Harput kenti. Fırat Kolejinin kızlara ait yatılı bölümünden içeri (Kaynak: Amherst College, Archives and Special Collections, William Earl Dodge Ward Papers).

Harput - Halk Hekimliği

Yazar: Adom H. Bucikanyan, 20/11/2018 (son değişiklik: 20/11/2018), Çeviren: Arlet İncidüzen

Önsöz-Yazarın Sözü

Diğer tarihi Ermeni yerleşim yerlerinin yanı sıra Harput’taki halk hekimliği, tedavileri hakkında da yazmama karar verildiğinde, konuya girmeden önce “memleketim” hakkımda bazı kişisel deneyimlerimden ve düşüncelerimden bahsetmeyi uygun gördüm.
Harputlu bir ailenin Lübnan’da yetişmiş bir ferdi olarak, gençliğimden itibaren zihnim bu yörenin harikalığı ve yerlilerinin “sayısız” faziletleriyle doludur.
Harput’a yerleşmiş Alman, İngiliz, Fransız ve Amerikalı misyonerlerin ektiği ruhani ve akılcı tarlaları duyarım. Alman öğretmen okulu ve yetimhanesinin “Pastör”ü Ehmann ve Amerikalıların eğitim kompleksi haline gelen, daha o tarihlerde merkeze uzak bölgelerden gelen eğitime hasret gençler için yatılı kız ve erkek okulları bulunan “Fırat Koleji”ni bilirim. Onların kurduğu eğitim hastanesini duymuşumdur. Buradan yetişen Ermeni doktor ve hemşireler Türkleri ve Kürtleri de tedavi edermiş. Ve Vahe Hayg’ın kallavi eserinin durduğu yer [1], evimizin “başköşe”sini teşkil ederdi. Biz küçüklerin o tarlalardan “aydın”lar da yetişip yetişmediğini sormamız şaşırtıcı değildi.

Hatta büyükbabamın Fırat Koleji’nden iş arkadaşı birkaç profesörün soyadlarını bile bilirdik. Bahsi geçen büyükbabam, 1 Mayıs 1915’te, Getronagan Okulunun müdürü Tılgadintsi’yle birlikte, “basit bir sorgulama” için karakola çağrılmış, hapishanede işkence gördükten sonra öldürülmüştür. [2] Hovhannes’in tüccar kardeşi Boğos ve kız kardeşleri Hıripsime de benzer işkencelere uğradıktan sonra öldürülmüştür. Aile arasında o “karanlık günler”de Alman ve Amerikalı misyonerlerin hayatları pahasına Ermeni kurtararak sakladıkları anlatılırdı.

1) Harput. Karacyan ailesi, 1910 dolayları. Ayakta, soldan ikinci: sonradan Ağavni Taşcıyan ile evlenen Dikran Karacyan. Dikran ile Ağavni, Adom Bucikanyan’ın (bu makalenin yazarı) anne tarafından büyükbabası ve büyükannesi oluyorlar. Dikran 1915’te öldürülür. Resimde Dikran’ın sağındaki ikinci kişinin yanında yer alan ve elinde bir kitap tutan yeniyetme çocuk, onun kardeşi Garabed Karacyan. Geriye kalanlar, ailenin adları bilinmeyen diğer üyeleri (Kaynak: Adom Bucikanyan koleksiyonu, Montréal).

2) Harput, 1897 dolayları. Hovhannes Bucikanyan’ın karısı Maritsa Tüfenkciyan’ın ailesi. Soldan sağa, ayakta: Maritsa’nın annesi Hırepime, yanı başında oturan, Maritsa’nın babası Karekin. Maritsa (doğumu 1883), babasının sağında oturmuş, başında beyaz bir kurdele var (Kaynak: Susan Sobaje (Sobacı) koleksiyonu, Fresno, Kaliforniya).

Annemin babası Dikran Karacıyan da öldürülmüştü. Annem, bizim ilkokuldan önceki Ermeni eğitimimizi öğretmen olan anneannem Ağavni’ye teslim etmişti. Anneannem, Harputluların daima “Ermenice konuştuklarını” sürekli tekrarlayarak bize mükemmel bir eğitim vermiştir. Ağavni nine, dişi ağrıdığında dişetlerini rakıyla “ovar” ve eczacı olan babama sataşırdı: “Siz Protestansınız, bu ilaç size gelmez.” Acaba Ağavni bayram günlerinde ortaya çıkardığı vişne rakısı/votkasını sadece tedavi edici etkileri nedeniyle mi hazırlardı? Ağavni, Beyrut’un kuzeyindeki Ğazir’deki, İsviçreli misyoner Jakob Künzler’in idare ettiği Ermeni yetimhanesinde çalışmıştı. Onun sakladığı yetimhane evraklarını karıştırırken kaşıntım tuttuğunda, “bu döküntü, gel yoğurt süreyim” derdi. Ağavni, Tanrı’yı “adını sevdiğim” diyerek methederdi.

Aile yaşantımızın merkezinde Harput vardı. Beyrut’taki Harputlular Derneği, Harput/Mezire şehirleri ile civar köylerden olan memleketlileri buluştururdu. Dernek, hâlâ resimli bir takvim yayınlamayı sürdürmektedir.

Ailemizin diş hekimi Hüsenikliydi, babamın ve benim berberimiz ise Harputlu. Beyrut’un Rmail semtindeki, ayna ve resimlerle kaplı dükkânında her daim kravatlı Bay Yeğya (Der Manuelyan) makasını havada on iki kere şakırdattıktan sonra saçlarımı kesmeye başlardı. Eskiden bir şeyler mırıldanırdı ama ben henüz manasını anlayacak seviyede değildim. Arada bir monoloğuna ara verir ve Harput lehçesiyle “anladın?” diye sorardı. Oğlu Kristapor, ABD’de meşhur bir fotoğrafçı oldu.

Muhtemelen evimizin Harput’la dolu ortamı, nice şehitler verdikten sonra “yabancı topraklar”da yeni bir hayat kurmuş olan büyüklerimizin yaşama arzusunu güçlendiriyordu. Acaba Harput’la yaşama biçimi onlar için bir nostalji miydi yoksa bir gün oraya geri dönebileceklerini mi hayal ediyorlardı?

İlk gençlik yıllarımda ailenin bu “Harput-merkezli” v sadece Harput eyaletinden olan “hemşeri”lerle, Mezireli, Hüsenigli, Morenigli vb., sıkı bağlar kurulmasını sağlayan yaşam biçimini garipsemeye başlamıştır. Komşu yörelerden, Dersim, Malatya, Diyarbakır gibi, olan köylülere de görüşülebilirdi, “yani” münasipti. Bana, “temiz imanlı” Harputluların bu özel tavrı garip gelmektedir. Acaba, “bizim gibi sürekli Ermenice konuşmazlar” dedikleri Kilikyalılardan sakınmak için miydi? Peki ya onlar Harputlular hakkında ne düşünüyorlardı? Acaba biz Ermeniler arasında “hemşericilik” mi vardı, var?

1) Harput kentinin Yukarı mahallesinden genel bir resim (Kaynak: Harvard University, Houghton Library).

2), 3) Harput kentinin Yukarı mahallesinde yer alan Amerikan Fırat koleji (Kaynak: Harvard University, Houghton Library).

Demografi, İklim ve Hidrografi

Bir bölgenin demografik özelliklerinin, iklim ve su kaynaklarının o bölge halkının yaşa biçimi, gelenekleri, zanaatları ve dolayısıyla genel sağlık durumuyla alakalı olduğu bilinmektedir.

