Tokat. Kemani (solda) ve saz (sağda) çalan iki Ermeni müzisyen. Fotoğrafçı: Antoine Poidebard (Kaynak: Bibliothèque Orientale – Université Saint-Joseph, Lebanon).

Sivas/Sebastea – Âşık (Aşuğ) Pesendî

Batı Ermenistanlı son büyük âşık

Yazar: Harry A. Kezelian III, 23/05/2019 (son değişiklik: 23/05/2019), Çeviren: Tomas Terziyan

Anadolu’da meslekten yetişme son Ermeni âşıklardan olan Âşık Pesendî 1864’te Sivas/Sebastea’da doğdu. Doğum ismi Mardiros Kımpetyan’dı, kendisi de bir müzisyen olan MikayelKımpetyan’ın oğluydu.

Çağdaşlarından biri, Partoğ İnceyan, onunla ilk kez karşılaştığında şöyle tarif ediyordu:

Bu ünlü âşık, genç yaşına rağmen, yalnızca kentte değil ama bütün bölgede isim yapmıştı.

1891 yılında, başka birkaç âşıkla yarışmak için Marsevan’a [Marzvan/Merzifon] geldiğinde onu şahsen görme talihine bizzat ermiştim. Orta boylu, yapılı, siyah burma bıyıklı ve zeki bakışlı, parıltılı gözlere sahip sevimli bir delikanlıydı.

Yarışmanın yapılacağı kahvehanede muammasını [bulmaca] duvara asıp, az ya da çok ün sahibi diğer birkaç aşığı meydana çağırdı.

Âşıklar muammayı çözemediler ve yarışmayı o kazandı. Muamma, ‘makok’, yani ‘mekik’ idi.” [1]

Eğin Havası (şarkı)

Eğin Gelin Getirme Gaydası (şarkı)

Pesendî, İnceyan’a nasıl âşık olduğunu anlatır:

“16-17 yaşlarındaydım. Babam kemani çalıyordu. Âşık olmaya can atıyordum. Günün birinde, Sulu Kahve’ye âşıkların geldiğini ve bir muamma astıklarını söylediler. Birkaç kez görmeye gittim ve çıktım. Âşıklığa gönül vermiştim ama mesele nasıl öğreneceğimdi. Tarihi Surp Nşan manastırımızın, yürekten arzu ve iman edene muradını verdiğini mamiglerimizden işitmiştim; manastıra gidip muradımı istemeye karar verdim.  

Vosgiyan isimli, keman çalan bir mektep arkadaşım vardı; o da benim gibi âşıklığa gönül vermişti.

Bir gün anne-babalarımızla beraber Surp Nışan manastırına gidip başpiskopos Bedros Srpazandan manastırın bir odasını bize vermesini rica ettik. Böylece, dileğimiz uyarınca 30 günlük bir adak için orada kalabilecektik. Bizi takdis eden başpiskopos bir oda verdi. Anne-babalarımız masraflarımızı karşıladılar.

Günde üç kez şapelin mihrabı önünde diz çöküp, “Surp Nşan, muradımızı ver”, diye dua etmeliydik. Ancak 10 – 15 güç geçmeden sıkılan arkadaşım evine döndü. Ama ben ümidimi kaybetmeden ve de sıkılmadan tam bir ay kaldım ve duaya devam ettim. Bir gün gece vakti yatağımda uyuyorken, parlak yüzlü, sakallı bir adam yanımda dikilip kolumu tuttu. Elinde bir kemani vardı; onu bana verdi ve adağımın kabul edildiğini söyledi. Birden uyandım; ortada ne kimsecikler ne de kemani vardı. Şafak söker sökmez şapele gittim, mihrabın önünde dize geldim. Başpiskopos geldiğinde ona rüyamı anlattım. Beni takdis edip: “Git, çocuğum, dilerim başarılı olursun; ibadetine devam et, böylece dileğin yerine gelir”, dedi.  Elini öptüm ve eve döndüm. Anneme ve babama rüyamı anlattım; çok sevindiler.

