve sonraki gelişimini sağladığını söyleyebiliriz.

19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu içinde büyüyen ticari-ekonomik ilişkiler, ilim ve sanayideki ilerleme yerli zanaatkârlık ve üretimin gelişmesini teşvikle zanaatlara büyük hız verir. Ekonomik kalkınma ve ticaretin yaygınlaşması küçük hane işçiliğiyle sınırlı zanaatları üretim alanına aktarmaya; atölyeler, imalathaneler açmaya ve böylece üretimi artırmaya elverişli koşullar yaratır.  

1890’lı yılların verileriyle Maraş’ta 1900 dükkân, 7 kervansaray, 11 hamam, 281 atölye, hane içi 2 sabun imalathanesi ve 11 ekmek fırını bulunmaktadır [2].

Bu sayılar ilk bakışta abartılı görülebilir ya da daha büyük nüfusa sahip bir şehre ait olabileceği düşünülebilir ama imalathane, dükkân ya da atölye diye adlandırılan bu tesisler aslında pek küçük işletmelerdir. Örneğin bir usta ve birden çok işçiye sahip bir atölyeye imalathane deniyor; dükkân ise zanaatkârın atölyesi, çalıştığı ve mal sattığı yer olarak anlaşılabilecek genel bir kavram. Atölyelere gelince, bunlar verili mesleği icra eden zanaatkârın, aile üyelerinin ve çıraklarının çalıştıkları işliklerdir.

Osmanlı İmparatorluğu kıstaslarını kale alacak olur isek Maraş ilinin zanaatlar ve ekonomi bakımından hayli gelişmiş bir seviye tutturduğunu söylemek mümkün. Üretim çıktıları temelde il nüfusunun talebini karşılamakta, belli dallarda ihracat bile yapılmaktadır.  

Maraş ve çevresinde icra edilen zanaatları şu dört gruba ayırabiliriz:

  • Gıda: değirmencilik, ekmekçilik, helvacılık, kasaplık vd.
  • Giyim ve ayakkabı: terzilik, kunduracılık, kürkçülük.
  • Dokuma ve örme: dokumacılık, nakışçılık, halıcılık, çorapçılık vd.
  • Hayat tarzının gerektirdiği talepler: kuyumculuk, demircilik, bakırcılık, kalaycılık, odunculuk, boyacılık, marangozluk, duvarcılık, çömlekçilik, semercilik vd.

Ermeniler genellikle bütün bu mesleklerde hâkim mevkilerdedirler. [3]

Dokumacılık ve kumaşçılık

Maraş ve çevresinde en çok çalışan ele sahip meslekler dokumacılığın dalları olan çulhalık [çulhacılık, ç.n.], bez dokumacılığı ve bunlarla ilintili zanaatlardır. Başlıca Ermenilerin tekelinde bulunan bu geleneksel zanaatlar birçok aile için yegâne geçim kaynağıdır. Sanki Maraş her evde, en yoksul ailede bile çulhacı tezgâhı ve çukurunun eksik olmadığı koca bir çulha fabrikasıdır. Buradan da çulhalık, yani bez işi yapmanın Maraş’ta, başlangıçta bir meslekten ziyade ailenin acil ihtiyaçlarını karşılamak ve artan bezin bir kısmını da satmak için evde yürütülen bir faaliyet olduğu sonucuna varabiliriz.

Maraş’ta hayli yaygın olan kumaş ve bez üretimi diğer bütün mesleklerde olduğu gibi 19. Yüzyılın sonlarına doğru kıyas götürmeyecek bir artış kaydeder.

Başlangıçta iş bölümü bile yoktu, yani hammaddenin elde edilmesinden ipliğin hazırlanıp işlenmesine kadar işi bir uçtan diğerine aynı kişi yapmaktaydı. 19. Yüzyılın ortalarından itibaren üretim ve talepteki artış zanaat atölyeleri ve işveren usta zanaatkârlardan oluşan geniş bir ağı gün yüzüne çıkarır. Nihayet iş bölümüne geçilir; ipliği eğiren, boyayan, dokuyan ustaların ayrıştığı ihtisas dalları ortaya çıkar.

Ancak bu ayrışma görece olup daha çok işletmeci zanaatkâr ustaları ilgilendirmekte, evlerde ve köy çevrelerinde ise hane üretimi devam etmektedir. Aslında çulhalık bir halk zanaatıdır ve kuşaktan kuşağa aktarılıp hayat tarzının ayrılmaz bir parçası olarak varlığını sürdürmektedir.

Çulhalık hem şehirlerde hem de köylük yerlerde icra edilir; erkekler için olduğu kadar kadınlar için de “aranan bir meslektir”. Bu zanaatı uygulayanların sayıca çokluğunun ve yaygınlığının nedeni halkın içinde genel bir kabul görmesi olsa gerekir. Aynı zamanda birtakım başka etkenleri de hesaba katmalıyız. Başta zanaatın işgücü, hammadde, araç-gereç bakımından erişilebilirliği,  keza bitmiş ürüne olan talep ve tüketim eğilimi geliyor. Ülkenin mühendislik [sanayi, ç.n.] bakımından geri kalmışlığı ve mesleklerin sayıca azlığı da az önemli etkenler değil. Mahalli imkânlardan kendi acil ihtiyaçları için mümkün mertebe yararlanmak isteyen Ermenilere has beceriklilik ve girişimcilik de hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.

Dolayısıyla çulhalık ve her biri tek bir zincirin halkasını oluşturan ona bağlı bütün zanaatlar Maraş ile çevresinin en gelişmiş ve yaygın meslekleridir.

İplik tezgâha ulaşmadan önce uzun ve zahmetli bir güzergâhtan geçer. Önce pamuk çekirdeklerinden ayrılır [çırçırlanır, ç.n.], ardından özel karışımlı bir lapa içinde ıslatılır [4], daha sonra güneşin altında ağarmaya serilir. Bütün bunların ardından nehrin bol sularında çiğnenerek yıkanır, tokmakla dövülür ve sonra yine güneşin altına serilir. Bu çalışmayı daha çok erkekler yaparlar.

İplik eğirme işi makara ya da kirmenle [eğirmen; ç.n.] ve genellikle kadınlar tarafından icra edilir. İpliği her biri dokunacak parça ya da örüye göre enli, ince ve orta olmak üzere farklı kalınlıklarda eğirirler. Maraş’ta hazırlanan iplik, hammadde yetersizliği çeken çevre şehirlerde büyük talep görür; bunlar mahalli tüketimi karşılamak için Maraş’tan iplik ithal edip bez dokurlar [5].

İnce eğrilmiş pamuk ipliğiyle, hasa tabir edilen, Maraş’ta olduğu gibi çevrede de hayli yaygın olarak kullanılan yerli bir bez işlenir. Bu bezle kadınlara çamaşır, gecelik yapılır; özellikle çeyiz parçaları dikilir, aynı zamanda nakış işlerinde kullanılır.

Orta kalınlıkta eğrilmiş iplikle bez ya da mağrum denen, Maraş ile çevre köylerde çokça tüketilen yerli kaba kumaş dokunur. Bu işi daha çok kadınlar, hatta ipliği bizzat eğirerek, evde yaparlar. Yataklarda ve evde yararlanılan diğer eşyalarda, kadınların entari ve şalvarlarında kullanılır.

Kalın eğrilmiş iplikle aba tabir edilen erkek üstlüğü, yelek, mavi boyalı bezden zıbın, siyahından şalvar vs. dikerler.

Pamuktan başka çeşitli yünlerden, koyun ve yerli keçi yününden de iplikler eğirirler. Bunlar yıkanıp tarandıktan ve eğirildikten sonra yeniden hayat bulur. Erkeklere şalvar ve aba denen üstlüklerin yapımında kullanılırlar.

İpliği boyamak, haşıl [dokumayı sertleştirmekte kullanılan, genellikle nişastalı, tutkalımsı sıvı; ç.n.] [6] yapmak, masura sarmak ve arış [Dokumada boydan atılan iplik, ç.n.] hazırlamak hem kadınların hem de erkeklerin yaptıkları işlerdir [7].