Bedros Depoyan’ın, “Harput ve civar bölgeleri” başlıklı bölümünden, Mamuret-ül Aziz Eyaletinin Toros ve Aladağlar sıradağlarıyla çevrili Harput Kazasının yüksek mevkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu dağlar kademeli iç bükey bir form alıp verimli bir ovaya (“Altın Ova”) dönüşerek yaklaşık olarak 360 köyle, çoğunluğu Ermeni köyü, süslenmektedirler. [3]

Coğrafi Konum ve İklim: Eyalet, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğusunda, kuzeyden Karadeniz’e ve güneyden günümüzdeki Suriye sınırına neredeyse eşit mesafede bulunmaktaydı; yazları sıcak, kışları ise karlıydı. [4] Harputlu Ermenilerin anlattıklarına göre o kadar kar yağışı olurmuş ki şehrin dar sokakları kullanılamaz hale gelir ve yöre halkı kışın “damdan dama” dolaşırmış. Deniz seviyesinden 1290 m yükseklikteki dağlık yapıdaki Harput ve “Altın Ova” ile aynı seviyede bulunan, 1074 m yükseklikteki Mezire (Mamuret-ül Aziz) Osmanlı eyaletinin iki önemli şehriydi. [5]

Hidrografik Yapı: Eyalet, kuzeyden ve güneyden Murat Çayı ve Fırat Nehriyle sınırlanmaktadır. Bu sayede bölge bir nevi sulak bir yarımadaya benzemektedir. Yazları pek sağlıklı bir havası olmayan, bol sinekli bir hal alabilmektedir. Doğa hayvan ve bitki çeşitliliği bakımından zengindir. Bölgede buğday, arpa, tahıl, baklagil tarımı yapılmakta, çeşitli, pamuk, üzüm ve dut yetişmektedir.Baharda, karların erimesiyle birlikte Fırat ve Murat nehirlerini çeşitli çay ve dereler bağlanmaktadır.Köylerde doğal ve yapay kaynaklar bulunmaktadır.

Sellerin ovalardan getirdiği suyun, mineral bakımından zengin olduğunu okumaktayız. [6] Harput’ta Dzovk isimli bir de göl bulunmaktadır ancak suyu acıdır. Bu gölden çıkan Khıdud isimli balık kışlık erzak olarak kurutulurdu. [7] Burada, Harputluların Çermug kazasındaki kaplıcalara çeşitli hastalıklarını iyileştirmek için gittiklerini ekleyeyim. Diğer minerallerden kürkürtlü suyu özellikle romatizmaya iyi gelmekteydi. [8] Dağlardaki maden çeşitliliği dikkate alındığında muhtemelen Dzovk’un suları da bunları barındırdığı için acı olmalıdır. Khıdud, muhtemelen yıllar içerisinde göl suyuna uyum sağlamayı başarmıştı. Khıdudun etinin, yöre halkının sağlığına nasıl bir etkisi olduğu sorgulanabilir.

Harputluların, Harput şehrin dağlık bölgelerinden olan Sinamud semtinin buzluğundan kopartılmış buz parçalarını kullanarak kendine has bir yiyecek muhafaza etme yöntemi vardı. Bu, buzluklar, dağın yamaçlarındaki derin yarıklardaki taşlaşmış kar parçalarıydı ve bunlar yazın en sıcak aylarında bile erimeden dururlardı. [9]

Kış vakti, Harput kentinden resimler (Kaynak: Amherst College, Archives and Special Collections, William Earl Dodge Ward Papers).

Temiz dağ havası, içme ve temizlik amaçlı kullanılan suları dikkate alındığında, Harputluların sağlıklarının sağlam olduğu ortadadır, tabii belirli olumsuz etkenler yaşanmadığı sürece... Harputlular, sabun kullanırlardı. Sabun, bölgedeki tüccarlar tarafından şehre getirilirdi. [10]

Ayrıca, Harputlular, Altın Ovada bolca yetişen, baklagiller, tahıl ve meyve içeren oldukça sağlıklı bir besin kaynağına sahipti. Üstelik, Kafkasya ve Rusya’ya şarap ihraç etmekteydiler. Evde “yapılan” şarap ve rakı/votka da atadan kalma bir temkinli alışkanlıkla tüketilirdi. [11] Afyon yetiştiriciliğine gelirsek, bu yavaş yavaş tarımın gelişmesiyle ortaya çıkmış ve şayet gerçekten doğruysa afyon bağımlılığına sebep olmuştur. [12]

Ancak sıhhi bir hal alana kadar, belediye kalfası Boğos Efendi Dzeron’un da belirttiği gibi, Harput ovasındaki Parçanc, gibi köyleri 1870’lere kadar temel kanalizasyon sisteminden mahrumdu. “Evlerdeki tuvaletler suyla kapatılmazdı, modern tuvalet sistemimiz yoktu, sokakların genel temizliği, birçok sokağı geçilmez çamur deryalarına çeviren sağanak yağışların işiydi... Tuvaletler evin arka avlusunda veya sokaklarda, duvara oyulmuş girintiler hatta çoğu yerde girintisiz şekilde olurdu... Avlunun köşeleri, daha çok çocuklar tarafından umumi tuvalet olarak kullanılırdı.” Bu şartlar altında, bulaşıcı hastalıkların boyutunu tahayyül etmek güç değil.

1870’lerde, Boğos Efendi Dzeron, kendi köyü Parçanc için, genel hijyenik temizliği aksi halde “vergi ve hapis cezasıyla” zorunlu kılan bir belediye emri çıkartmayı başarır. Dzeron ayrıca çiçek aşısı da getirtip uygulanmasını mecburi kılar. [13]

Harput Şehrinin Sanayisi

Diğer Ermeni yerleşim yerlerinde olduğu gibi Harput’a da özgü zanaatlar bulunmaktaydı. Dinciyan bunları terzilik, ayakkabıcılık, demircilik, marangozluk, doğramacılık, kuyumculuk, kasaplık, kumaşçılık ve berberlik (berberler aynı zamanda yarı-doktor, yarı-dişçi de sayılmaktaydı) olarak saymaktadır. [14]

Sağlık bakımından, Harput’a özgü, kısmen yöredeki ham maddelerden kaynaklı bir sanayi bulunduğunu da belirtmek gerekir. Duy yetiştiriciliğine bağlı olarak ipek üretimi. Dut yapraklarına tutunan ipek böceği kozaları sıcak suyla “çözülür”, ipek teller hazırlanır ve bunlarla da ipek kumaş dokunurdu. Şehirde, buharlı makinelere sahip iki fabrika bulunmaktaydı: Fabrikatoryan (Mezire) ve Kürkçüyan (Harput şehri) ailelerinin fabrikaları. [16] Ve bu fabrikalarda çoğunlukla kadınlar çalışmaktaydı.


Taşrada, Bakır Madeni’nde zamanda her türde çalışmanın elle yürütüldüğü aynı altınla karışık bakır madeni de bulunmaktaydı. Harput şehrindeki Parigyan Biraderlerin demir dökümhanesinde tarım aletleri ve diğer aletler üretilmekteydi. [18] Diğer bir zanaat da dericilik ve bu amaçla kullanılan tabakhanelerdi. Tabakhaneler için büyük oranda suya ihtiyaç duyulmaktaydı. En büyük işletmelerden biri Harput şehrinin “aşağı mahalle”sindeki vadilerden birindeki gür suyu o9]lan bir pınarın üzerinde bulunmaktaydı. Ovanın köylerinde başka imalathaneler de vardı. [19]

1) Harput kenti. Aşağı mahalle, Kapusen kilisesinin yanı. Dört adet oturma yeri olan dönme dolap (Kaynak: Amherst College, Archives and Special Collections, William Earl Dodge Ward Papers).

2) Harput kentinde bir berber, çalışma esnasında (Kaynak: Amherst College, Archives and Special Collections, William Earl Dodge Ward Papers).

Şüphesiz ki o dönemde Harput’un sanayi öcülerinden veya Mezire belediysinden ekolojik bir anlayış beklenemezdi. Ancak bu işletmelerden çıkan kirli suların kazanın genel sağlık durumuna ne gibi bir etkisi olduğu sorulabilir. Sayısız ipek böceği kozalarının kalıntıları ve tabakhaneden atılan derilerin çürümüş kısımları zararlı maddeler arasında sayılabilir. Bu vesileyle Norveçli Henrik Ibsen’in (1828-1906), fabrikaların kirli suları ve onların toplum sağlığı üzerinde etkilerini konu edinen “Enfolkefiende” ("Halkın Düşmanı” isimli oyununu hatırlatalım).

Bir de çalışanların “meslek hastalıkları” söz konusu. [20] Yani dokuma fabrikalarında solunum güçlükleri yaşanır ve akciğer iltahaplanması ve öksürük gibi sorunlara rastlanır. Bakır madeni işçileri için kanser riski bulunur, metal işçilerinde de genellikle deri hastalıklarına rastlanmaktadır. Acaba işverenler, hasta çalışanlarının sağlık sorunlarıyla nasıl ilgileniyorlardı, onları Harput’taki Amerikan misyonunun hastanesine tedaviye gönderiyorlar mıydı? Bu konuda herhangi bir bilgiye ulaşamadım. Bu konuda da Boğos Dzeron’un örneğinin takip edenler olmuş mudur?