Türkçeyi öğrenmeye devam ettim çünkü yarışmalardaki bütün şarkılar Türkçe idi.” [2] 

Arakel Badrig’in kitabında, her ne kadar tamamen açık değilse de “kemani” ile çoğu zaman Orta Doğu tarzıyla çalınan batının kemanı arasında bir ayrım yapılmışa benzer. “Kemani” tabir edilen enstrüman Sivas’ta diğer kaynaklardan bilinmektedir. Nitekim Yeranos Herdemyan ya da Kemanici Herdem, düğünlerde ve cemaat etkinliklerinde çalan, kentin ünlü müzisyenlerindendi. Zaman zaman udi Hacı Boğig, zaman zaman da yalnızca Garo diye bilinen sazende ile sanatını icra ederdi. Aşağıdaki dörtlük Herdem ile Garo’nun halk tarafından sevilen çalgıcılıklarını tasvir etmektedir:

Herdemin çaladz kemanin,
Gaguğ, tetev sev yemenin,
Gam Garoin çaladz sazı,
Vağven pağnets teğin tası. 
[3]

 Herdem’in çaldığı kemani
Yumuşak, hafif, siyah yemeni
Ya da Garo’nun çaldığı saz
Yarınki hamamın sarı tası.

Günümüzde Ermenistan’da “kamani” diye isimlendirilen, “kemani” tabir edilen çalgı aleti Yunan halk müziğinde kullanılan “Kapadokya kemanesi”nin bir benzeri ya da aynısı olup bizler, Sivas’ta Kapadokyalı Rum cemaatlerinden elbette çok uzakta bulunmuyoruz. Bu makalenin birinci fotoğrafı, tıpkı Herdem ile Garo’nun yakındaki Sivas’ta yaptıkları gibi, saz ve kemani çalan Tokatlı iki adamı gösteriyor.

Aşık Pesendî, Surp Nşan’daki hacılığının ardından Zileli Türk âşık Ceyhun’un talebesi olur. Yanı sıra, Türkçe kaynaklarda: Âşık İzani, Zileli Şermi ve Zileli Mevci diye geçen diğer birkaç Ermeni aşığın da rahle-i tedrisinden geçer. [4] Ama Pesendî kısa zamanda ihtimal Sivas’ın Türk ya da Ermeni, en sevilen aşığı olarak nam salar. Bu gerçek, Partoğ İnceyan tarafından da nakledilen, hayatının en ünlü hadiselerinden biri olan aşağıdaki hikâyede de görülmektedir: 

Sivas’ın Sulu Kahve’si herkes tarafından bilinmekteydi çünkü o günlerde âşıklar orada bir araya geleceklerdi.

Günün birinde, üç aşığın ertesi gün Âşık Pesendî ile yarışmak için Sulu Kahve’ye gelecekleri haberi yayıldı. Ben, İnceyan, merak ettiğim için yarışmayı dinlemeye gittim. Sulu Kahve’den içeri girdim, sahnede bağdaş kurarak oturmuş, sazları ellerinde üç âşık gördüm. Biri Acem, diğeri Karslı bir Türk, üçüncüsü ise Yozgatlı bir Türk’tü yine. Pesendî’yi bekliyorlardı. Birçok Türk, Ermeni tüccar, hükümet memurları da orada idiler. Âşıklar, muammayı Pesendî’nin hazırlamasında mutabık kaldılar. Balmumu ile kaplı muamma tahtası duvara asılmıştı. İçeri giren kişi kahvehane sahibine bir hediye vererek tahtaya yapıştırırdı. Birçokları mecidiye, nihayet yarım liraya kadar para yapıştırdı. Muammanın cevabı mühürlü bir zarfın içine konmuş ve kahvehane sahibinin tuttuğu bir kutuya kilitledikten sonra kutu da mühürlenmişti. Muammayı çözmek için yedi günlük bir mühlet tanınmıştı. Âşık Pesendî kararlaştırılan günde, yüzünde gülücüklerle, yanından asla ayırmadığı kemanisi elinde geldi ve diğer âşıkların karşısında yerini aldı. Bir kâğıt parçasına yazılı olan ve duvara asılan muamma şuydu:

Bir acayip nesne gördüm;
Dokuzu bir sırada,
Dokuzunda dokuz can var,
Her biri bir sefada.

