Amasya, 1900'lü yıllar. Bağlardan birinde Ermeni eğlencesi ve grup fotoğrafı. Siyah-beyaz bu resim DeOldify ile renklendirilmiş ve Huşamadyan tarafından temizlenmiştir Resmin orjinalini aşağıda görebilirsiniz (Kaynak: Mıkhitarist tarikatı, San Lazzaro, Venedik).

Amasya - Bayramlar

Yazar: Lori Taşçıyan, 13/09/2021 (Güncelleme 13/09/2021) Çeviren: Arlet İncidüzen

Amasya, Ermeni nüfusa sahip diğer şehir ve köyler gibi şehrin asırlık yaşam biçimini ve manevi değerlerini yansıtan kendine özgü görenek ve geleneklere sahipti. Bu gelenekler çoğunlukla çeşitli bayram kutlamaları ve törenlerde görünmekteydi. Amasyalıların kutladığı bayramlar başka yerlerdeki Ermeni bayramlarına benzerlik gösterse de dikkat çekici özgün törensel farklılıklar bu makalede ayrıntılı bir şekilde aktarılmaktadır.

Amasyalıların ataerkil bir yaşamı vardı. Büyüklere karşı hürmet etme, misafirperverlik ve dindarlık başlıca özellikleri arasındaydı. Amasyalıların günlük yaşamında kilisenin önemli bir yeri vardı ve bu nedenle dini bayramlar özel bir itinayla kutlanırdı. Gelenekselleşmiş alışkanlıklar ve değerler arasında bu bayramlar insanların bir araya gelip eğlenmesi ve ziyafetler düzenlenmesi için de birer vesile olurdu.

Yılbaşı

Yılbaşı senenin son günü kutlanırdı. Yöresel geleneklere göre bu bayram Hıristiyanlık inancının zaferine adanmıştı. Öyle ki 4. yüzyılda Bizans coğrafyasında yaşayan Hıristiyanlar büyük bir yağmaya maruz kalmıştı. Kayseri bölgesi kuşatılan yerlerin başında gelmekteydi. Hıristyanlar sokakta yakalandıkları yerde öldürülüyordu. Dolayısıyla bahsi geçen yıllarda insanlar evlerinden çıkmadan, işgalin bitmesini beklemek zorunda kalmıştı. Kayseri evleri birbirine bitişik, düz toprak damlı evlerdi. O yıllarda şehirlilerin birbirleriyle nasıl yardımlaştığına dair hikâyeler hatırlanmaktadır: Şehrin insanları evlerin damlarından halatlar sarkıtıp evlerine hapsolmuş insanlara bacaların içinden yiyecek sepetleri indirmişti. Sepetler buğday, kuru üzüm, incir ve başka besinlerle dolu olurdu. Yetkililer nihayetinde zulümleri sonlandırmak zorunda kalmıştı. Kurtulan ve rahat bir nefes alan Hıristiyanlar birbirlerine sarılarak zaferlerini kutlamıştı.

Bu tarihi olayın hatırasını canlı tutmak için Amasya’da her yeni yılda şaşalı ve coşkulu kutlamalar yapılır, bu güne özel şiirler ve şarkılar okunurdu.

Yılbaşı Amasya’da büyük bir neşe ve coşkuyla kutlanırdı. 31 Aralık günü sabahın erken saatlerinde simitçilerin “Simiit..! Simiit..!” diye bağıran sesleri duyulurdu. Çörek hazırlayan fırıncılar gece boyunca çalışır, bakkallar nohut kavurup satar ve esnaf dükkânının önünü çeşitli kuru yemiş ve taze meyvelerle süslerdi. Öğleden sonra çarşı hareketlenir, çarşıda yürümek zorlaşırdı. Erkekler dükkânlarını normaldan daha erken bir saatte kapatıp alışveriş işlerini halleder ve evin yolunu tutardı. Kadınlar ve genç kızlar ise evde Noel yortusu perhizine uygun yemekler hazırlamakla meşgul olurlardı.