Harputluların Tedavilerle İlgili Toplumsal İnanışları

Diğer kazalarda olduğu gibi Harputlular da “kötü cinlerden” veya alklerden gelecek zararlardan korunmak için birtakım “tedavi” önlemleri alırdı. Harputlular, ziyarete giderek, doğaüstü yöntemlerle, iyi ruhların desteğiyle veya kötü ruhların kovulması gibi yöntemlerle mucizevi tedavilere bel bağlardı. Bu konuda Parçanc ve Tadem köylerine ait bilgilerin, ovanın diğer köyleri için de geçerli olması çok muhtemeldir.

1) Harput bölgesinde çekilmiş, büyük ihtimalle Kürt kadınları gösteren bir fotoğraf (Kaynak: Harvard University, Houghton Library).

2) Mamuret-ül Aziz’deki (Mezire) Amerikan Annie Tracy Riggs Hastanesinin önünde yerli kadınları gösteren bir fotoğraf (Kaynak: Harvard University, Houghton Library).

Amerikalı misyoner Doktor Fred Shepard (1855-1915), Harput ya da Dersim’in köylük çevrelerini ziyareti esnasında. Sağda oturmuş, beyaz giyimli; sol tarafta da şapkası görülüyor. Yerli Kürtler etrafını almışlar (Kaynak: Harvard University, Houghton Library).

Batıl İnanışlar, Doğaüstü Varlıklar ve Korunma Yöntemleri

Cinler: Yöresel inanışa göre tamamen kötü varlıklar olmasalar da eğer isimleri açıkça anılırsa ya da ailece yaşadıkları kuyuya taş atılırsa “insanoğlu”na düşman kesilirler. Cinleri, “evin çoluk çocuğunun başına bela olabilecekleri” için kızdırmamak gerekir. [21] Cinlerin aslen kötü olan türü Alklerdir.

Şıvodlar (kadın hayaletler): Yeni doğmuş bebeklere ve lohusalara zarar verirler.

Kem Göze Karşı: Güzel çocuklar, bol süt veren inekler ve mandaları korumak için köylüler, bunların saçlarına veya üzerlerine tılsımlı taşlar ve hastaların boynuna da içinde dualar olan üçgen bir kutu asarlardı. [22]

Apsonlar/Dualar: Belirli durumlar için yazılmış dualar, kutsal yazılar. Örneğin bunlar yüzdeki yaraları iyileştirmek veya sıtma nöbetlerini durdurucu dualar, yazılar içerirlerdi. [23]

1) Harput’ta bir anne ile çocukları (Kaynak Rigsarkivet/Danimarka Milli Arşivi, Kopenhag. Matthias Bjørnlund'a teşekkürlerimizi sunarız).

2) Harput çevresinde, atı üzerinde bir Kürt. Sağında duran muhtemelen kızı (Kaynak: Amherst College, Archives and Special Collections, William Earl Dodge Ward Papers).

Lohusa ve Yenidoğanın Korunması ve Sağlık Meselelerine Bağlı Batıl İnanışlar

Kadın cin Şıvod, “Beşer düşmanı” olarak da bilinirdi. Parçanc’ta ondan korunmak için doğum yapan kadının sağ tarafına metal bir haç ve kanca koyarlardı. Mazallah şıvod gelip lohusa kadının ciğerini kendi kancasıyla parçalayabilir ve yeni doğan bebeği de çirkin başka bir bebekle değiştirebilirdi. Bebeğin korunması için 40’ı çıkar çıkmaz papazın koruma duası okuması ve kuşağını da tılsım olarak bebeğinin üzerine silkelemesi gerekirdi. [24]

Parçanclılar gibi Tadem halkı da lohusa ve yeni doğan bebeği kötü perilerden korumak için tandır kancasına başvurur, bunu annenin yastığının altına koyarlardı. Çirkin çocuklara “alkın getirdiği” derlerdi. Cinlerden korunmak için lohusa kadının ve çocuğun karyolalarını kılla çevrelerlerdi. Doğumu, köyün deneyimli ebeleri gerçekleştirir ve doğumdan sonra alklerden korumak için uzun süre lohusanın başucunda beklerlerdi. [25]

Tabğa: Uyulmaması halinde fetus veya yeni doğan bebek için bir felakete yol açacağına inanılan, bazı ziyaretler hakkında mutlak yasaklar. Yani bunların düşüğe veya bebeğin ölümüne sebep vereceğine inanılırdı. Dahası, bu “durum” nesilden nesile de geçebilirdi. Tabğa adı verilen ziyaretler şunlardı: Hamile bir kadın ile lohusa bir kadının birbirlerini bebeğin 40’ndan önce kesinlikle ziyaret etmemeliydiler. Aynı şekilde, yeni evlenmiş çiftler de düğün üzerinden 40 gün geçmeden birbirlerini ziyaret etmemeliydiler. Bu yasaklara dikkatsizlik ve mecburiyet nedeniyle uyulamaması halinde kurtarıcı yöntemler de mevcuttu. Kadınlar dikiş iğnelerini, kocaları da ikişer para değiş tokuş ederlerdi. Bunu yapmayı da unuturlarsa, o zaman tabğadan sakınmak için kadınlar yen doğmuş bir kedi veya köpek yavrusu üzerinden üç defa haç çıkararak sıçramalı ve “tabğa sizin üzerinize dökülsün” diye tekrarlamalıydılar. [26]

İlk yasağa bilimsel bir açıklama getirmek mümkün. Kadınların doğumdan sonra  sağlıksız koşullar ( kirli eller, evdeki mutfak gereçleri, bezler vb nedeniyle) mikrobik enfeksiyonları olabilir. Doğum sırasında hijyenik davranılmamasının zararları hakkında ilk defa 19. yüzyıl ortalarında Macaristanlı doktor Ignaz Semmelweis (1818-1865) bahsetmektedir. Bunların önünü almak için, doğumhanelerde kirliliğe karşı önlemler geliştirmiştir. [27] Hamile kadının, sağlık durumu riskli olan, enfeksiyonlu veya enfeksiyon kapmaya müsait yeni doğum yapmış bir kadını ziyaret etmesi halinde birbirlerine mikrop bulaştırma ihtimalleri bulunmaktadır.

Parçanc’ın ebelerinden Makho veya Merar Bacıların veya onların doğumhanesinden mezun olanların kimi zaman ne gibi “inceliklere” başvurdukları hakkında bir fikir vermek için bahsetmeliyim ki kimi zaman bebeğin eşini, plasentasını dışarı çıkarmak güç olurdu, o zaman kadını bir küreğin sapına oturturlardı ( ya da acaba kürek sapını lohusanın rahmine mi sokarlardı, orası kaynakta belirsiz) ve plasenta düşene kadar aşağı-yukarı sallarlardı. Bu yöntem kadınların mide kanaması geçirerek ölmesine veya hayatları boyunca sancı çekmelerine sebep olabilirdi. Benzer şartlar altında gerçekleştirilen doğumun ne gibi mikrobik enfeksiyonlara sebep olabileceği tahmin edilebilir. Plasentayı, kediye köpeğe yem olmaması için evin güvenli bir yerine gömerlerdi. Onunla birlikte göbek bağını kestikleri makası da gömerlerdi ki başka bir yerde kullanılmasın. Yoksa Makho Bacı’ya göre bebek ölürdü. [28]

Yeni doğan bebeği, vücudu pişkin olsun diye hemen tuzla kaplarlardı. Sonra sıcak suyla yıkar ve ayaklarından tepetaklak sallandırırlardı ki boyu uzun olsun. Boynunun uzun olması için de kafasından tutup sallarlardı.

Bebeğin bezinin arasına isilikten korumak için ince kum serperlerdi. Bebeğin kollarıyla üç kere göğsü üzerine haç çıkartırlardı. Hıristiyanlık inancına göre önce sıkı sonra da mumya misali kundaklarlardı. Bebeğe üç kere hç çıkarttırmak onu tuz yanmasından veya isilikten ne kadar koruyabilirdi? Tuz, deri yoluyla kana karışarak bebeğin vücudundaki mineral dengesini bozabilir ve onu zehirleyebilir. Yeni doğan bebeklerin tuzla kaplanmasına Harput’a nispeten uzak olan Kayseri’de de rastlanmaktadır. Buradan bu geleneğin Harput ovasının diğer köylerinde de geçerli olduğu kanısına varmaktayız. Kayserililer, bebeğin daha az zehirlenmesini sağlayabilecek olan bir alışkanlıkla sadece koltukaltlarını tuzla kaplarlardı. [29]

Şifalı Kutsal Mekânlar ve Sular

Bunlar, manastır, kilise ve mucizevi sular ve ağaçlardı.