Maraş’ın alaca tabir edilen, adını bol renkliliğinden alan pamuklu ya da karışık dokunmuş, çizgili ya da çiçek motifli kalınca bezi pek ünlüdür. Bununla kadınlar ve erkekler için, Ermenilerin yaşadıkları birçok yerde yaygınca kullanılan, entari ya da zıbın denen uzun üstlükler dikilir. Alaca işi büyük bir çoğunlukla Ermenilere aittir. Mahalli talepleri karşılamaktan maada Maraş’a komşu şehir ve köylere, aynı zamanda Kayseri’ye ve Anadolu’nun dâhildeki illerine, hatta Suriye’ye kadar çok miktarda ihraç edilir [8]. Manisa adıyla da bilinen alacanın yalnızca Adana, Antep, Kilis, Hacın ve diğerleri gibi Kilikya illerinde değil ama Van, Kayseri, İstanbul, Yeni Nahcivan vd. gibi Ermeni illeri ve yerleşimlerinde de yaygın bir kullanıma sahip olması dikkat çekicidir. Maraş alacasının hem nitelik hem de renk bakımından diğer Ermeni yerleşimlerinde işlenenlerle benzerlik göstermesi ayrıca dikkate değerdir. Bu durum, birçok Ermeni el sanatında olduğu gibi alaca geleneğinin de yüzyıllar önce Ermeni anavatanından buraya yerleşmeye gelen Ermeniler tarafından Maraş’a getirilip kuşaktan kuşağa aktarılarak kendi özgün karakterini muhafaza ettiğini düşünmemizin temelini oluşturmaktadır. Böylece, genel olarak çulhacılıkta görüldüğü gibi alaca işçiliği de Maraşlı Ermenilerin geleneksel zanaatları arasında sayılmaktadır.

Söz konusu mesleği alacacı ustalar diye adlandırılan, onlarca, hatta yüzlerce çulha işçisine sahip ustalar icra ederler. Çulha işçileri hazır hammaddeleri direziyi, yani tezgâha uzunluğuna gerilen büyük arış iplikleri yumağını alıp kendi çulhahanelerine götürerek alaca işlerler. Ustalar aynı zamanda ipliği ithal edip bitmiş dokumayı ihraç ederler.

Birinci Dünya Harbinden önce Maraş’ta alaca işiyle uğraşan birçok aile bulunmaktadır. Bedros Yirikyan ve ailesi, Boğos Saatcıyan, Vartivar Şahzadeyan, Bulğurcuyanlar, Kovukluyanlar, Der Hovhannesyanlar, Seferyanlar, Medzabadivyanlar, Der Mesrobyanlar, Hacı Partam, Garabed Hüsükütyan ve diğerleri bunların içinde yer alan başlıcalarıdır. Bu ustalar kendi işçilerinin işledikleri alacayı Alacacı Bedesteninde satılığa çıkarırlar [9].

İmdi 19. Yüzyıl boyunca ve 20. Yüzyıl başlarında, tarihi Ermeni Yaylasındaki birçok ilde olduğu gibi Maraş’ta da temel kıyafet çeşitlerini dikmek için en kullanışlı kumaş çizgili ya da bezekli alacadır.

Alaca emekçileri ve genellikle bütün Çulhacılar, zanaatları külfetli ve candan bezdiren bir çalışmayı gerektirmesine rağmen ağır koşullarda yaşamakta ve kalabalık ailelerinin ihtiyaçlarını acınası yevmiyeleriyle güç bela karşılamaktadırlar.

Çulhacılığa adanmış destanların [10] bile yazıldığı gerçeği, söz konusu mesleğin Maraşlı Ermenilerin hayatında oynadığı vazgeçilmez rol hakkında bir fikir vermektedir. Sözlü bilgilere bakılırsa, özel yeteneklerle donanmış çulhacılar çalışırken, büyük bir kısmı kendi hayatları ve ağır çalışma koşullarını dile getiren şarkılar ve destanlar yaratmaktaydılar. Krikor Kalusdyan, 1899’da henüz Tarsus kolejinde öğrenciyken yaz tatilini alaca işleyerek geçirmiş; bu zanaatın karakterini ve Çulhacıların ağır koşullarını bir destanla dile getirmişti.

İşte bir örnek [11]:

Bizim esnafa denilir culfa,
İşçilerin de ünvanı ... kalfa,
Hazreti Ademin gününden kalma,
Bu sanaatın adı böyükdür.

Of, şu dünyada var mı bir bela,
Ki culfalıktan besbeter [12] ola,
Şu nem çukurda düşmanım kala,
Yok, düşmana da derd böyükdür. [13]

Çalışmasında Maraş’taki eğitim faaliyetine değinen Harutyun Naşalyan çulfahanelerin genç çocuklar için zanaat öğrenmenin yanı sıra okul yeri de tuttuğunu söyler. Geçmişten kalan bir geleneğe göre, aralarında Maraş’ın eski manastır okullarından çıkma rahipler ve papazlar bulunan, edebiyattan anlayan eğitimli ustalar çulfahanelerin çulfa damı tabir edilen işliklerinde çıraklarına önce tahta okuma, yani okuma yazma öğretirlerdi. Tahta, küçüklerin boyunlarına asılan, üzerinde alfabenin yazılı olduğu kare bir ahşap parçasıdır. Çocuklar alfabeyi bitirdikten sonra Mezmur, İncil, Nareg vd. öğrenmeye başlar; kiliseye giden papaz yardımcıları ise ezbere ilahiler ve kilise şarkıları öğrenirler [14]. Krikor Kalusdyan’ın doğrulamasına göre, Maraş’taki çulfahaneler birçok din adamı ve aydının ilkokulları olmuş idi.

Alacadan maada Maraş’ta farklı çeşitlerde başka dokumalar da yapılmaktadır. Abacılar aba, yani beden aba tabir edilen; bazen yün, ipek ve sırma denen altın iplikli nakışlarla işlenen ve oldukça pahalı fiyata satılan eski zaman üstlüklerini yaparlar. Ayrıca boz aba denen uzun, Arap maşlahını andıran bir üstlük çeşidi var.

Keçi ya da koyun yününden dokunan siyah ya da nakışlı kumaş da Maraş’ta oldukça yaygındır. Evlerde ve atölyelerde tezgâh işleten; yerli Türk ve Kürt çobanlardan yüklü miktarda yün satın alan; tarayıp, eğirip boyadıktan sonra yünlüler dokuyan az sayıda usta var. Bu yünlü kumaşla erkekler ve kadınlar için üstlük niyetine aba, şalvar dikerler [15].

Yün ve pamuktan kuşaklar ören kuşakçılar da var. Bu geniş ve uzun kuşak, bele dolanan sargı işleviyle mahalli kıyafetin bir parçasını oluşturur. [16]

Söz konusu dokumaların üretimi Avrupa kumaş ve elbiseliklerin yaygınlık kazanmasıyla birlikte giderek azalır, belli birtakım çeşitler ise tamamen piyasadan çekilir.

Nakış

Maraş’ın maddi kültürünün önemli yansımalarından biri de nakışçılıktır. Şehir zengin dokuma ve nakış işleri gelenekleriyle ünlüdür. Evlerde, çoğu zaman da atölyelerde manusalar, maşlahlar, ipekli altın ve gümüş sırmalarla nakışlı dibalar işleyen çok sayıda genç kadın ve kız çalışır. Nakış ve elişi Maraş’ın geleneksel aile evlerinden eksik olmaz; onların hayat tarzının bir parçası denebilir. Maraş işi denen nakış ise bir hemşerilik simgesine dönüşmüş olup Maraşlı Ermeniler indinde bugün de yaşamaktadır.

Kilikya’nın her bir ilinde olduğu gibi Maraş’ın da şehrin adıyla anılan, kendine has nakış çeşidi vardır. Maraş dikişi denen bu dikiş tarzı yalnızca özgünlüğü değil aynı zamanda eşsizliğiyle ayrı bir karaktere sahiptir. Konunun uzmanları bu kendine has nakış çeşidinin nasıl ortaya çıktığı hakkında bir sonuca varmakta zorlanıyorlar.

Ermeni nakışçılığı uzmanlarından Serig Tavtyan’ın kanaatine göre Maraş dokumasının dış görünüşü Ani, Eski Culfa ve genel olarak Ermeni yontularının oya işi rölyeflerine çok benzemektedir. [17] Maraş nakışçılığında uygulanan bütün nakış formları Ermeni halı, minyatür, mimari ve bezeme sanatlarında sık sık rastlanan ve anavatan Ermeni Yaylasının ortak kültür sistemine tanıklık eden süsleme unsurlarını içinde barındırmaktadır. Şehirdeki diğer Ermeni zanaatlarında olduğu gibi nakışçılık da Ermeni kültürünün bağrından çıkmış ve muhtemelen, değişik soydaş grupların nakışlarının bir karışımından şekil almıştır. Maraş nakışçılığı hem işleme hem de nakış formlarının geliştirilmesi bakımından eşsizdir. Gelenekçe kuşaktan kuşağa aktarılarak, kendine has özelliklerini ve söz konusu nakış formlarının bütünlüğünü bugüne kadar muhafaza etmiştir.

