Palu kenti ve Aradzani (Doğu Fırat, Murat Suyu) nehri üzerindeki köprü (Kaynak: Vahe Hayg, a.g.e.).

Palu – Zanaatlar

Yazan: Vahe Taşcıyan, 21 Mart 2012  (Son güncelleme 21 Mart 2012) - Çeviren: Tomas Terziyan

Palu köylerindeki Ermenilerin giyim-kuşamından bahis açıldığında bunu en güzel mahalli bir sözle dile getirirler: “mor manadz, hor kordzadz”, yani “ananın eğirdiği, babanın işlediği”. Bir başka deyişle, köylülerin üzerlerindeki elbiseler ve eklentiler bütünüyle ev işi olup tepeden tırnağa, evde yapılan ürünler giyerler [1]. Besinlerin hazırlanmasında da durum genellikle aynıdır. Bunun en güzel örneği köylünün temel beslenme maddesi olan buğdaydır. Köylüler hasadı yapılan buğdayın harman edilmesi, savrulması ve bulgura dönüştürülmesini evlerinde kendi imkânlarıyla gerçekleştirirler. Bir tek, buğdayı una dönüştürmek için köyün değirmencisine başvurmak zorundadırlar. Bir dinge ihtiyaç duydukları bulguru dövme işleminde de değirmenciye işleri düşer. Hayvanların döndürdüğü değirmi taşlı bir cendere olan ding her evde bulunan bir şey değil. Dövülen bulgurun öğütülmesi yine evlerde, değirmentaşlarıyla yapılır. Bunlara benzer birçok hayati şey aynı şekilde evlerde icra edilir: kilden kapların yapılması, ekmeğin pişirilmesi; şarap, rakı, susam ve keten tohumu yağının, pekmezin hazırlanması, zirai aletlerin tamiri gibi.

Evlerde yapılan en önemli işlerden biri hiç kuşkusuz dokumacılıktır. Hemen her köy evinde dokumalar işlemeye yarayan bir tezgâh bulunur. Tezgâh işçiliğinden önce ise köylünün pamuğu ipliğe dönüştürdüğü aşamalardan geçilir. İşte bu aşamalar sırasında pamuğun kabuklarını (kozalarını) temizleyen, ince söğüt dallarından örülmüş bir sepetten ibaret olan çalhavuyu, ardından pamuğu çekirdeklerinden ayıran cırcır [çırçır]  kullanılır. Ondan sonra sıra pamuğun bir yay ile ditilmesi işine gelir.  En sonunda da ditilmiş pamuğu ipliğe dönüştüren çıkrıktan yararlanılır. İplik hazır olduğunda dokumacının (çulha) tezgâh üzerinde bez dokuma işi başlar. Köylerde dokumacılığın farklı köyler arasında mal mübadelesine de vesile olduğunu biliyoruz. Söz gelişi Bağin köyünde elde edilen pamuk istenen miktarda dokumalar üretmeye yetmez. Dolayısıyla Bağinliler pamuğu kendilerinde hayli bol yetişen cevize karşılık çevredeki pamuk üreticisi Kürt köylülerden sağlarlar. Böylece bir ceviz karşılığında iki adet pamuk kozası elde ederler [2].

Ancak bütün bunlardan Palu köylerinde atölyeler bulunmadığı sonucunu çıkarmak yanlış olur. Aslında buralarda çalışan zanaatkârlar aynı zamanda çiftçileridir. Ailenin bir kısmı genellikle tarımla uğraşmakta, diğeri ise atölyeyi işletmektedir. Bu gibi atölyeler daha çok Havav (günümüzde Ekinözü) ve Bağin gibi büyük köylerde bulunur. Var olan zanaatlar köylünün acil ihtiyaçlarıyla doğrudan ilgili olup bunların başında tarım ilk sırayı alır. Bir başka deyişle zanaatkârlar daha ziyade ahşap, demir ya da taştan zirai aletler yapan demirci, taşçı ve marangozlardır. Bunların müşterileri aynı köyden ya da çevre yerleşmelerden Ermeni, Kürt ve Türk köylülerdir. Bir diğer zanaat olan kunduracılık, tarımla doğrudan ilgisi bulunmasa da Palu’daki birçok Ermeni köyünde varlık göstermektedir. Bu köylük yerlerde ticaret genellikle mal takası ile icra edilir. Zanaatkârlar ödeme yerine buğday, un, odun, hayvan vs. alabilirler.