Yılbaşı gecesi ev ahalisi, evin bacasının olduğu odada toplanırdı; bu oda o güne özel olarak büyük-küçük kandillerle ve şamdanlara dizilmiş mumlarla iyice aydınlatılırdı. Günbatımından biraz sonra bu odanın ortasına 40-50 cm genişliğine ahşap, süslü bir dörtayak konur üzerinde de iyice parlatılmış bakır sofra yerleştirilirdi. Büyük bakır kaplar, yanına kaşık ve çatallar yerleştirilirdi. Herkesin kendi tabağı olması gibi bir alışkanlık söz konusu değildi. Aile üyeleri yaş sırasına göre sofranın etrafına dizilirdi.

Yılbaşı sofrasında bolca şarap içilirdi. Yemek bitince sofradaki kaplar kuru üzüm, incir, kestane, çerez, fındık, ceviz ve yemişlerle dolardı. Evin her bir üyesi önündeki mumu yakar ve mumu en son sönen kişinin ömrünün uzun olacağına inanılırdı. Sonra yeni gelinler, gençler ve çocuklar ayağa kalkıp ellerine elma alır ve ailenin büyüklerinin elini öperek “mutlu yıllar” dilerlerdi. Büyükler ise elmaların etrafına metal paralar batırıp elmayı sahibine geri verirlerdi. Eğlence gece geç saatlere kadar sürerdi. Oda sabaha kadar aydınlık tutulurdu.

Yeni yılın ilk iş gününde erkekler verimli bir yıl geçirmek için normalden daha erken bir saatte çarşıya giderdi. Okullarda ise dersler yerine öğrenciler tarafından hazırlanmış müsamereler sergilenirdi. Varlıklı ailelerin çocukları öğretmenlerine bir şişe kaliteli rakı, bir kap zerde veya başka hediyeler getirirdi. [1]

Yeni yılın ilk sabahında Amasya’da Altınsuyu inanışı vardı. Öyle ki çoğu kişi sabah gün ağarırken pınarın başına gider ve pınara ilk varanın çeşmeden altınsuyu aktığını göreceğine inanılırdı. [2]

Noel

Amasyalılar bu bayrama Bızdig Zadig/Küçük Paskalya da derdi.

Amasya’da kutlamalar eski takvime göre 6 Ocakta başlar ve üç gün sürerdi.

Amasya’daki üç kilisede (Surp Asdvadzadzin, Surp Hagop, Surp Nigoğos) düzenlenen ayinler hınca hınç dolu olurdu. Ahali ayinden sonra evlerine dönerdi. Bu andan itibaren Noel orucu bitmiş sayılırdı ancak yine de her şey yenilmez, sadece balık, tereyağıyla pişirilmiş pilav ve çörek yenirdi.

Sabah soğuk ve karlı havaya rağmen ailenin bütün üyeleri yeni kıyafetlerini giyinip kiliseye giderdi. Ayin bitiminde tanıdık tanımadık herkes, “Yeni yılınız, Noeliniz kutlu olsun” diyerek birbiriyle bayramlaşırdı.

Öğlen yemeğinde sofraya sütlaç, tatlı hamurişleri, rakı konur ve anayemek olarak da keşkek pişirilirdi. Yemekten sonra akraba ziyaretine gidilmesi âdettendi. Ziyaret sırasına beş on dakika hal hatır sorulur, yetişkinlere rakı, şeker ve kahve ikram edilir, küçüklerin ise ceplerine yemişler doldurulurdu.

Pederler, yanlarında güzel sesli çocuklarla üç gün boyunca kendi semtlerindeki evleri ziyaret edip kutsardı. Bu ziyaret sırasında sofra üzerine maya, büyük bayram çöreği, tuzluk, bir bardak su ve buhurdanlık konmuş olurdu. Ev halkı sofranın etrafında ayakta durur, peder İncil’den bir bölüm okuduktan sonra yanındaki çocukla birlikte “Khorhurt medz yev ıskançeli” ilahisini okur, sonra sofra üzerindekileri kutsardı. Ardından evdekiler pederin elinde tuttuğu gümüş haçı öper ve pederi dış kapıya kadar geçirirken pedere hediyesini, çeyrek mecidiye veya daha fazlası, yanındaki çocuğa ise bozuk para verirlerdi.