Maraş nakışçılığının iki ayrı dalı var. Birincisi Zeytun’un got asegh [kaba iğne, rasgele ilmik atma anlamında kullanıldığı kanaatindeyiz; ç.n.] tabir edilen dikiş tarzıyla (dikiş ilmikleri eşit değildir, bezin üzerine çizilen nakış daha ziyade parçanın dış yüzünü kaplar, ters taraftan ise yalnızca küçük ilmikler görülür) işlenen hartagardır [birbirine yakın ilmiklerle icra edilen dikiş, ç.n.]. Bu dikiş tarzına diğer illerde de rastlanır ve Maraş’ta atlaslama diye de tabir edilir. Kırmızı ya da mavi bez üzerine renkli ipliklerle yapılan geleneksel bezekli nakış işi canlı ve göz alıcı bir görünüme sahip olup süslemeli bir kumaşı andırır. Nakışçılığın bu tarzı ile yatak örtüsü, perde, duvar halısı, masa vs. örtüleri üretilir.

İkinci dal, yalnızca Maraş’a özgü kağdnagardır[gizli dikiş, ç.n.]. oldukça güç ve karmaşık bir dikiş şeklidir; işlenen iplik yalnızca işleyenin bildiği zor ve anlaşılmaz geçişlerle yol alır. Muhtemelen bu nedenle de çok yaygınlık kazanmamış ve daha çok Maraş’ın içiyle sınırlı kalmıştır. Hatta mahalli Türk ve Kürt unsurlarında bile bu nakış tarzı geniş bir kabul görmemiştir. Bütün bezeme formlarında haçların ve haç şeklindeki nakışların varlığının bu tarzın yayılmasını engellediği düşünülmektedir. Her bir nakış formunun kendi adı ve anlamı var: bardaklı (kadeh), çit-iğnesi (narin iğne), saatli (saat), payamlı (badem), yedi dağ çiçeği, fincanlı (bardak), zambaklı (zambak) vd.
   
Çokluk mavi ve kırmızı boyalı yerli pamuklu bez, yani hasa
üzerine çalışılır ve iyi eğrilmiş yünlü, pamuklu, ipekli, bazen de altın sırma iplikler kullanılır. Bununla elbise parçaları, perdeler, masa ve yatak örtüleri ile hayat tarzının gerektirdiği diğer eşyalar, bazen de zengin kilise kıyafetleri hazırlarlar.

Maraşlı Ermeni kadınlar bu dikiş tarzlarından başka Ermeni nakışçılığının hemen bütün çeşitlerini bilir; daha ziyade ipekli, altın sırmalı ve inci bezekli nakışlar işlerler.  [18]

Maraş’ta, evlerde çalışan ustaların yanı sıra nakış atölyeleri ve atölye-dükkânlar vardır.  Ustalar kumaşı, ipliği temin eder ve işi evlerde çalışan ellere verirler. Şehrin nakışçılık ürünleri yakın ve uzak şehirlere de ihraç edilir.

Kızlar nakışçılığı genellikle evlerde, aynı zamanda kız okullarında öğrenirler; her halükarda, kız öğrencilere yabancı dil ve fen dersleriyle birlikte nakışçılık da öğretilmesine hiç şaşırmamak gerekir.

İpek eğiriciliği

İpek eğiriciliği, yani kazazlık (kazaz: ipek iplikler hazırlayan kişi) Maraş’a özgü zanaatlardan sayılır ve büyük bir çoğunlukla Ermeni unsura ait bir iştir. Maraş’ta, özellikle ilk zamanlarda ipekçilikle uğraşmazlar; ipek iplik ve bezekli dokumalar tamamen dışarıdan, çokluk Halep ve Şam pazarlarından ithal edilirdi. İpek dokuma çok pahalıydı, dolayısıyla yalnızca zenginler satın alabilirdi; bu nedenle de talebi sınırlı olup Maraş’ta üretilmezdi. Buna karşılık ipek eğiriciliği (kazazlık) oldukça gelişmişti. Maraşlı ustaların hazırladığı ipek püsküller, püsküllü bezekler, şeritler yerli tüketimden çok, büyük talep gördükleri uzak şehirlere kadar ihraç edilirler. Çorbacı Hagop Ağa, oğlu Dövlet Efendi Çorbacıyan ve kardeşi Tavit Çorbacıyan 1880’lerde kazazlık yapan ustalardır. Tavit Çorbacıyan uzun yıllar kazazlık mesleğini icra etmiş, oğulları Giragos ve Nışan da babalarının işini sürdürmüşlerdir. Nışan 1895 kırımlarında öldürülür,  Giragos ise yıllarca zanaatını icra edip insani ve mesleki yüksek meziyetleriyle Türk saraçların da saygı ve sevgisini kazanır. Kendisinden sonra, oğullarından Dikran Çorbacıyan babasının mesleğine devam eder. Hacı Kaspar Gönübeyazyan nam bir kazaz da bu alanda hatırlanan isimler arasındadır. [19]

Halı üretimi

19. yüzyılın sonlarına kadar şehirde, hammadde bolluğu ve boyama sanatının kıyas götürmeyen yüksek seviyesine rağmen halı ya da kilim alanında neredeyse hiçbir faaliyet görülmez. Daha çok taşraya özgü bir iş olan kilim üretimi çevre köylerde gelişmiş olup Kürt aşiretlerin tekelindedir. Büyük miktarda kilim ve daha az sayıda halı dokuyup dışarı ihraç eder, önemli paralar kazanırlar. Üstün vasıflı yerli yünle ve bitkilerden elde edilen boyalarla hazırlanan bu kilimler çevre şehirlerde büyük üne sahiptir.

Daha sonraları, Maraş’ta halı üretimi için ciddi adımlar atılır. 1910’da şehirde, Şark Halı Kumpanyası adlı (The British-Eastern Carpet Company) İngiliz şirketi açılır ve fabrikalar [20] kurarak halı işine hız verir. Başarıyla taçlanan bu girişimin ömrü, Maraş ve çevresindeki Ermeni nüfusa reva görülen sürgün ve katliamlar yüzünden uzun sürmez. Krikor Medzaduryan halı üretiminin ünlü isimlerindendir [21]. Keza Hovsep Dişçekenyan  ve Sarkis Çorbacıyan vd. halı ticaretiyle uğraşan iş adamları olarak hatırlardadır. [22]

Boyacılık

Maraş’ta boyacılık Ermeni ustalar sayesinde hayli yüksek bir gelişmişlik seviyesine ulaşmış olan özel bir meslektir. Dokuma üretiminin, kilim yapımının ve nakışçılığın gelişmesi boyama yöntemi ve özellikle kullanılan boyaların vasfı ile yakından bağlantılıdır. Maraşlı Ermeni boyacılar, Avrupa ipliği ve renkli dokuma şehirde henüz yaygınlık kazanmamışken bezi, ipliği, yünü çeşitli renk ve tonlarda boyamaktaydılar. Sonrasında Maraş’ın alaca tabir edilen bezleri, renkli dokumaları, kilimleri ve diğer işler her şeyden önce solmayan, dayanıklı renkleriyle Avrupa ürünlerinin rekabetine direnirler.

Maraşlı Ermeni boyacıların ünü eskiden beridir bölgenin sınırlarını aşmıştı [23]. Onlar bezi, ipliği, yünü bitkilerden, hayvanlardan ve madenlerden elde ettikleri boya maddeleriyle; 19. Yüzyıl ortalarından itibaren de kimyevi maddelerle boyamaktaydılar. Maraşlı ustalar, sayesinde Avrupa renklerden aşağı kalmayan sağlam ve kalıcı renkler temin ettikleri halka özgü yöntemlere oldukça hâkimdiler.

Maraş’ta Ortaçağ Ermenistan’ında yaygın bulunan mavi (lacivert) ve kırmızı renkler, ardından altın sarısı, süt beyazı, kahverengi, leylak, siyah ve bunların tonları ilk sırayı alırlar. Maviye geleneksel yöntemle, çivit boya ile boyarlar; çivit Avrupa’dan ithal edilir [24]. Kırmızı rengi kızılkökten, sarıyı Zeytun’dan getirdikleri sarı bitkiden [keçi ayağı (dızdıbağug) olabileceği kanaatindeyiz, ç.n.]  elde ederler [25].

Rengin önemli anlamı vardır ve rasgele seçilmez; giyim-kuşamda ve gündelik hayatta kullanılan kumaşlarda uygulanan belli renkler bulunmaktadır. Renkler ve onların bileşimleri de geleneksel olarak aktarılıp Maraşlı Ermenilerin dokumalarında ve hayat tarzlarında aynen muhafaza edilmiştir.