Çömlekçilik

Küpler, çanaklar, genişleyen ağızlı derin kaplar, sürahiler, testiler, yayıklar, saksılar, fıçılar, kavanozlar, bardaklar, damacanalar, kapaklar, ocaklar, tandırlar ve kovanlar çömlekçinin ürettikleri arasındadır. Bunlar sık sık, rengârenk çiçekler işlenerek bezenir. Palu kentinin çömlekçileri genellikle Ermenilerdir [3]. Papaz Harutyun Sarkisyan’ın (Alevor) kitabında kasabanın köyleri içinde icra edilen bu zanaata dair zengin bilgiler edinmekteyiz. Yazarın aktardıklarına bakılırsa, köylerde gündelik ihtiyaçlar için porselen tabak ya da kaplar bulunmamakta, buna karşılık bakır ya da kilden eşyalar kullanılmaktadır. Kilden üretilenler kırmızı ve beyaz olmak üzere iki renk topraktan yapılmaktadır. Bu çeşit topraklar kırmızı, beyaz, sarı kil anlamında gağci toprak tabir edilir. Örneğin Havav köyü kil kaynaklarıyla ünlüdür [4]. Köylüler bu çeşit toprakların bulunduğu yerlere eşekleriyle gider ve bunları yüklenip köye döner, sonra da damın bir köşesine yığıp kurumaya bırakırlar. Daha sonra içindeki küçük taşları, kabukları ve bitki köklerini çıkararak toprağı temizlemeye koyulurlar. Kalan kısmı ufalayıp toza dönüştürür ve elekten geçirirler. Elenmiş toprağın üzerine su doldurur, su ile toprak birbiriyle iyice karışıp çamura dönüşünceye kadar küreklerle bir güzel karıştırırlar. Çamurun üzerine oldukça küçük saman kırıntıları [Erm. mığeğ] ekleyip yeniden karıştırır ve karışım katılaşınca bu kez de ayaklarıyla çiğneyerek ezmeye başlarlar. Bu son işlem saatler sürebilir. Toprak macun gibi katı ve yapışkan bir hal alıncaya kadar beklemek gerekir. İşte o zaman bu ham madde ev işlerinde kullanılacak eşyaları yapmaya hazır sayılır [5].

Kilin bu hazırlanma faslı daha çok köylü erkeklerin işidir. Ama eşyaların hazırlanması, diğer deyişle çömlekçiliğin ikinci faslı Palu köylerinde genellikle kadınlara mahsustur [6]. Kil toprağından hazırlanan bütün o eşyaları önce güneş altında kurutur, daha sonra Kasım başında pişirirler. Pişirme için oldukça basit bir yol kullanılır.  Her ev avlunun sokağa bakan dış kapısı yakınına yuvarlak tezekler dizer ve bu yığının üzerine önce pişirilecek küpleri, üzerine küçük kavanozları, saksıları, sürahi ve testileri, en sonunda ise kapakları yerleştirir. Bütün bu nesnelerin her birini de kalın ve yassı tezekler, kuru keten tohumu, buğday ve susam küspesi (sapları) ile kaplamak gerekir. Ateş yakılır ve böylece pişirme işlemi başlar. Ateşin sönmeye yüz tuttuğu her seferde yukarıda sözü edilen kuru saplardan eklemelidir. Bu işlem sabahın erken saatlerinden akşama kadar devam eder. İmdi ateşi canlandırmaya son verir ve ertesi sabaha kadar beklerler. İşte o zaman,  pişmiş ve kırmızımtırak bir renge bürünmüş olan kapları küllerin altından çıkarmaya başlarlar [7].

Alevor, Palu’nun Abder köyünün çömleğiyle ünlü olduğuna da işaret eder. Yemek yapmada kullanılan tencere şekilli bu kabın tek farkı ağzına yakın iki tarafında kulplara sahip olmasıdır. Abder köyü dağlık bir yörede yer almakta ve sakinleri genellikle çömlekçilikle uğraşan Kürtlerden oluşmaktadır. Bunların ürettiği çömlekler nadir ve güzel olmakla kalmayıp aynı zamanda bir porselen parlaklığına sahiptir [8].