Bu üç gün boyunca kiliselerin zangoçları da kendi semtlerindeki evleri ziyaret ederlerdi. Zangoçlar iki yanından sepet sarkan bir eşekle dolaşırdı. Ziyaret ettikleri her evin hanımı bu sepetlere Noel için pişirilmiş çöreklerden koyardı. Bu çöreklerden mahallenin sakasına da verilirdi. [3]

Dıyarıntaraç (Derındas)

Bu bayram halk tarafından Derındas adıyla da bilinmekteydi. Dıyarıntaraç Mesih’in doğumundan kırk gün sonra kutlanırdı. Kilisede akşam ayini sırasında inanların ellerinde bir mum olur, bu mumu kilisenin kandilinden yakarak evlerine götürürlerdi. Eve vardıklarında mumu bahçedeki güllerin veya bir ağacın dalına dikerlerdi. [4]

Surp Sarkis

Amasyalı genç Ermeni kızları Surp Sarkis’e karşı hususi bir saygı duyarlardı. Komutan Surp Sarkis yortusu 6 Şubat tarihinde kutlanırdı.

Amasya’da anlatılan rivayetlere göre bu komutan Bizans imparatorunun talebi üzerinde Kilikya Kralı tarafından Bizans ordusuna katılmaya gönderilen kırk yiğitten biriydi. Ne var ki onların gözüpekliğinden bihaber olan ve sayılarının azlığını hakaret sayan imparator bu askerleri öldürtmeye karar verir. Gece her biri için kalacak bir yer ayarlar ve her birinin yanına genç bir kız gönderir. Kızların asıl görevi, askerler gece uykuya daldıklarına usturayla onların gırtlağını kesmektir. 39 kız kendilerine verilen görevi yerine getirir. Bir tek Sarkis isimli asker hayatta kalır. Onun yanına gönderilen kız askere âşık olur ve birlikte kaçarlar. Sarkis ile kız İstanbul surlarından birinin önüne gelirler. Sarkis uyuya kalmış olan muhafızı öldürüp surdaki büyük demir kapıyı olağanüstü bir kuvvetle yerinden söker ve kızla birlikte şehirden çıkmayı başarır. Bu cesaretinden ötürü Sarkis’e “Kız kaçıran” lakabı takılır ve surun kırılan kapısına da “Çatladı Kapı” adı verilir. Sarkis bu olaydan sonra azizlik mertebesine ulaşır.

Kızlar bayram öncesinde adakta bulunur ve 1-3 gün oruç tutarlardı. Orucun son gecesi uyumadan önce yataklarının başucuna bir bardak su koyarlardı. Şayet rüyalarında Surp Sarkis elinde kılıcıyla kendilerine görünürse adaklarının kabul olduğuna inanırlardı. Ziyaretçinin kılıcının ucunu suya batırdığına inandıklarından sabah uyandıkları gibi bu suyu içer ve dileklerinin gerçekleşmesini beklerlerdi. [5]

Pun Paregentan/Karnaval

Amasya halkı bu bayrama Mendz Pargentank derdi.

Misafirperver olan Amasyalılar karnaval haftasının ilk gününden itibaren uzak akrabalarından bir veya birkaç aileyi birlikte bayram kutlamak üzere kendilerine davet ederlerdi. Bu misafirlikler sonraki yıllarda da tekrar edilirdi. Pazartesi günü yeni evlenen damatlar bir araba kiralayıp kaynana ve kaynatasının evine gider ve onları arabayla misafirlik hazırlıklar yapılmış olan babaocağına getirirdi. Ziyarete gelen dünürler de karşı taraf için hediyeler ayarlamış olur, yanlarında da irice bir hindi ve koca bir tepsi baklava getirirlerdi. Meraklı mahalleli bu bayram alayını izlemeyi severdi.

Perşembe günü Vartanants Savaşı kutlamaları yapılırdı. Bu sevileyle Amasya’daki üç kilisede ayin düzenlenir ve ayini-ruhaniler okunurdu. Kiliseden sonra öğlen yemeği sadeyağ ve undan, şekerli ve beyaz pekmezli olurdu. O gece aziz ismi taşımayanlar için de kutlama yapılırdı.

