Palancıyan Koleksiyonu - Pire, Yunanistan
Yazar: Ani Apikyan, çeviren: Sevan Değirmenciyan, 27/12/2023 (son değişiklik: 27/12/2023). Bu sayfa Atina'nın “Armenika” dergisi ile iş birliği yapılarak hazırlanmıştır.
Bu makale ile Palancıyan ailesinin hikayesini anlatacağız. 1880’lerde Amasya’da başlayan ve günümüze kadar Palatex Şirketi adı altında devam eden canlı ekonomik ve ticari faaliyet bu hikayenin önemli bir ekseni. Bu şirket Pire Limanı’nın batısında, Ayos Dionisios (Eski Lipazmata kamp alanı) bölgesine yakın bulunmakta.
Makale temel olarak iki kısımdan oluşmakta: İlk kısımda ailenin Palancıyan tarafı, ikinci kısımlaysa Ütücüyan ve Kestanyan tarafı anlatılacak. Bu sayfada dikkatinize sunulan bilgilerin önemli bir kısmı Sergo Palancıyan ile yaptığımız söyleşiler sonucunda bir araya getirilmiştir. Makale Sergo’nun annesi Adrine-Takuhi Palancıyan (kızlık soyismi Ütücüyan) tarafından kaleme alınan “Ömür Dönemi” adlı Yunanca kitapta (Ο κύκλος της ζωής) verilen bilgilere de dayanmakta. Makale, bu geniş aile tarihinin bir özeti.
Palancıyan Tarafı (Amasya, İzmir, Pire)
Artin Palancıyan 1890’da Amasya şehrinde doğdu. Hovhannes ve Lusaper Palancıyan (kızlık soyismi Topalyan) çiftinin oğluydu. Çiftin, Hagop, Kurken, Sergo ve Alis adlı evlatları da vardı. Artin en küçükleriydi. Hovhannes ve Lusaper Palancıyan’ın Amasya’da dokumacı atölyeleri vardı ve burada çarşaf, örtü, perde gibi pamuklu kumaşlar örüyorlardı. Dokumacılık bir aile mesleği idi. Erkek çocuklar okuldan eve döndüklerinde ebeveylerine yardım eder, anne tel çeker, baba dokuma iplikleri üzerinde çalışır, evlatlar ise kumaşları katlar ve dizerlerdi.
Adrine-Takuhi Palancıyan kitabında Amasya’da meydana gelen kırım ve sürgün gibi kitlesel şiddet olaylarını tasvir eder. Palancıyan ailesinin fertleri de bu olayların kurbanı olmuşlardır. Bu olayların ne zaman meydana geldikleri belli değil, fakat kuvvetle muhtemel bahsi geçenler 1915 Soykırımı sırasında yaşananlar. Anlatı, Artin’in yakında yaşanacak felaketi öngörüp Amasya’yı terketmesi ile başlar. Böylece o gelecek korkunç felaketten de kaçabilmiştir. Daha sonra Adrine Amasya’da yaşanan kitlesel şiddeti tasvir eder. Türk ordusu şehrin Ermeni sakinlerini toplayıp, hepsini birden tehcire çıkarır. Zorunlu göç sırasında meydana gelen vahşi saldırılardan kurtulmak için, Alis kendisini nehre atar ve boğulur. Kızına yardıma koşmayı deneyen anne Lusaper Türk jandarmalarının açtığı ateş sonrasında katledilir. Lusaper’in eşi Hovhannes de tehcir sırasında katledilir. Adrine-Takuhi Palancıyan kitabında Hovhannes ve Lusaper’in diğer evladları Hagop, Kurken ve Sergo’nun da nehre atladıklarını yazar. Türk jandarmaları onlara ateş açar. Kurken katledilir, Hagop kurtulur, Sergo ise kaybolur. Yıllar sonra, ailenin Sergo’yu nihayi olarak kayıp saydığı bir sırada, tesadüfen onun tornu ortaya çıkar. 1960 senesinde Milan’da dedesinin Osmanlı’nın baskılarından kurtulduğunu, Artin ve Onnig adında iki oğlunun ve Alis adında bir kızının olduğunu teyit eder.
