Bitiaslı Movses ve Rosa Şerbetçiyan Amoğlıyan ailes, 1930'lar (Kaynak: Vahram Shemmassian Arşivi, Los Angeles).

Musa Dağ – Aile Yapısı

Yazar: Vahram L. Shemmassian 16/09/2019 (son değişiklik: 16/09/2019), Çeviren: Arlet İncidüzen

Evlilik ve Aile Biçimi

Dış evlilik aile biçiminin normlarından biriydi, kan bağında gözetilen “yedi kuşaklık” mesafe genetik bozukluk ve hastalıklardan korunmak için önemliydi. [1] Kural gereği, evlilik ayarlanılan bir olguydu. Ebeveynler, oğulları için en iyisini bilirdi ve uygun bir kız ararken onun da rızasını alırlardı. Münasip bir kız bulunduktan sonra, kızın geçmişi ve ailesinin sosyo-ekonomik durumunu, namını ve fiziksel/zihinsel uygunluğunu araştırırlardı. Nihayetinde, herhangi bir söz verilmeden önce kızın ailesi de müstakbel damatlarını ve soyunu araştırırdı. Bu araştırmalar, pek de sık rastlanmaya köy dışı evliliklerden ziyade herkesin birbirini tanıdığı, bildiği bir ortam olan köy içi evliliklerde çok daha kolay gerçekleştiriliyordu. [2] Kaçarak evlenmeler, daha çok birbirine âşık iki genç arasında, kızın babasının bu evliliği onaylamadığı durumlarda yaşanıyordu. [3] Resmi evlilik konusunda kızın arzusu yerine getiriliyordu. [4] Kızlar genellikle 10’lu yaşlarında, erkekler ise 20’li yaşlarının ortalarındayken evleniyorlardı. Nadiren, kız varlıklıysa veya ailede erkek varis bulunmaması durumunda, kızın yaşı erkekten büyük olabiliyordu. [5]

Genel olarak bir kızı istemek ve ailesini ikna etmek için, damadın ailesini tanıtacak olan aracının kız evini üç kere ziyaret etmesi gerekirdi. İlk ziyareti sırasında, papaz, kilise mütevelli heyetinin başkanı, köyün ileri gelenlerinden biri ve/veya ailenin büyüklerinden bir erkek niyetlerini anlatırlardı. İkinci ziyaretlerinde, bu gruba sözlü onay verilirdi. Her iki ailenin de katılımıyla gerçekleşen üçüncü ziyarette nişan gerçekleştirilirdi. Nişanlı da olsalar, ailelerinin “onur”unu veya “itibarını” zedelememek için çiftler baş başa buluşamaz veya başkalarının yanında birbirleriyle konuşamazlardı ve bir aksilik ihtimaline karşı birbirlerine karşı mesafeli davranırlardı. [6]

1) Hıdır Begli Nışan Boyacıyan ile Bitiaslı Ovsanna Filyan'ın düğün fotoğrafı, 12 (veya 21) Ekim 1932, Hıdır Beg (?) (Kaynak: Vahram Shemmassian Arşivi, Los Angeles)
2) Yesayi (1938'den sonra papaz Movses) Şırikyan ve Negdar Buraslıyan'ın düğünü, 1923, Yoğunoluk (Kaynak: Papaz Nareg Şırikyan koleksiyonu, Los Angeles, Liza Manoyan'a teşekkürler)

Düğünler cumartesi günleri yapılırdı. Kutlama için yemekler hazırları, geleneksel türküler söylenir, danslar edilirdi. Damat ve sağdıç yiğitbaşı ve köyün gayri resmi bekârlar heyeti tarafından giydirilirdi. İçlerinde bekârlar ve yeni evlilerin de bulunduğu bir grup kadın, benzer ritüelleri gelin evinde de uygularlardı. Eğlenceli bir alay, damadın evinden gelinin evine yürür, gelini alıp genellikle at üstünde kiliseye götürürdü. Geleneğe göre, kızın anne ve babası, kızları baba ocağından ayrıldığı için üzgün olduklarından kilise törenine katılmazdı. Düğün töreninden sonra, damadın akrabaları, damadın evinde toplanır ve eğlenmeye devam ederlerdi. Gelin tarafından genç kadınlar, gelinin yeni evine kumaş ve diğer çeyizlik eşyaları, erkekler de daha ağır olan çeyiz sandığını taşırlardı. Sembolik olarak kötü ruhları kaçırmak için çift eve girmeden önce, gelin çömlek bir kap kırardı. Ayrıca dağılan nar taneleri kadar çocukları olması umuduyla yere veya duvara bir nar fırlatırdı. Eğlence Pazar gününe kadar devam ederdi. Balayı, damadın evinde geçirilirdi (değişik bir yere gitmek gibi bir lüksten haberdar değillerdi). Gerdek gecesi, gelinin bekâretini müjdelemek ve ailelere onurlarının lekelenmemiş olduğunu göstermek için havaya ateş açılırdı (bekâret teyit yöntemleri değişiklik gösterebilmekteydi). [7] Son olarak ve de en önemlisi, bir çifti ancak ölüm ayırabilirdi, boşanma diye bir şey bilinmiyordu. [8]

1) Bitiaslı papaz Vahan (sivil ismi Sarkis) Kendirciyan'ın ailesi, 1930'ların sonrlarında doğru (Kaynak:  Vahram Shemmassian Arşivi, Los Angeles)
2) Musa Dağ'da bir düğün  alayı, tarih ve yer bilinmiyor (Kaynak: Mardiros Kuşakcıyan ve Boğos Maduryan, Musa Dağı Hatıratı -Ermenice-, Beyrut, 1930)
3) Hıdır Begli Nışan ve Ovsanna Filyan Boyacıyan ailesi, 1930'lar (Kaynak:  Vahram Shemmassian Arşivi, Los Angeles)