Cuma gününden Pazar geceyarısına kadar Paregentan eğlenceleri ve kutlamaları düzenlenirdi. Kutlamaların doruk noktası nüfusunun tamamı Ermenilerden oluşan Savayid Mahallesi’nde düzenlenen maskeli eğlenceydi. Öğleden itibaren kalabalığın toplandığı düzlük alanda, muhtemelen putperest dönemden kalma bir mabed kalıntıları görülebilirdi. Bu alana Ermeniler Khoğ Verdin [Yukarı Arsa?] adını verirdi. Her yaştan kadın-erkek alanı hınca hınç doldururdu. İnsanların çoğu maskeli olur, dans eder, müzik eşliğinde şarkı söylerdi.

Müzik, dans ve şarkılar kılık değiştirmiş, maskeli gruplar aniden ziyarete gelince Savayid Mahallesi evlerinde de devam ederdi. Zengin evlerinin salonlarında bu vesileyle kimi zaman yüz kişiden fazla insan toplanır, ev sahibi tarafından önceden hazırlanmış gösteriler sergilenir, türlü türlü oyunlar oynanırdı. Bu oyunlarda kurt ve koyun temsili dikkat çekicidir. Öyle ki bu oyun salonun kapısının arkasından gelen, köy şarkıları eşliğinde tepinme sesleriyle, yere ayak vurarak çıkarılan, başlardı. Koyun postuna bürünmüş yirmi kadar genç ve çocuk aniden salondan içeri girerdi. Arkalarından da çoban şarkıları söylerek çoban içeri girerdi. Birkaç dakika sonra kurt postuna bürünmüş bir genç kapıdan içeri dalar ve salonda bir curcuna yaratarak koyunların üzerine saldırırdı.

Bir diğer skeç de dilencilerin eve gelişiydi. Salona ilk giren ev sahibinin hizmetçisi olur ve kapıya soğuktan titreyen iki dilenci geldiğini, içeri girip ısınmak istediklerini söylerdi. Ev sahibi onlara acıyıp içeri gelmelerine izin verirdi. Paçavralara bürünmüş iki dilenci salona girer, hizmetçi mangalı onların önüne koyar, dilenciler de kendi aralarında anlaşılmaz bir lisanda konuşmaya başlarlardı. Salondaki kalabalık dilencilerin gitmesini bekler ancak dilenciler insanları şaşkına çevirerek üstlerinden ayıkladıkları bitleri mangalın içine atmaya başlardı. Nihayetinde ev sahibi hizmetçisine dilencileri dışarı çıkarmasını söylerdi. Dilenciler teşekkür edecekleri yerde söylene söylene salondan ayrılırlardı.

Kılık değiştirmiş ve maske takmış gençlerden oluşan toplulukların kutlama yapan evleri “basması” da Paregentan âdetleri arasında sayılırdı. Gençler kim olduklarını ev sahibinin çocuklarından birine söyledikten sonra ziyafet sofrasına dalarlardı. Beyaz bir şalvar uzun bir mintan giyinmiş olan grubun lideri yaşlı bir adam kılığına girer, kendisine kambur pozları verir, elinde bir tura ve belinde de etrafına birkaç çan eklenmiş bir kemer olurdu. Tura yılan gibi bükülmüş bir bezdi, ucuna da küre gibi görünen sağlam düğümler atılırdı. İhtiyar, genç ve güzel bir kız maskesi takmış bir gencin kolundan tutardı. Oyun sırasında kız ihtiyarın karısı rolünde olurdu. Çiftin önünden elleri ve yüzü çamurla boyanmış siyahi kılığında bir köle yürür, elinde tuttuğu uzun metal saplı süpürgeyle efendilerinin geçeceği yolları süpürürdü. Bazen yanlarında bir veya iki çalgıcı da olurdu. İhtiyara karısını çok kıskanan zorba manasında sonğur denirdi. Sonğur ile diğerleri arasında şakalaşmalar olur, insanları kahkahaya boğardı.