Şimdiyeniden Hovhannes ve Lusaper’in Soykırım’dan kısa bir süre önce memleketi Amasya’dan ayrılan diğer oğlu Artin’in hikayesine dönelim. İzmir’e varır ve orada bir iş bulmaya gayret eder. Sabah akşam devamlı bir çorap fabrikasında çalışmaya başlar. Patronu olan Yeprem Efendi Artin’i diğer çalışanlardan ayrı tutar, sıkça evine davet eder. Amacı, bu genç erkeği kızı ile evlendirmekti. Artin ilk fırsatta fabrikayı terk eder ve bu durumdan kaçar. Fakat İzmir’de kalmaya devam etmektedir. Birikimleri ile bir dokuma tezgahı alır ve kiralık bir odanın köşesine yerleştirir. Devamlı dokumacılık yapar; Osmanlı ordusu için çorap örer ve iş hayatında giderek başarılar elde etmeye başlar. Bir Pazar günü İzmir’de deniz kıyısındayken, Artin sağ kurtulan erkek kardeşi Hagop’a rastlar tesadüfen. Bu karşılaşmanın tarihi belli değil, fakat Hagop kendisinin ve ailesinin tüm hikayesini anlatır.
İki kardeş, Hagop ve Artin beraber çalışmaya ve dokuma tezgahında beraberce çorap örmeye başlar. Aylar sonra, daha büyük bir ev kiralar, üç dokuma tezgahı satın alır ve çorap imalatına başarıyla devam ederler. Artin hacı olmak için Kudüs’ü ziyaret etmek ister. Bu adak ziyaretinin nedeni ise kendisinin ve erkek kardeşinin Türklerin şiddetinden sağ kurtulmalarıydı. Bu yolculuk sırasında Artin 15 yaşında olan ve İzmirli olan Yeranuhi Topalyan ile tanışır. Gençler birbirine aşık olur. İnanç ziyaretinden dönüşte Artin evlenmek için İzmir’de Yeranuhi’yi arar. Fakat Yeranuhi, aile fertlerinin tümünün Soykırım sırasında katledildiği Afyonkarahisar’daydı. Kırım sırasında Yeranuhi 10 yaşında bir kız çocuğuydu ve şans eseri bir düğüne katılmak için İzmir’de, akrabalarının yanında bulunmaktaydı.
Artin ve Yeranuhi evlenir ve dört çocukları olur: Üç oğlan; Onnig, Azad ve Sergo, bir de kız Alis. Sergo ve Alis küçük yaşta ölür. Yeranuhi sadece ilköğrenim okuluna gitmişti. Temel uğraşı dantelcilikti. Artin ise okuma ve yazmayı kendiliğinden öğrenmişti. Matematikte becerikliydi, sivri bir zekaya sahipti. Artin ve Yeranuhi mutluydu ve beraber çalışıyorlardı. İşlerini geliştirmek için gayret göstermekten çekinmezler. İtalya’dan dokumacılık makineleri ithal edip, çalışmaya başlar ve zenginliklerini büyütürler.
İzmir Felaketi’nin henüz yaşanmadığı 1922 tarihinde, Artin tehlieyi öngörüp, kardeşi Hagop ile birlikte dokumacılık alanında iş ortaklarına sahip oldukları İtalya’ya gitmeye karar verir. Artin Yeranuhi’ye de ilk fırsatta İzmir’i terk etmesini salık verir. Öyle de olur…
İzmir Felaketi’nin başında Yeranuhi tüm altın ve paraları başörtüsünün altında saklayıp, 4 yaşında olan Onnig ve 2 yaşında olan Azad ile beraber evden çıkarlar. Önce Yahudi komşularına sığınır, daha sonra limana doğru yol alırlar. Bir İtalyan gemisinin kaptanından ailecek gemiye binebilmek için Yeranuhi izin ister. Kaptan kabul eder ve Yeranuhi’nin kararlılığına hayran olup gemide onlara bir kamara tahsis eder. Gemi Pire Limanı’na demir atar. Yeranuhi ve çocukları buradan bir trene biner ve Larisa şehrine giderler. Artin’in kuzeni Hacı Ağavni burada yaşıyordu. Üç hafta sonra da Artin İtalya’dan Larisa’ya ulaşır. Daha sonra hepsi birlikte Atina’ya taşınırlar.