Âşıklar çalıp söylemeye koyuldular. Her biri sırayla, muamma için bulduğu yorumu söylemeye başladı. Pesendî de kemanisini çalıyor, her birine şarkıyla cevap verip verdikleri açıklamayı reddediyordu. 

Bu yarışma yedi gün devam etti. Kural olarak, sonuncu gün öğle namazından önce bitmesi gerekiyordu.

Yarışan âşıkların muammanın sırrını buldukları ve tam son dakikada cevap verecekleri fısıltısı ortalıkta dolaşmaya başladı.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Ermeniler ve Türkler, Sivaslı trubadurlarının [gezgin halk ozanı] son anda kaybedecek olmasından üzüntü duymaya başladılar. Sevinen biri var idiyse bu, son iki gündür gelip özellikle, hemşerisi olan Karslı aşığı yüreklendiren ve her ziyaretinde ona hediye veren Mihr Ali Bey idi.   

Vakit gelmişti. Bütün yarışma boyunca orada bulunan aynı Türk görevli ayağa kalkarak, vakit dolduktan sonra bir saat daha verilebileceğini söyledi.  Âşık Pesendî’ye dönüp: “Sana söylüyorum, Âşık Pesendî, eğer bu âşıklar muammanı çözdülerse âşık kanunlarına göre lütfen kemanini önlerine koy ama eğer kazandıysan onlar sazlarını senin önüne koymalılar.”, dedi.  

Âşık Pesendî ayağa kalkarak:

‘Teşekkür ederim beyim, bu kemani de benim, muamme de benim’, diye cevap verdi. 

Üç âşık, sazlarını ellerine aldılar ve:

‘yeri-göğü, denizleri ve ormanları aradık ama itiraf ederiz, onu bulamadık. Âşık Pesendî ustamızdır’, dediler.

Böyle söyleyerek sazlarını Sivaslı aşığa verdiler.

Kahvehane sahibi sandığı açıp kutuyu içinden çıkardı, mühürleri gözden geçirdi; her şey yerli yerindeydi. Zarfı açtı. Muamma şu idi:

O vakitler Mundar Irmak’ın üzerinde tahta bir köprü vardı. Irmak tabakhanenin altından ve bıçakçının dükkânının yanından akıyordu. Orada art arda dokuz tane ayakyolu (cemiş) yapılmış; her birine bir adam oturup hacetini giderirdi. Pesendî: “Şaşırtıcı bir şey gördüm; art arda dokuz şey; dokuz kişi oturmuş, kendilerini rahatlatıyorlardı.”, demeye çalışıyordu.

Melun Mihr Ali bunu duyar duymaz ayağa kalktı ve öfkeyle: “Hınzır gâvur! Nereden buldun bu sırrı?”, diye sordu. Ama Pesendî, âşıkların sazlarını asaletle kendilerine geri verdi. Aynı zamanda, aldığı ve kendisine ait olan, on liradan fazla paranın hepsini iade etti. Keza, üç mağlup aşığın yol masraflarını ödeyerek onlara iyi yolculuklar diledi.” [5]

Görüldüğü gibi Pesendî, Türk olsun, Ermeni olsun bütün Sivaslılar tarafından çokça takdir ediliyor ve Osmanlı Türkçesinde “münasip görülmüş” anlamındaki “pesend” kökünden gelen âşık ismiyle tanınıyordu.        Pesendî 1894’te Baydzar Kürkçüyan ile evlenip İstanbul’a taşındı. Bir perdenin arkasında durması gerekse de, Sultan Abdülhamit’in huzurunda bile sanatını icra etti. Ermenilere karşı Abdülhamit katliamları vuku bulduğu zaman, yüksek mevkili Osmanlı memuru Kel Hasan Paşa Pesendî’ye hayatının tehlikede olduğunu söyleyip ülkeyi terk etmesini tavsiye etti.