Ev sahibi ihtiyardan oynamasını rica eder, müzik başlar, sonğur ile orada bulunanlardan bazıları ihtiyar yorulup bir sedire çökene kadar dans ederlerdi. Ardından karısından oynaması istenirdi, kadın oynamaya başlayınca kıskanç sonğur sinirlenir, ayağa kalkar, elindeki turayla karısıyla dans etmeye yeltenenlerin sırtlarına vururdu. Bu sahne bittiğinde en sahibi ve hizmetçiler misafirlere içecek ve şarapla lezzetlendirilmiş hindi eti ikram ederlerdi.

Buna benzer eğlenceler Pazar günü geceyarısına kadar sürerdi. Bu sırada kılık değiştirmiş tanıdıkların veya yabancıların evsahiplerine Ermenice ve kimi zaman da Türkçe şakalar yapması, komik maniler okuması âdettendi.

Pazar geceyarısından bir saat önce son bir sofra kurulurdu. Gece yarısından sonra oruç dönemi başlayacağından o saatten sonra yağlı ve etli yemek yenmesi günah sayılırdı. Birkaç gün süren bu ziyafetlerden artan yiyecekleri fakir Türk ailelerine dağıtırlardı.

Oruç dönemi içindeki ilk Pazartesi halk arasında “bakhla khoran” adıyla bilinen mihrap perdesinin kapanma günüydü. Sabah erkenden evin erkeklerinden biri çarşıya inip tahin helvası alır ve evdekiler misafirleriyle birlikte ilk oruç kahvaltılarını yaparlardı.

Amasyalılar Paskalya’ya kadar yedi hafta oruç tutardı. Küçükler bu yedi haftayı takip edebilmek için odalardan birinin tavanına büyük bir soğan asar ve bu soğana hindi tüyleri saplarlardı. Her haftasonunda soğandaki tüylerden birini eksiltirlerdi.

Kadınlar, orucun tam ortasına denk gelen günde, ayinden sonra bir akrabalarının evinde oruçlarını açarlardı. [6]

Dzağgazart/Mesih’in Kudüs’e Girişi, Kutsal Hafta ve Paskalya

Amasya halkı Dzağgazart’a Zarzartar derdi ve bu söylem “Huşamadyan Bondagan Amasyo” [Pontus Amasya’nın Hatıratı] kitabının yazarı K. H. Simonyan’a göre Hıristiyanlık öncesinde, ağaca tapınıldığı dönemde Ermenice dzarzartar [süslü ağaç] ifadesinde ileri gelmektedir. Amasya Türkleri bu bayrama “söğüt kırma günü” derlerdi ve bu da muhtemelen o gün şehrin Ermenilerinin ağaç dalları koparıyor olmasından kaynaklanıyordu. Gençler Cumartesi günü nehir kenarına giderek söğüt dalları toplayıp eve gelirlerdi. Her biri kendi dalını sümbül, kırmızı lale ve başka bahar çiçekleriyle süslerdi. Ertesi sabah her bir genç süslediği dalı elinde, bayramlık kıyafetlerini giyinmiş halde kiliseye giderdi. Pazar sabahı kiliselerin tamamı çiçeklerle bezenmiş bir koruyu andırırdı.

Pazar akşamı, kalabalık bir cemaat katılımıyla Tırınpatesk ayini düzenlenirdi. Kutsal Pazartesi sabah saatlerinden itibaren kadınlar ve genç kızlar kiliselerin temizlenmesiyle ilgilenirdi. Kiliselerde bank yoktu, zeminleri taş kaplıydı. Taş zemin üzerine önce hasır örtüler serilir, onların üzerinde de halı ve kilimler olurdu. Erkeklerin her birinin kendi minderi vardı. Kilisenin koro balkonu kadınlara ayrılmıştı, burada da ahşap zemin üzerindeki halılarda her kadının oturacağı minder belliydi. İmanlı genç kızlar senede bir gün kilisedeki hasır, halı, kilim ve minderleri dışarı çıkartır ve tozlarını alırlardı. Bir grup kadın da taş zemini süpürür ve ardından su ve bezle yerleri silerdi. Temizlik işini üstlenenlerin öğle yemeğini temizliğe katılmayan aileler temin ederdi.