Doğum ve Aile Üyeleri

Evliliğin ilk yılında çocuk doğurulması beklenirdi. Bir kadının hamile kalmaması durumunda geleneksel tedavi yöntemleri, kimi zaman da folklorik seremoniler uygulanırdı. Ama tüm denemeler sonuçsuz kalsa da boşanmak gibi bir seçenek yoktu. İnsanlar ilk çocuklarının erkek olmasını isterlerdi, bunun iki nedeni vardı: ailenin soyunun devam etmesi ve ekonomik açıdan yardımcı birine sahip olabilmek. İlk erkek ve kız çocuk, istisnasız, büyük baba ve babaannelerinin ismini alırdı. Kızlar ile erkekler, belirli bir yaştan sonra farklı yetiştirilirlerdi. Erkekler, gelecekte ailelerine destek olabilmeleri için daha ağır işlerle görevlendirilirlerdi. Kızlar için ise çocukluk, nasıl iyi bir ev kadını olmayı öğrendikleri bir dönemdi. İşte bu nedenle, genel olarak yavaş yavaş bu zihniyet değişmeye başlamış olsa da kızların ilkokul eğitimi almasına pek gerek görülmüyordu. [9]

Tüm verilere göre, Musa Dağ’da aileler çok kalabalık değildir. Bu durum üç araştırmayla belirlenmiştir. Başlangıç olarak, 1929 nüfus sayımı verilerine göre köylerde aile başına düşen kişi sayısı şöyledir: Bitias, 5.05; Hacı Habibli, 4.4; Yoğunoluk, 5; Hıdır Beg, 4.83; Kabusiye, 5, ortalama 4.94 kişi. [10] İkinci olarak, 1939’da göç hazırlıkları sırasında ortaya çıkan rakamlar (ne yazık ki Yoğunoluk ve Vakıf hakkında bilgiye ulaşamadık): Bitias, 278 aile reisi, aile üyesi. Aile reisi olarak sıralananların 63’ü, başka aile üyesi bulunmayan, bekâr (çoğunlukla) ve evlenmemiş kadınlardan (ve belki de birkaç yaşlı duldan) oluşmaktadır. Dolayısıyla, gerçek aile reisi sayısı 2150 ve aile başına düşen kişi sayısı ortalama 4.33 olmaktadır, en kalabalık aile 10 kişiliktir. Hacı Habibli’de, nüfus 207 aile reisiyle 909 kişidir ve bir aile ortalama 4.39 kişiden meydana gelmektedir, en kalabalık ailenin üye sayısı 11’dir. Hıdır Beg’de, 217 aile reisi, 1,037 kişiyle, aile başına ortalama 4.77 kişi bulunmaktadır, en geniş aile 11 kişiden oluşmaktadır. Kabusiye’de, 184 aile reisi ve 890 üye yaşamaktadır, aile başına ortalama 4.83 kişi düşmekte ve en geniş aile de 9 kişiden oluşmaktadır. Özetle, bu dört köydeki hanelerdeki kişi sayısı 4.33 ile 4.83 arasında değişiklik göstermektedir. Bir aile ortalama 4.58 kişiden oluşmaktadır.

Üçüncü olarak da 22 Ağustos 1939 tarihinde Ras al-Basit Fransız kampında yapılan sayıma göre: Bitias: 228 aile, 982 kişi, kişi/aile 4.3 (ortalamalar bana ait); Hacı Habibli: 215 aile, 909 kişi, 4.22 kişi/aile; Yoğunoluk: 236 aile, 886 kişi, 3.75 kişi/aile; Hıdır Beg: 243 aile, 1,082 kişi, 4.45 kişi/aile; Vakıf: 89 aile, 368 kişi, 4.13 kişi/aile; Kabusiye: 193 aile, 898 kişi, 4.65 kişi/aile. [11] Bu şekilde aile başına düşen kişi ortalaması 3.75 ile 4.65 arasında değişmekte, genel ortalama da aile başına 4.25 kişi bulmaktadır. Sonuç olarak, üç veri de ortalamalar değişiklik gösterse de Musa Dağ bölgesindeki ailelerin 5 kişiden az nüfuslarıyla küçük çaplı aileler olduklarını göstermektedir. Her ne kadar konutlarla ilgili bölümden yola çıkarak bir fikir sahibi olmak mümkünse de aynı çatı altında yaşayan ailelerin sayısına dair elimizde ne yazık ki somut veriler bulunmamaktadır.

Aile İçi İlişkiler

Karı-koca ilişkileri ve genel olarak erkek ile kadının sosyal statüsü, dini ve yöresel özelliklere göre değişiklik göstermektedir. Musa Dağ köyleri, bu bakımdan ikiye ayrılabilir: 1. Grup: Yoğunoluk, Hıdır Beg, Vakıf, Kabusiye; 2. Grup: Bitias ve Hacı Habibli. 1. Grupta, iki cinsiyet arasındaki eşitsizlik göze çarpmaktadır. Önemli kararları ve emirleri erkekler vermektedir; kadınlar itirazsız onlara itaat etmektedir. Bununlar birlikte, ağır yükleri -odun ve çeşmeden su taşımak gibi- erkekler değil kadınlar taşımaktadır. Erkekler, uygunsuz sayıldığından, utandıklarından başkalarının yanında çocuklarını bile kucaklarına almazlardı. [12] Kadınlar çocuk bakmak, ev işlerini yapmak, ekonomik üretime destek gibi ağır bir yükü sırtlamış olmalarına rağmen değerleri pek bilinmez, toplum tarafından takdir görmezlerdi. Bir çift herhangi bir sebeple dışarı çıktığında, kadın kocasının yanında değil gerisinden yürürdü. Apostolik kilisesinde erkekler ön sıralarda, yaşlı kadınlar ortada ve gençler ise en sonda, kapıya yakın otururlardı. [13]