Elbiselikler gibi gündelik hayatta kullanılan eşyaların hazırlanmasında da genellikle tek renkli kumaşlar kullanılır ve bunların üzerine zarif renk bileşimleriyle, iğne ya da baskıyla nakışlar işlenir.

Kumaş çeşidi ve rengi kadar önemli olan çizgili, benekli, baklava şekilli, zigzaglı, geometrik ve bitki formlu nakışların her birinin bir adı ve anlamı vardır.

Hacı Artin Dadyan, Khaçer Çirişyan, Mıgırdiç Dilenyan, Lomlomciyan , Artin Alabaşyan vd. [26] Maraşlı usta boyacılardır.

Basma - ıstampalama

Maraşlı ustaların elinde zanaat mertebesine ulaşan basma işi şehirde oldukça gelişmiştir. Basmacılar tahtaya oyulmuş kalıplarla kumaş üzerine nakış basarlar.

Yerli basma saǧbazar basması diye anılır; bu adı Maraşlı Sağbazaryan soyunun basma ürünlerinden almıştır. Krikor Kalusdyan şehrin Boğaz-Kesen çarşısına bitişik oturan bu kalabalık ailenin hazırladığı basmanın boyasının, kalıplarının ve bütün gereçlerin ailenin üyeleri tarafından bizzat yapıldığını nakleder. Böylece, geleneksel olarak kuşaktan kuşağa aktarılan bir aile mesleği olup adeta gerçek bir sanayie dönüşmüştür. Bitmiş ürünler hem şehirde hem de civar köylerde tüketilmektedir [27].

Basma işleminden geçen bezler kilise perdeleri ve çeşitli örtüler hazırlamakta kullanılır. Çiçekli baskılarla bezeli başörtüler, yazmalar da yaygın bir kullanıma sahiptir.

Yağlıkçılık, yani mendil işi, ince tül üzerine baskı da bu zanaatın dallarındandır. Bu zanaatı özellikle, Kümbet mahallesinden ünlü Hovhannes Çorbacıyan geliştirmişti. Tül üzerine çeşitli renklerde baskılarla büyük mendiller, yazmalar yapardı. Bütün basma takımlarını ve gereçlerini de bizzat kendisi hazırlardı. [28]

Kuyumculuk

Kuyumculuk Maraş’ta en eski ve daha çok mahallin Ermeni ustalarının sayesinde ziyadesiyle gelişmiş bir meslektir. Kaynaklar daha ortaçağ yüzyıllarında şehirde Ermeni kuyumcu ve cevahir ustalarının varlığına tanıklık eder. Bu da bize kuyumculuk ve gümüşçülük ile bunlara bağlı cevahirciliğin o zamanlarda bile yüksek bir gelişmişlik seviyesi tutturduğunu düşündürmektedir.  Yazar Pastör Sarkis, 1710’da Maraş’ta istinsah ettiği [kopyaladığı, ç.n.] bir Haysmavurkun  [kilise büyüklerini, azizleri anma günlerinin yazıldığı kitap; ç.n.] kolofonunda [Yazmaların sonunda yer alan ve yazar, basım yeri vd. bilgilerin verildiği kısa bölüm] elyazmasını ısmarlayan alıcı diyakoz [papaz yardımcısı, ç.n.] Garabed Hocadan büyük övgüyle söz eder. Garabed Hoca değerli taşlardan iyi anlayan bir tüccardır: “Allah’tan korkan, dindar, şerefli ve nazik bir insandır; Allah’ın takdisi, insanların övgüsüne mazhardır. Soylu inciler ve değerli taşlarla uğraşan bilge bir tüccar ya da faydalı ilaçlar bulan ve elde edilen maddelerin hangi ülkeden geldiğine kafa yoran bir hekimdir”. [29]
 
Ermeni kuyumculuğunun geleneklerini sürdüren Maraşlı kuyumcular bu soylu mesleği yeni tarz ve yöntemlerle geliştirirler. Altın ve gümüşten hayranlık uyandıran ziynetler, zarif kadın gerdanlıkları, bilezikler, kemerler, pirpirim tabir edilen alınlıklar, başlıklar, küpeler, yüzükler, süs iğneleri, aynı zamanda kilise takımları ve piskopos başlığı, asa, toka, haç, kupa, buhurdanlık vs. gibi ayin gereçleri hazırlarlar. Ermeni kuyumcular döküm, kakma, kaplama, ince uçlu penslerle (çift) yapılan telkâri ve oymacılık gibi birçok çeşit ve yöntemi ustalıkla icra ederler. Savat işi (savatla kaplama [gümüş üzerine kurşunla kara nakışlar yapma, ç.n.]) de mükemmellik seviyesindedir. Maraş’ta yaratılan kuyumculuk ürünleri İmparatorluğun zengin şehirlerine ihraç edilir. [30]

Terzilik

Maraş ile çevre nüfusu 19. Yüzyılın ortalarına kadar çoğunlukla bükmeli fermane, sırmalı yelek, çuha şalvar ve cüppe sako, keza kadınlara has sırmalı fermane, sako vs. tabir edilen, çuha ya da başka dokumalardan yapılma kıyafetler giyer. Söz konusu elbiselerden fermane, yelek ve şalvarın bazı kısımlarını ipek ya da altın sırma ile bezerler. Ancak bunlar giderek yerlerini Avrupa elbiselere bırakmak zorunda kalır. Bu nedenle terzilik de doğulu ve batılı olmak üzere ihtisaslaşmış iki dala ayrılır. Doğuludan kasıt, icraatçılarının İstanbul ve diğer yerlerde Osmanlı terzisi, Maraş’ta ise şaşılacak şekilde başıbozuk [düzensiz topluluk, gönüllü olarak orduya katılan er; ç.n.] diye anıldığı eski terziliktir [31].

Krikor Kalusdyan’ın derlediği bilgilere göre Avrupai terziliği Maraş’a bir Rum usta ile Halepli Artin Usta nam bir Ermeni getirirler. Sogradyan biraderler ve Halep’te terzilik öğrenip Maraş’a dönen Serop Usta Küpelyan da bu alanda hatırlanan isimlerdendir. Serop Usta Küpelyan hükümet memurlarını da memnun bırakarak kısa zaman içinde meslektaşları arasında başı çeken bir mevki edinir. Halk aba ve fermane yerine Avrupai üstlük ve elbiseler giymeye başlar. Serop Usta 1905 yılında Paris’teki Uluslararası Sergide Liyakat Sertifikasıyla ödüllendirilir. Mesleği öğrettiği 60’dan fazla çırak yetiştirir. Maraş’a yerleşen bir Kozanlı olan Hagop Nuskheciyan, Mihran Varjabedyan, Balı Balyan, Boğos Karcıyan, Manug Bilezikciyan, Nerses ve Apraham Asdarcıyan ve diğerleri de hafızalarda yer eden terzilerdir. [32]

Ayakkabıcılık

Ayakkabıcılık da terzilik gibi Doğulu ve Avrupalı olmak üzere iki dala ayrılmıştır. Avrupai ayakkabı yapanlar kunduracı tabir edilir. Bunların hepsi de Ermeni’dir. Başlarda diktikleri ayakkabıların kaba şeyler olduğu, daha sonra giderek incelip Avrupa örneklere yaklaştığı söylenir. Ermeni ayakkabıcıların, 20. Yüzyılın başlarında, mesleklerini geliştirmek amacıyla Avrupa’yı ya da Avrupalılaşmış şehirleri sık sık ziyaret etmeleri dikkat çekicidir. Çoğunlukla sipariş üzerine, tabaklanmış ve boyanmış keçi derisinden ayakkabılar yaparlar. Sanayinin yokluğu nedeniyle ve hatırı sayılır bir tüketim olmadığından büyük miktarda ayakkabı üretilmemiş, dolayısıyla da kunduracı sayısı sınırlı kalmıştır [33].

Doğunun yemeni denen pabuçları yazın kullanılır; gençler kırmızı, yaşlılar ise siyah giyerler. Kışın edik tabir edilen pabucu giyerler. İmparatorluğun son zamanlarında bu ayakkabıları daha çok köylüler ve Türkler giyerler. Keza şehirli ve köylü belli varlıklı sınıfın yolculukta giydiği postal denen, çizmenin öncüsü sayılan bağcıklı ayakkabı var. Köylerde çarık giyerler. Doğu tarzı ayakkabıları hazırlayanlara yemenici, edikçi denir. Yemeniciler aynı zamanda karçın [yünden yapılma tozluk, ç.n.] denen kadın pabucunu, keza mest denen, genellikle Türkler tarafından kışın kullanılan galoşları yaparlar. Bütün bu çeşitler hem Türk hem de Ermeni ayakkabıcılar tarafından hazırlanır. Avrupai ayakkabı konusunda Ermeniler, Doğuluda ise Türkler daha fazla ihtisas sahibidirler. İki tarafın da ayakkabıları yapıp sattıkları kendilerine ait çarşıları vardır.