Kutsal Perşembe tatil olur, halk kilise ayinlerine katılırdı. Öğrenciler tövbe edip komünyon alırlardı. Akşam ise Vondınlıva ayini düzenlenirdi.

Kutsal Cuma günü her aile Paskalya için kırmızı yumurtalarını hazırlar, akşam ise İsa Mesih’in defnine ithaf edilen bir ayin yapılırdı. Çiçeklerle süslenmiş mezar maketi mihrabın önüne yerleştirilir, ayinden sonra insanlar mihraba yönelip buradaki İncil ve Haç’ı öper, aynı zamanda da kilise sandığına para bağışında bulunurlardı.

Kutsal Cumartesi akşamı kilisede Khıtum veya Cırakaluyts ayinleri düzenlenir ve bu vesileyle adakta bulunanlar yaklaşık bir buçuk metre uzunluğundaki mumlardan satın alırlardı. Bu mumların alt kısmını adak sahibinin ismi ve adağı kazılarak yazılır ve mumlar kiliseye hediye edilirdi.

Kilisedeki ayinden sonra oruç dönemi sona erer, çocuklar ve gençler ceplerindeki kırmızı yumurtaları çıkarıp yerlerdi. Akşam yemeğinde sadeyağda kızartılmış balık, pirinç pilavı, Paskalya yumurtası ve çöreği olurdu. Bolca da şarap içilirdi.

Ertesi sabah Paskalya’ydı ya da daha çok bilindiği ismiyle Mendz Zadig [Büyük Paskalya]. Kiliselerin çanları çalar ve imanlıları ayine çağırırdı. Halk resmi bir şekilde, yeni kıyafetlerini giyinmiş halde büyük-küçük kilisede toplanırdı. Öğleden sonra pederler ev kutsamalarına gider, bunun ardından da aileler karşılıklı birbirlerini ziyaret ederdi. Rakı, likör, şekerleme ve kahve ikram edilirdi.

Paskalya’nın ertesi günü, Pazartesi sabahı kilise ayini sırasında vefat etmişlerin kurtuluşu için ayin-i ruhani de okunurdu.

Paskalya üç güne yayılır, bu sırada Ermeni mahallelerinin meydanlık alanlarında yumurta tokuşturma oynanarak vakit geçirilirdi. Zangoçlar kendi kiliselerine bağlı evleri dolaşır ve Paskalya çöreği toplarlardı. Türk veya Rum komşulara da çörek verilirdi. [7]

Surp Toros

Bu bayram Paskalya orucunun ilk haftasına denk gelirdi. Âdet olduğu üzere Cumartesi akşamı arife ayini düzenlenir, Pazar sabahı da imanlılar Surp Toros’un kabrini ziyaret ederlerdi. [8]

Surp Toros’un kabri Amasyalıların ziyaret yerlerinden biriydi, şehrin dışında, doğu yönünde bir saatlik yürüme mesafesindeydi. Amasyalı Ermeniler S. Asdvadzadzin yortusunda [Meryam Ana’nın Göğe Alınışı] burayı ziyaret eder ve çadır kurup ayin tertiplerlerdi. [9]

Hamparrtzum [İsa’nın Göğe Yükselişi] (veya Vicag [çekiliş])

Bu bayram Amasyalılar tarafından Vicag şeklinde de adlandırılırdı. Tatil günüydü. Çarşı ve okullar kapalı olurdu. Paskalya’dan kırk gün sonra kutlanırdı.

Bu bayram günü aynı zamanda ilkbaharın ilk meyvesi kiraz mevsimine denk gelirdi. Birçok aile kendi bağlarına giderdi. Bu bağlar çekiliş oynamak için çok uygun yerlerdi.

Eski bir alışkanlığa göre içi su ve çeşitli çiçeklerle dolu olan çekiliş kovasını ev sahibi aile hazırlardı. Çiçekler yedi yepeden toplanır, su ise yedi farklı pınardan doldurulurdu. Kova içindekilerle birlikte bütün gece “mayalanmış olsun” diye bir kenarda bekletilirdi.

