I. Dünya Savaşı öncesinde Çınkuş. Bu fotoğraf, MyHeritage.com kullanılarak dijital olarak renklendirilmiş. (Kaynak: Victor Pietschmann, Durch kurdische Berge und armenische Städte, Wien, 1940).

Çınkuş - Oyunlar

Yazar: Lori Taşçıyan, 24/12/2022 (Güncelleme 24/12/2022). Çeviren: Sevan Değirmenciyan.

Çınkuş (günümüzde Çüngüş) çoğunluğu Ermeni olan bir şehirdi. 1049 rakımlı şehir, kayalık bir bölgeye inşa edilmişti. Şehir Diyarbekir vilayeti sınırları içinde, Diyarbekir’in kuzeydoğusunda bulunmaktaydı. Kuzeyinde Harput, güneyinde ise Siverek vardı. Fırat, Çınkuş’un batısından akıyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin yaşadıkları diğer köy ve şehirler gibi, Çınkuş da kendi gelenek ve göreneklerine sahipti. Bunlar gurbette yaşayan Çınkuşlular tarafından kaleme alınmıştır. Bu çalışmalar, makalemizin başlıca kaynakları.

Geleneksel oyunlar memleket mirasının ayrılmaz bir parçası; onlar yaşam ve davranış ifadeleri olarak, eski inançlara bağlı ve gelenek ve ritüellerle ilişki içindeler.

Makale, Çınguş’ta oynanan çocuk ve gençlik oyunlarını tanıtmak adına bir deneme niteliğinde. Başlıca kaynak ise Karnig Kevorkyan tarafından hazırlanan “Çınguşabadum” (Çüngüşname, Kudüs, 1970) kitabında verilen bilgiler.

Geleneksel oyunlar basit ve kolay kurallara ve bu kuralları açıklayan bir kelime hazinesine sahip. Çınkuş özelinde, elimizdeki kayanağa göre, toplu ve kişisel oyunlar sırasında sıklıkla üç adlandırma kullanılmakta.

  • Mar.- Çınguş lehçesinde anne demek. Mar, oyun başında kura ile kararlaştırılır. Mar, özellikle çok kişi ile oynanan oyunlarda oyuncuların lideri. Diğer oyunculardan yüksek bir konuma sahip ve oyun kurallarına göre bazı imtiyazlara sahip.
  • Bargoğ (oyuna göre, ekip veya şahıs).- Anlam olarak yatan demek. Oyun içinde diğerlerine maruz kalan veya kaybeden kişi.
  • Hel.- Oyun boyunca mücadele eden ekibin ulaşmaya çalıştığı hedefi veya hedef noktası. Hel, oyun başında iki rakip takım veya kişi tarafından uzlaşı ile kararlaştırılır.

Bu temel üç kelimenin yanı sıra, oyun sırasında sık kullanılan aşağıdaki ifadelere de rastlarız. Örneğin;

  • Hel Almak.- Hedef veya hedef noktasına varmak, kazanmak, mağlup etmek anlamında kullanılır.
  • Marın haramı olmaz.- Gördüğümüz üzere, mar imtiyazlara sahipti. Marın haramı olmaz demek, oyun sırasında mar bir hata yaptığı zaman cezalandırılmaz. Oysa diğer oyuncular cezalandırılmalı veya oyundan elenmeli.
  • Boyunduruk Altından Geçmek.- Kazanan tarafın oyuncuları karşılıklı dizilir ve kemer şeklinde bir tünel oluşturacak şekilde kollarını kaldırıp birbirinin elini tutar. Mağlup tarafın oyuncuları eğilip bu tünelden geçmeli. Daha küşük takımlarla oynanan oyunlarda, eğer kazanan şahıs ise, kaybedenler teker teker kendisini kucaklar. Her birinin sırtına çıktıktan sonra, kazanan şöyle der: “Bir bel ver, sana gidip bir yavru getireyim”.
  • Yakalanan.- Oyun kurallarına göre oyun sırasında yenilen ve oyundan çıkan kişiye verilen ad [1].

Oyuncuların rızasıyla, oyun kurallarını yöneten bir hakem tayin edilebilir.

Çınkuş şehrinden güncel bir fotoğraf. Fotoğraf; George Aghjayan.
Çınkuş şehrinden güncel bir fotoğraf. Fotoğraf; George Aghjayan.

1) Karnig Kevorkyan. Çınkuş kitabının yazarı.
2) Çınkuş kitabının kapak sayfası.
3) Çınkuş köprüsü, 1967.
(Kaynak: Karnig Kevorkyan, 
Çınkuşname [Çınkuşabadum], I. Cilt, S. Hagopyants Matbaası, Kudüs, 1970)

Bacilar

Çocuklar, bazen gençlerin de oynadığı, Çınkuş’ta en sevilen oyun.

Bargoğ, yani diğerlerine maruz kalan kişi, bel ve kafasını eğip, bacaklarını geniş açar ve her bir eli ile bir dizini tutar. Diğer oyuncular birer birer, belli bir uzaklıktan koşar, iki ellerini eğilen kişinin beline koyup üzerinden atlar. Her bir döngü bittiğinde, bargoğ eğik belini biraz biraz, ta ki beli düzelip de atlama yüksekliği hemen hemen tüm boyu olana kadar (sadece kafasını eğer) yükseltir.