2. Grupta, kadınlar daha az geleneksel, muhafazakâr baskıya maruz kalmaktaydılar. Özellikle Protestan cemaati, daha açık görüşlüydüler. Kocalar, karılarına karşı daha saygılı, daha az baskıcıydı. Evli çiftler dışarıda yan yana, kimi zaman da kol kola yürürlerdi. Yükleri diğer gruptaki kadınlardan daha az değildi ancak bununla birlikte, aile bütçesine katkıları tanınırdı. Kilisede ayin sırasında kadın ile erkek arasında kati bir fiziksel ayrım mevcuttu. Ancak bu ayrım paralel doğrultudaydı yani erkekler sağ sıralarda, kadınlar da arkalarda değil mihraba doğru sol sıralarda otururlardı. Bitias’taki Apostolikler, Protestanlarda etkilenmişti ve 1. Gruba kıyasla daha az muhafazakâr özellikler göstermekteydiler. [14] Hacı Habibli halkının neredeyse tamamı Apostolik olsa da kadının statüsü ve cinsiyetler arası ilişkilerinde Bitias’taki dindaşlarına benzemekteydiler. Bu, kısmen her iki köyde de gözlemlenen aile ilişkileri ve yakınlıklarıyla açıklanabilir. [15] Hıdır Beg ve Yoğunoluk’taki az sayıdaki Katolik cemaati içindeki kadın-erkek ilişkileri ve statü durumu hakkında veri bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Katoliklerin de Apostolik köylülere benzer koşullara sahip olduğunu varsaymak nispeten doğru olacaktır.

Birkaç istisna dışında ilk gruptaki erkekler, karılarına isimleriyle hitap etmez veya seslenmezlerdi. Bunun yerine mer (bizimki), çocukhinmar (çocuğun annesi), gınag (karı/kadın), aşgin (kız/ [baba adı] nın kızı) gibi hitaplar kullanırlardı. [16] Kadın ise kocasından mart (adam/koca) veya mer mart (bizim herif) diye bahsederdi. Peki neden? Erkekler için bunun sebebi evde ve dışarıda sevgi gösterisinde bulunmak, karısına ismiyle hitap etmek ayıp sayılmaktaydı ya da kadının ismini yok saymanın otorite ve üstünlüğü pekiştireceğine inanılmaktaydı. Kadınlarsa, eşlerine 3. şahıs zamiriyle bahsederek kendilerinden bekleneni yerine getirmiş olurlardı. [17] Ama Bitias’ta, karı-koca birbirlerine isimleriyle hitap ederlerdi [18]–kendi aralarında veya aleni. Tüm bunlar ve yukarıdaki fenomenler, en azından Musa Dağ muhafazakârlığına kıyasla Amerikalı Protestan misyonerlerin liberalizminin on yıllara yayılan etkisi [19] ve yaz aylarında yöreye gelen yazlıkçıların burjuva yaşam biçimlerinin yarattığı değişimle açıklanabilir.

Evlilik bağıyla akraba olunanlar ve vaftiz babası/sağdıç dahil aile üyelerini adlandırmada detaylı bir terminolojiye sahiptiler. Dad ve mar, sırasıyla baba ve anneyi temsil ediyordu. Babag, hem anne hem de baba tarafından büyük baba anlamına geliyordu. Ancak büyük anneler için farklı isimlendirme vardı. Dadimar babaanne, kiremar dayının annesi anlamına geliyordu. Diğer bir deyişle anneanne, kızı üzerinden değil de oğlu üzerinden adlandırılmaktaydı. Bu da Musa Dağ halkının ataerkilliğine başka bir örek teşkil etmektedir. Amcaya amma, onun karısına ağpergen (yenge) deniyordu. Harkır/hurkayr hala ve harkırar enişte demekti. Kira dayı ve kirıgın yenge anlamına geliyordu. Kadının, kaynata ve kaynanasına (ı)sgısrarve (ı)sgisur, adamınkilere kayıbaba ve kaynana deniyordu. Kocanın erkek kardeşi dakrari ve karısı nirdigın, kocanın kız kardeşine dal veya daldigın deniyordu ancak kocası için özel bir isim yoktu. Dİğer taraftan karının erkek kardeşine kayın denmekteydi. Adamın ailesi karısına hars (gelin) ve kızlarının kocasına da piso (damat) diyorlardı. Kardeşler ve kuzenler birbirlerine ağpar (kardeş) ve keyr/kurug (abla/bacı) diye seslenirdi. Tarın, torun manasına geliyordu. Vaftiz babasından bab, karısından mam, annesinden babumar ve kız kardeşine babukır. İlginçtir ki babın babası ve erkek kardeşinin tam olarak nasıl adlandırıldığı belirtilmemektedir. Yine de vaftizbabasının ailesinden, büyük bir saygıyla babenk diye bahsedildiği bilinmektedir. İnsanlar, dini bayramlarda, karşılıklı davetler, ziyaretler ve/veya hediye alışverişleri yapılan özel günlerde, dünürlük ve vaftiz babası sıfatlarıyla ilgili protokolleri dikkatle takip ederlerdi. [20]

Kevork ("Aziz") Şerbetçiyan'ın evinin avlusu, konuklar ve ailesi, 1930'lar, Bitias.
Oturanlar, soldan sağa: Suren Papakhyan, Bitias'taki Ermeni okulunun Muşlu öğretmeni ve daha sonra Detroit, Michigan'daki Surp Sarkis Kilisesinin papazı; Kevork ("Aziz") Şerbetçiyan; karısı, Varter (evlenmeden önceki soyadı Mağzanyan); damat Yesayi Istambulyan; en küçük kızları Zekiye.
Ayaktakiler, soldan sağa: Mari Şerbetçiyan, kızlarından biri; Mağzanyanlardan biri, bir akraba; Cemile Şerbetçiyan Istambulyan, kızlarından biri ve Yesayi'nin karısı; Hagop Simoni (Dasnabedyan), gelecekte EDF [Taşnaktsutyun] liderlerinden biri olacak Hıraç Dasnabedyan'ın amcası (Kaynak:  Vahram Shemmassian Arşivi, Los Angeles)