- Morenig Köyündeki günlük ağacı: Bu köye Surp Sarkis isminde bir kilise ve heybetli bir günlük ağacı bulunmaktaydı. Buraya gelen hastalar şifa bulmak için ağacn dallarına renkli bezler bağlar ve gövdede açılmış olan oyuğun içerisine yeni ve eski para bırakırlardı. Y. Sirvart’a göre birçok hasta iyileşerek evine dönerdi. 1895’teki Ermeni katliamları sırasına köyün yerlilerinden Türk bir kadın bu ağacın “hazinesi”nden hırsızlık yapar ve bunun üzerine hastalanarak “ağzı yamulur”. Hikâyeye göre kadının rüyalarına giren sakallı bir ihtiyar, kadına paraları iade etmesini nasihat eder. Kadın nihayetinde bu işarete uyar ve iyileşir, kendisi de buraya bağış yapar. [30]

Muhtemelen ağacın kutsallığı, kabuklarından çıkan ve şifa verdiğine inanılan kokulu bir yağ elde etmek için kullanılan reçineden ileri gelmekteydi. [31] Bu kokudan kaynaklanan mistisizm kiliseyi çağrıştırarak inanlarda plasebo etkini yaratıyor olabilir. Böylece şahıs, çok arzu ettiği için kendini iyi hissediyor.



- Surp Asdvadzamayr: Harput şehri içinde Kürtler ve Türkler tarafından şifalı olduğuna inanılan Süryanilere ait bir kilisedir. Bu şifalı kutsal mekân sakatları, körleri, cüzamlıları, cin çarpmışları ve diğer ruhsal hastalıkları iyileştirmektedir. Manastır, ziyaretçilerin konaklaması için eşyalı odalar da sunmaktaydı. [32]

- Surp Areon (Aharon) Taşı: Harput şehrinin Sinamud semtinde Buzluk yakınlarındaki kayalıkta bulunmaktaydı. Bu kutsal mekan, yeni doğan bebekler ve çocuklarda sıkça görülmeye başlayan ölümleri önlemesiyle bilinirdi. Hampartzum yortusunun ertesi cumartesi günü ziyaretçileri çocuklarını kucaklayıp, at üstünde, eşek sırtında veya yürüyerek bu taşa doğru yola dökülürlerdi. [33]

- Nadırbaba: Harput şehrinin Yukarı Mahallesindeki bir taş üzerine inşa edilmiş pencereli bu odacık zamanında bir Türk’ün mezarıymış. Yine buraya da çocuk ölümlerini engellemek için Ermeni ve Türk anneler ziyarete giderlerdi. Adaklarının yerine gelmesi umuduyla mezarın havuzundan aldıkları suyu çocuklarının başlarına sürerlerdi. [34]

Hüsenig’in Kutsal Mekanları-Şifahaneleri

Hüsenigliler azizlerine çok önem verir ve hayatlarını onların izinden sürdürürlerdi. Kendi kıymetbilirliği ve imanı karşılığında Hüsenigli de azizlerinden derman beklerdi. [35]

Hüsenig’in sağlık mekanlarına örnekler:

- Surp Varvar (Barbara) Kilisesi: Bu kilise zengin bir Harputlu’nun kızının hatırasına adanmıştı. Rivayete göre eski tarihlerde kız, Hıristiyan olduğu için babası tarafından öldürülmüştür. Ziyaretçiler, göz hastalıklarına ve geç dile çıkan çocuklara derman bulmak için bu kiliseye gderlerdi. [36]

- Kuk-ku-lu-lu (Guguligu) ziyareti: Varvar’ın babası Serid Kasım çeşme yakınlarında Varvar’ın Hıristiyanlaşmış hizmetçisini katletmiştir. Kızcağız ruhunu teslim ederken horoz gibi sesler çıkarmıştır. Bu şifalı yere sağırların derman bulması için gidilirdi. [37]

- Surp Mariane (veya Maran) Kayası: Rivayete göre Mariane namı Harput’a kadar ulaşmış İskenderunlu bir azizdi. Hüsenig yerlilerinden birinin rüyasında Azize Mariane şehrin vadilerindeki bir kayanın üzerine belirir. İleride tam bu yere azizeye adanmış bir ziyaret yeri yapılır. Buraya, yürümekte geciken çocuklarının bir an önce  ayağa kalkmasını isteyen Ermeni kadınları giderdi. [38]

Mucizevi Sular

- Keserig Köyündeki armut ağacının altındaki kaynak-havuz: Köydeki hastalar bu havuzda yıkanıp kıyafetlerinden koparılan bir parça (hastalığı temsilen) ağacın dallarına bağlandığında hastalık mutlaka iyileşirdi. İnançsız bir Hıristiyan ağacın yanına geldiğin bez parçaları onun üzerine düşerdi. [39]

- İçme Köyündeki Surp Mergerios Manastırının çeşmesi-havuzu: Ziyaretçiler manastırda veya civarında kurdukları çadırlarda kalır  ve Tanrı’nın bu aziz vesilesiyle kendilerine bir çocuk bahşetmesini umarlardı. İsteklerinin gerçekleşmesi için çeşmenin suyunda içilmeli ve havuzda yıkanılmalıydı. [40]

Toplumsal Tedavilerde Daha Nesnel Yöntemler

Bunlar arasında romatizma için kullanılan kaplıca ve kaynak suları gibi suyla tedaviler, bedeni ovarak veya kırık-çıkıkçılık sayılabilir.

Kısırlık Tedavisi

Harput yakınlarındaki Palu şehrinden Hatun Muratyan, bir söyleşi sırasında kısırlık konusunda bitkisel ve harici iki tedaviden bahsetmiştir. [41]

- Dahili İlaç (birinci kısım): Yıkanmamış koyun yünü ve domuz yağıyla bir macun hazırlanır. Karanfil tomurcuğu tozu, zencefil kökü tozu ve nohut tozu birbirine karıştırılır. Bu karışım yağlı yün ile yoğurulup yumurta biçimi verilir. Yün, burada reseptör görevi görecek ve böylece içerisindeki bitkisel maddeler vücuda kademeli olarak nüfuz edecektir. Yumurta biçimli karışıma, yapışkan bitkisel bir sıvıyla sağlaştırılmış yıkanmamış mavi bir iple bir de “kuyruk” yapılır.

Yumurta biçimli karışımı rahmin içine yerleştirirler ve burada 24 saat boyunca kalır. Bu işem 7 kere tekrarlanır. Sonra ebe, kısır kadını yüz üstü yatırarak sırt derisini çekiştirmeye başlar, kadının bacaklarını sırtına doğru geriye katlar, böylece onu “rahmini yerine oturtmak” için sallar.

- Harici İlaç (ikinci kısım): Kara katran içinde karanfil tozu,  zencefil tozu ve günlük tozunsan oluşan bir macun yapılır. Macun yıkanmamış iki parça kumaşa yayılır. Bu kumaşlar ateşte ısıtıldıktan sonra kısır kadının sırtına ve karnına yapıştırılır. Ayrıca siyah koyun yünü ve yumuşak yağla bir macun hazırlanır. Az haşlanmış bir yumurta bu maddeyle kaplanır ve tel bir kuyruk bağlanır. Ebe bu yumurtayı kadının rahmine yerleştirir ve belli bir süre yumurta burada tutulur. Bu karışım rahiimden çıkartıldığı zaman çift ilişkiye girmelidir.

- Evlat Edinme: Bu tedaviler sonuç vermezse, evlat edinme söz konusu olurdu. Harputlu Hripsime Nakkaşyan-Ğugasyan’a göre çocuğu evlat edinen kadın, bebeği elbiselerinin altından kendi boynundan aşağı doğru kaydırırdı. Bu hareket doğumu sembolize ediyordu. Ayrıca, kısırlık durumunda kocanın boşanma hakkı yoktu.