İlk atlayan hep mar olur. Biraz uzaktan yatan kişiye kadar koşar, iki elini eğilen kişinin beline koyar (daha sonra belki kafasına) ve üzerinden atlar. Atlarken “Marın haramı olmaz” der. Diğer bir deyişle, mar yenilmez. Doğru bir şekilde atlayamasa dahi, oyuna devam etme hakkı vardır. Fakat diğer oyunculardan biri veya diğeri, atlarken eğer ayağı veya poposuyla eğilenin kişinin bedenine değdiğinde, veya eğilen kişinin üzerinde kaldığında, kendisi eğilir, eski eğilen mar, geçen mar ise son atlayıcı olur.

Mar atlarken Türkçe olarak, birbiri ile alakasız cümlelerden oluşan özel bir dörtlük söyler. Kendisinden sonra gelecek olanlar bu dörtlüğü olduğu gibi söylemek zorunda. Her bir atlayışta mar yeni bir dörtlük söyleyebilir. Bunlardan bir örnek:

Bacıların bacısı
İçinde var acısı
Ana kalk pilav pişir
Santur santur gel otur [2].

Çınkuş’ta bulunan ve üzerinde yılan şeklinde demir bir süs bulunan eski bir ev kapısı. Fotoğrafçılar; George Aghjayan, Nanore Barsoumian.

Sıra Bacılar

Bir yarışma değil, eğlenceli bir oyun. Bargoğ bel ve kafasını eğer, ayaklarını genişçe açar ve her bir eli ile de dizlerini tutar. Diğer oyuncu üzerinden atlar ve birkaç metre ötede kendisi de aynı pozisyonda durur. Üçüncü bir oyuncu bu sefer ikisinin üzerinden atlar ve az ötede kendisi de pozisyon alır. Oyuncuların sayısı tükenene kadar böyle devam eder. O zaman ilk eğilen diğerlerinin üzerinden atlar, sonra kendisi de eğilir. Böylece devam eder.

Çınkuş’ta öğrenciler okuldan çıktıktan sonra Sıra Bacılar oynayarak evlerine dönerdi [3].

Ağa Tura

Nispeten kaba bir oyun. Genellikle gençler tarafından Paskalya eğlenceleri sırasında Çınkuş’un batısında bulunan Ermeni mezarlığında oynanırdı ve Türkler de katılırdı.

Önceden aynı takımda yer alan bir “ağa” ve bir “gelin” tayin edilir. Diğer tüm oyuncular ise rakip takımı oluşturur. Sayıları ne kadar fazla olursa, oyun o kadar eğlenceli olur.

Oyuna başlamadan, oyun sahasının ortasına 3 metre (on adım) çapında bir daire çizilir ve gelin ortasına oturur. Elinde 1,5 metre (5 adım) uzunluğunda bir ip tutar, diğer ucu ise ağanın elindedir. Ağanın diğer elinde ise bir kırbaç olur.

Rakip takım oyuncuları daireden içeri girmeye ve gelini tekmelemeye gayret eder, ağa ise elindeki ipi bırakmadan, başka bir deyişle daire dışına çıkmadan, kırbaç darbeleri ile saldıranları uzak tutmaya çalışır. Ağa hücum edenleri engellemekle uğraşırken, usta bir saldırgan ağanın sırtına atlayıp, ağa ile gelini birleştiren ipi koparabilir.

Ağa turada kırbaç darbeleri veya tekmeler nedeni ile yaralananlar çok olur [4].

Kalakuşa (veya Kale Oyunu)

Oyun, cüsseli gençler tarafından özellikle Kırmızı Pazar adı verilen, Paskalya kutlamalarının son Pazar günü oynanır. Oyun akşam saatlerinde, Çınkuş mezarlığında oynanır.

10-12 genç (bazen daha fazla) dizilir, kola kola tutuşur, daha sonra diz çöker. İlk grubun arkasında gençlerden oluşan  8-10 kişilik (ilk ekipten daima iki kişi eksik) ikinci bir ekip yer alır. Bunlardan her biri bir ayağını dize gelenlerden birinin omuzuna, diğer ayağını ise onun tam yanında dize çökmüş halde bulunan kişinin omuzuna koyar. Dize gelenler ayağa kalkar ve kendileri ile beraber omuzlarında duran gençleri de kaldırırlar. Bir dans çeşidi de olan Kalakuşa işte budur.

Gençlerden oluşan bir üçüncü sıra daha ekleme denemesi yapılır. Başarılı oldukları takdirde, dans devam eder. Üç katlı bir kale görüntüsü elde edilmiştir [5].

Salapkar

Çınkuş’ta, Ermeni Apostolik, Katolik ve Protestan okulları arasında bulunan taşa salapkar adı verilirdi. Okullar birbirinden yaklaşık 60 metre (200 adım) uzaklıktaydı. Çınkuş çocuklarının sevdikleri bir oyun alanıydı. Sadece popolarını üzerine koyar ve oradan kayarlardı. Daha sonra salapkarın yanında bulunan toprak tepeye tırmanır, yeniden kayanın zirvesine ulaşır ve kayarlardı. Asırlar boyunca salapkar o kadar fazla kullanılmıştı ki, düz ve kaygan olmuştu [6].

Çınkuş, Kuculyan ailesi, 1913 civarı. Soldan sağa; Melikset/Mayk Kuculyan, eşi Merijan, oturan; annesi Yeğisapet, teyzesi Hatun, ismi meçhul bir çocuk, muhtemelen çocuğun annesi (meçhul). Mayr 1912’de ABD’ye göç eder. Annesi Yeğisapet 1914’te vefat eder. Fotoğrafta görünen diğer kişiler ise Soykırım kurbanı. Orijinal fotoğrafta aslında Mayk yok. 1921 veya 1922’de hazırlanan fotoğrafın yeni bir edisyonuna kendisini ekletmiştir (Kaynak: Charlotte (Booloodian) Fountinelle. Barlow Der Mugrdechian'a teşekkürlerimizi sunarız).