Bir de kavaf denen, zanaatkârlardan ayakkabı satın alıp az bir kazançla yeniden satan dükkâncılar var. [34]

Hovhannes Salibyan, Bağdasar Zülalyan, Hovhannes Getsoyan, Nışan Mumcuyan, Khaçov Balyan, Garabed Cansızyan, Dikran Çinçinyan ve diğerleri Avrupai ayakkabılar üreten ustalardır. Boğos Atamyan, Artin Çirişyan, Boğos Sabıncıyan, Krikor Khanımyan, Harutyun Çerkezyan, Garabed Tekeyyan ve diğerleri ise mahalli ayakkabıların ustaları olarak hafızalarda yer etmişlerdir. [35]

Sepicilik

Sepicilik (debbağlık) Maraş’ın en eski ve en kazançlı mesleklerinden biri olup daha çok Türkler tarafından icra edilir. Derinin sepilendiği çukurluk yerler, diğer bir deyişle debbağhaneler şehrin güney tarafında, nehir akıntılarına yakın bulunur. Burada yerli deri ve ince keçi ya da koyun derisinden seg tabir edilen kordovan hazırlanır. Hayvanın postu şehirden ya da çevre köylerden tedarik edilir. Hayvan derisini geleneksel yöntemlerle terbiye eden Maraşlı debbağların kendilerine has sırları vardır. Deriyi açmak için tetrin denen kuru yapraklar, kırmızı boya için de kızılağaç diye bilinen bakam ağacını kullanırlar. Kocabaş hayvanların postundan deri, küçükbaşların postundan ise seg tabir edilen siyah, sarı, kırmızı kordovan elde ederler. Maraş’ın güllü şeftali nam kordovanı ünlüdür. 20. Yüzyılın başlarında, modern Avrupai yöntemlerle deri hazırlayan birkaç Ermeni sepiciye rastlıyoruz.  Hafızalarda yer eden Hagop Şamlıyan ve Halepli bir Ermeni gibi. [36] Maraş’ta hazırlanan üstün vasıflı deriler iç tüketimden maada uzak ve yakın şehirlerde de çokça kullanılmaktadır. [37]

Saraçlık (deri işçiliği, semercilik)

Bu meslek Maraşlı Türklerde çok ilerlemiştir. Saraçlar pek gösterişli at eyerleri, haşeler [eyerin veya dizginin üstüne örtülen süslü örtü; ç.n.], terki heybesi denen deri kaplı heybeler, dizginler, üzengiler, silah kılıfları, at koşumları, fişeklikler, kamçılar, kemerler; velhasıl altın ve gümüş sırmalar, ipek şeritler ve püsküllerle süsledikleri birçok güzel eşya yaparlar. Bütün bu eşyalar altın sırma ya da gümüş sim ile işlenmiş nakışlarla kaplı gerçek birer sanat numunesidir. Söz konusu uygulamalı sanatın kıyas kabul etmeyen yüksek seviyesi bu daldaki geleneğin çok eskilerden kalma olduğunu düşünmemize imkân vermektedir. Saraçların Maraş’ta, ürettikleri deri eşyaları sattıkları, Saraçhane adı verilen, kendilerine ait bir çarşıları vardır.

Saraciye denen deri eşyalar İmparatorluğun bütün önemli şehirlerine ihraç edilir. Bunların ticareti ve ihracatıyla genellikle Ermeniler uğraşır. [38]

Marangozluk (doğramacılık)

Marangozluk ya da Maraş Türkçesiyle sandalyacılık yalnızca Ermenilere ait bir meslektir. Tamamen Maraş’a has bir zanaat sayılır; dışarıdan ithal edilen diğer zanaatlardan farklı olarak Maraş’ta şekillenip gelişmiştir. Şehir ve çevresinin geniş ormanları ve ahşap bolluğu kuşkusuz bu mesleğin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Bu çevreler meşe, ceviz, kestane ve çınar ağaçlarıyla zengindir. Ormanlar bol miktarda yakacak odun ve kereste dışında şehrin marangozlarına da ahşap temin eder.

19. yüzyılın sonlarında, Maraş’ta Ermenilere ait 30’u aşkın mobilyacı dükkânı bulunmaktadır. Bunlar ceviz ve çınar ağacından güzel sandalyeler, masalar, sandıklar, çekmeceler, çerçeveler yaparlar. [39]

19. yüzyılın ortalarında Maraş’a yerleşen yabancılar, özellikle Amerikan misyonerlik kuruluşları marangozluğun şehirde gelişmesine büyük katkıda bulunurlar. Misyonerler tesislerinin mobilyalarını mahallin Ermeni ustalarına ısmarlarlar ve model albümleri ile aletler getirterek bu mesleğin gelişmesini teşvik ederler. [40]


Şehrin ihtiyaçlarını karşılamaktan başka, büyük miktarda mobilyayı basit tahta sandıklara yerleştirip katırcılar marifetiyle Adana ve Kuzey Suriye vilayetlerine ihraç ederek bol kazanç sağlarlar. [41]

Hayat tarzının ve mahalli adetlerin batılılaşmaya meyletmesiyle birlikte, Maraş evlerinde iskemle ile minderin yerini Avrupai mobilyalar alır. Marangozların ustabaşısı olan Kevork Ananyan, Aleksanyan ailesi, Vartivar Santuryan, Natıryanlar ve diğerleri Maraşlı usta marangozlar safında anılırlar [42]

Duvarcılık

20. yüzyılın başlarına kadar Maraş’ta eğitimli mühendis-mimarlar yoktu. Binaların taslak planları inşaata da genellikle göz-kulak olan tecrübeli usta zanaatkârlar tarafından hazırlanırdı. Şehirde önceden tuğla ya da ahşapla inşa edilmiş olan binaların yanı sıra giderek sayıca çoğalan kiliseler, camiler, okullar gibi kâgir binalar da bulunmaktadır. Hepsi de mahalli ustaların yeteneğinin kanıtları olan Bedesten nam kemerli pazarlar, keza akarsular ve yollar üstüne bindirilmiş sağlam köprüler taştan inşa edilen ünlü mimari örneklerdir.

19. yüzyılın ortalarından itibaren, Amerikan ve Avrupalı misyoner kuruluşlar tarafından şehrin panoramik görüntüsünü etkileyen modern ve büyük binalar inşa edilir. Bu binaların büyük bir kısmı Ermeni taş ve duvar ustalarının elleriyle hayat bulur.  Kargodoryanlar Maraşlı Ermeni inşaat ustalarının arasında ün yapmış bir ailedir. Sarkis Kargodoryan duvarcılık mesleğini babasından miras alır ve geliştirip usta bir mimar olur. Hepsi de kâgir olan, şehrin ünlü Eski Bedesten ile Yeni Bedestenini (kapalı çarşı); Tuz Han ile Khışır Hanı ve Belediye Pazarını o inşa eder. Aksu Nehrinin üç ve Ceyhan Nehrinin iki köprüsünü yeniler. Aynı zamanda Yenicekale’nin Surp Krikor Lusavoriç, Zeytun’un Surp Asdvadzadzin ve Maraş’ın Surp Kevork Kiliselerinin müteahhit mimarıdır. 1912 ile 1918 yılları arasında belediye mimarlığı yapar. [43]

Bedros ve Hovsep Zeytuntsyan, Nışan ve Hagop Vartoğlıyan, Apraham Ğırdanyan, Kevork Yemeniciyan ve diğerleri Maraşlı ünlü taş duvar ustalarıdır. Bu mesleği izleyenlerin sayısı son dönemde oldukça artar; keza bunlar Maraş çevresindeki köyleri dolaşarak evler, kiliseler ve okul binaları inşa ederler. Mahallin diğer cemaatlerinde ise bu işi yapan usta zanaatkâr hiç yok. [44]

Dülgerlik

Dülgerlikle (nacarlık) Türkler ve Ermeniler uğraşır. Nacarlar, marangozların yanı sıra, evlerin ve binaların ahşaplarını yaparlar. Bu iş evlerin ve modern binaların yaygınlık kazanmasıyla oldukça kazançlı bir hal alır. Gündelik hayatta kullanılan birtakım eşyalar da yine nacarlar, yani dülgerler tarafından yapılır. Sarkis Mahramacıyan, Mangozlıyanlar ve diğerleri Maraşlı usta dülgerlerdir. [45]