Kadınlardaki kısırlık çeşitli sebeplere dayanmaktadır. Bu sebepler içinden ayrıntıya girmeden hormonsal sorunları, yumurtalıklar ve yumurta kanalı problemleri veya âdet düzensizliğini sayabiliriz. [42]

Ebelerin, bunlardan haberdar olmaması muhtemeldir. Ancak onların rahmin varlığı ve işlevi konusunda bilgi sahibi olduklarını kabul etmek gerekir. Yanlardaki yumurtalıklaı bilmeseler bile döllenme için bir “yumurta” gerektiğini bilmekteydiler ve bu nedenle de rahmin içine yumurta biçimli ilaçlar yerleştirmektedirler.

İlaç bileşimi hazırlama yöntemlerine gelirsek, rahim içi araç geliştirme becerileri şaşırtıcıdır. Kullandıkları karışım, vücut tarafından çözülemeyen bir çekirdekten (koyun yünü) oluşmakta, etkili bitkisel maddeler ise kısırlık tedavisinde en etkili olan maddelerin karışımını teşkil etmektedir. Bu açıdan bakıldığında karanfilin antiseptik, ağrı giderici, uyarıcı, spazm önleyici [43] ve iltihap giderici özellikleri bulunmaktadır. [44] Zencefil de karanfille aynı özelliklere sahiptir, ek olarak kan dolaşımını hızlandırır. [45] Önemli bir diğer nokta da yetkin bir kaynağa göre zencefil rahim spazmlarını da rahatlatmaktadır. [46] Bunlar dışında sık rahim kasılmaları da döllenmiş yumurtanın rahim duvarına tutunmasını ve gebe kalmayı engelleyebilir. [47] Ebenin masaj hareketlerinin belli cinsel organları hareket ettirdiği ve onların tıkanmış yollarını açtığı sanılmaktadır.

Yeni Doğan Bebek Hakkında

- Ebe, al yanaklı olması için yeni doğan bebeğin yüzüne, yeni kesilmiş göbek bağından akan kanı sürerdi. Bebeğin yüzüne sürülen kanın, bebeği ilk kez yıkayana kadar silmezlerdir. [48]
 
- Emzirme:
Harput yakınlarındaki Kıği şehrinden, Harput’taki Amerikan Yetimhanesinde 1919’dan itibaren birkaç yıl çalışmış olan Nıvart Sirunyan-Sarkisyan, sütü bol olan annelerin, bebekleri emme kabiliyeti geliştirene kadar yeni doğmuş bir köpek yavrusunu emzirdiklerini anlatır. [49] Sütü azaltmak ve bebeği sütten kesmek için çeşitli yöntemler bulunmaktadır; örneğin emzirmeyi kademeli olarak bırakma, göğse soğuk bezle pres yapma veya Nıvart’a göre lahana turşusunu bir havluya sarıp göpğüs üstüne koyma. Modern tıpta, lahana farklı özelliklerinin yanı sıra şişmiş (sıvıyla) göğüs uçlarını rahatlatmak ve boşaltmak için de kullanılmaktadır. Bu amaçla, uzmanlar sütyen içine lahana yaprağı içeren maddeler yerleştirmiş ve merhemler hazırlamıştır. [50]

- Nıvart Sirunyan-Sarkisyan ve Harput’un Harsig köyünden Varter Zakaryan, tekrar hamile kalan annenin emzirmesinin yasak olduğunu da aktarmaktadırlar. Bunun nedeni emzirmenin, embriyoya zarar vereceğine inanılmaktaydı. [51] Bu bakımdan bilimsel bir açıklama verilebilir. Amerikan hamilelik birliğine göre (American Pregnancy association) bebek meme emerken anne az miktarda, rahimda kasılmalara sebep olabilecek, oksitosin isimli bir hormon salgılar. Bu kasılmaların düşüğe sebep olacak kadar ileri boyutlara ulaşmayacağı düşünülmektedir ancak emzirmenin bırakılmasının tavsiye edildiği tıbbi durumlar mevcuttur. [52] Ebelerin hangi deneyimlere dayanarak hamilelik sırasında emzirmenin kesilmesini önerdiği merak konusudur. Acaba daha önce karşılaştıkları vakalardan çıkardıkları yazılmamış bir kural mıydı bu da?

Deri Hastalıkları

- Mırçınpon: Bunlar kaşıntıya sebep veren küçük kabarcıklardır. Görüntüsü karınca yuvasını çağrıştırır. Bunun bir çeşidi de dirsekler görülür. 1960’lar Beyrut’ta Harputu bir dermatlog, kalamin losyonuyla tedavi uygulardı. Harputlu büyükabasından edindiği bilgileri aktaran Bayan Tertzagyan’a göre Harput’ta mırçınponu mürekkeple tedavi ederlerdi. [53] O tarihte mürekkep belirli demir tuzları ve bol miktarda tanin içeren mazı çözeltisiyle hazırlanırdı. Her iki madde de güçlü ve antiseptik maddelerdir ve kaşıntıyı durdurur. Tertzagyan, hastalığa özel duayla birleşen bu tedavinin, yeni ayın ilk üç gecesinde uygulanması gerektiğini eklemektedir. Büyükbabası iki Dersim’de yaşamış ve hekimliği orada öğrenmiş. Dersim ve Harput’un komşu kazalar olduğunu belirteyim.

- Darug (Halep çıbanı) [54]: Bu hastalık Bouton d’Alep/Bouton d’Orient adıyla da bilinir. Bu “İltahaplı” yaralara sebep olan hastalık taracık tarafından ısırılan çocukların ve yetişkinler, vücudunun görünen kısımlarında çıkar. Bu sinek deri altına layşmanya tipi bir protozoa enfeksiyonu zerk eder. Hastalık bilimsel olarak cutaneous leishmaniasis adıyla tanınmıştır. [55] Bu sinekler, Suriye Irak’ın sulak yerlerinde üremektedir. Halep’ten sulak Harput’a ve buradan da Dersim’e yayılırlar.


Harputlular, bu yaraları iyileştirmek için tavuk gübresi, dövülmüş buğday püresi ve dişlerden toplanan artıklardan oluşan bir karışım sürerdi. Bu karışımın tedavi edici özellikleri hakkında fikir yürütmek mümkündür.  McCall Wade’in araştırmalarına göre tavuk gübresi K, P, Cu, Fe, MG ve S (sülfür) gibi belirli elementler içermektedir. [56] Sülfürün deri hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Tükürük (aynı zaman dişteki artıkları da içeren) içinde histidinlerden polipeptitler gibi antifungal ve antibakteriyel özellikler taşıyan protein parçaları bulunmaktadır. Yine tükürükte bulunan bir diğer protein olan lisozim de bağışıklık için önemlidir. Tükürükte bulunan amilaz ise diş aralarındaki nişastayı şekere çevirmektedir. [57] Deriye sürülen şekerin (bahsi geçen nişastan üretilen) beyazlatıcı etkisi olduğu bilinmektedir. Ne var ki bu “iştah açıcı” tedavi, farmakolojik bilgilerden oluşturulmuş değildi.

- Darug Tedavisinde Habus Köyüne Özgü Başka Bir Yöntem: Bu köyün “deneyimli neneleri” kırlardan topladıkları otları dövüp koyun iliğiyle karıştırırlardı. Hazırladıkları merhemi yaraya sürerlerdi. Ne yazık ki bu bilgiyi aktaran kaynak hangi otlar olduklarından bahsetmemektedir. Modern tıpta kemik iliğindeki lökositlerin özellikle lenf sistemi üzerinde görülen gibi tedavi edici özellikleri bilinmektedir. Bunlar aynı zamanda vücuda zararlı veya yabancı maddelerin de etkisi durdurmaktadır. Nenelerin uyguladığı bu tedavi neticesinde darug “birkaç gün içinde kuru ve iyileşirdi.” [58]
 
- Çeşitli Deri Kesikleri ve Yaralar: Böyle durumlarda Dersim ve Harput’ta yarayı “yeni doğmuş farenin yağıyla” kutsarlardı. Bu yağı hazırlamak için canlı fare yavrularını zeytinyağı dolu bir şişeye koyarlardı ve fareleri çözülmesi için bir ay bu şişenin içinde bekletirlerdi. [59] Bu çözelti muhtemelen doku yenileyici ve beyazlatıcı etkiye sahipti. Bu tedavi biçimi Habus’ta uygulanırdı ve bu yöntem “kemiğe kadar derin yaraları bile iyileştirirdi.” Tertzagyan da Halep’te, amcasının Harputlu karısından duyduğu bu ilacın kullanıldığını aktarmaktadır. [60]
 
- Siğil/Sinir ve kurdeşen: El, dirsek ve ayak içlerinde görülen siğiller zorlanma halinde kanama yapabilir ve acı verebilir. Kurdeşen ise el üzerinde çıkan ve ağrı vermeyen çok sayıdaki sivilceciklerdir. Halk arasındaki yaygın kanıya göre, bunlar kurbağa sidiğine temas edilmesi halinde çıkar. Bundan kurtulmak için yeniay gecesinde damdan çakıl taşları atılmalıdır. Böylece sivilceler de taşlar gibi düşüp gidecektir. Bu işleme nenelerin duaları da eklenir. Siğilden kurtulmak içinse, siğilin köküne ipek ip bağlanır ve siğil birkaç gün içinde düşer. [61]

Siğil için bilimsel bir açıklama mevcut. bu yumrular virütik sebeplere dayanır. İpek kozası mikrop kırıcı ve zehir giderici maddeler içermektedir. [62]


Bu siğil tedavi biçimi, böyle deneysel yaklaşımların ileride bilimsel araştırmalarla desteklenebileceğini göstermektedir.