Keri-Keri (Esir-Esir)

Oynayanlar iki rakip takıma ayrılır. Her takım 10 veya fazla kişiden oluşmalıdır. Oyuncuların sayısı ne kadar yüksek olursa, oyun da o kadar heyecanlı geçer. Bir halk oyunu ve seyircileri de olur.

Bir arazi veya avlu merkezine yatay bir çizgi çekilir. Her bir ekip kendisine ayrılan alanda konuşlanma bölgesi seçer. Bu bölgeden başlayarak aynı zamanda alanın merkezine doğru ilerlemeye başlanır. Çekilen çizgi boyunca karşılıklı durup, aynı zamanda kollarını uzatırlar. Kavga başlar. Takımlar karşı takımın elemanlarını kendi taraflarına çekmeye çalışır. Tabii kavga çok hararetli olur. Rakip takımdan bir oyuncuyu çizginin diğer tarafına çekmek mümkün olduğunda, “keri-keri” bağırırlar. Yakalanan kişinin arkadaşları esir düşmemesi için yardıma koşar, fakat sınırı geçmelerine müsaade yoktur. Esir almayı becerebilen ekip, esiri alıp hızlıca kendi alanına geri döner. Daha sonra iki ekip sınır çizgisine yeniden yaklaşır ve mücadele aynı şekilde devam eder.

Nihayetinde en çok esir alan taraf kazanmış ilan edilir [7].

Zıngızıng

Topla oynanan bir oyun. Üç veya dört kişiden oluşan iki takım tarafından oynanır. Bir takım bargoğ, diğeri ise binen.

Bargoğ takım oyuncuları üçgen (eğer üç kişiyseler) veya dörtgen (eğer dört kişiyseler) şeklinde durur. Aralarındaki mesafe yaklaşık üç metredir (10 adım). Topa sahip olan binenler bargoğların omuzuna çıkar. Onlar topu havada birbirlerine atar, bargoğlar ise zıngzıng diyerek, yukarı-aşağı hareket eder ve omuzlarında bulunanların dengelerini bozmaya çalışır. Bargoğların amacı binenlerin topu yanlış atmalarını sağlamak veya topu tutmalarına engel olmak ve böylece topun aşağıya düşmesini sağlamak.

Binen takım önceden belirlenen sayıda pas yapabildiği takdirde oyunu kazanır [8].

Lıglıg Kavgası

Çınkuş diyalektiğinde lıglıg leylek demek. Tek ayakla oynanan oyunlara da bu isim veriliyor [9].

Lıglıg mücadelesi en az on kişi ile oynanan bir oyun.

Biri saldıran (I. grup), diğeri korunan (II. grup) olmak üzere iki takım kurulur. Oyun alanının ortasına bir çizgi çekilir. Bir taraf I. grubun, diğer taraf ise II. grubun yeri. Her grup da kendi tarafında “hel”, yani toplanma noktasına sahip.

Oyun, tarafların birbirlerinin helini işgal etmek amacıyla yaptıkları bir mücadele aslında. Lıglıg şeklinde, yani tek ayak üzerinde sekerek oynanır. Karşıdakine dirsekle veya havada duran ayakla vurmak serbest.

Tüm oyun boyunca oyuncular tek ayaklarını havada tutmak zorunda. İki ayağını yere koyan oyuncu, oyun dışı kalır.

Saldıran taraf (I. grup) korunan ekibin toplanma noktasını ele geçirmeli. Yorulan oyuncu tek ayak üzerinde sekerek toplanma yerine dönme, burada iki ayağını yere koymaya, biraz dinlenmeye, daha sonra lıglıg şeklinde yeniden oyuna katılma hakkına sahip.

Eğer ekip oyuncularından biri koruma çizgisini geçip de karşı tarafın “hel”ini alırsa, I. ekip oyunu kazanır. II. Ekip kendilerinden birini daimi olarak helde tutma hakkına sahip. Bu kişi lıglıg şeklinde hele yaklaşan her oyuncuya müdahale edebilir.

Saldıranlar II. grup oyuncularının büyük kısmını etkisiz hale getirebildiklerinde ve sonrasında heli işgal ettiklerinde oyun sona erer. Fakat aksi de olabilir. Oyun sırasında II. grup I. gruptaki elemanların çoğunu etkisia hale getirip, saldırıya geçebilir ve I. grubun helini ele geçirebilir [10].

Lıglıg-Koşu

Bir çok katılımcı ile oynanır. Hepsi de tek bir çizgi üzerine dizilir. Hakemin işareti üzerine lıglıg pozisyonunda (tek ayak üzerinde) hep beraber sekip, belirlenen noktaya, hele doğru harekete geçerler. İlk varan “heli alır” ve oyunu kazanır. Diğerleri teker teker kazananı somuzlarına alır. Kazanan ise “Bir bel ver, gidip sana yavru getireyim” der [11].

Çigin

İki rakip takım arasında oynanan çekişmeli bir oyun. Her bir takım en az sekiz kişiden oluşturulur. Katılımcı sayısı ne kadar fazla olursa, oyun o kadar ilginç hale gelir. Ekiplerden biri saldıran, diğeri ise koruyan. Her bir ekibin toplanma alanı var. Hel burada bulunur. Takımların mücadelesi bu iki toplanma alanı arasında gerçekleşir. Saldıran taraf rakip takımın heline ulaşmaya ve onu ele geçirmeye, yani oraya dokunmaya çalışmalı.