Solda: kilden bir çömlek, budug (ya da bıdug). Sağda: içinde yoğurt ya da yağ saklanan, serig tabir edilen bir başka çömlek (Kaynak: P. Der Movsesyan, Ermeni köy evi, 1894, Viyana).

Ayakkabıcılık

Palu kentinde Avrupa ayakkabı, galoş, yemeni, pabuç gibi farklı çeşitlerde ayakkabılar hazırlanır [9]. Alevor, Palu kasabası içinde üretilenler hakkında ayrıntılar verir. Örneğin ham ya da tabaklanmış deriden oluşan çarokh (ya da çarukh [çarık]) en kullanışlı ayakkabılardandır. Çarığın arka tarafı değirmi bir şekilde, ön tarafı ise köşeli olarak dikilmiş, çembersi ağız kısmının bütün kenarı boyunca yekdiğerine 1 santim mesafeli delikler açılmıştır. Bu deliklerin içinden, çarığı sağlamlaştırmaya yarayan deri bir bağcık (sırım ya da sicim) geçirirler. Ham deriden hazırlanmış çarıkları kuruyup sertleşeceğini düşünerek genellikle yazın kullanmazlar. Tabaklanmış deri ise tersine, yumuşaklığını daima muhafaza eder. Çarık daha ziyade genel kullanımlı ve çoğu zaman tarlada çalışırken giyilen bir ayakkabıdır. Daha resmi günlerde giyilen ise Palu köylerindeki ayakkabıcıların ihtisası olmayıp kentli ustalar tarafından üretilen yemenidir. Yemeni kırmızı ya da siyah Avrupa deriden yapılır. Burnu sivri ve biraz yukarı kalkık olup topuksuz, altı ise tamamen düzdür. Alevor’un aktardığına göre kentli Palulular çok yemeni giyerler. Bu arada kentliler ve köylüler daha az sıklıkla olmakla birlikte, ayakkabının çok daha zarif ve işlenmiş bir çeşidini, aynı zamanda Avrupa ayakkabı diye adlandırdıkları kundurayı da giyerler.  Bir de yemeniye çok benzeyen, kırmızı bir yüzü ve 1-1,5 santim yüksekliğinde demirden bir topuğu olan çedik var. Çedik bir kadın ayakkabısıdır [10].

Marangozluk ve doğramacılık

Söz konusu zanaatın Palu kasabasındaki başlıca ürünleri evlerin mobilya ve döşemeleri, merkeplere  giydirilen hamutlar, ahşap kovalar ve masalardır. Palu’da bu zanaatı icra edenler Ermenilerdir [11]. Bağin köyünün Ermeni marangozları kulag (kuğa da tabir edilir) üretimleriyle ünlüdürler. Bunlar testerelenmiş, inceltilerek çember şeklini almış tahtalardan yapılma, kovayı andıran kaplardır. Kulaglar su kabı niyetine kullanılır; aynı zamanda içine süt, yoğurt, torakh [torak, çökelek] ve yağ doldurulur. Bağinliler bu ve ahşaptan yapılma diğer ürünlerini katırlara yükleyip Palu’nun Ermeni ve Kürt köylerine, keza Diyarbakır ve Harput’a kadar satmaya götürürler [12].

Erzıngayonk ailesinin Havav köyünde bir marangoz atölyesi bulunmaktaydı. Atölyenin temellerini Erzincan’dan gelip Havav’a yerleşen Atam Ağa atmıştı. Onun işine oğlu Minas devam eder. Minas öldükten sonra atölyenin başına oğlu Sahag Usta geçer. Sahag’ın üç oğlu Nigoğos, Kevork ve Atam Ustalar da babalarına katılırlar. Bunlar usta zanaatkârlar olup ürettikleri eşyalar yalnızca Havav’da değil, aynı zamanda çevre köylerde çokça aranmaktadır [13].