Çeşitli Ağrı Tedavileri

Nispeten sanayileşmiş Harput yöresinde sanayi kollarına göre bazı solunum, boğaz ve diğer sağlık problemleri görülmesi olasıdır. Harput’a özgü iş kollarından genellikle sağlıksız koşullara sahip ipekböcekçiliği, kürkçülük ve demircilik sayılabilir.

- Göz ağrısı: Bundan mustarip olanlar (genellikle çocuklar ve gençler) haftalarca yatakta kalırlardı. Hastanın gözleri şişer, çapaklanır ve kapanırdı. Hastaya özen gösterilmezse kişi kör kalabilirdi. [63]

- Göz ağrısı tedavileri:
Gözlere kız bebek emziren kadını sütü sürülürdü. Muhtemelen sütün içindeki bileşenler gözlerin yapışmasına mani olup, immunoglobulinler de mikroplarla mücadele etmekteydi. Şahbazyan’a göre ilerlemiş vakalarda sidik veya “kırmızı ilaç” kompresi yapılırdı. Kırmızı ilaç, halk dilinde merkürokroma verilen isimdir. Merkürokrom, Dr. Dunning tarafından 1889’da Amerika’da keşfedilmiştir. Daha sonra bu madde ufak kimyasal değişimlere uğrayarak antiseptik bir özellik kazanmıştır. [64] Merkürokrom hakkında aynı kaynak gözdeki yaraları iyileştirmek için de kullanıldığını yazmaktadır.

Şahbazyan, Harput’ta merkürokromu kimin hazırladığını belirtmemiştir. Ancak Beyrut’taki Amerikan üniversitesi mezunlarından Pilibos Movsesyan isminde birinin 1901 tarihinde “Yeprad” isminde bir eczane açtığını aktarmaktadır. Eczacı, sadece Harput ve Mezire ahalisi için değil, Pertag, Eğin, Arapgir, Diyarbakır halkı için de ilaçlar hazırlamaya ve temin etmeye başlamış. Movsesyan ve ileride onu takip eden eczacılar, misyoner Dr. Usher ve Dr. Atkinson ile çalışmıştır. [65] Bu bilgiler doğrultusunda bahsi geçen sıvının bu eczanede hazırlandığını düşünmek pek yanlış olmaz.

- Karın Ağrısı: Karın bölgesinde mide, bağırsak kısımları, böbrekler gibi birçok organ bulunmaktadır. Ancak onlardan hangisi hastalanırsa hastalansın Harputlular karın ağrısından şikayet ederler. Şahbazyan, baş ilacının “rakı/votka” olduğunu yazar. Ancak nasıl kullanılacağını, lokal uygulama mı içerek mi belirtmez. Alkol lokal ağrı kesici olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Öte yandan alkol tüketmenin genel sinir sistemini etkilediği ve ağrı azalttığı da bilinmektedir. Thompson Travor, 404 kişi üzerinde gerçekleştirdiği “klinik deneyler”in sonucunda buna varmıştır. Alkolün ağrı giderici özelliği halk arasında yaygın bir görüştür. [66] Peki alkol işe yaramadığında Harputlular ne yapardı? Karna, sıcak kapak kapatır ve masaj uygularlardı. Bunlar bazı ağrılarda işe yarayabilir ancak hastanın ülser veya bağırsak düğümlenmesi varsa ölüme sebebiyet de verebilir. [67]

- Sırt Ağrısı (kulunç): Özellikle yaşlılarda görülür. Sırt ağrısının nedeni omursal subluksasyon olmalıdır. Omurları birbirinden ayıran diskler yaş ilerledikçe veya mesleki deformasyon gereği eriyerek ağrısa sebep olabilir. Şahbazyan kaymış omurları düzeltmek için bir tahta parçası boyuna omurilik üzerine yerleştirilir, kişinin iki kolu tutulup geri çekilir, şahıs tahtaya doğru itilit ve kemik sesleri duyulurdu diye aktarmaktadır. Bu sesler, “kuluncun kırıldığı” manasına gelir ve kişi rahatlardı. Ağrı şiddetliyse sırtan kupa çekilirdi. [68] Tahtayla yapılan bu tedavi günümüzdeki kayropraktik tedaviye benzemektedir.

- Diş Ağrısı:
Hafif ağrılar için tuzlu su, rakı veya başka uyuşturucu sıvılar kullanılırdı. Sallanan dişleri berberler çekerdi. [69]

Bulaşıcı Hastalıklar

Çizmeciyan’a göre “temiz havası ve suyu”na rağmen Harput’ta bulaşıcı hastalıklar eksik olmazdı. Öyle ki “Halkın bilgisizliği ve tıbbi özenin göösterilmemesi” nedeniyle çocuklar ve gençler arasında ölümlerin çok olduğunu aktarmaktadır. [70] Eğitim ve kurumsal bakımdan ileri seviyede olan bu Ermeni yerleşim yeri için getirilen bu eleştiri şaşırtıcı görünmektedir. üstelik “Fırat” Kolejinde uzman öğretmenler denetiminde bir tıp/doğum bölümü bile kurulmuştur. [71] 1909-1910 yıllarında Mezire de “Annie Tracy Riggs Hastanesi”ne kavuşur. [72] Ancak kazanın nispeten ileri sanayi seviyesi nedeniyle hava ve su kaynakları kirlenebilmekte, işletmelerin yol açtığı karışıklık ve geleneksel kalabalık aile yaşantısı muhtemelen bulaşıcı etkenlerdir. Eski kanalizasyon yöntemleri, sağlıkla ilgili bilgilerin Boğos Dzeron gibi şahısların tüm çabalarına rağmen toplumda çok yavaş şekilde yayılması gibi başka olumsuz etkenler de bulunmaktaydı.

Bulaşıcı Çocuk Hastalıkları

- Çiçek ve Kızıl: Çİzmeciyan, Boğos Dzeron’un aşısını zorunla kıldığı çiçek gibi birkaç hastalıktan bahseder. Çizmeciyan, aynı zamanda kızıl ve kızamık nedeniyle bazen aynı aileden üç çocuğun bile hayatını kaybettiği aktarır. [73]

Kızılın tedavisinden bahsedilmez. Ancak kızamık için Çizmeciyan “Yeprad” eczanesinde çok sayıda kalsiyum sülfit ilaçlarının hastalığın yayılmasını önlemek için bedava dağıtıldığını belirtir. [74] Hastalığın sebebi, boğaz ağrısı, öksürük, dilde bariz lekeler, yüzde ve bedende kızarıklıklara ve yüksek ateşe sebep olan stafilokok denen bir bakteridir. [75] Hastanın öksürüken çıkarttığı tükürük parçalarının bulaşıcı olması ihtimaline karşı boğazın sterilizasyonu önem teşkil etmektedir. “Yeprad” eczanesi günümüzdeki antibiyotikler yerine belli ölçüde mikrop kırıcı özellikleri olan kalsiyum sülfit sağlamaktadır.