Oyun kuralları ile lıglıg oyununa çok benziyor. Fakat çiginin en karakteristik tarafı her bir oyuncunun aldığı fiziki duruş. Öncelikle, oyun çıplak ayakla oyanır. Her bir oyuncu sol ayağını havaya kaldırır, sağ dizinin arkasına yerleştirir ve sağ eli ile de sol ayağının baş parmağını tutar. Bu duruşun adı çigindir ve oyunun adı buradan gelir.

İki ekip arasındaki mücadele çigin pozisyonunda olur. Rakibe vurmak için oyuncular sağ dirseklerini ve sol dizlerini kullanır. Çigin pozisyonunu bozan oyuncular oyundan çıkar. Yorgun oyunculara dinlenme fırsatı verilse de, onlar toplanma yerine çigin pozisyonunda gitmeli ve normal posizyona orada dönmeliler.

Oyunculardan biri rakip oyuncunun darbeleri sonrası yerde kalabilir. Sağ elle sol ayak baş parmağını tuttuğu sürece, oyunda kalır [12].

Aklac-maklac

Bir çocuk oyunu. Oyun başında bir mar ve bir hel kararlaştırılır. Oyuncular ayakta bir daire oluşturur. Her bir oyuncu avuçlarının üst kısmını, bileğini, birbirine birleştirip, avucunu açar. Mar, iki elin kapalı avuçlarında bir eşya tutar, sonrasında kapalı avuçlarını indirir ve “aklac-maklac” diyerek her bir oyuncunun açık avucuna çıkartır. Bir kaç kere çemberin çevresini dolandıktan sonra, birden avucunda tuttuğu eşyayı onlardan birinin avucuna bırakır ve durur. Eşyayı alan hemen oyuncu grubundan ayrılır ve hele doğru koşar. Çemberi oluşturan diğer oyuncular kendisini tutmalı. Eğer ebelenmeden hele varabilirse, kendisi mar olur ve oyun devam eder, eğer ebelenirse, kendisi kaybeder, oyundan çıkar, oyun ise önceki mar ile devam eder [13].

Angaç Kaşug [Kulak Çekmek]

Oyunun başında, kura çekerek bir bargoğ seçilir. Oyun arkadaşlarının önünde, onlara sırtını dönmüş olarak durur. Oyunculardan biri birden bargoğun sağ veya sol kulağını çeker, sonra hep beraber, kulak çeken de, kollarını aşağıya sarkıtır ve bir ağızdan “kimdi?” diye bağırır. Bargoğ arkadaşlarına dönüp kulağı çekenin kim olduğunu tahmin etmeye başlar. Bir hakkı var. Eğer kulağını çekeni doğru tahmin ederse, bargoğ o kişi olur ve oyun aynı şekilde devam eder. Aksi takdirde, aynı kişi kulağını çeken kişiyi doğru tahmin edene kadar bargoğ kalmaya devam eder [14].

Çınkuş, güncel bir fotoğraf. S. Garabed Ermeni Kilisesi. Fotoğrafı çeken Steve Mesrobyan.
Çınkuş, güncel bir fotoğraf. Ermeni Protestan kilisesi civarında bulunan bir çeşme. Fotoğraf; George Aghjayan, Haziran 2019.
Çınkuş’tan güncel bir fotoğraf. Üstte solda Ermeni Katolik toplumuna ait olan S. Lusavoriç Kilisesi’nden kalan son taşları görüyoruz. Biraz yukarıda sağda ise S. Garabed Ermeni Kilisesi kalıntıları var. Fotoğraf; George Aghjayan, Haziran 2019.

Kala

İki veya daha büyük bir ekiple ve top ile oynanır. Top pamuk iplikleri ile hazırlanır. Oyuncu topu kuvvetlice yere vurmalı, daha sonra ayakta çok hızlı bir şekilde çevresinde dönmeli ve topu havada tutmaya çalışmalı. Aynı işi önceden kararlaştırılan sayıya varana kadar (100 veya daha fazla) devam etmeli. Başarılı olduğu takdirde arkadaşları teker teker kendisini kucaklamak zorunda [15].

Top-Alma

İki kişi veya iki ekiple oynanır. Oyuncular belirlenen bir uzaklıktan topu birbirlerine atar. Topu tutmayı başaramayan taraf puan kaybeder. Oyun sonunda, en çok puan kaybeden kişi veya ekip mağlup olmuş sayılır ve kazananı sırtına almak zorundadır [16].

Saklambaç

Oyunda bir bargoğ ve bir de hel var. Hel genellikle Çınkuş kilisesi avlusunda bulunan bir mezar taşı, okul bahçesinde bir yer veya küçük bir kaya, taş bir merdiven vs.

 Bargoğ gözleri bir bezle kapatılmış bir halde hele yakın bir yerde, elini hele yaslamış bir halde durur. Aynı zamanda oyun arkadaşları bir sütün, mezar taşı, merdiven, çit arkasına veya herhangi bir yere saklanır. Herkes saklandıktan sonra, “yu” diye bağırır. Bu bargoğun gözlerini açması ve arkadaşlarını aramaya başlaması için bir uyarıdır. Onlardan birini bulduğunda, adını söyler ve bir elini hele dokundurmak durumundadır. Daha sonra bulunan kişi bargoğ ilan edilir ve oyun devam eder. Saklananlar bargoğun helden uzak olmasından istifade edebilir ve gizlice hele yaklaşıp, elleriyle oraya değebilir. Bu durumda oyun bargoğun gözlerini yeniden kapatarak devam eder [17].