Pesendî Rusya’ya göçüp Kerç (Kırım’ın Doğusunda), Batum, Erivan ve Eçmiyadzin dâhil çeşitli yerlerde yaşadı. Oralarda fırıncılık ve kahvehane işletmeciliğiyle hayatını kazandı. Sahip olduğu, muhtemelen, kendi sanatını da bilfiil icra ettiği, âşık müziğinin yaşatıldığı bir kahveydi. O vakitler Rusya Ermenistan’ında da faal olan ünlü âşıklar Civanî ve Şeram ile karşılaşmış bile olabilir. 1895 katliamları sırasında, olan biteni Amerika’daki dostlarına haber vermek istedi. Ama düpedüz bir şey yazamayacağını hissettiğinden, katliamlardan kimin sorumlu olduğunu açıklamak için derdini şiirli bir üslupla anlattı:

“Felaket geldi ve gitti, kimi suçlayalım bilmiyoruz ve kemanim de esirgendi; benden uzaklardasınız ama şarkı söyleyeceğimduyabilesiniz diye; bir daha birbirimizi görmeyebiliriz, bu şarkım vasiyetim olsun size.

Vartı patsadrelu bedk çıga
Dzağik mın e menk kidenk
Şunı patsadrelu bedk çıga
Kampr mın e menk kidenk”

Gülü anlatmaya ne hacet
Bir çiçektir, biliriz
İti anlatmaya ne hacet
Çoban köpeğidir, biliriz” [6]

[Böyle bir cinayeti işleyen “köpek” bütün canilerin en kötüsü; tıpkı çoban köpeğinin köpeklerin en büyüğü olması gibi.]

Pesendî Rusya İmparatorluğunda yaşarken, karısı Baydzar 1900 senesi civarında Alexandropol’de (Gümrü) oğulları Ardaşes Kımpetyan’ı dünyaya getirir.  Ardaşes sonradan Paris’teki Ermeni tiyatrosu gösterilerinde hayli ünlü bir aktör olacaktır.

Pesendî 1905’te Bulgaristan’a taşınır ve Rusçuk ile Varna’da yaşar. 1908 Anayasasının ilanından sonra diğer birçok Ermeni gibi tekrar ümitlenip Osmanlı İmparatorluğuna döner. O sırada memleketi Sivas’ta verdiği iki konseri biliyoruz. Birincisi 5 Ekim 1909’da mahallin Hınçag partisi üyeleri tarafından düzenlenir. Bu konser, partinin Sivas’ta yeni açtığı Kadın Biçki-Dikiş Atölyesi yararınadır. Konser şiirler, şarkılar, nutuklar, arada Pesendî’nın genç oğlu Ardaşes’in söylediği bir şarkıya ek olarak Âşık Pesendî’nin bu defa, yukarıda bahsi geçen, kemani ustası Herdem’e sazla eşlik ederek söylediği parçalardan oluşmaktadır. Gazete, Herdem’in Pesendî kadar, hatta ondan daünlü bir icracı olduğunu yazar. [7] Ardından bizzat Pesendî, 15 Kasım 1909’da Sivaslı Ermeni ve Türk âşıklarla gerçekleştirilen bir konser düzenler. 1910’da İstanbul’a döner, aynı sene Türkçe ve Ermenice dillerinde yazılmış âşık şiirlerini derlediği divanını yayınlar ve hayatını şiirleriyle kazanır. Kitabının ismi Kusani Daviğı’dır ([Gezici] Âşığın Telli Sazı) ve 45 Ermenice ile 27 Türkçe şarkı içermektedir. [8]

Âşık Pesendî şarkılarını Sayat-Nova ve diğer ünlü Ermeni âşıklar tarafından da izlenen Orta Doğu âşık şiiri kurallarına göre Türkçe ve Ermenice yazdı. Şiirler “gazel”, “divan”, “koşma”, “semai” vs. formlarda yazılmışlardı. Ne yazık ki onun Ermenice şiirlerinden bir örnek bulmak mümkün olmadı. Ama aşağıdaki iki Türkçe şiiri Arakel Badrig’in “Badmakirk [Tarih Kitabı]”’inde ortaya çıktı. Bunlardan ikincisi, Ermenilerin durumu üzerine yazılmış siyasi bir beyan mahiyetindedir.

Ey gönül, fani dünyadan göçmeye şüphen mi var?
Şol [Şu] feleğin neft dolusun içmeye şüphen mi var?
Erzahil [Azrail] göğsüne çökse bülbül dilin nal olur
Gözlerinden kanlı yaşlar dökmeye şüphen mi var?