Keza tamamı Türk zanaatkârlardan ibaret;  çıkrık, aynı zamanda keser ve diğer aletlerin saplarını yapan ahşap ustaları, çıkrıkçılar var. Bunlar marangozluğun gelişmesiyle birlikte, kendi ilkel aletlerinden de yararlanarak mobilya parçaları ve dahi zeytin ağacı ve şimşirden güzel bezekler üretmeye başlarlar. [46]

Yine hepsi Türklerden oluşan; tahtadan ekmeklikler, şıra kapları, kovalar, dövenler ve diğer ahşap eşyaları yapan külekçileri de burada kaydedelim. [47]

Bakırcılık

Bakırcılık (kazancılık) Ermenilere has ve oldukça gelişme kaydeden bir meslektir. Henüz Maraş’ta cam ve seramik yaygın değilken evlerde genellikle bakır kullanılırdı. Bakırcı ustalar, Kazancı Çarşısı denen çarşıda, Avrupa’dan ithal edilen bakır levhalarla tepsi, kazan, yemek kapları, kevgir, kepçe gibi türlü çeşit bakır kaplar üretirler. Bu meslek Maraşlı Ermeni zanaatkârların becerikliliği sayesinde ziyadesiyle gelişir. Hazırladıkları bakır eşyalar uygulamalı sanatta yetkinlik ve estetik kültürü bakımından göz alıcıdır. Ustalar eliyle hazırlanan bakır eşyalar ve kaplar mahalli talebi karşılamaktan başka yakın şehirlere de ihraç edilir. Hagop Gabadyan ve biraderleri, Avedis Kumruyan, Haytayan ailesi, Avedis Sancıyan ve oğulları, Sarımenigyanlar, Sınıkcıyanlar ve diğerleri Maraş’ın usta bakırcıları olarak hatırlardadır. [48]

Bakırcılardan başka külçeci tabir edilen; eski ve kırık Avrupa bakır eşyaları eritip çekiçle döverek yeniden kullanmak üzere bakır levhalar hazırlayan zanaatkârlar da var. Sınıkcıyanlar, Avedis Tokatlıyan ve oğulları ve özellikle Gabadyanlar hatırlanan külçecilerdendir. [49]

Bakırı eriten, dökmeci denen ustaları da yeri gelmişken belirtelim. Asadur Dökmeciyan ve oğulları Adur ile Kevork, keza Yumşacıkyanlar hafızalarda yer eden isimlerdir. [50]

Kalaycılık

Kalaycılık Maraş ve çevre köylerde çok yaygın, başlı başına bir zanaattır. Maraşlı kalaycı ustalar yalnızca mahalli talebi karşılamakla kalmaz, aynı zamanda Kilikya çevresindeki yerleşmeleri dolaşıp mesleklerini icra ederler.

Kırmızı renkli bakır eşyalar, bir başka deyişle bakır kaplar ve mutfak eşyaları tehlikesizce yemek yemek için kalaylandıktan (kalayla kaplandıktan) sonra gümüş parlaklığı kazanır. Parlatılan kapları evlerde sofanın bir köşesine konan tabak rafı üzerine dizmek kabul görmüş adetlerdendir.  Temizlik düşkünü Ermeni kadınlar mutfak kaplarını kalaylatıp parlatmak için düzenli aralıklarla kalaycı ustalarına verirler [51].

Demircilik

Demircilik çoğunlukla Türklere has bir zanaat olmakla birlikte Ermeni demirciler de yok değil. Demircilik, henüz Maraş’a Avrupa demirli eşyalar girmemişken, hem mahalli tüketim hem de çevre şehir ve köylerin ihtiyaçlarını karşılamak bakımından önemli bir yer tutmaktaydı. Büyük bir kısmı Zeytun’dan getirilen demir külçeler ve Avrupa üretimi demir çubuklar demir eşyaların hazırlanmasında kullanılmaktaydı. Çok eskiden beri Maraş’ta, gündelik hayatta kullanılan çivi, sürgü vs. gibi, sonradan ucuz Avrupa mallarla ikame edilen eşyalar üretilirdi. Ama 20. Yüzyılın başlarına kadar: maşa, şiş, çengel, sacayak, bıçak,  budama bıçkısı, saban bıçağı gibi evde kullanılan eşyalara; aynı zamanda keser, çekiç, kısaç, orak, atları nallamak için nal ve çivi gibi mesleki gereçlere büyük talep vardır. Demircilik yalnızca mahalli talebi karşılamakla kalmaz, çevre köylerin ve Kilikya ovasının birtakım şehirlerinin de ihtiyaçlarını temin eder. Usta demirciler olup silah yapımcılığıyla da uğraşan Cehizyan biraderler bu meslekte isim yapmışlardı [52].

Çömlekçilik

Maraş’ta mahallin kırmızı killi toprağından, büyük talep gören testi, çanak, küp vs. gibi çömlekler yapan birkaç çömlekçi (bardakçı) çalışır. Kilden hazırlanan bu eşyaları daha sonra, pekiştiren ve su geçirmeyen yeşilimtırak bir maddeyle kaplarlar; öyle ki renkli bir seramik izlenimi uyandırır. Bunlardan başka toprak borular,  aynı zamanda çatılar için yarı değirmi kiremitler hazırlarlar. Bardakcıyanlar Maraş’ta çömlekçilikle uğraşan bir ailedir [53].

Değirmencilik

Birçok yerde olduğu gibi değirmencilik de Ermenilerin tekelinde bulunan bir meslektir. Maraş şehrin değirmenlerini döndüren bereketli ve hızlı akarsularıyla ünlüdür. Şehirde buğdayı, bulguru ve sumağı öğütülecek tahıla ve una dönüştüren, çeltiği kabuklarından ayıran vs. 25 kadar değirmen bulunmaktadır.

Hükümetin asayişsizlik ve katliamlar sırasında un ve ekmek kıtlığı yaşanmaması için Ermeni değirmencileri esirgediği aşikârdır. Cinbaşyan, Kalaycıyan, Cehdiyan, Püsükcüyan ve Balyan aileleri değirmencilikle uğraşırlar [54].

Ekmekçilik

Fırıncılıkla aynı şey olan ekmekçilik de Ermenilerin elindedir. Kömbeci ya da simitçi ve ekmekçi olarak iki çeşidi vardır. Birinciler çörek, simit, açma, boğaca vs., ikinciler ise ekmek ve yağlı kek yaparlar.

Maraş’ta evlerde de ekmek hazırlamak bir alışkanlıktır. Ev ekmeği çok incedir ve lavaşı andırır; ateşe konan sac üzerinde pişirildiği için sac ekmeği tabir edilir. İki-üç haftalık ekmek hazırlayıp kilerlerde, tahtadan yapılma özel ekmekliklerde muhafaza ederler. Sac üzerinde ekmek pişirme geleneğinin daha çok, sürekli yer değiştiren göçebe soylar ve aşiretlere has bir şey olduğunu; buna karşılık yerleşik bir halk olan Ermenilerin çok eski zamanlardan bu yana, yerleşiklik ve toprağa bağlılık fikrini simgeleyen tandır kültürüyle yaşadıklarını kaydetmek gerekir. Bunu farklı etnik gruplar arasındaki karşılıklı etkileşimlere ve farklı gelenekleri kabullenmeye bir örnek olarak söyledik. Ekmekçilerden Hampartsum Kalusdyan, Minas Toryan, Halacyan, Sazcıyan, Mıksekyan ve diğerlerini hatırlayalım [55].

Susam yağı [tahin, ç.n.] üretimi (mahsereler)

Mahsere denen mahalli preshanelerde susam yağı, yani tahin ya da şırlağan hazırlama işi beslenmeyle ilgili başlı başına bir üretimdir. Susam macunu ve yağına büyük talep olup özellikle perhiz haftalarında kullanılır. Garabed Mahsereciyan Maraş’ta bu zanaatla uğraşanlardan biridir. Sarayaltı denen semtte yine Mahsereciyan biraderlerin işlettikleri bir başka mahsere daha var [56].

Kasaplık

Aynı şekilde ustalık isteyen, Ermenilere ve Türklere has kasaplığı da Maraş’ta icra edilen meslekler arasında saymak gerekir. Maraş’ta daha çok koyun ve keçi eti kullanılır, buna ek olarak inek ya da buzağı etinden pastırma çeşitleri hazırlanır. Eti her zaman taze satarlar. Şehrin mezbahalarında kesilen etler her gün sallaklar [kasap çırağı, ç.n.] marifetiyle kasap dükkânlarına getirilir. Kasap, mesleğinin verdiği alışkanlıkla eti uygun parçalara ayırıp tüketim taleplerine göre hazırladıktan sonra satar. Antosyanlar, Çarıkyanlar, Nalçacıyanlar, Kaskasyanlar, Arakelyanlar, Karakaşyanlar, Burunsuzyanlar, Yağubyanlar ve diğerleri hatırlarda kalan birkaç kasaptır.