Soyadları

Başlıca olarak altı kategoriye ayırabileceğimiz Musa Dağlılara has soyadları sosyal rol, statü veya ilişkilere ekler getirilerek oluşturulurdu. Başlangıç olarak, hatırı sayılır sayıda aile kendilerini atalarının veya babalarının isminin arkasına Ermenice “gil/oğlu” manasına gelen “yan” ekini koyarak adlandırmaktaydı. Yani Tovmasyan, Matosyan, Andreasyan, Mikayelyan, Aprahamyan, Andonyan, Nigoğosyan, İskenderyan gibi. Bazı aileler, geçmişlerinde din adamlığı yapmış aile üyelerini vurgulamak adına soyadların Ermenice Der (Baba/Efendi) kelimesini de eklerlerdi: Der Kalustyan, Der Bedrosyan, Der Hovhannesyan, Der Arakelyan. İkincisi, soyadlarının bir kısmında coğrafi kökene gönderme yapılmaktaydı. Örneğin Bolisyan/Istambulyan (İstanbullu), İzmirliyan (İzmirli), Bursalıyan (Bursalı), Ayntabyan (Antepli), Urfalıyan (Urfalı), Kıbrıslıyan (Kıbrıslı) ve Kesaplıyan (Kesaplı) gibi. [21] Diğer bir deyişle, Musa Dağ halkı aslen  farklı coğrafi kökenlere sahip, çeşitli sebeplerle Musa Dağ’a göç etmiş ancak eski memleketlerinin adını de bu şekilde korumuş insanlardan oluşmaktaydı.

Üçüncü sırada, mesleklerden esinlenen soyadları bulunmaktadır. Bu kategoride de Boyacıyan, Kuşakçıyan, Berberyan, Kuyumcuyan, Demirciyan, Tenekeciyan, Kazancıyan, Köşkeryan, Şerbetçiyan, Kadıyan, Kasamanyan gibi soyadları yer almaktadır. Böyle soyadlarına sahip 1920-1930 nesilleri için illa da soyadlarını aldıkları meslekleri icra ediyor olmaları gibi bir şey söz konusu değildi, soyadları sadece geçmişteki nesilleri tarafından kendilerine aktarılmış bir bilgi içermekteydi. Bu soyadı kategorisine bazı dini, resmi rollerden, örneğin Jamgoçyan (zangoç) ve Şımmasyan (diakoz) türetilenler de dahildi. Beşinci kategoriyi, belirli bir fiziksel özellik ve/veya ailenin atalarından birinin bir yeteneği üzerinden oluşturulmuş soyadları (açıkça bir lakaptan türetilmiş) oluşturmaktaydı. Örneğin Filyan soyadı bu ailenin boğum boğum oluşundan; Cambazyan kıvraklıklarından; Tilkiyan ise bu hayvana benzediklerinden veya onun gibi davrandıklarından, Kırkızyan (akbaba) bi şekilde aileleyle ilişkilendirildiğinden ailenin soyadı haline gelmişti. Beşinci olarak, Beyyan, Ağayan, Efendiyan ve Paşayan gibi saygın bir unvandan türetilenler vardı. Bu soyadlar, gerçekten sahiplerinin konumlarını işaret ediyor olsalar da bunu tam olarak doğru kabul etmek mümkün değildir. Ve altıncı kategoriye bazıları açklanabilir, bazıları da açıklanamaz adlandırmalar dahil edilmekteydi. [22]

1) Bitiaslı Kevork ("Aziz") ve Varter Mağzanyan Şerbetçiyan'ın kızları ve torunları, 1920'lerin başı. Ön sıra, soldan sağa: Zekiye (bir tavuk tutuyor), Cemile (elinde beyaz, elyapımı bir bebek var), Meri Şemmasyan (bir kedi tutuyor, ileride Yoğunoluklu Hovhannes Bursalıyan'la evlenir). Arka sıra, soldan sağa: Meri (Şerbetçiyan), Marta (Şerbetçiyan, Yoğunoluklu Kapriel/Cabra Şemmasyan'la evlenir) ve Meri'nin önündeki annesi. (Kaynak: Vahram Şemmasyan arşivi, Los Angeles).
2) Yoğunoluklu Papaz Movses ve Nektar Bursalıyan Şırikyan'ın çocukları, 1938. Erkek kardeşleri Paylag (solda) ve Kevork'un (sağda) ortasında Hermine. Paylag daha sonra Papaz Goryun ismini almış ve Detroit'teki Surp Sarkis Ermeni Kilisesinde görev yapmıştır. Papaz Nareg ismini alan Kevork ise Encer'deki St. Paul Kilisesinde ve ardından Kaliforniya'daki birçok Ermeni kilisesinde görev yapmıştır. Bu fotoğrafta olmayan iki kardeşleri daha vardır: Sosen (Nazaret Bidanyan'la evlenir) ve Kurken. (Kaynak: Papaz Nareg Şırikyan arşivi, Los Angeles. Liza Manoyan'a ait.).