Bu halkın mülkünü seyret;
Harap abad lazımsa,
Bu mülkün halkını söylet;
Sana feryat lazımsa. [9]

Âşık Pesendî bize çok daha değerli bir şey: meslekten bir Batı Ermenistan aşığının bilinen yegâne ses kayıtlarınıbıraktı. Bu kayıtlar büyük ihtimalle, 1913’te İstanbul’da gerçekleştirilmişti.Pesendî’nin nasıl, ne zaman ya da nerede öldüğüne dair bir bilgimiz yok; söz konusu kayıt ondan bize kalan son iz.

Pesendî Sivaslı olmasına rağmen bu iki şarkının kaynağı Batı Ermenistan halk müziği ve şarkılarının tanıdık merkezi, bazılarının bizzat “Grung [Turna]” şarkısının, keza “Anduni [Evsiz, Garip]” tabir edilen ünlü türün doğum yeri olduğuna inandığı Agn’dır (Eğin/Kemaliye).

Pesendî’nin kaydettiği Türkçe şarkının başlığı her ne kadar, genellikle “Eğin Havası” diye bilinen, Udi Hrant ve diğerleri tarafından Ermenice ve Türkçe kaydedilmiş olan daha ünlü parçanın aynısı değilse de “Eğin Havası - Mani”dir. Buna karşılık Pesendî’nin kaydı başka yerlerde çoğunlukla “maya” diye anılan bir şarkı tarzıdır. Kimi zaman “maya” ve “mani” terimleri yer değiştirebilmekteydi ve muhtemelen bu yüzden olsa gerek,Pesendî şarkısını “mani” diye isimlendirmişti.

Amerika’nın erken dönem, özellikle Harpert/Harput yöresinden gelen Ermeni müzisyenleri Pesendî’nin şarkısı ya da melodisi addedilebilecek ancak değişik sözlerle söylenen parçalar kaydettiler. Bunlar çoğunlukla “Harput Mayası” başlığını taşıyordu. Şarkının yapısı Doğu Anadolu’da yaygın, vokalistin şarkının sözlerini serbest ritim usulünde söylemesi için ara verilen, ünlü 10/8 ritminde bir enstrümantal tekrarlı melodi içermektedir. Vokalist ilk dörtlüğü okuduktan sonra müzik yeniden başlar ve şarkı bu şekilde dönüşümlü olarak devam eder. Pesendî’nin kaydında, şarkının sonundaki bazı enstrümantal kısımlar 4/4 ölçüsündedirler de. Bildiğimiz kadarıyla, Türkçede aslında her zaman aynı melodiyle okunabilen birçok şiir ve dörtlük bulunmaktaydı. İnsan, Pesendî’nin “Yavrı, Yavrı”, keza “Yandı Canım” nidalarıyla başladığını açıkça duyabiliyor idiyse de bütün sözleri deşifre etmek mümkün değildi. Bunlar esasen taşra halkından gelen, aşk ya da diğer duyguları ifade eden duygulu şarkılardır. Her ne kadar mayalar genellikle Türkçe okunuyorsa da dörtlüklerin başlangıcındaki stakkato [kesik ve güçlü] okumadaKürtçe şarkı söyleme üslubunun etkisi hissediliyor olsa gerekir. İhtimal bu tür şarkıların, İstanbul bir yana, Orta Anadolu ya da Kilikya’dan ziyade Doğuda biliniyor olmalarının nedeni budur.