Palancıyan Dokumhanesi (Psyri, Pire)
Atina’ya vardıklarında, Psyri mahallesinde dört odalı bir ev kiralar ve ailenin geçimini sağlamak adına dokumacılığa devam etme kararı alırlar. Artin iki ahşap dokuma tezgahı yapar ve onları evin bir odasına yerleştirir. Evin avlusunu işlenmiş iplikleri haşlamak, boyamak ve onları çubuklar üzerinde kurutmak için kullanırlar. Artin iplik boyalarını Almanya’dan ithal eder. Havlu, örtü, çarşaf, kumaş imalatı yaparlar. Bunlar Atina merkez çarşısında kolaylıkla alıcı buluyordu. Palancıyan Dokumhanesi’nin temelleri işte böyle tesis edilir.
Onnig ve Azad Atina bölgesinde bulunan Leondios adında, o dönem modern ve gelişmiş bir eğitim kurumu olarak tanınan bir Yunan-Fransız okuluna devam etmeye başlar.
Birkaç sene sonra Artin Palancıyan ve ailesi Pire limanı yakınında bulunan “Lipazmata” göçmen kampına taşınıp, atölyeleri için daha büyük ve daha uygun bir yer kiralarlar. Tezgah sayısı 40’a yükselmişti. Atölyede çalışan işçilerin çoğu Ermeni kadınlardı. Fakat hükümet daha sonra atölyelerde çalışan işçilerin çoğunun Yunan asıllı olmasını gerektiren bir yasa çıkarır. Yeranuhi atölye imalatını sırtına alıp, farklı yerlere gider ve onları satardı. O dönem dokumacılık mesleği Yunanistan’da pek gelişmiş değildi. Dolayısıyla Palancıyan şirketi büyümek ve gelir getiren bir inisiyatif olmak yolunda uygun bir zemin bulmuştu.
Bu dönemde Artin Palancıyan elektrik üreten bir makine icat eder ve dokuma tezgahlarını elektrik gücü ile çalıştırmaya başlar. Bu icat sayesinde atölye ve kendi evleri için de elektrik ışığı sağlama imkanı olur. Yani Artin aslında bir elektrik ağı yaratmıştı ve bu ağdan çevre sakinleri de bir ücret karşılığında faydalanmaya başlarlar. İlerde, “Power” şirketinin Atike bölgesine elektri sağlayacağı ve bu ağın gelişimine katkı sunanları ödüllendireceğini duyduğunda, Artin atölye ve yakın çevresinde elektrik direkleri dikip bu imkandan faydalanmaya başlar.
“Balkania” Hamamı (“Lutra Palancıyan” adı ile de bilinir)
Artin Palancıyan 1933 yılında, Pire yakınlarında bulunan Trapetsona bölgesinde “Balkania” veya “Palancıyan” adında umumi bir hamam kurar. O dönemde sağlık sorunları ve onlar için çözümler bulmak zordu, çünkü evlerde banyo yoktu, susuzluk hakimdi ve ülke nüfusu da göçmenlerin gelmesi ile artmıştı. Dolayısıyla umumi hamamlar bir zaruret halini alır ve böylece Pire ve ülkenin diğer şehirlerinde umumi ve şahsi çeşitli hamamlar faaliyet göstermeye başlar. Bunlardan bazıları doğu tarzında hizmet sunmaktaydı, bazıları ise batılı bir halde şifa banyolarıydı.