Bir kısım aileler de aynı sülaleden olmalarına rağmen farklı soyadları taşımaktadırlar. Bu olgunun iki açıklaması vardır. Birincisi sülalenin genişliğidir. Zamanla genişleyen sülaler içinde bazı aile reisleri kendi babalarının veya büyükbabalarının ismini soyadı olarak seçerek karışıklıkları önlemek istemiştir. Bu duruma uyan bazı örneklerde, Bitiaslı Alberta Magnazyan’ın da anlattığı gibi mevcut bir lakap da pratik bir çözüm olarak kullanılabilmektedir:

"Kimileri lakapların önemsiz bir mevzu olduğunu düşünebilir ancak insanların birbirlerini isimleriyle değil de lakaplarıyla tanıdığı yerlerde böyle bir kanı söz konusu olamaz. Üstelik ilk doğan çocuğuna büyükanne veya büyükbaba isminin verilmesinin gelenek olduğu küçük topluluklarda, birkaç nesil içinde çok sayıda Hagoplara, Annalara, Musalara, Marilere vb. rastlamak işten bile değildir. Lakaplar yaratıcı bir şekilde bu sorunun çözülmesini sağlamaktaydı. Bazı örneklerde lakap yeni soyadı olarak kabul edilerek –şecerelerini araştırmak isteyen insanlar için ciddi bir meydan okuma olan bu konu eminim bu değişikliği yapanların pek umurunda değildi- bu sorun aşılmıştır. Bizim soyadımız Magnazyan, yine de kendi yollarını çizmek isteyenler var. Örneğin, Bitias’ta aslen Istambulyan soyadına sahip olan sülaleden bir kol ayrılarak Keşişyan soyadını almıştır"[23]

1) Bityas: Gayrimenkul Sahipleri, 1939
2) Bityas: Oturanlar, sahip oldukları hayvanlar ve taşınmaz mülklerin değeri, 1939
3) Hacı Habibli: Oturanlar, sahip oldukları hayvanlar ve taşınmaz mülklerin değeri, 1939
4) Hıdır Beg:  Oturanlar, sahip oldukları hayvanlar ve taşınmaz mülklerin değeri, 1939
5) Kabusiye:  Oturanlar, sahip oldukları hayvanlar ve taşınmaz mülklerin değeri, 1939

Etiyopya doğumlu Hagop Atamyan, Yoğunoluk’taki Atamyan-Çemenyan ayrışmasının nedenini şöyle anlatmaktadır:

"Büyükbabam, Hagop oğlu Khaçer. Khaçer soyadını Atamyan’dan Çemenyan’a çevirmiş. Halamın anlattıklarına göre, babamın Etiyopya’dan babasına gönderdiği mektuplar kimi zaman yanlışlıkla başka bir Khaçer Atmayan’a (bir kuzen?) ulaştırılmaktaymış. Bu durum büyükbabamı çok sinirlendiriyormuş. Böylece büyükbabam soyadını Çemenyan (söylediğine göre çemen yenilen bir mevsimde) olarak değiştirmeye karar vermiş. Haliyle, babamın ailesinin bir kısmı zamanla Çemenyan olmuş"[24]

İkinci bir sebep de aslen Türkçe kökenli bir kelimeden türemiş olan soyadını Ermeniceleştirme arzusudur. Örneğin, Keşişyan soyadı keşiş kelimesi yerine Ermenicesi konularak Yeretsyan, yine Bayramyan Donigyan olarak değiştirilmiştir. Her iki aile de Kabusiyelidir. Bunlar ve daha başka aileler zamanla birçok kola bölünmüş ve üç kuşağın aynı çatı altında yaşadığı geleneksel yapıdan uzaklaşılmıştır. Bu nedenle, diğer topluluklarda olduğu gibi Musa Dağlılar arasında da aynı sülaleye dayandığını ileri sürdüğü halde farklı soyadları taşıyan kişilere rastlamak mümkündür, hem de bu durum sadece evlenirken kocalarının soyadını alan kadınlar için değil, erkekler için de geçerlidir. [25]

Farklı köylerden aynı soyadını taşıyan kişilerin akraba olabilecekleri gibi akraba olmayabilecekleri de göz önüne alınmalıdır. Mesela, Hacı Habibli ile Bitias’taki Zobyanlar aynı soya dayandıklarını ileri sürmektedirler. Hıdır Beg ve Vakıf, Yoğunoluk’un kısımları olduğundan, buralarda yaşayan aynı soyadlı aileler de genelde birbirleriyle akrabaydılar. Örneğin, Yoğunoluklu ve Vakıflı Şımmasyanlar ve Yoğunoluklu ve Hıdır Beglı Adacıyanlar akrabaydı. Diğer taraftan, Hacı Habibli, Hıdır Beg ve Kabusiye’de yaşayan Mardiryanlar ve Bitias ve Hıdır Beg’de yaşayan Şerbetçiyanların arasında bir bağ bulunmamaktaydı.

Lakaplar

Her ne kadar ebeveynler çocuklarına doğumlarında bir isim veriyor olsa da insanlar tercihlerine ve algılarına göre birbirlerine resmi olmayan isimler de vermektedir. Yerel ağızla lağabu denilen lakaplar, kişiye, çoğunlukla çocukluğunda değil de ergenlikten sonra, şahsın kişiliği oturduktan ve/veya etrafındakiler tarafından ayırt edici bir özelliğiyle tanınır hale geldiğinde takılmaktaydı. Görüşüne göre hiçbir yetişkin erkek (veya bazı kadınlar) bu uygulamadan muaf değildi. İnsanlara isim takma olgusu, Musa Dağ toplumunda öyle yaygındı ve derin köklere sahipti ki, insanlar genellikle olmasa da bazen gerçek adları/ soyadları yerine günlük yaşamda yaygın olarak bu takma adları kullanmalarıyla göze çarpmaktaydılar. [26]

Lakaplar, çeşitli faktörlere göre belirlenmekteydi. Başlangıç olarak, kişileri geçmişlerine veya soylarına göre tanımlamaktaydılar. 1909 Antakya katliamından sonra yetim kalan ve güvenlik için Bitias’a yerleşen bir genç, Antakalın (Antakyalı) olarak tanınmaktaydı. Bitiaslı fırıncı Krikor Aruşyan ve ailesinden, Urfatsink (Urfalılar) diye bahsedilmekteydi. [27] Birleşik Devletler’e göç etmiş bir köylü, I. Dünya Savaşı’ndan sonra memleketi Yoğunoluk’a dönünce kendisine Amirikitsın (Amerikalı) denmeye başlamıştı. [28]