Gadarigyan Havav üzerine yazdığı kitapta Sahag Usta ve üç oğlunun atölyelerine dair belge niteliğinde birçok ayrıntı verir. Onlar hem ziraatçı hem de marangozdurlar. Atölyeleri evlerine bitişik zemin katta yer almaktadır. Zanaatın gerektirdiği birçok aleti: tırpan,  hızar, keski, çekiç, eğe, zımpara kâğıdı, rende, cetvel, pergel, balta, keser, testere, bıçak vs. orada bulabilirsiniz. Atölyede kulag, döven, el arabası, eğirmen, saban, boyunduruk, çırçır gibi çeşitli zirai aletler hazırlanmaktadır. Müşterileri arasında Sahag Ustanın mal takas ettiği çok sayıda köylü Kürt vardı. Usta sattığı mala karşılık örneğin yünden örülmüş çorap, odun ya da yemiş alırdı. Melkon Kasbaryan ve Boğos Tsakhsuryan da Havav’ın doğramacı-marangozları arasında hatırlanan isimlerdir [14].

Katırcılık

Bu, coğrafi mevkii nedeniyle dış dünyadan hayli soyutlanmış bulunan Palu’da oldukça yaygın bir iştir. Dolayısıyla, ticari faaliyetlerde katırcılara her zaman ihtiyaç duyulmaktadır. Katırcılık tehlikelerden uzak bir iş değil. Katırcı, iklim ve tabiat şartlarıyla mücadelenin yanı sıra, bir yerden diğerine taşıdığı malı muhtemel eşkıyalara karşı korumakla da yükümlüdür. Bu yüzden, örneğin Ermeni Bağin köyünün katırcılarının sık sık,
kervana eşlik ve önderlik eden mahalli Kürtler kiraladıklarını biliyoruz. Kervan genellikle Kürt olan hırsızlarla karşı karşıya geldiğinde ise eşlikçi Kürt’ün rolü onlarla konuşarak ya da rüşvet vererek tehlikeyi bertaraf etmekti [15].

Yağcılık

Palu’nun Ermeni köyü Bağin yağ ticaretiyle ün yapmıştır. Ermeni köylüler bu işi uzmanlık düzeyine yükseltmiş ve hayvani yağı Palu kazasının yanı sıra çevre illere; Harput, Mezire (Mamuret ül-Aziz), Urfa, Mardin, Siverek, Diyarbakır ve Malatya’ya da satmaktadırlar. Bağinli tüccarlar içyağını bizzat hazırladıkları tulumların içine doldurur ve adı geçen ticaret merkezlerine doğru yollanırlar. Nakledilen yağın taze kalması için yolculuk gece vakti yapılır. Dikkat çekici olan şu ki Bağinliler yağ üretimiyle bizzat ilgilenmezler. Aslında bu maddeyi Mayıs’tan itibaren komşu ya da çevre Kürt, Kürt-Zaza köylerinden temin ederler. Böylece Ermeni ve Kürt köylüler arasında mal takası yapılır. Hazırladıkları içyağına karşılık Kürtler Bağinlilerden genellikle Bağin’in uzmanlık alanı olan kulaglar (ulba), yani kovaya benzeyen ahşap kaplar alırlar. Kürt yağcı, mahalli tüccarların kendisini daima aldatacağından emin olduğu yakın ya da uzak çevre pazarlara bizzat gitmektense yağını doğrudan Bağinliye satmayı tercih eder [16].

Bağinlilerin bu yolculukları gruplar halinde, yağcı kervanlarıyla gerçekleştirilir. Böylece, köylü tüccar sekiz ay kadar bir zamanı dışarlarda geçirir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu iş birtakım ailelerde zaten ticari bir yoldaşlık mahiyeti kazanmıştı. Khimatyanlar, Khodoyanlar, Oğgasyanlar, Avedisyanlar, Mahdesyanlar, Derderyanlar ve Khıroyanlar söz konusu ticaretle uğraşan ünlü ailelerdir. Bu birçok aile yağcılık pazarını kendi aralarında paylaşmış; yani her bir tüccar ailenin yağını satın aldığı kendine ait bir Kürt köyü var idi [17].