Kılla

İki veya daha fazla kişi ile oynanır. Bir duvar dibine bir karış (yaklaşık 25 cm) çapında ve bir karış derinlikte küçük bir çukur açılır. Bu çukura killa adı verilir. Öğrencilerin oyun alanı olan Çınkuş kilisesi avlusunda bir çok kılla vardı.

Oyunculardan biri kıllanın kanerında durur. Kendisi bu çukurun sahibi ve koruyanı. İkinci oyuncu yaklaşık iki metre, yani altı adım uzaklıktan, kıllaya doğru kayısı çekirdekleri atmaya başlar. İlk çekirdeği attıktan sonra, “tak” (tek) veya “çut” (çift) demesi de lazım. Tüm çekirdekleri çukura atmayı başarırsa, oyunu kazanır. Önceden “tek” demişse ve çuurdaki çekirdeklerin sayısı tek ise, yine kazanmış olur. Kazanan mağlup olandan atılan çekirdek kadar çekirdek alır [18].

Kıdag-tzıkuk

Bir grup oyunu. En az altı kişi ile oynanır. Oyuncu sayısı ne kadar çoksa, oyun o kadar eğlenceli olur.

Oyunda mar ve bargoğ var.

Bargoğ belini ve kafasını eğer, bacaklarını genişçe açar ve her bir eli ile dizlerini tutar. Ne kadar eğileceği oyunun başında kararlaştırılır.

Bargoğun üzerinden ilk atlayan mar olur. İki elini eğilen kişinin sırtına koyar ve üzerinden atlar. Atladığı sırada “marın haramı olmaz” diye bağırır ve bargoğun sırtına bir şapka yerleştirir. Şapka düşerse dahi, mar için hata sayılmaz. Yerden alabilir ve yeniden bargoğun sırtına koyabilir.

Sıra diğer oyunculara gelir. Onlar da aynı şekilde eğilen kişinin üzerinden atlar ve atladıkları sırada yere düşürmeden şapkaya değmeleri lazım. Atladığı sırada şapkayı yanlışlıkla yere düşüren oyuncu kaybetmiş sayılır. Bu durumda bu oyuncu bargoğ olur ve oyun başa dönüp devam eder.

Usta atlayıcılar kendilerinden sonra gelen atlayanın işini zorlaştırabilir. Onlar atladıkları sırada şapkayı bargoğun sırtının kenarına kadar götürebilir ve şapkanın oradan düşmesi daha kolay olur. Fakat bunun tersi de olabilir. Usta bir atlayıcı atladığı sırada şapkayı bargoğun sırtının ucundan daha merkezi bir yere taşıyabilir ve böylece diğer atlayıcının işini kolaylaştırabilir [19].

Eş-Kani (Eşek Kaç?)

Çok yaygın bu oyun, Çınkuş’ta 7 kişi ile oynanırdı; üçerli iki grup (I. ve II.) ve “yastık” adı verilen bir hakem.

Yastık, dik bir duruşla sırtını bir duvara yaslar. Bargoğ ekibin (I. grup) ilk oyuncusu kafasını yastığın böğrüne koyar ve eğilip hareketsiz kalır. İkincisi de aynı şekilde eğilir ve ilk oyuncunun gerisinde kalır, üçüncü oyuncu ise aynı şekilde ikincinin ardında durur ve böylece düz bir sıra oluşur.

II. grubun ilk oyuncusu bargoğların oluşturduğu sıraya doğru koşar, iki elini son eğilenin sırtına koyar ve zıplayarak ilk bargoğun sırtına oturur. II. grubun ikinci oyuncusu aynısını tekrar edip ikinci oyuncunun sırtına oturur, üçüncüsü de üçüncünün. Eğer üçü de belirlenen yerlere oturabilirse, yastık ilk atlamış olan onların marına sorar: “Eşek kaç?” Mar cevap verir ve “15” der ve bir nefeste birden on beşe kadar saymaya başlar. Aynı soru ikinci atlayana da sorulur. O da “20” demeli, yani ilkinin hesabının üzerine beş sayı koymalı ve kendisi de birden yirmiye kadar tek nefeste saymalı. Üçüncü kişi 25 der, dördüncüsü 30 ve böyle devam eder. Herkes başarılı olduğunda, sıra yeniden ilk zıplayana gelir. O, yeniden son sayıya beş eklemeli.

II. grup oyuncularından biri tek nefeste hesabı söyleyemezse, oyun sona erer. O zaman bargoğlar poizyon değiştirir ve kendilerini atlar, atlayanlar ise bargoğ olur [20].

Çallig-çıbuk

Çallig 15-20 cm uzunluğunda ve iki ucu sivriltilmiş bir çubuk. Çıbuk da aslında bir çubuk, 80 cm uzunluğuna sahip.

Oyuncular aynı çizgi üzerinde durur ve çalliglerini yerleştirir. Uzakta, eşit uzaklıkta her bir oyuncunun hedefi olan hel vardır.

İşaret verildikten sonra oyuncular çubukla önlerinde bulunan çalliğin sivri uçlarından birine vurmaya başlar ve mümkün olduğunca onu havaya kaldırmaya çalışır. Çalliği yere düşürmemeye dikkat etmek lazım. Çıbukla daima vurup gele kadar ileri taşımalı. İlk ulaşan kazanır [21].