Belirli bir eylem, davranış veya tavır, bu gayrı resmi isimlerin ortaya çıkışında başlıca etkenlerdi. Üçırıb -Türkçe-Arapça kökenli üç-çeyrek (yani 1 lira) manasındaki bir kelimenin bozulmasından ileri gelmekteydi- diye adlandırılan adam, Antakya’daki köylülerden sipariş alırken talep ettiği ücret nedeniyle bu lakabı kazanmıştı. Tahtılbahar, yine Arapça’dan bozulmuş, “deniz altı” manasında bir kelimeden ileri gelmekteydi ve balık yakalamak için Karaçay’a dalan bir adamın lakabıydı. Pıst bir kedi kadar sessiz yürürdü. Kutı Çarık, yani Türkçe “kötü çarık” bir hırsızdı. Kambuza, ismini hazırladığı, aynı isimli soğan tabağından almaktaydı. Tık-tık, çocukken kapıları çalmasıyla bilinirdi. Keklik, kekliğin sesini taklit ederdi. Ataş Nanadiye çağrılan yaşlı kadın, alevli bir ateş gibi hızlı çalışmasıyla tanınırdı. [29] Khuruzink diye bilinen ailenin atası Sarkis İgaryan, bu lakabı hak edecek iki şey yapmıştı: birincisi, bir ev inşa etmeyi her tamamladığında dama çıkıp başarısının göstergesi olarak horoz gibi ötmüş; ikincisi de horoz dövüşleri düzenlemiş ve/veya bunlara katılmıştı. [30] Dedikoducu bir adamın adı Fısfıs oluvermişti. [31]

Takılan lakaplarda dış görünüşün de önemi vardı. Kelleş keldi. Eşkersarışındı. İngiliz, bir İngiliz’e benzemekteydi. Izğir (arapça bir kelime) de Petit Vanis gibi ufak yapılıydı. Kıraç, küçük kalmıştı. Işnunink (yöre Ermenicesiyle sonbahar manasında gelen işşünkten türemiş) solgun yapısıyla sonbahardaki ağaçsız yaprakları çağrıştırdığı için bu lakabı almıştı. Saba ve Dıkhruni, sırasıyla, Antakyalı Rum bir tüccara ve Sosyal Demokrat Hınçakyan partisinin lideri Sarkis Dıkhruni’ye (Kederyan) benzemekteydiler. Kartaloğlan, kendisini gururla bir kartala benzetmekteydi. [32] Garmır (kırmızı), al yüzlüydü; aynı zamanda Komünist oryantasyona ihanet etmişti. [33]

1) Musa Dağı’nda bir kahve. Tam yeri ve insanların kim oldukları meçhul (Kaynak: Ermenistan Musa Dağlılar Derneği koleksiyonu).
2) Bitias'taki Movses Makhulyan Cafe'de oturan birkaç adam, 1930'ların ortaları. Soldan sağa Hagop Makhulyan; Movses Köşeyan; diğerlerinin kimlikleri bilinmiyor (Kaynak: Vahram Shemmassian Arşivi, Los Angeles).

Fiziksel/zihinsel bozuklukları olan insanların kurtuluşu yoktu. Gayr (kör), Şaşgah (şaşı), Khul (sağır), Tupal (topal), Çulakh (çolak), Garc (kısa), Kheyv (deli) ve başka sıfatlar arsızca insanlara lakap olarak takılmaktaydı. Bunlar kesinlikle art niyetli lakaplardı ancak böylelerine çok az rastlanmaktaydı. Karakter (hırçınlık), kişinin yapısı (melankoli), meslek (kasap, falcı), çeşitli diğer lakaplar ve garip, anlamsız kelimelerde lakap olabilmekteydi. [34]

Biri tarafından söylenmiş bir söz, ister bir kere ister sürekli olsun, bir insana ömür boyu lakap olarak yapışıp kalabilmekteydi. Magzanyan, annesinin başına geleni şöyle anlatmaktadır:

"Bitias’taki erkeklerin büyük çoğunluğu hayatlarında bir lakaba sahip olmuştur ancak aynısı kadınlar için geçerli değildir. Yine birkaç istisna, annem Viktorya Çaparyan Magnazyan gibi, mevcuttur. Annemiz küçük yaşında Keleşum lakabını almış ve bu lakap hayatı boyunca kalmıştı. Annem dört yaşlarındayken, kuzenleri Çaparyanlarla birlikte köyün dışındaki bir kırlığa, maniğ-yenilebilen yabani bir ot- toplamaya gitmiş. Kendisinden büyük kuzenleri ot toplamakla meşgulken, annem onların topladıklarını alarak Yoğunoluk köyündeki yaşlı bir kadına götürmüş. Onun bu davranışından memnun olan kadın, yörenin lehçesiyle “Keleşum, çutıs el ağvor lorçıt içvinir gunna”yani “şirinim, ne güzel mavi gözlerin var” demiş. Ve işte! Eve dönerken kuzenleri onu neredeyse bir kupa gibi omuzlarında taşıyarak, sürekli Keleşum diye seslenmişler". [35]

Bitiaslı bir başkasında da Kheşdeg (Arapça “yeter” manasında gelen bir kelimeden türetilmiş) denmekteydi çünkü sürekli bu lafı kullanmaktaydı. Aslında, bu şahsın ailesine Kheşdegink denmekteydi. Kevork Şerbetçiyan’nın lakabı, tatlı dili ve sürekli nişanlısına bu hitapla seslendiği için “Aziz”di. Başka bir adamın lakabı, merhaba kelimesinden bozularak, Mahrabe şeklindedir. Ne yapmakta olduğu sorulan bir ırgat, “ıklıbo” demiş, yani toprağı havalandırdığını söylemiştir. Ve ardından insan ona Iklıbo demeye başlamıştır. [36] Vakıf’tan bir köylüye Cısd-Vısd denmektedir çünkü misafir bir İngiliz’in sorularını cevaplarken durmadan “cısd-vısd” demiştir. [37] Liste bu şekilde uzar gider.