Taşçılık-duvarcılık

Özellikle Havav köyü, çevresindeki yapı taşı, değirmen taşı ve kireçtaşı madenlerinin varlığı düşünüldüğünde taşçılık zanaatıyla tanınmıştır.  Ampagumyan-Yeğiazaryan ailesinin üyeleri köyün usta taş işçileridir.  Bunlar mezar taşları, çeşme taşları, tekneler, yapı taşları, değirmen taşları ve zeytinyağı imalathanelerinde kullanılan sıkma taşları üretirler [18]. Taş işçileri çoğu zaman duvar işçileridir de. Üstelik aralarından en ustaları sonradan ünlü mimar-kalfalar olmuşlardır. Örneğin anne-babası Sason’dan Havav’a göç etmiş olan Khalfa Mardiros Boranyan ünlü bir isimdir. O yeniden inşa edilen, Palu kentinin karşısındaki Aradzani (Murat) suyunun üzerinden geçen Kılkılug köprüsünün mimarıdır. Garabed Hampartsumyan Havav’da yaşayan bir diğer mimar. Belli bir süre ihtisasını tamamladığı ve çeşitli resmi binaların, konakların ve şehir hamamlarının mimarlığını yaptığı İstanbul’da bulunur. Keza bu dönemde Osmanlı payitahtında kurulan ve köylerindeki okula maddi yardımlarını esirgemeyen Havav Eğitimseverler [Usumnasirats] Cemiyetinin faal üyesidir. Birçok taşralı Ermeni Ermeni karşıtı 1895 kırımlarından sonra İstanbul’dan sürgün edilir ve baba yurtlarına dönmek zorunda kalırlar. Garabed Hampartsumyan da bunların arasındadır. Yeniden Havav’a yerleşir ve mimarlık sahasında verimli bir faaliyet gösterir. Onun yönetiminde Diyarbakır, Çarsancak, Mezire (Mamuret ül-Aziz) ve Harput’ta binalar inşa edilir. Hem Boranyan hem de Hampartsumyan Sultan tarafından madalyalarla ödüllendirilirler [19]. Mıkhsi Bağdig ve Mıkhsi Margos biraderler, keza Kalfa Garabed de [20] Havav’daki mimar kalfalardandır.

Aradzani (Doğu Fırat ya da Murat) suyu üzerinde yolculuk (Kaynak: Ernst Lohmann, Skizzen und Bilder aus dem Orient, Frankfurt, 1899).

Palu kasabasındaki zanaatlar

Grayyan, Palu kenti hakkındaki çalışmasında, yukarıda bahsi geçen zanaatlardan başka diğer zanaatlar ve ticarethanelerin varlığına dair kısa bilgiler verir. Nitekim perakendeciler her çeşit maldan biraz satarlar ve genellikle Ermenilerdir. Palu’daki manav ve zerzevatçıların çoğunun Türk olduğunu yine ondan öğreniyoruz. Birinci Dünya Harbinin arifesinde kentin Karekin Kürkciyan adlı bir eczacısı, onun da Misak Aleksanyan nam bir yardımcısı ve Khoren Giragosian nam bir çırağı vardır. Adı geçen Misak Aleksanyan fotoğrafçılıkla da uğraşır. Yine aynı dönemde Palu’da bir de dişçi bulunmaktadır. Zanaatkârlar içinde, hepsi de Ermeni olan terziler, saatçılar eksik değildir. Keza kentin yüzük, bilezik, küpe, kemer, gerdanlık, enfiye ve tütün tabakaları, khaçlar ve kilise sofra takımları yapan kuyumcuları Ermeni’dir. Bunlara ek olarak Palu’nun demircileri, bakırcıları, tenekecileri, dericileri, hamutçuları [semercileri] ve nalbantları da yine Ermeni’dir. Nalbantlar yalnız hayvan nallamazlar; aynı zamanda köylerden kente gelen köylülerin yük hayvanlarına tahsis ettikleri hanlara sahiptirler. Bu hayvanlar, Kürt ya da Ermeni sahipleri kentte alışveriş yaparlarken akşama, yani köylülerin eve dönüş saatine kadar söz konusu hanlarda bakım görürler. Nalbant Mığsi Gırbuşyan’ın hanı bu çeşit binalar arasında ünlüdür. Palulu nalbantlar hayvanların çiftleştirilmeleriyle de uğraşırlar [21].