Pesendî’nin ilk dörtlüğünün başlangıcı, çarpıcı bir şekilde, Gomidas Vartabed’in gurbet temalı Eğin şarkısı “Anduni”nin (“Ağvor mı dzarvutenen [Bir güzel, susuzluktan]…”) notasyonunu andırmaktadır.Pesendî, büyük ihtimalle Eğinli etnograf Hovsep Canigyan’dan dinlediği bu şarkıyı Gomidas Vartabed’in “Eğin Halk Şarkıları Seçkisi [Şar Agna Yerkeru]”nden derlemişti. [Şüphesiz bu, Gomidas tarafından icra edilen, yine “Anduni” (“Sirds nman e…[“Yüreğim… benzer..”]”) diye bilinen ve esas itibariyle kendi bestesi olan parçayla karıştırılmamalıdır.] Dolayısıyla, Eğin’in Anduni şarkılarının, Pesendî’nin “Eğin Havası” ile benzer şekilde söylendiği ihtimal dâhilinde olsa gerekir. Bununla beraber Avedis Mesuments’in Fransa’da yapılmış olan Anduni melodileri derlemesi “maya” şarkı tarzıyla benzerlik göstermemekte ve nitekim Mesuments,“maya/mani” tarzının tamamen farklı bir parça olduğunu yazmaktadır. Dahası, Gomidas da kendi Eğin derlemesinde, Anduni’nin keza farklı olan ikinci bir varyasyonunu kaydetmiştir. Söz konusu şarkılarla ilgili karışıklığı aydınlığa kavuşturmak için, Batı Ermenistan halk müziğine dair ciddi bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Ne yazık ki bu çalışma, bütün Ermeni halk müziğinin her yerde aynı olduğu varsayımıyla henüz ele alınmamıştır. Ünlü Ermenice Anduni şarkılarını “Doğulu” şarkı okuma üslubuyla irtibatlandırmak kimilerine şaşırtıcı gelecek ama bütün deliller böyle olduğuna işaret etmekte.

Pesendî’nin Türkçe “Eğin Gelin Getirme Gaydası” ismi verilen Ermenice şarkısı, Hovsep Canigyan’ın “Hnutyunk Agna [Eğin Antikaları]” misali başka kaynaklardan da bilinmektedir.[10]  Bu, ne parçada gayda bulunduğu ne de Eğin hakkındaki kitaplar bize oralarda gayda çalındığını söylediği için biraz akıl karıştırıyor. Canigyan, “Gayda”nın müzik terminolojisindeki anlamı ne olursa olsun, söz konusu şarkının Eğin’de, gelinle damat kilise merasiminden dönüşte damadın ailesinin evi önüne geldiklerinde okunduğunu doğruluyor. Pesendî, bu şarkının birçok dörtlüğünden birkaçını okuyor. Şarkı, Ermenicede çoğu zaman “Pari Luys, Ağvor, Pari Luys [Günaydın, Güzelim, Günaydın]” diye anılıyor. Bu sözler çoğunlukla şarkının ilk mısralarıdır çünkü Canigyan bize yeni evli çift damadın evine döndüklerinde genellikle şafak vakti olduğunu anlatıyor. Aşağıdakiler Âşık Pesendî’nin kayıt esnasında okuduğu sözlerdir:

Arakel Badrig’in, Badmakirk huşamadyan Sepasdio yev kavari hayutyan (Պատմագիրք յուշամատեան Սեբաստիոյ եւ գաւառի հայութեան [Sivas ve taşrasındaki Ermenilerin Tarihi]) adlı eserinin birinci ve ikinci ciltleri.

Pari lusun parin vrat
Pari lusun parin vrat
Ur [Ur=vor] tsate arevın i vrat
Ur tsate arevın i vrat

Harsn i bağçan vart gu kağe
Harsn i bağçan vart gu kağe
Nsder u şeker gu mağe
Nsder u şeker gu mağe
Şekrin tozn al ink gı tağe
Şekrin tozn al ink gı tağe

Kale u mandrdig kale!
Kale u mandrdig kale!
Vra khalun vra kale!
Vra khalun vra kale!

Günaydının iyiliği üzerine ola
Günaydının iyiliği üzerine ola
Güneş üzerine parlaya
Güneş üzerine parlaya

Gelin bahçede gül toplar
Gelin bahçede gül toplar
Oturmuş şeker eler
Oturmuş şeker eler
Şekerin tozuna da kendini gömer 
Şekerin tozuna da kendini gömer

Yürü hem zarifçe yürü!
Yürü hem zarifçe yürü!
Halının üzerinde yürü!
Halının üzerinde yürü!