Dinciyan’a göreyse kazanın Khokh köyünde, kızıl ve çiçek için hastalıklara karşı bitkisel ilaçlar hazırlamayı bilen yaşlı kadınlar tarafından sıtmanınkine benzer (bkz. “sıtma” bölümü) tedaviler uygulanırdır. [76] Mikrop öldürücü bitkiler olduğu doğrudur ancak Dinciyan bu şifacı kadınların hangilerini ve nasıl kullandıklarını belirtmez. Halk hekimliğimde yaygınca kullanılan bitkiler mevcuttur. Örneğin tarçın kabuğu, kuru karanfil, sarmısak vb. [77]

1) Akgünlük ağacı (Boswellia serrata) (Kaynak: Franz Eugen Köhler, Köhler's Medizinal-Pflanzen).

2) Kuş üvezi (Pyrus ya da Sorbus aria) (Kaynak: Johann Georg Sturm/Jacob Sturm, Deutschlands Flora in Abbildungen, 1796).

- Sıtma (titreme/nöbet): Bu hastalık kan yoluyla kişiden kişiye bulaşır. “Titreme” olarak da bilinir çünkü titreme belirtilerinden biridir. Sıtma Harput’ta ağustos ayında yaygınlaşırdı. [78] Muhtemelen bol su kaynakları sıcak ve nem nedeniyle bu ayda hastalığı yayan anofel sineklerinin sayısı artmaktaydı. Sinek, soktuğu kişinin kanına plazmodyum hücreleri bulaştırır, bunlarda kuluçka evresi sonunda terleme, bilinç kaybı ve şiddetli titremeye sebep olurlardı. [79]

Titreme, yüksek ateşten kaynaklanır ancak uzun süreli titreme tendonlar üzerinde travmalara yol açıp ağrıya sebep olur. Şahbazyan Tadem köyünde Medzın Ağpür/Büyük Kaynak isminde bir kaynak bulunduğunu, buraya getirilen hastaların üzerine yedi kere kaynağın suyunda döküldüğünü, bu sırada yaşlı bir kadının da özel bir dua okuduğunu yazar. Kaynaktan uzaklaşırken kaynağın içine taze bir yumurta bırakırlardı. Şahbazyan’a göre iki veya üç gün sonra hasta iyileşirdi. Soğuk su kasları rahatlatır, ateşi düşürür ve lenfleri uyararak hastanın dayanıklılığını artırır. Ancak yumurtanın işlevi belirsizliğini korumaktadır...

- Sarılık: Deride, göz beyazında ve sidikte koyu sarı renkle kendini gösterir. Şahbazyan, bu hastalığa zaıflayan ve iştahtan kesilen gençlerin kurban gittiğini yazar. Tedavisi: Hasta üç gün boyunca her sabah aç karnına 4-5 yaşındaki çocukların sidiğini içmeliydi. Bu tedavi işe yaramazsa, o zaman berber ustuasıyla hastanın dudak iç zarını keserdi. Şahbazyan’a göre muazzam bir tedaviydi bu. [80]

Sarılık, çeşitli sebeplerle vücutta bulunan bilirubin maddesi bağırsaklara karışıp buradan atılması durumunda görülür. Buna birkaç şey sebep olur, örneğin mesaneyi tıkayan taşlar, pankreas iltahaplanması ve bulaşıcı hepatit virüsleri (A, B, C). [81] Sarılığı, hastaya sidik içirerek tedavi etmekteydiler. Bu sıvının içerisindeki amonyum tuzları sayesinde zehir giderici özellikleri olduğu bilinmektedir. [82]

“Öd kopması” olarak da tabir edilen, kişinin aniden korkması sonucunda sarılık görülebilir. Harput’ta bu durumda “korkuyu tutma” tedavisi uygulanırdı. Tertzagyan’a göre, hasta üç gün aç bırakılırdı. Her sabah şifacı hastayı sırtüstü yatırır ve güçlüce iki kasığına bastırırdı, böylece sertleşmiş safra kesesi çalışmaya başlardı. Bir diğer yöntemde hastanın üzerine soğuk su dökmekti, böylece korkudan büzüşen safra kesesi boşalırdı. Diğer bir yöntem de hastayı sigarayla dağlamaktı. [83]

- Verem: Şahbazyan bu ölümcül hastalığın köylerde nadiren görüldüğünü yazar. Olsa olsa “aşk acısından” kaynaklanmaktadır. Tedavi olarak hastayı çeşitli yollarla tiksindirerek kusması sağlanır bu yolla mikropların atıldığına inanılırdı. Mesela, hastaya yediği etin aslında köpek yavrusu olduğu söylenirdi. [84]

- Ben/leke: Hastalığın sebebi köstebek sidiği veya dışkısındaki enfeksiyonuydu. Hastanın vücudunun herhangi bir yerinde bir ur çıkar ve vücutta “ilerlerdi.” Ur açılarak kocaman bir yaraya dönüşürdü. Hastalığı pişmiş dişi köstebek eti yedirerek tedavi ederlerdi. [85] Harput tarım bölgesiydi, burada köstebekler ekinlere çok zarar verirdi. Ayrıca fare ve diğer kemirgenler gibi dışkı veya ekinleri kemirme yoluyla bazı mikropların yayılmasına da sebep olabilirlerdi. Kişi kişiye bulaşmasına ise açılan yaralardan yayılan iltihap sebep olurdu. Bunlar dışında bu konuda daha fazla bilgi edinmek mümkün olmadı.

Çeşitli Hastalıklar

- Şişkinlik: Tademlilerin vücudunun albümin nedeniyle şiştiğini bilmekteyiz. Ancak hasta “çoban döşek” denilen bitkinin suyula yıkanırsa bu hastalıktan birkaç saat içinde kurtulabilir. [86] Albümin, kanda bulunan bir proteindir, bazı böbrek hastalıklarının habercisidir ve bu nedenle vücut şişebilir. Benzer zayıflıkların tedavisinde topuk kemiği, melekotu ve ışgın bitkilerinin de kullanıldığını belirtelim. [87]

- Dalak: Kanı süzen, vücut sıvılarını dengeleyen ve bağışıklığı güçlendiren bu küçük organ midenin sol üst kısmında bulunur. Dalak, bağışıklık sistemine aittir. Tadem köyünde dalaktan çekenler iştahtan kesilip zayıflar ve “karınları davul gibi şişerdi.” Tademli şifacı kadın hastayı sabah erken, çıplak biçimde soğuk derenin suyuna sokar, sonra büyük bir bıçakla suyun içinde üç defa haç çizerdi. Ardından bıçakla aynı hareketi hastanın göbeğinde de yapardı ancak çok derin yaralar açmadan. Bu sırada dualar da okurdu. Bir hafta sonra iyileşme olmazsa, şiş karnı balla ovarlardı. [88]

Bu tedaviye bir açıklama getirilebilir. Soğuk su tembelleşmiş bağışıklığı hızlandırabilir, bıçak “oyunu” muhtemelen ritüeli etkili kılmak amaçlıdır. Masaj ise lenfleri hareketlendirerek boşaltım sağlamaktadır. [89]

Sonsöz

Harput kazası hakkında yayınlanmış büyük hacimli ve resimli kitaplar içinde yöredeki halk hekimliğine sair ufak tefek bilgiler aktarılmış olması şaşırtıcıdır.

Bu geniş kazanın başlıca iki eğitim merkezi Harput ve Mezire şehirlerindeki eğitimin ışığı sanki bu altın ovanın verimli köylerine ulaşmakta zorlanmış gibidir.

Belirli hastalıkların görülmesini kazada hakim olan nispeten gelişmiş sanayi ve onunla ilgili sağlık sorunlarına, sokaklarda açıkta bulunan tuvaletlere ve kanalizasyon sistemine pek rastlanmamasına bağlanabilir.

Osmanlı İmparatorluğunun diğer Ermeni kazalarında olduğu gibi Harput’ta batıl inanışlara dayanan, mucizevi tedavilere rastlamaktayız. Bunlar o döneme ait olgular ve belki  de dünyanın dört bir yanında hâlâ varlıklarını korumaktadırlar. Bunun yanı sıra toplumsal kanı deneysel yaklaşımlar ve gözlemle, masaj, kaynak suları, bitkisel ilaçlar ve hayvanlardan elde edilen maddeler gibi işlevsel tedavi biçimleri yaratmayı da başarmıştır. Bu ilaçlı yöntemler de uğurlu  sayılarda uygulanma (3 veya 7), tılsımlar/dualar veya uymayanların cezalandırıldığı yasaklar dini-mistik bir havaya sahiptir.