Çırr

Çınkuş’ta oynanan çırr oyunu koşu yarışmasına benzerdi. Tüm katılımcılar belirlenen bir çizgi üzerine toplanır ve hakemin verdiği işaret üzerine koşmaya başlar. 60-150 metre (200-500 adım) uzaklıkta bulunan hele ilk ulaşan kazanmış sayılır [22].

Borkal (Atlama)

Çınkuş ağzında atlama kelimesine karşılık borkal kullanılır.

Çınkuşlular uzun atlama için altı oyuna sahipti.

  • Belli bir uzaklıktan koşup kararlaştırılan hedefe varmak ve üç büyük adım attıktan sonra ileriye doğru atlamak. Bildiğimiz üç adım atlama…
  • İlk oyuna benzer, fakat başlangıçta koşu yok. Çizgide durmak, üç adım atmak ve atlamak…
  • Belli bir uzaklıktan koşup çizgiye varmak ve hızlıca atlamak. Tek adım atlama…
  • Bu, üçüncü oyuna benziyor. Fakat farkı baştaki koşunun olmaması. Çizgide durmak ve bir adım atlamak…
  • Belli bir uzaklıktan lıglıg pozisyonunda (tek adım üzerinde sekerek) koşup belirlenen çizgiye varmak ve çizgiden öteye üç büyük adım aldıktan sonra (hep tek ayak üzerinde) ileri doğru atlamak.
  • Bu, beşinci oyuna benziyor, fakat baştaki koşu yok. Çizgi üzerinde durmak ve lıglıg pozisyonunda üç büyük adım atıp, ileri doğru atlamak.

Tabii ki, bu altı oyunun sonunda en uzağa atlayan kazanır [23].

Körebe

Oyunda oyun arkadaşları tarafından oluşturulan bir daire içinde, gözleri bir mendikke sıkı sıkı kapatılmış olarak duran bir bargoğ bulunur. Oyun arkadaşları kendisinden ayrılır ve çevresinde dönerek şu şarkıyı söyler:

Körebe iyi şey,
Eğer yer genişse.
Beni tutmaya,
Gözlerini açmaya çalış.

Bargoğ kendi etrafında dönen oyun arkadaşlarından birini tutabilirse ve yüzünü okşayıp adını bilirse, ebelenen bargoğ olur ve oyun aynı şekilde devam eder. Eğer yanılırsa, oyun arkadaşları “yanlış, yanlış” bağırır ve ekip bargoğun etrafında dönmeye, bargoğ birini yakalayıncaya ve kimliğini doğru söyleyene kadar devam eder [24].

Tıbug

Körebeye benzeyen bir oyun, fakat bargoğun gözleri kapatılmadan oynanır. Bargoğ oyun arkadaşları tarafından oluşturulan çemberin ortasında durur. Birden oyun arkadaşlarından biri omuzuna, kafasına veya sırtına elle vurur ve kaçar. Bargoğ, bir başkası kendisine yeniden vurmadan, vuranı hemen yakalamalı. Eğer başarılı olursa ebelenen bargoğ olur. Ama eğer ilk vurandan sonra bir başkası da kendisini vurursa, bu durumda bargoğ ilk vuranı bırakıp ikincisini kovalamalı. Bu şekilde vuranlar bargoğ son vuranı yakalayana kadar birbirini takip edebilir [25].

Koltaş

Taşla oynanan bir oyun. Genelde koldaş oyunu gençler tarafından oynanır.

Türkçe kol ve taş kelimelerinden oluşan oyunun adının da gösterdiği gibi, oyun aslında elle taş atma yarışı. Katılımcılar belirlenen bir yerden ellerinde tuttukları taşı olabildiğince uzağa atmak zorundalar. Tabii ki taşı en uzağa atan kişi oyunu kazanır [26].

Aşık Oyunları

Çınkuş’ta aşık ile oynanan oyunlar çok yaygındı. Aşıkın her bir tarafı özel bir isme sahipti ve oyuna göre bu isimler birbirinden farklılık gösterebilirdi. “Aşık atmak” oyununda aşıkın düz olmayan, kulağa benzeyen tarafına “zil” adı verilirdi. Bu, olumlu olan taraftı. “Zil”in düz olan ve olumsuz sayılan aksi yönüne ise “tam” denirdi. Sırttaki derin ve çukur tarafına “bord” (göbek), aksi yönde bulunan düz tarafına ise “sırt” (gırnag) denirdi. “Aşık çekme” oyununda ise, “zil”e “ağa”, “tam”a “eş”, “bord”a “koğ” ve “gırnag”a da “mart” adı verilirdi [27].

Aşık Atmak

İki çocuk tarafından oynanır. İlk oyuncu yaklaşık 1 metre (3-4 adım) bir yükseklikten avucunda bulunan aşıkları (beşten ona kadar) yere atar. İkinci oyuncu “zil” tarafında duranlar kadar atana aşık vermek zorunda, kendisi de “tam” duranlar kadar aşık alır. “Bord” ve “gırnak” pozisyonunda durmuş olan aşıklar sayılmaz. İlk atan bunları yeniden toplar ve “zil” ve “tam” pozisyonunda durana kadar atar. Daha sonra aşık atma sırası diğer oyuncuya geçer [28].