Ertesi gün çekiliş gerçekleştirilirdi. Çekiliş kovası bir ağaç gölgesine konurdu. Küçük büyük çekilişe katılan herkes kovanın için farklı bir nesne koyardı. Genellikle yüzük, çakı, anahtar, bilezik vs. olurdu bu nesneler. Orada bulunan kızlarından biri kovanın başına oturtulur, ne çektiğini göremesin diye kafası bir örtüyle örtülürdü. Yaşlı kadınlardan biri kıza bir el aynası hediye ederdi. Kız aynayı kovanın içinde gezdirirken yaşlı kadın da yarı Ermenice yarı Türkçe bir mani okurdu:

Tarlaya bir ayna attım
Tarlakuşu belirdi üzerinde
Çıkar kızım, çıkar
[10]

Böylece çekilişin açılışı yapılır, ardından yaşlı kadınlar tarafından aşk, baht, temenni, övgü, mizah, şaka içerikli Ermenice-Türkçe karışık bir ağızda başka dizeler okunurdu. Her bir maniden sonra kız kovanın içerisinden bir nesne çeker, eşyanın sahibi de mani kendisine uygunsa buna sevinir, kendisi şanslı sayılarak tebrik edilirdi. Aksi durumda yani söylenen satırlar eşyanın sahibi için pek hayırlı değilse, eşyanın sahibi orada bulunan kişiler tarafından teselli edilirdi. Bu merasim katılanların sayısına göre devam eder, bu sırada eğlenceli, hoş sohbet bir ortam olurdu.

Çekilişin ilk manisi mutlaka şu olurdu:

Çekiliş, çekiliş, altın düğme
Anası getirmiş bir bıçak
Çıkar kızım çıkar

Bunun ardından başka maniler okunurdu:

Yemek koydum ocağa,
Geçtim oturdum köşeye,
Ölse de kurtulsam,
Kör olası kaynana.

Koş bunak [kadın] koş,
Ekmeğin tekneden taşıyor.

Buraya dönsem ver Allah,
Oraya dönsem ver Allah,
Aza kanaat etmem,
Heybelerle ver Allah.

Gökten anahtar düştü,
Kilitli kapılarım açıldı,
Sofram elmayla doldu,
Evime de güneş doldu.

Minder minder üstüne,
Çıktı minderin üstüne,
On iki gün doğdu,
O da benim bahtım üstüne.

Gökten anahtar düştü,
Kilitli kapılarım açıldı,
Ben bahtımı ham sanırdım,
Bahtıma cevher çıktı.

Türkçe çekiliş manileri: [11]

Baca baca gezerim,
Kuş dilinden sezerim,
Nerde dövlit [devlet?] var ısa [ise],
Ben alnıma yazarım.

Sıyırdım çıktım asmaya,
Asma dalı kesmiye,
Ben bir kuşak kuşandım,
Değme kılın kesmiye.

Ev yaptım ben yaptım,
Penceresi geniş yaptım,
Dallandın bucaklandın,
Gölgesinde ben yattım.

Deve deve güderim,
Yedi deve güderim,
Allah kısmet ederse,
Ben Kudüs’e giderim.

Mercimek kile kile,
Ölçerim sile sile,
Yar kapıya gelirse,
Çıkarım güle güle.

Kazan kazan kavurma,
Taşdı deyi [diye] savurma,
Dövlet [devlet] senin başında,
Uçtu deyi [diye] kayırma.

Hey miltani miltani [miltanlı],
Geymiş [giymiş] sarı miltanı,
Kıyılarda gezerken,
Oldum Mısır Sultanı.

Teptim sandık açıldı,
Cevahirler saçıldı,
Yedi cennet kapıdan,
Biri bana açıldı.

Elim çaldım zeytine,
Zeytinin irisine,
Ben talihimi sınadım,
Yiğidin eyisine [iyisine].

Yedi deve yolladım Mısır’ın hazınasına [hazinesine]
Yedi daha yolladım dönüp de gelmesine,
Altın direk diktirdim,
Evimin ortasına.