“Balkania” (“Palancıyan” adi ile de bilinen) hamam bu iki farklı tarzda da hizmet verebiliyordu. Tüm bölgede büyüklük ve ihtişamları ile ünlenmişlerdi. Burada Ermeniler çalışıyor, aile üyeleri ve akrabalar ise personelin bir kısmını oluşturmaktaydı. Bu hamam ağının müşterileri farklı sınıf, cins ve millete ait kişilerdi. Mermer yapılı bu hamamlarda iki oda vardı. Bunlardan biri müşterilerin kıyafetlerini koyabildikleri kıyafet odasıydı, diğeri ise istirahat ve yıkanma odasıydı. Başlıca hamam bir mermer kubbeye sahipti ve en üstte bulunan kısımda camdan yuvarlak pencereler vardı. Gün ışığı buradan içeri girerdi. Mermerler yatağa benzer ince taş bir bloğa sahipti. Borulardan geçen sıcak su nedeni ile burası hep sıcak kalırdı. Sıcak ve soğuk suyun bulunduğu bir küçük mermer havuz da vardı. Bu başlıca hamam dışında, altıgen büyük bir odada bir Roma hamamı bulunurdu. Bunun etrafında müşterilerin ayaklarını soktukları farklı derinliklerde kurnalar bulunurdu. Hamamın merkezinde kadınlara tahsis edilmiş altıgen sıcak bir mermer vardı. “Balkania” hamamı geniş bir arazisi üzerine inşa edilmişti. Devasa bir palmiye ağacı bahçeyi süslüyordu. Orada bir kahvehane vardı ve müşteriler özellikle cumartesi günleri lezzetli yemekler ve farklı içkiler tadardı. “Balkania” hamamı yaklaşık 40 sene faaliyet gösterir. Günümüde hamamın mimari yapısı tamamen muhafaza edilmiş ve güzel bir sanat okuluna dönüştürülmüştür.
“Palancıyan Lutra” adı ile de bilinen “Balkania” hamamının günümzdeki görünümü. Şu an sanat okulu olarak faaliyet göstermekte.
“Palancıyan Lutra” adı ile de bilinen “Balkania” hamamının günümzdeki görünümü. Şu an sanat okulu olarak faaliyet göstermekte.
İkinci Dünya Savaşı Yılları
1930 yılında Artin ve Yeranuhi Palancıyan evladları ile beraber kuzey Atina bölgesinde bulunan Psychiko bölgesinde taşınır. Onnig Palancıyan gençlik yıllarından itibaren aile işlerine katılım gösterir ve her şekilde geliştirmeye çalışır. “Jacquard” model dokuma tezgahlarını Yunanistan’a ithal etmek için farklı Avrupa ülkelerini ziyaret eder (İngiltere, İsveç, Almanya, Avusturya). Dokumacılık o dönem bu Avrupa ülkelerinde büyük bir gelişim göstermişti.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan Almanya tarafından işgal edilir. Bu sırada ülkedeki tüm fabrikalar faaliyetlerini durdurur. “Palancıyan” Dokumhanesi’nde bulunan tüm kumaş ve üretim Psychiko’da bulunan aile evine götürülür, fakat en sonunda Almanlar tümüne el koyar. Fakat Onnig işsiz kalmaz. Savaş yıllarında uluslararası borsada altın ticareti ile uğraşır ve büyük kâr elde eder. Savaş sona erdikten sonra Yunanistan’daki tüm fabrikalar açılır ve “Palancıyan” dokumhanesi de Palatex adı ile yeniden faaliyete başlar. Şirket bugüne kadar varlığını muhafaza etmektedir.
Palancıyan Dokumhanesi’nin, Yunanistan Ekonomi Bakanlığı tarafından verilmiş, 1937 tarihli kuruluş belgesi.
Aralık 1943 tarihinde Onnig Palancıyan, “Palancıyan” dokumhanesi için Alman fabrikalarından çeşitli dokuma tezgahları sipariş etmek için Viyana’ya seyahat eder. Adrine-Takuhi Ütücüyan (Yunanca yayınlanan anılarında soyadı Utuncuyan olarak geçiyor) ile de burada tanışır. Almanca bilen Adrine “Palancıyan” firmasının Alman şirletleri ile yapacağı yazışmaları üstlenir. Adrine savaş yıllarında Avusturya’da bulunan çeşitli insanların yardımına koşmaya her zaman hazır olmuştur.
Adrine ve Onnig birbirine aşık olur, Viyana’da nişanlanır, daha sonra da resmi nikah kıyarlar. Savaşın bu zor yıllarında Yunanistan’a taşınma kararı verirler. Fakat bu seyahat maceralı olur ve 29 gün sürer. Nihayet Psychiko’daki evlerine yorgun argın varırlar. Birkaç ay sonra çift dini nikah kıyar.