Yeniden Grayyan’ın kitabına dayanarak, kentin kasaplarının Türkler ve Ermeniler olduklarını, değirmencilik ve berberlik zanaatlarının da bu iki grup arasında paylaşıldığını öğreniyoruz. Birçok diğer yerleşmede olduğu gibi burada da berberler aynı zamanda diş çeken, kan alan ve halka özgü ilaçlar hazırlayan halk hekimleridirler. Dükkânlarında fesler, çeşitli şapkalar ve bunları süsleyen püsküller bulabileceğiniz Türkler ile Ermeniler şapkacılıkla da uğraşırlar. Şapkacılarda, kırışmış ve yamulmuş fesleri ısıtılarak düzeltmeye yarayan kalıplar da bulmak mümkündür. Keza özellikle çitari [ipek ve pamukla dokunan bir çeşit çizgili kumaş] üretimiyle tanınan dokumacılık büyük çapta Ermenilere has bir zanaattır. Kentin çeşitli dokumalar üzerine kalıplara oyulmuş çiçek ve kuş resimleri basan basmacıları da Türkler ve Ermenilerdir. Bu ürünler perde, masa örtüsü ya da yorgan yüzü niyetine kullanılır. Ekmekçiler, katırcılar, kahvehane sahipleri daha çok Türklerden oluşmaktadır. Palu’nun yegâne sarrafları, Birinci Dünya Harbi patlak verene kadar, Garabed Efendi Takacıyan ve oğlu Krikor idi
[22].

Palu’dan manzaralar (Kaynak: Ernst Lohmann, Skizzen und Bilder aus dem Orient, Frankfurt, 1899)

  • [1] Papaz Harutyun Sarkisyan (Alevor), Palu:ir sovoruytnerı, gırtagan yev imatsagan vicagı yev parparı (Palu: adetleri, eğitim ve entelektüellik durumu ve lehçesi [Բալու: իր սովորոյթները, կրթական ու իմացական վիճակը եւ բարբառը]) (Ermenice), yay. ‘Sahag-Mesrob’, Kahire, 1932, s. 326.
  • [2] Badmutyun Bağnadan (Bağin Yurdunun Tarihi [Պատմութիւն Պաղնատան]), yay. Bağin Köyü Yeniden İnşa ve Eğitim Cemiyeti (Ermenice), basımevi ‘Hayrenik’, Boston 1966, s. 112-114.
  • [3] Mesrob Grayyan, Palu: Palui gyanken arnıvadz badgerner, huşer, çapadzo kertıvadzner yev artsag eçer (Palu: Palu hayatından alınmış resimler, hatıralar, manzum eserler ve düzyazılar [Բալու. Բալուի կեանքէն առնուած պատկերներ, յուշեր, չափածոյ քերթուածներ եւ արձակ էջեր,]) (Ermenice), yay. Kilikya Katolikosluğu, 1965, Antilyas, s.117.
  • [4] Dikran S. Papazyan, Badmutyun Palu Havav Kyuği (Palu Havav Köyü Tarihi [Պատմութիւն Բալու Հաւաւ գիւղի]) (Ermenice), yay. Mışag, Beyrut, 1960, s. 145.
  • [5] Papaz Harutyun Sarkisyan (Alevor), a.g.e., s. 210-211.
  • [6] a.y., s. 210-211, 216.
  • [7] a.y., s. 216-217.
  • [8] a.y., s. 213-214.  
  • [9] Grayyan, a.g.e., s. 126.
  • [10] Papaz Harutyun Sarkisyan (Alevor), a.g.e., 328-329.
  • [11] Grayyan, a.g.e., s. 127.
  • [12] Badmutyun Bağnadan, a.g.e., s. 110-112.
  • [13] Papazyan, a. g. e., s. 161.
  • [14] Boğos Gadarigyan, Maradz Cırakner (Sönmüş kandiller [Մարած ճրագներ]) (Ermenice), New York, 1950, s. 13, 84-109.
  • [15] Badmutyun Bağnadan, a.g.e., s. 114-116.
  • [16] a.y., s. 107-110.
  • [17] a.y.
  • [18] Papazyan, a. g. e., s. 145-146.
  • [19] a.y., s. 155-157.
  • [20] Gadarigyan, a. g. e., s. 32; Papazyan, a. g. e., s. 158-159, 207.  
  • [21] Grayyan, a.g.e., s. 126-128.
  • [22] a.y., s. 126-129.