Sabunculuk

Sabun üretimi de hayli gelişmiş olup daha çok Ermenilerin elindedir. İlk sabun fabrikası masbanayı Garabed Çorbacıyan ve ortağı Garabed Mahsereciyan kurarlar. Boğos Muradyan’a ait bir başka masbana daha vardır. Başlıca sabun üretimini bu iki fabrika gerçekleştirir. Masbanalar, ilkel imkânlarla çalışan küçük imalathanelerdir ama mahalli talebi, hem Maraş hem de çevre köylerin sabun ihtiyacını dolu dolu karşılarlar. Sabun üretimi de yeterli ihracat imkânları bulunmadığından mahalli tüketimle sınırlı kalır [57].

Tarakçılık

Tarakçılık da tamamen Ermeni zanaatıdır. Ermeni ustalar evde kullanılmak üzere bir tarafı sık, diğeri seyrek dişli iki taraflı taraklar, aynı zamanda tek taraflı küçük taraklar üretirler. Tarak yapımında yaprakları her daim yeşil, sarı renkli sert ve çok değerli bir ağaç olan şimşiri kullanırlar. Tamamen elle gerçekleştirilen üretimin ilkel imkânlarla büyük miktarlara ulaşamayacağı doğaldır. Ancak bu taraklar, Avrupalı ucuz emsalleri ithal edilip tarakçılık zanaatını unutturana kadar Maraş ve çevresinde kullanılmaktaydı. Mikilyan ailesi ve diğer birkaç kişi bu işte isim yapmışlardır. [58]

Semercilik

Maraş ile çevresinde demiryolu ve araba için yollar bulunmadığından nakil vasıtası olarak eşek, katır ve taşıyıcı atlar kullanılır. Dolayısıyla semercilik de hayli talep gören bir zanaattır. Semercilikle Türk ve Ermeni zanaatkârlar uğraşır. Bunlar yük beygirlerine semerler yaparlar; ayrı bir zanaat dalını temsil eden saraçlar da atlar için eyerler üretirler. Harutyun Kantsabedyan, Pitiryanlar ve Karaboyacıyanlar bu işte hatırlanan kişi ve ailelerdir. [59]

∗∗∗

Kaynaklar bize Maraş’ta çorapçılık, kürkçülük, külahçılık gibi zanaatların ve bunların ticaretiyle uğraşan ustaların varlığından söz ediyor. Hovhannes Varjabedyan şehrin ilk fotoğrafçısıdır. 1888’de Fernuz Piskoposu Nigoğayos Tavityan’ın (Khorkhoruni) at üzerinde oturmuş silahlı bir fotoğrafını çektiği için ve diğer suçlamalarla hapse atılıp Halep’e götürülür ve büyük güçlüklerle oradan kurtulmayı başarır. [60]

Maraş’ta faal fotoğrafçılar arasında, sık sık Maraş’a gelip çalışan Antepli ünlü fotoğrafçı Hovhannes Halladjian ve Aleksiyanos Üvezyan da hatırlanan isimlerdir [61].

Saat tamir edenler ya da satanlar diye anlamamız gereken saatçiler de var. Maraş’ın başlıca saatçisi Türklerin “saatçi keşiş” diye adlandırdıkları, 1895 katliamlarında şehit düşen Papaz Der Zakar Saatcıyan’dır. Bedros Cırnazyan da bu işte hatırlanan bir isimdir. [62]

Maraş’ta mesleklerin büyük çoğunluğu, İmparatorluğun Ermeni nüfuslu diğer birçok yerinde olduğu gibi, aile zanaatları olup aileler bu zanaatlarla anılırlar; ‘boyacı’, ‘basmacı’, ‘alacacı’, ‘bardakçı’, ‘kuşakcı’vs. gibi nitelemeler Boyacıyan, Basmacıyan, Alacacıyan, Bardakcıyan ve Kuşakcıyan soyadlarına dönüşür. Mesleklere atfedilen isim ve kıyafetlerin büyük çoğunluğu Arap ve Türk menşelidir.

Şehrin tecrit olmuş halinin, ticaret yollarından kopukluğunun ve kısıtlı ekonomik şartlarının Maraşlı Ermenileri kimi zaman çoklukla Adana, Tarsus, Halep ve diğer yerlerde gurbetçiliğe mecbur bıraktığını söylemek gerekir.

Maraş’taki mesleki esnaf birlikleri (loncalar) hakkında neredeyse hiç bilgi bulunmamaktadır.

Şüphesiz, çok eski zamanlardan beri Ermeni Yaylası ve Kilikya’nın birçok şehirleri benzeri Maraş’ta da milli aidiyet temelli, aynı meslekle uğraşan, usta ve işçi, meslektaşların bir araya geldikleri bağımsız mesleki cemiyetler, esnaf kuruluşları vardı. Geçmişte esnaf kuruluşlarının varlığına tanıklık eden, meslektaş gruplarına, özellikle dokumacılara has birçok gelenek ve adlandırmalar bulunmaktadır.  Aslında usta-çırak ilişkilerinde yansıyan kimi unsurlar: meslek hiyerarşisi, çırakların eğitiminin idaresi ve ustabaşı, usta, kalfa gibi belli unvanlar esnaf birliklerinden kalma tezahürlerdir.

Maraş’taki zanaatlar ve zanaatkârlıklar hakkında söz söyleyip de mahallin yetimhanelerine ve dulların barınıp çalıştığı işliklere değinmemek mümkün değil. 1894-1896 yıllarında, Sultan Abdülhamit’in hükümdarlığı zamanında vuku bulan kırımlardan sonra, Ermeni ve yabancı kuruluşlar elbirliğiyle binlerce Ermeni yetimin; kimsesiz, savunmasız kadın ve kızların yardımına koşarlar. Amerikalı ve Avrupalı misyonerler, yardım ve eğitimin yanı sıra, onların kendi kendilerine yeter duruma getirilmelerine ve bundan sonraki hayatlarını idame ettirebilecekleri zanaatlar öğrenmelerine öncelik verirler. Bu maksatla, yetimhanelere bitişik atölyeler, dul kadınlar için ise dul evleri ve işlikler kurarlar. Çok sayıda yetim, dul ve kız buralarda kendi geçimlerini sağlarlar.

Yetimhanelerdeki çocuklara zanaatlar öğretmek üzere mahallin en iyi ustaları çağrılır. Öğretilen başlıca zanaatlar dokumacılık, ayakkabıcılık, terlikçilik, marangozluk, ekmekçilik vs. dir. Kızların büyük çoğunluğu ise nakış ve dantel işiyle uğraşır.

Maraş’ın İngiliz ve daha sonra Amerikan Eben-Ezer yetimhanesinde yıllarca hizmet eden İskoç misyoner Agnes Salmond hatıralarında yetişkin yetimlerin dokuduğu bezin, keza yetimhaneye bitişik fırında pişirilen ekmek ve çöreklerin halk arasında iyi isim çıkardığını; kısa zamanda ayakkabıcılık öğrenen yetişkin çocukların ise bütün yetimlerin pabuçlarını bizzat hazırlayıp tamir ettiklerini anlatır. [63] Diğer zanaatları takip etmek isteyen çocuklar şehrin en iyi ustalarının yanına gönderilirler.  Böylece çocukların büyük bir çoğunluğu meslekleri bihakkın öğrenip yetimhanelerden ayrıldıktan sonra iş hayatında başarılı olurlar. Salmond kızların işlediği, Londra’da büyük talep gören ve böylece yüzlerce dul ve fakir kadınla yetim kıza iş imkânı sağlayan iğne oyalarından da övgüyle söz eder. [64]

Misyonerlik kuruluşlarının yetimlere yardım faaliyeti söz konusu zanaatların gelişmesi ve muhafazasına büyük fayda sağlar.