1945’de Yunanistan’da iç savaş başlar ve ülke siyasi ve ekonomik ciddi bir istikrarsız durumun içine düşer. Bu şartlar altında Onnig Arjantin’e gitmeye, orada da dokumacılıkla uğraşmaya ve bir fabrika açmaya karar verir. Yunanistan’dan Güney ve Kuzey Amerika’ya, özellikle Kanada ve Arjantin’e büyük bir göç dalgasının yaşandığı yıllardı. Yüzlerce aile Yunanistan’tan ayrılıp, Montreal ve Buenos Aires’e yerleşmekteydi. Onnig de Arjantin’e ulaşır, ailesi ise Yunanistan’da kalır. Bu yolculuğun 1946 yılında yapıldığı tahmin edilmekte. Fakat Amerikan ülkelerine göç dalgası, yerel hükümetlerin yeni gelenlerin ikamet sağlamaları konusunda zorluklar çıkarmasına paralel olarak giderek azalır. Öyle ki göçmenlerden bir kısmı Yunanistan’a geri döner. Onnig de iki sene Arjantin’de kaldıktan sonra Yunanistan’a döner ve yeniden ailesine kavuşur. Kısa bir zaman sonra Onnig bu sefer de İngiltere’nin Manchester şehrine gider. Burada kaldığı altı ay zarfında “Jacquard” model dokuma makinelerinin kullanımını öğrenir. Daha sonra yeniden Yunanistan’a döner.
Onnig ve Adrine dört evlat sahibi olur; Artin (1945), Sergo (1949), Alis (1953) ve Zabel (1966). Artin dokuma makinesi uzmanı olur, Sergo ise günümüze kadar “Palatex” firmasının müdürü. 2008’de dokuma fabrikası kapanır. Arazinin yarısı üzerine bir bina inşa edilir, diğer yarısı ise yakın bir gelecekte yıkılacak. “Palatex” firması 2008’de eski dokumhanenin karşısında bulunan bir yere taşınır ve günümüze kadar da faaliyetlerine orada devam etmektedir. Alis fabrikanın ürettiği kıyafetlerin ticareti ile meşgul, Zabel ise firmanın güvenlik danışmanı. Artin Palancıyan 1947’de vefat eder. Artin’in eşi Yeranuhi ise 1969’da hayata gözlerini yumar.
Adrine-Takuhi Ütücüyan’ın baba tarafından büyük babası olan Apraham Ütücüyan Vanlıydı. Apraham 13 yaşında İstanbul’a göç eder. 1895’de Abdülhamid döneminde Ermenilere karşı yapılan kırım sırasında Apraham’ın tüm aile fertleri katledilir. Apraham’a İstanbul’da Kevork Sahagyan yardımcı olur. Kevork Apraham’ın yeni bir hayat kurması adına elinden gelen yardımı esirgemez. Apraham, Kevork Sahagyan’ın matbaasında çalışmaya başlar. Başlarda matbaada basılan gazetelerin dağıtımını yaparken, sonraları gazete ile ilgili görevler üstlenmeye başlar ve böylece gazetecilik mesleğinin kapılarını önünde açılır. Yayınladığı makaleler sayesinde Apraham, İstanbul Ermeni basınında giderek bir yer edinmeye başlar. Maalesef Apraham’ın İstanbul’da yayınlanan hangi gazetelerde makaleler yayınladığını bilmiyoruz.
Apraham İstanbul’da Takuhi (soyadı meçhul) ile tanışır. Aşık olur ve bir ay sonra, Şubat 1888’de evlenirler. 1889’da Krikor adını verdikleri çocukları doğar. Apraham Osmanlı yönetimi tarafından tutuklanır: Bundan sonraki kaderi hakkında maalesef bilgi sahibi değiliz. Adrine anılarında tutuklamanın olduğu belli bir tarih vermez. Muhtemelen Sultan Abdülhamid döneminde olmalı.