Harputlu ebeler, kısırlık için –kendi çağlarının önünde- bir yaklaşımla rahim içi araçlar icat etmişlerdir. Bu ilacın içeriği ve hazırlanma biçimi bile günümü kriterlerine benzemektedir. Harputluların kısırlık tedavisine bu kadar önem vermesi dikkat çekicidir… Muhtemelen, üreme onlar için etraftaki tehditler karşısında bir var olmayı sürdürme meselesiydi.

Teşekkür

Bu yazı için başlıca kaynakları sağlayan Huşamadyan ekibine, büyüklerinden öğrendiği birkaç Harput tedavi yöntemini aktaran Montreal Hamazkayin kütüphanesi yetkililerinden Sose Tertzagyan’a, Paris’ten Vahe Hayg’ın yaklaşık 5 kg ağırlığındaki “Kharpert yev ir vosgeğen taşdı” [Harput ve altın ovası] isimli eserini gönderen Marits Bucikanyan’a, makale konumuzla ilgili birkaç kitabı içeren Cd’yi gönderen Ani Bucikanyan’a. Bahsi geçen Cd 2017’de Beyrut’taki Harputlular Derneği (kuruluşu 1923) tarafından hazırlanmıştır.

[1] Vahe Hayg, Kharpert yev ir vosgeğen taşdı [Harput ve altın ovası], New York, 1959.
[2] Armen Bucikanyan, “Onun bombası kafasının içinde” (Bucikanyan ailesine ait hikâye), Donigyan Matbaası, Beyrut, 1974, s. 6.
[3] Bedros Depoyan, “Kharpert yev anor anmiçagan şıçanagı” [Harput ve komşu çevresi], Vahe Hayg,  Kharpert yev ir vosgeğen taşdı [Harput ve altın ovası], New York, 1959, s. 27.
[4] "Elazig", Wikipedia:
[5] Maps of Armenian villages Harput ; “Pintrest”:
[6] Depoyan, s. 28.
[7] Manuk K. Çizmeciyan, Kharpert yev ir zavagnerı[Harput ve evlatları], Fresno, 1955.
[8] Dinciyan, s. 37.
[9] Istepan Dinciyan, “Kharpert Kağakin tağerı”, [Harput şehrinin semtleri], Kharpert yev ir vosgeğen taşdı, s. 488.
[10] Dinciyan, s. 638.
[11] Penyamin Nurigyan, “Hüsenig”, Kharpert yev ir vosgeğen taşdı, s. 739.
[12] Depoyan, s. 39.
[13] Manuk B. Dzeron, Parçanc küğ hamaynabadum (1600-1937) [Parçanc köyü tarihi], Boston, 1938,  s. 228-229.
[14] Dinciyan, s. 661-674.
[15] Vahe Hayg, Kharpert yev ir vosgeğen taşdı, s. 641-643.
[16] A.g.e., s. 649-652.
[17] A.g.e., s. 656-659.
[18] A.g.e., s. 644-648.
[19] Dinciyan, s. 666.
[20] "Occupational diseases", Wikipedia.
[21] Dzeron, Parçanc küğ, s. 130.
[22] A.g.e., s. 126.
[23 A.g.e., s. 130-131.
[24] A.g.e., s. 119.
[25] Hagop Garip Şahbazyan, Tankaran küğı yev sito arünod adzuner [Tankaran köyü ve kanlı sevgi çiçekleri] Fransa, 1967, s. 63.
[26] A.g.e., s. 61-63.
[27] "Semmelweis Ignaz", Wikipedia.
[28] Dzeron, Parçanc küğ, s. 118.
[29] Adom Bucikanyan, Kayseri-Halk Hekimliği (<link arm mapottomanempire vilayetankara kayserisandjak localcharacteristics kayserifolkmedicine.html>www.houshamadyan.org/arm/mapottomanempire/vilayetankara/kayserisandjak/localcharacteristics/kayserifolkmedicine.html).
[30] Vahe Hayg, Kharpert yev ir vosgeğen taşdı, s. 902.
[31] Ryman Daniele, Elemi-Canarium luzonicum.
[32] Çizmeciyan, Kharpert yev ir zavagnerı, s. 62.
[33] A.g.e., s. 62-63.
[34] A.g.e., s. 63.
[35] G. H. Aharonyan (derleyen), Hüseynig, “Hayrenik” matbaası, Boston, 1965, s.133-138.
[36] A.g.e., s. 134-136.
[37] A.g.e.
[38] A.g.e., s. 134-138.
[39] Vahe Hayg, Kharpert yev ir vosgeğen taşdı, s. 885.
[40] Vahe Hayg, Kharpert yev ir vosgeğen taşdı, s. 898.
[41] Susie Hoogasian Villa/Mary Kilbourne Villa, Armenian village life before 1914 [1914 öncesi Ermeni köy hayatı], Wayne State University Presspages, 1982, s. 96-97.
[42] Female infertility, symptoms and causes, Mayo clinic.
[43] Andrew Chevallier, “Clou de girofle”, in Encyclopedie des plantes médicinales, s. 97.
[44] Kamel Chaieb et al; "clove oil, Eugenia caryophyllata", Phytotherapy research/volume 21, dosya 6, Mart 2007.
[45] A.g.e., “Gingembre”, s. 155.
[46] Ghayur MN et al, “Inhibitory activity of ginger rhizome on airway and uterine smooth muscles preparations.
[47] Al-Snafi Ali Esmail, “The medical importance of Cicer arietinum, a review”, IOSR Journal of pharmacy, cilt 6, dosya 3 Mart 2016, s. 29-40.
[48] Hoogasian Villa/Kilbourne Villa, Armenian village life, s. 98.
[49] A.g.e., s. 112.
[50] Doğal İlaçlar, kapsamlı veritabanı.
[51] Hoogasian Villa/Kilbourne Villa, Armenian village life, s. 112-113.
[52] “Breastfeeding during pregnancy: safety and challenges” [Hamilelik zarfında süt emzirme: güvenlik ve riskler].
[53] Tertzagyan, söyleşi, Mayıs 2018.
[54] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 58.
[55] Merck manual, Whyley, 2009, s. 1217-1218.
[56] McCall W. Wade, “Chicken manure”, Hawaii cooperative extension service, College of tropical agriculture, 1980.
[57] Schenkels Leon CP M. et al, Abstract, «Biochemical composition of human saliva... department of oral biochemistry, Vrije Universiteit Amսsterdam.
[58] Habusi Küğin Badmutyunı [Habusi köyü tarihi], Boston, 1963, s. 72.
[59] A.g.e.
[60] Tertzagyan, söyleşi, Mayıs 2018.
[61] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 58-59.
[62] Singh CP et al,“Characterization of antiviral and antibacterial Bombix mori seroin proteins, Apr 2, 2014.
[63] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 53-54.
[64] Untilted booklet on Mercurochrome in first aid, booklet not dated.
[65] Çizmeciyan, Kharpert yev ir zavagnerı, s. 400.
[66] Thompson T. “Is alcohol effective as a pain killer?”, www.bodymind.org/alcohol
[67] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 56.
[68] A.g.e., s. 54.
[69] A.g.e., s. 60-61.
[70] Çizmeciyan, Kharpert yev ir zavagnerı, s. 400.
[71] A.g.e., s. 398-399.
[72] Kevorkian/Paboudjian, Les Arméniens dans l’Empire ottoman à la veille du Génocide, 1992, Paris, էջ 365-66:
[73] Çizmeciyan, Kharpert yev ir zavagnerı, s. 400.
[74] A.g.e.
[75] Mayo clinic Scarlet fever:
[76] Vahe Hayg,  Kharpert yev ir vosgeğen taşdı, s. 929.
[77] Antimicrobial plants, www.google.ca/search=
[78] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 56.
[79] Merck manual, Malaria, pp. 1218-1220.
[80] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 55.
[81] Adult jaundice; Cleveland www.clevelandclinic.org.
[82] Baron S. et al. Abstract “Antiviral activities in urine is attributable to ammonium salts”, 1989; J. Biol Regul Homeost Agents.
[83] Tertzagyan, söyleşi, Temmuz 2018.
[84] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 59-60.
[85] A.g.e., s. 61.
[86] A.g.e., s. 57.
[87] Peng A et al; Herbal treatment for renal diseases, a review article, abstract, Annals acad medicine. Singapore. Jan 2005, vol 34 # 1, 44-45.
[88] Şahbazyan, Tankaran küğı, s. 57-58.
[89] Edele C. F., “Manual lymph drainage for equine lymphoedema-treatment strategy and therapist training”.