Yaşamın adaletsizliğini düşük sosyoekonomik statü açısından tanımlamak, bir başka lakap belirleyici unsurdu. Bu özellikle –ve belki de sadece- Yoğunoluk’un yokluk içinde yaşayan Vire Töğ mahallesi sakinleri için gerçekten doğruydu. Mizahla yoğrulmuş bir kabullenme biçimi oluşturarak, birbirlerine saygın unvanlar takarak fakirlikle dalga geçmekteydiler. Yani, fakir bir adamın lakabı ağa, daha da fakirininki paşa ve içlerinde en yokluk içinde olanınkiyse efendiydi. [38]

Köyün ileri gelenlerinden şüphesiz ağa veya barin/baryun (baron) diye bahsederlerdi. Başka bir lakaba daha gereksinim duyulduğu nadir durumlarda da bu lakaba yine saygın bir unvan eklenirdi, mesela Sallan Baryun (Hıdır Begli Yesayi Aprahamyan). I. Dünya Savaşı sonrasında Musa Dağ’daki muhtemelen en baskın politik şahsiyet olan Movses Der Kalusdyan, öte taraftan, sadece Efendi şeklinde anılırdı. Üç mezhebin (Apostolik, Katolik, Protestan) din adamları kendi rütbeleriyle adlandırılmıştı. Hacı Habibli’deki Apostolik papazlardan biri olan Hagop Kelemyan istisna olarak Der Hımbelus (Papaz Mersin) diye adlandırılmıştı, belki de mersin ağacına olan aşırı düşkünlüğünden. Benzer şekilde, Vakıf’taki cemaat, oranın yerlisi olmayan bir papazı bencil, dünyevi yaşam şekli nedeniyle Çar (yaramaz/kötü) olarak adlandırmıştı. [39]

Çoğunlukla halk tarafından bilinmeyen, Ermeni Devrimci Federasyonu üyelerinin kendi aralarında kullandıkları gizli kod adları da mevcuttu.Birkaç hayali isim kategorisi de vardı. Bazıları doğadan esinlenilmişti, sertliği ve/veya vahşiliği ifade etmekteydi: sar(dağ); zhayr/abarazh (kaya); gaydzag/paylag/şant (şimşek); har (ateş); yergat (demir). Diğerleri hayvanlar âlminde seçilmiş, rekabet, sakinlik ve güzelliği yansıtmaktaydılar: arüdz (aslan), kayl (kurt), varaz (yaban domuzu); ardziv (kartal), pazı/şahan (şahin); dadrag (güvercin); sokhag (bülbül) gibi. Diğerleri de Ermeni politika ve askeri liderlerinin, özgürlük savaşçıları ve eski pagan tanrılarının isimleriydi: Arşag, Vartan, Vahram, Vahan, Muşeğ, Sımpad, Suren; Keri, Murad; Vhahkın. Dahası nakharar (ortaçağ Ermeni feodal lordlarına verilen isim) solarına işaret eden “uni” eki de soyadlarına eklenirdi: Peruni, Nerguni, Anmahuni. Ortak adların kısa versiyonları ve garip, açıklanamayan adları içeren diğer adlandırmaların bir karışımı, kod adlarını oluşturmaktaydı. [40] Sosyal Demokrat Hınçakyan Partisi üyeleri de bu geleneği takip ederek mahlazlar kullanmış olabilir ancak bu konuda somut bilgiler elde edilememiştir.

Musa Dağlıların lakap takma alışkanlıkları bu yöre insanın karakter özelliklerini açığa çıkarmaktadır. Birincisi, sağlam bir hayalgücüne sahiptirler, bu özellik doğadan ve doğuştan gelen yeteneğin yanı sıra doğanın sunduğu engelsiz düşünce özgürlüğünden edinilmiş olmalıdır. İkincisi, sosyal ve fiziksel çevreye karşı güçlü bir farkındalığa sahiptirler. Çok zeki oldukları için gözlerinden (ve kulaklarından) bir şey kaçmamaktadır. Bu sayede gözlemleri oldukça isabetliydi. Üçüncüsü, kabalıkları fiziksel eksiklikleri olan insanları esirgememekteydi; insan hassasiyetlerine çok az önem verildiğinden, psikolojik hasara neden olma onlar için pek önemli değildi. Dördüncüsü, genellikle dinadamı, öğretmen ve diğer ileri gelenlere hürmet gösterirlerdi. Beşincisi, lafları ağızlarında gevelemeden; yalın ve doğrudan konuşurlardı. Altıncısı, baskılanmamış bir mizah anlayışları vardı. Yedincisi, sosyoekonomik eşitsizliklere karşı hayatla dalga geçerlerdi. Kısacası, zor coğrafyalarda yaşayan başkaları gibi onlar da bazı olumlu ve olumsuz özellikler sergilemekteydiler.