  • [1] Hovsep Der Vartanian, 1920 Maraş Katliamı ve Geçmişe Kısa Bir Tarihi Bakış [Maraşi Çartı 1920’in Yev Badmagan Hamarod Agnarg Mı Antsyalin Vıra (Մարաշի Ջարդը 1920-ին Եւ Պատմական Համառօտ Ակնարկ Մը Անցեալին Վրայ), ç.n.], Birinci Baskı, Halep, ‘Araks’, 1927; İkinci Baskı, ‘Arevelk’, Halep, 2010, s. 46. (Ermenice)
  • [2] T. K. Hagopyan ve diğerleri, Ermenistan ve Komşu Çevrelerin Yer İsimleri Sözlüğü   [Erm. Hayasdani yev Haragits Şırçanneri Değanunneri Pararan (Հայաստանի եւ Յարակից Շրջանների Տեղանունների Բառարան), ç.n.], Cilt 3, Erivan, Erivan Üniversitesi yayını, 1991, s. 722. (Ermenice).
  • [3] Maraş’taki zanaatlarla ilgili bilgilerin büyük bir kısmını Krikor Kalusdyan’ın Maraş ya da Kermanig ve Kahraman Zeytun [Maraş gam Kermanig yev heros Zeytun (Մարաշ կամ Գերմանիկ եւ հերոս Զէյթուն); ç.n.] başlıklı kitabından (2. baskı, New York, 1988 (Ermenice)), keza diğer yazılı ve sözlü kaynaklardan derledik..
  • [4] Lapa: pamuğu işlemek ve ağartmakta kullanılan, özel olarak hazırlanmış yoğun bir bileşim.
  • [5] Bkz. H. B. Boğosyan, Hacın’ın Genel Tarihi [Hacıni Inthanur Badmutyunı (Հաճընի Ընդհանուր Պատմութիւնը), ç.n.], Los Angeles, 1942, s. 171. (Ermenice)
  • [6] Haşıllama: Dokumada kullanılacak olan çözgü ipliklerinin mukavemetini artırmak için ipliği özel bir bileşimle hazırlanmış ağdalı bir sıvıya banma işlemi.
  • [7] Kalusdyan, a.g.e., s. 284.
  • [8] a.y.
  • [9] a.y., s. 286.
  • [10] Destan: epik şiir.
  • [11] Kalusdyan, a.g.e., s. 286.
  • [12] Metinde beş-beter; beş misli beter anlamında kullanıldığı kanaatindeyiz; ç.n.
  • [13] Dörtlüklerdeki mahalli ağzı aynen muhafaza ettik; ç.n.
  • [14] Kalusdyan, a.g.e., s. 429.
  • [15] Hovsep Der Vartanyan, a.g.e., s. 66; Nazig Avakyan, Ermeni Halk Giysisi (19. Yüzyıldan 20. Yüzyılın başlarına kadar) [Haygagan joğovırtagan darazı (Հայկական ժողովրդական տարազը (XIX դ.-XXդ. սկիզբ)), ç.n.], Erivan, Ermenistan (SSC) Bilimler Akademisi, 1983, s. 14. (Ermenice)
  • [16] Kalusdyan, a.g.e., s. 290-291.
  • [17] Serig Tavtyan, Ermeni Nakışı [Haygagan Aseğnakordzutyun (Հայկական Ասեղնագործութիւն), ç.n.], Erivan, yay.  Ermenistan (SSC) Bilimler Akademisi, 1972, s. 50. (Ermenice)
  • [18] Maraş nakışçılığının yüksek sanat numunelerine müzelerde ve kişisel koleksiyonlarda rastlamak mümkündür. Şehre ait iğne işi nakışların zengin bir koleksiyonu Halep hazinesinde muhafaza edilmektedir.  Tekmil parçalarıyla kilise kıyafetleri: altın sırma, sim ve ipek iplikle işlenmiş kolluklar, atkılar, bezekli piskopos başlıkları,  iğne işi havari resimleriyle süslü kuşaklar; sırmalı, simli nakışlı terlikler, mihrap örtüleri, ipekli kupa örtüleri, keten perdeler vs. Maraş’ın bir zamanki zengin nakışçılığının bize ulaşan değerli tanıklarıdır. Açık sarı ipek üzerine altın sırma işlemeli piskopos cüppesi (Maraş, 19. Yüzyıl başları) Ermeni ve yabancı uzman ziyaretçilerin hayranlığına mazhar olmuştur.
  • [19] Kalusdyan, a.g.e., s. 292.
  • [20] Halı atölyeleri.
  • [21] Kalusdyan, a.g.e., s. 291.
  • [22] a.y., s. 306.
  • [23] Başpiskopos Ardavast Sürmeyan, Halep Ermenilerinin Tarihi [Badmutyun Halepi Hayots (Պատմութիւն Հալէպի Հայոց), ç.n.] başlıklı kitabında, boyacılık ve dokumacılığın eski zamanlardan beridir Halep’te yerleşik Maraşlı Ermenilerin alışıldık zanaatları olduğunu yazar. Bkz.: Başpiskopos Ardavast Sürmeyan, Badmutyun Halepi Hayots, Cilt 3, Paris, 1950, s. 974. (Ermenice).
  • [24] Kalusdyan, a.g.e., s. 292.
  • [25] Nazig Avakyan, a.g.e., s. 14.
  • [26] Kalusdyan, a.g.e., s. 291-292.
  • [27] a.y.
  • [28] a.y.
  • [29] Halep Surp Karasun Manuk Kilisesine ve Şahıslara ait Ermenice Yazmaların Kataloğu [Tsutsag Hayeren Tserakrats Halebi S. Karasun Mangunk Yegeğetsvo Yev Masnavorats (Ցուցակ Հայերէն Ձեռագրաց Հալէպի Ս. Քառասուն Մանկունք Եկեղեցւոյ Եւ Մասնաւորաց), ç.n.], derleyen Başpiskopos Ardavast Sürmeyan, Cilt 1, Kudüs, 1935, s. 153. (Ermenice).
  • [30] Maraş’ın kuyumculuk geleneğinin en iyi tanıkları Soykırımda sağ kalan Maraşlı Ermeni göçmenler tarafından kurtarılıp bin bir fedakârlıkla Halep’e taşınarak şehrin Surp Karasun Manuk Kilisesine bitişik Hazine-Müze’de muhafaza edilen, Maraş kiliselerine ait kilise eşyaları ve ayin kaplarıdır. Bu koleksiyon yüzyıllar boyunca Maraş kiliselerinde biriken kilise takımlarının ve paha biçilmez eşyaların küçük bir kısmını temsil etmektedir. Bir zamanlar Maraş kiliselerinin mihraplarını süsleyen altın kaplı gümüş kupalar, küçüklü büyüklü haçlar, kutsal ekmek kutuları, şamdanlar, buhurdanlıklar bugün onların geçmişteki şanı ve güzelliğini anlatmaktadır. 40 kadar parçadan oluşan bu istisnai koleksiyon Maraş’taki sanat kültürünün ve farklı zanaat dallarının incelenmesi bakımından özel bir ilgi odağıdır. Bunlar birer sergi eşyasına dönmeden önce Maraş kiliselerinde, 1923’ten itibaren ise Maraşlı hemşerilerin çabalarıyla Halep’teki Ermeni göçmen kampında inşa edilen Surp Haç kilisesinde kullanılmış ve işte sonra da mahallin hazine dairesinde muhafazaya alınmışlardır.
  • [31] Kalusdyan, a.g.e., s. 292.
  • [32] a.y., s. 293.
  • [33] a.y., s. 294.
  • [34] a.y.
  • [35] a.y.
  • [36] a.y., s. 298.
  • [37] a.y., s. 305.
  • [38] a.y., s. 297.
  • [39] a.y., s. 295.
  • [40] a.y.
  • [41] Halepli önde gelen Ermeni ailelerin evlerinin mobilya ve doğramalarını sık sık Maraşlı marangoz ustalara sipariş ettikleri bilinen bir gerçektir.  
  • [42] Kalusdyan, a.g.e., s. 295.
  • [43] a.y., s. 927.
  • [44] a.y., s. 297.
  • [45] a.y., s. 296.
  • [46] a.y.
  • [47] a.y.
  • [48] a.y., s. 299.
  • [49] a.y.
  • [50] a.y.
  • [51] a.y., s. 299.
  • [52] a.y., s. 300.
  • [53] a.y., s. 302-303.
  • [54] a.y., s. 301.
  • [55] a.y., s. 301-302.
  • [56] a.y., s. 303.
  • [57] a.y., s. 303.
  • [58] a.y., s. 296.
  • [59] a.y., s. 907.
  • [60] a.y., s. 297.
  • [61] Bkz. Mihran Minasyan, Les photographes Arméniens d’Ayntab et de la Cilicie. Bref aperçu [Antepli ve Kilikyalı Fotoğrafçılar; kısa bir değerlendirme; ç.n.] (makale yayına hazırlanmaktadır) (Fransızca).
  • [62] Kalusdyan, a.g.e., s. 300.
  • [63] a.y., s. 489.
  • [64] a.y.