Aşık Çekme

Bu oyun çocukları oyalamak ve eğlendirmek için oynanır. Çocuğun babası veya ağabeyi çocuğun adını söyler ve şöyle der: “[Çocuğun adı] nedir?” Aynı zamanda üç parmağı ile (baş parmak, işaret parmağı, orta parmak) aşığı tutar ve yaklaşık 1 metre (3-4 adım) yükseklikten ustaca aşağıya atar. Usta atıcılar aşığı kendi istedikleri pozisyonda durdurabilir. “Zil” durduğunda, atan sevinçle “ağa” diye bağırır, yani çocuk soyludur. “Tam” pozisyonunda durduğunda, “eşektir” der, eğer “bord” durursa “hırsızdır”, “gırnag” durduğunda ise “insandır” der [29].

Dakka

Dakka mermer bir misket. Oyuncular bir çizgi üzerine çömelir ve her biri önüne kendi dakkasını alır. Hakem işaret verdiğinde yanlarında bulunan basit misketlerle dakkaya vurup onu ileri taşımaya gayret ederler. Oyun sonunda dakkasını en uzağa götüren kişi kazanmış ilan edilir [30].

Saymak

Belli bir uzaklıktan topu yere düşürmeden duvara atmak gerekiyor. Topu bu şekilde önceden belirlenen sayı kadar duvara atan kişi oyunu kazanır [31].

Khılbışde (veya Kılololo)

Oyuncular bir daire oluşturur ve her biri sağ el baş ve işaret parmaklarını birleştirip bir yuvarlak oluşturur. Önceden belirlenen mar dairenin ortasında durur. Orta parmağını hızlı hareketlerle teker-teker oluşturulmuş yuvarlaklara geçirip, çıkarır ve bu esnada “kılololo-kılololo” der. Orta parmağını yuvarlak içinde tutmayı başaran mar olur ve oyun devam eder [32].

Garmuç (Köprü)

Tek başına veya ekiple oynanır. Bu oyun için küçük bir topunuz ve beş küçük çakıl taşınız olması gerekir. Oyuncu sahip olduğu beş çakıl taşını 5 cm (iki parmak) ara ile yere dizer. Daha sonra sol el baş ve işaret parmaklarını genişçe açıp ve “köprü” şekline getirerek taşların yanına yere koyar. Sağ eli ile topu yukarı doğru atar ve top yere düşene kadar aynı elle dizili taşlardan birini parmakları ile kurulu “köprü”den içeri iter. Bir yandan da topu yere düşmemesi için tutmak zorunda. Bu işlemi arka arkaya beş taş için de yapmalı. “Köprü”den içeri atılan taşlar ise birbirine değmemeli [33].

Gulla veya Gülla (Gülle)

Bu oyun tek başına veya grupla oynanır. Oyuncu durduğu yerden 1 ile 1.2 metre (3-4 adım) uzaklıkta birkaç misket dizer, daha sonra elinde bulunan biraz daha büyük miskete baş parmağı ile kuvvetli bir darbe vererek yere dizdiği misketlere doğru iter ve onları vurmaya gayret eder [34].

Beştaş

Oyuncu çocuk yere beş taş dizer. Sonra sağ eli ile tuttuğu topu yukarı atar. Top yere düşene kadar yerde bulunan taşlardan birini sol eli ile alıp, avucunda tutmalı, diğer eli ile de düşen topu tutmalı. Bu işlemi yerde bulunan beş taşı da avucunda toplayana kadar devam ettirmeli [35].

İp Atlama

Çok yaygın bir oyun. Daha çok kızlar oynar. Oyuncu iki eli ile bir ipin iki ucundan tutar, daha sonra ipi başının üzerinden geçirip, ikş ayağı ile zıplar. Bu şekilde ip ayaklarının altından geçer ve böyle devam eder. Bu oyunu yalnız oynamak da mümkün, arkadaşlarla yarışma şeklinde de [36].

Çızılduk

Tahterevalli. Tahta yaklaşık 1 metre (üç adım) yüksekliğinde bir odak noktasına yerleştirilir. Tahtanın bir ucuna bir çocuk, diğer ucuna da bir diğeri oturur ve çız-çız diyerek değişmeli olarak yukarı aşağı sallanmaya başlar [37].

Dambılapıstig

Tahterevalli oyununa benzer. Tahta aynı şekilde yerleştirilir. Fakat dambılapıstigde oyun çoğu kere kavga ile biter. Tahtanın bir ucunda oturan çocuk, diğer tarafda oturan oyun arkadaşını havaya kaldırdıktan sonra, tüm kuvveti ile kendi oturduğu tarafa bastırdığında ve karşısındakinin aşağıya inmesine müsaade etmediğinde veya aşağıya düşmesine vesile olduğunda kavga kaçınılmaz hale gelir [38].

Daşağkar

Oyuncular (iki kişi veya daha fazla) bir sıra üzerinde çömelir. Yan-yana, elleri yerde ve başları yüksek. Her bir oyuncu dişi ile bir ipin ucunu tutar. İpin diğer ucunda küçük bir çakıl taşı vardır. Hakem birden beşe kadar saymaya başlar. Bu sırada oyuncular kafalarını aşağı-yukarı sallar ve bu şekilde dişleri ile tuttukları ipi hareket ettirmeye çalışırlar. Beş sayısı duyulduğunda, hepsi birden ipi ağızlarından bırakır. Daşağkarı en uzağa atan oyunu kazanır. Sıkça tecrübesiz oyuncular kafalarını yukarı aşağıya salladıklarında, ipin ucunda bulunan taşı yüzlerine vurur ve bu nedenle bağırıp ağlarlar. Daşağkarı atmak için iki yol var: A) sadece ileri, B) kafa üzerinden geriye doğru [39].