  • [1] Krikor Gözalyan, Musa Leran Azkakrutyunı (Musa Dağ Etnografisi) (Erivan: National Academy of Sciences of the Republic Armenia “Kidutyun” Publishing House, 2001), s. 149.
  • [2] A.g.e., s. 150.
  • [3] Şuşanig Çaparyan Papakhyan, yayınlanmamış hatırat, Detroit, Michigan, s. 57.
  • [4] Gözalyan, Musa Leran Azkakrutyunı, s. 149.
  • [5] A.g.e., s. 148-49.
  • [6] A.g.e., s. 151-52; Papaz Movses Şırikyan, “Huşakrutyun Movses A. khn. Şırikyani (Avazanin Anun, Yesayi)” (Papaz Movses Şırikyan’ın Anıları [sivil ismi Yesayi]), yayınlanmamış hatırat, Montebello, California, s. 69; Mardiros Kuşakçıyan ve Boğos Maduryan, Der., Huşamadyan Musa Leran (Musa Dağ Hatıra Kitabı) (Beyrut: Atlas Press, 1970), s. 163-65.
  • [7] Gözalyan,Musa Leran Azkakrutyunı, s. 202, 153-67; Kuşakçıyan ve Maduryan, Huşamadyan, s. 166-70. Ayrıca bkz. Fr. Şırikyan, “Huşakrutyun,” s. 70.
  • [8] Gözalyan,Musa Leran Azkakrutyunı, s. 147, 149.
  • [9] A.g.e., s. 167-74.
  • [10] Hayrenik (Memleket) (Boston), 2 Kasım 1929.
  • [11] France, AMAE, E-Levant, Syrie-Liban, 1930-1940, Sandjak d’Alexandrette, Carton no. 530, telephone message from Bart (DELELATTA, i.e., Delegate at Latakia) to High Commissioner, Beyrut, 22 Ağustos 1939.
  • [12] Vehanuş Kuyumcuyan Bursalıyan’la telefon görüşmesi, 25 Eylül 2013, Granada Hills, California-Fresno, California; SosenŞırikyan Bidanyan’la telefon görüşmesi, 25 Eylül 2013, Granada Hills, California-Fresno, California; Kuşakçıyan ve Maduryan, Huşamadyan, s. 170.
  • [13] Şırikyan Bidanyan’la telefon görüşmesi. Kadınların üstlendiğ ağır işler konusunda bakınız Khaçer Maduryan, “Mer Hatsı” [Ekmeğimiz] Kuşakçıyan ve Maduryan, Huşamadyan,  s. 148-58.
  • [14] Alberta Magzanyan’la telefon görüşmesi, Granada Hills, California-Olney, Maryland, 25 Eylül 2013.
  • [15] A.g.e., 31 Aralık 2013.
  • [16] Şırikyan Bidanyan’la telefon görüşmesi; Kuyumcuyan Bursalıyan’la telefon görüşmesi, Musa Leran Azkakrutyunı, s. 144.
  • [17] Gözalyan, Musa Leran Azkakrutyunı, s. 144; Şırikyan Bidanyan’la telefon görüşmesi.
  • [18] Magzanyan’la telefon görüşmesi, 21 Ağustos 2013.
  • [19] 19. ve 20. yüzyılda Musa Dağ’daki Amerikan Protestan misyoner hareketler için bkz. Vahram L. Şımmassyan, “The Armenian Villagers of Musa Dagh: A Historical-Ethnographic Study, 1840-1915,” doktora tezi, University of California, Los Angeles, 1996, s. 81-98.
  • [20] Aile içindeki terminoloji için bkz. Sima Aprahamyan, “The Inhabitants of Haouch Moussa: From Stratified Society through Classlessness to the Re-Appearance of Social Classe”, doktora tezi, McGill University, Montreal, Canada, 1989, s. 72-3; Gözalyan, Musa Leran Azkakrutyunı, s. 144; İskender Naşalyan’la telefon görüşmesi, 1 Temmuz 1989, Glendale, California; Şımmasyan Kundakçıyan’la telefon görüşmesi, 1 Eylül 2013, San Carlos, California.
  • [21] Soyadları için bkz. Ekler 1-5. İsim ve soyisimler orijinal belgelerdeki gibi listelenmiştir ve bu nedenle metin içinde faklı yazımları olabilir.
  • [22] A.g.e. İsim tercümeleri/açıklamaları bana aittir.
  • [23] Alberta Magzanyan, mektup, 2 Şubat 2011.
  • [24] Hagop Atamyan, yazara gönderilmiş e-posta, 15 Aralık 2011.
  • [25] Gözalyan, Musa Leran Azkakrutyunı, s. 141.
  • [26] Movses Sarkis Şerbetçiyan’la görüşme, 6 Ocak 2002, Thousand Oaks, California.
  • [27] A.g.e.
  • [28] Hovhannes Hacıyan’la görüşme, 5 Ocak 1990, Hollywood, California.
  • [29] Şerbetçiyan’la görüşme.
  • [30] Florence Igaryan Harutyunyan’la telefon görüşmesi, 27 Eim 1991, Van Nuys, California-Glendale, California.
  • [31] Sarkis Penenyan, Huşabadgerner Musa-Dağen yev Modig Antsyalen (Musa Dağ ve Yakın Geçmişinden Hatıra Resimleri) (Los Angeles, CA: Sarko Printing, 1983), s. 81.
  • [32] Şerbetçiyan’la görüşme.
  • [33] Penenyan, Huşabadgerner, s. 73-4.
  • [34] Hacıyan’la görüşme.
  • [35] Magzanyan, mektup, 2 Şubat 2011.
  • [36] Şerbetçiyan’la görüşme.
  • [37] Penenyan, Huşabadgerner, s. 13.
  • [38] Tovmas Habeşyan, Musa-Daği Babenagan Artzakankner (Musa Dağ’ın şecere Yankıları) (Beyrut: Erepuni Press, 1986), s. 204-06.
  • [39] Penenyan, Huşabadgerner, s. 70-1, 106.
  • [40] Ermeni Devrimci Federasyonu Arşivi, Boston (artık Watertown’da), Massachusetts, Dosya 965/28, H.H.T Giligio gam Lernavayri G. Gomide 1921 t.(A.R.F. Cilicia or Lernavayr Central Committee 1921), Kabusiye Yoldaşlarının isim listesi; Yoğunoluk yoldaşlarının başlıksız listesi.