Vartavar

Bu bayram genellikle 15 Temmuz tarihinde kutlanırdı. Sabah ayini sırasında, din görevlilerinden biri ayine katılanların yüzlerinde gül suyu serperdi. Kiliseden sonra akrabalar sıklıkla yemeği birlikte yer, kimileri ise dere kenarlarındaki bağlara giderdi. Erkekler ve erkek çocukları derede yıkanır ve birbirlerinin üzerine su atarlardı. Evlerinde havuz bulunanlar da aynı şekilde birbirlerini ıslatırlardı. [12]

Surp Asdvadzadzin

Bu bayram 15 Ağustosa en yakın Pazar günü kutlanırdı. Ermeni mahallesi Savayid’deki Surp Asdvadzadzin Kilisesi hınca hınç dolardı. Bir o kadar kalabalık da kilisenin mezarlığında düzenlenen ayine katılırdı.

Kilisedeki ayinden sonra üzüm ve kurban kutsaması yapılırdı. Üzüm ve kurbanlar imanlılar tarafından bağışlanırdı. Ardından kutsanmış meyve halka dağıtılırdı. Bu gelenek birçok imanlının üzüm orucu tutmasına vesile olur ve insanlar üzüm kilisede kutsanana kadar üzüm yemezlerdi. Amasya’daki diğer iki kilise olan Surp Hagop ve Surp Nigoğos kiliselerinde de üzüm ve kurban kutsanırdı. [13]

Khaçverats

Khaçverats bayramı 15 Eylüle en yakın Pazar günü kutlanırdı. Ağustosun sonlarından bu tarihe kadar bağbozumu mevsimiydi. Bağı olan aileler genellikle Khaçverats’a kadar üzümle ilgili tüm hazırlıklarını, yani şarap, pekmez, pestil, sucuk yapımını bitirmiş olurlardı. Suyunu çıkardıktan sonra üzümün posasını özel bir küpe doldurur ve mayalanmasını, Amasyalıların deyimiyle ırakhi [rakı] çıkarma işleminin gerçekleşmesini beklerlerdi.

Amasya’daki Ermeni olsun olmasın herkes bu bayram için Türkçe bir deyim kullanırdı: “Haç, içeri kaç”. Yani bu bayramdan sonra havanın soğumaya başlayacağını kastederlerdi. [14]

Surp Kevork

Bu bayram 30 Eylüle denk gelirdi. Müslümanlar tarafından Hıdırellez olarak adlandırılırdı. Hıdır veya Hızır yörenin muktedir Müslüman azizlerinden biriydi ve her daim insanların imdadına koşardı. Ermeniler, bir kişi zor bir durumdan kurtulduğu zaman “Khızır yetişti” derlerdi. [15]

Surp Nigoğos

Amasya Ermenileri bu bayramı 15 Kasımda kutlardı. Amasya’daki Surp Nigoğos Kilisesinde şaşalı bir ayin düzenlenir ve vaaz verilirdi. [16]

Surp Hagop

Bu bayram Aralık ayından kutlanırdı. Bu vesileyle Amasya ruhani liderliğinin bulunduğu Surp Hagop Ana Kilisesinde ihtişamlı bir ayin düzenlenirdi. Amasyalılar Surp Nigoğos bayramının günü şayet kar yağmazsa mutlaka Surp Hagop bayramında kar yağacağına inanırlardı. Böyle olunca halk arasında, “Surp Hagop’un sakalı aklaştı” denirdi. [17]

  1. [1] Kapriel H. Simonyan, Huşamadyan Bondagan Amasyo, Venedik, San Lazzaro, 1966, s. 905-907.
  2. [2] A.g.e., s. 922։
  3. [3] A.g.e., s. 907-908։
  4. [4] A.g.e., s. 916։
  5. [5] A.g.e.
  6. [6] A.g.e., s. 908-911։
  7. [7] A.g.e., s. 911-912։
  8. [8] A.g.e., s. 916։
  9. [9] A.g.e., s. 354։
  10. [10] A.g.e., s. 913։
  11. [11] Նո A.g.e., s. 913-915։
  12. [12] A.g.e., s. 916։
  13. [13] A.g.e.
  14. [14] A.g.e., s. 916-917։
  15. [15] A.g.e., s. 917։
  16. [16] A.g.e.
  17. [17] A.g.e.