Taş Attırma

Çocukların sevdiği bir oyun. İki veya daha fazla kişi ile oynanabilir.

Oyuna başlayan önceden belirlenen bir noktadan üç büyük adım atıp elindeki taşı yere koyar. Diğer oyuncu aynı belirlenen yerden tekrar yerdeki taşa doğru üç adım atar. Daha sonra tek ayak üzerinde durur, bir eli ile yerdeki taşı alır ve eli ile daha uzak bir yere taşır. İşte bu uzak yere taşıma işlemine “taş attırma” denir. Aynı oyuncu yine tek ayak üzerinde başlangıç noktasına dönmek zorunda. Sıra üçüncü oyuncuya gelir. O da aynı şeyleri yapmak durumunda. Oyun, yerleştirilen taş herhangi bir oyuncu için ulaşılamaz olduğunda sona erer [40].

Taş Atma

Belirlenen bir noktada oyuncular orta büyüklükte bir taş tutar, bacaklarını kemer şeklinde genişçe açar, kafalarını dizlerine yaklaştırır, ellerindeki taşı birkaç kere başlarının üzerinde gezdirip, hızlıca bacaklarının arasından yukarı doğru atar. Taşı en uzağa atan oyunu kazanır [41].

Dama

Çınkuş yaşlılarının en sevdiği oyun damaydı. Dama genelde mezarlıkta oynanırdı. Bir mezar taşının iki tarafına, karşılıklı oturur, mezar taşının ortasına 64 küçük kareden oluşan özel bir dama tahtası çizer ve üzerine taşları dizerlerdi. Çınkuş’da dama oynayan gençler de çoktu [42].

İs-Sürme

Evlerde misafir geldiğinde hoşça vakit geçirmek için oynanan bir oyun. Misafir veya ev sahiplerinden birine bir tabak verilir. Tabağın altına is sürülmüş olur. Bir başkası temiz bir tabak tutup karşısındakine şöyle der: “Ben ne yaparsam, sen de aynısını yapacaksın.” Sağ el işaret parmağını tabağın altına sürmeye başlar, daha sonra işaret parmağı ile yüzüne çizgiler çizer. Karşısındaki de aynısını yapar ve yüzüne isle çizgiler çizilir ve bu orada bulunanları eğlendirir [43].

Tavla ve Kağıt oyunları

Çınkuş evlerinde tavla ve iskambil oynamak yaygındı. Bu oyunları Paskalya kutlamaları sırasında, mezarlıkta da oynarlardı [44].

Tak-Çut (Tek-Çift)

Bir veya daha fazla çocukla oynanan bir oyun. Çocuklardan biri avucunda küçük eşyalar saklar (kuru üzüm, badem, çekirdek vs.), daha sonra avucunu ters çevirip oyun arkadaşına sorar: “Tak? Çut?” Oyun arkadaşı baş parmak ve işaret parmağı ile eşyaları saklayan arkadaşının bilek derisini sıkar, daha sonra bilekte oluşan çizgilere bakarak avuçta bulunanların sayısının tek mi, çift mi olduğunu anlamaya çalışır. Tahmini doğru olursa, arkadaşının avucundaki “hazineyi” kazanır [45].

Uçurtma Uçurmak

Çınkuş’ta çocuklar tarafından sevilen bir oyundu. Genelde anne babalar veya büyük kardeşler tarafından hazırlanırdı. Daire şeklinde olur, yuvarlak ve yassı tahta veya tenekeden çubuklara tutturulan kağıt parçalarından hazırlanırdı [46].

  • [1] Karnig Kevorkyan, Çınkuşname [Çınkuşabadum], I. Cilt, S. Hagopyants Matbaası, Kudüs, 1970, ss. 414-415.
  • [2] a.e., s. 423-424.
  • [3] a.e., s. 425.
  • [4] a.e., s. 426-427.
  • [5] a.e., s. 427.
  • [6] a.e., s. 418.
  • [7] a.e., s. 419-420.
  • [8] a.e., s. 427.
  • [9] a.e., s. 421.
  • [10] a.e., s. 421-422.
  • [11] a.e., s. 422.
  • [12] a.e., s. 424-425.
  • [13] a.e., s. 414-415.
  • [14] a.e., s. 415.
  • [15] a.e., s. 416.
  • [16] a.y.
  • [17] a.e., s. 417.
  • [18] a.e., s. 420.
  • [19] a.e., s. 420-421.
  • [20] a.e., s. 421.
  • [21] a.e., s. 423.
  • [22] a.y.
  • [23] a.e., s. 424.
  • [24] a.e., s. 415.
  • [25] a.y.
  • [26] a.e., s. 425-426.
  • [27] a.e., s. 418.
  • [28] a.y.
  • [29] a.e., s. 418-419.
  • [30] a.e., s. 419.
  • [31] a.e., s. 416.
  • [32] a.y.
  • [33] a.y.
  • [34] a.y.
  • [35] a.e., s. 416-417.
  • [36] a.e., s. 417.
  • [37] a.y.
  • [38] a.e., s. 419.
  • [39] a.y.
  • [40] a.e., s. 426.
  • [41] a.y.
  • [42] a.e., s. 427-428.
  • [43] a.e., s. 428-429.
  • [44] a.e., s. 429.
  • [45] a.e., s. 415.
  • [46] a.e., s. 415-416.