Pesendî, “Eğin Havası” icrasında kendi kendisine keman ile eşlik ederken, Ermenice şarkıda ise “kemani” çalarken görülmektedir. Belki de bu pek geleneksel Ermenice düğün şarkısını olabildiğince aslına uygun şekilde icra etmek için daha geleneksel bir çalgı kullanmak istiyordu. Canigyan, Ermeni düğün geleneklerinin en eski bazı materyalleri için de bir kaynak olup, ruhban sınıfının iyi bildiği kilise merasimi dışında, düğünün her aşamasında geleneksel olarak söylenen şarkıları dikkatle kaydeder. Düğün şarkılarına birçok dörtlük katar ve “Pari Luys Ağvor” bu anlamda bir istisna değildir. Yine de Pesendî, şarkı hakkında bir fikir vermek için, dörtlüklerden yalnızca birkaçını okur. Pesendî’nin şarkısının, Anadolu’da yaygın bir şekilde kullanılan ve hâlâ kullanılmakta olan 9/8 temposunda icra edildiğini, varış ya da karşılama (örneğimizde damadın evine varılmaktadır) zamanlarında gerçekleştirildiği için Türkçede “karşılama” diye adlandırıldığını burada kaydetsek gerekir. 9/8 temposu Batı Ermenistanlı âşıklar tarafından da aynı şekilde değerlendirilmiş; söz gelişi Âşık Civanî, Âşık Garip hikâyesinin çeşitli yerlerinde, örneğin Âşık Garip yeni bir şehre varırken kullanmıştır. Bu ritmi, Anadolulu Rumlar da iki kişinin karşılıklı olarak oynadıkları, bu yüzden bir çeşit “karşılama” anlamında, “solo dans” şeklinde kullanmaktadırlar. Nihayet aynı ritim, her ne kadar “karşılama” kelimesiyle bir bağlantısı yoksa da Ermeni halk dansı “Tamzara”da kullanılmıştır. Her halükarda, bütün bunlardan, Pesendî’nin yalnızca aşık müziği tarzlarında değil, aynı zamanda Ermeni ve Anadolu halk müziğinde eğitimli olduğunu görmek mümkün.

Sonuç olarak, Pesendî’nin hayatı ve işleri hakkındaki küçük bilgiler ve kendisinden bize kalan, hayal kırıklığına uğratacak denli az sayıda müzik kaydı göründüklerinden çok daha büyük öneme sahipler.  Bu bilgiler aracılığıyla, büyük bir kısmı tahrip olmuş bir geçmişle bağlantı kuruyoruz. Batı Ermeni müziğinin halk ve klasik türleri diasporanın çeşitli yerlerinde varlığını sürdürmüş olsa da Batı Ermenilerinin âşık müziği o kadar az biliniyor ki birçok insan bütün âşıkların Doğu Ermenistan’dan çıktığını düşünüyor. Sivas’ın büyük ve Batı Ermenistan’ın son geleneksel aşığı Pesendî, özellikle ses kaydı ile, bizlere Ermenilerin 1915 felaketinden önceki müzik hayatının aslında nasıl olduğuna dair bir bağlantı sunuyor.

  • “Eğin Havası” ve “Eğin Gelin Getirme Gaydası” kaydı Ara Dinkciyan’ın izni ile
  • Kayıtların temizlenmesini gerçekleştiren Harry A. Kezelian III

[1] Arakel Badrig, Badmakirk huşamadyan Sepasdio yev kavari hayutyan (Պատմագիրք յուշամատեան Սեբաստիոյ եւ գաւառի հայութեան [Sivas/Sebastia ve taşrasındaki Ermenilerin Tarihi]), Cilt 2, New Jersey, 1983, s. 106.
[2] Badrig, s. 106-107.
[3] S.M. Dzotsigyan,Arevmdahay Aşkharh (Արեւմտահայ Աշխարհ [Batı Ermeni Dünyası]), New York, 1947, s. 639.
[4] (yazarı bilinmiyor) Türk Halk Edebiyatında Ermeni Saz Şairleri [çevrimiçi erişilen alıntılar]
[5] Badrig, Sivas/Sebastia ve taşrasındaki Ermenilerin Tarihi,s. 106-109.
[6] a.y, s. 109.
[7] Yeridasart Hayasdan (Երիտասարդ Հայաստան [Genç Ermenistan]), haftalık mecmua, Cilt 7, No. 27, s. 107;   26 Ocak 1910, New York.
[8] Türk Halk Edebiyatında Ermeni Saz Şairleri.
[9] Badrig, s. 109-110.
[10] Hovsep K. Canigyan, Hnutyunk Agna (Հնութիւնք Ակնայ [Eğin Antikaları]), Tiflis, M. D. Rotinyants Basımevi, 1895.