Takuhi yalnız kalır. Evladına azami ölçü ve seviyede eğitim ve öğrenim sağlama konusunda elinden geleni ardına koymaz. Krikor Kadıköy’de bulunan Aramyan Okulu’na (ilerde Aramyan-Uncuyan adını alacak) gider. Krikor aynı zamanda Kadıköy kilisesi muganni topluluğu ve korosuna üye idi. Tarihi bilinmese de, Takuhi’nin Krikor henüz 9 yaşındayken veremden öldüğünü biliyoruz. Krikor iyi bir öğrenciydi. Aramyan Okulu’nda kendisine küçük bir oda tahsis edilir ve orada yaşamaya başlar. Krikor okulun en iyi öğrencisi olur. 14 yaşında Türkçe, İngilizce, Ermenice, Almanca ve Fransızca dillerine hakimdi.
Okulu bitirdiktan sonra bir sene Aramyan Okulu’nda öğretmen olarak görev yapar. Daha sonra okul müdürlüğü birkaç öğrenci ile beraber kendisine Romanya’ya gidip, orada görev yapmalarını önerir. Romanya’da onlardan bazıları orada bulunan Ermeni okullarında öğretmenlik yapar, diğerleri ise yerel Ermeni basınında gazetecilikle uğraşır. Krikor üç yıl boyunca Romanya’nın Suceava kentinde bulunan Ermeni kilisesinin başmugannisi görevini yürütür. Daha sonra Bulgaristan’a geçer bu öğretmenlik yapar.
1910 yılında Krikor Viyana’ya yerleşir. Stepan ve Diruhi Simonyan’ların evine yerleşen Krikor, ev sahibinin doğu halıları satılan halıcı dükkanında çalışır. Krikor aynı zamanda Viyana’da görev yapan Ermeni din görevlisi ile tanışır. Pazar ayinlerine katılmaya başlar. Krikor Almanca ve Türkçeye hakim olduğu için, kendisine Berlitz yabancı diller okulunda Türkçe ve Türk tarihi dersleri vermesi önerilir.
Krikor’un işleri yolundadır. 1917 tarihinde Macar sarayına davet edilir. Tallos’ta (günümüzde Tomášikovo) Joseph Palffy-Daun’i eşi Düşes Marie Esterhazy’e Türkçe ders verecektir. Macaristan’a taşınır ve saray hayatının savurganlığı ve bolluğu içinde yaşamaya başlar. Fakat diğer taraftan hayat Krikor için tekdüzeydi. Öyle ki beş ay sonra Viyana’ya döner ve öğretmenliğe devam eder.
Viyana’da bir üniversitede (adı meçul) Türkçe öğretim görevlisi olarak göreve getirilir. Fakat mutluluğu uzun sürmez, çünkü Aralık 1917 tarihinde Avusturya polisi Osmanlı ordusundan firar ettiği gerekçesi ile kendisini tutuklar. Osmanlı İmparatorluğu’na teslim edilmesine karar verilir. Olay Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Osmanlı İmparatorluğu ile müttefik olduğu Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanmaktadır. Polisler eşliğinde İstanbul’a dönüş yolunda Sofya’da (Bulgaristan) mola verirler. Krikor orada tesadüfen Hagop Börekçiyan adlı eski bir sınıf arkadaşına rastlar. Börekçiyan’ın yardımı ile kaçar. Arkadaşı kendisine özel bir oda ayarlar. Krikor altı ay boyunca gizlice burada yaşar. İzole yaşanan bu dönemde, Krikor Bulgarca öğrenir. Daha sonra Hagop imkansızı gerçekleştirip, Krikor için Aram Ütücüyan adı ile sahte bir pasaport çıkartır.
Krikor (nam-ı diğer Aram) Ütücüyan hemen Sofya’da bir ev kiralar, haznedar olarak bir Alman bankasında çalışmaya başlar, Pazar günleri de S. Hagop kilisesinde diyakos olarak hizmet eder. Krikor’un hayatı Sofya’da doğal bir hal alır. Bir Pazar ayini sonrasında Zabel Kestanyan ile tanışır. Birbilerine aşık olur ve 1923’de bir tören ile nişanlanır, hemen sonrasında ise dini nikahla evlenirler. 1925 yılında Adrine-Takuhi Ütücüyan adını verdikleri kızları Sofya’da doğar.
Kestanyan ailesi aslen Eğin/Agınlıydı. Zabel’in babası Nigoğos Kestanyan Eğin’den İstanbul’a, oradan da Bulgaristan’ın Ruse (Rusçuk) şehrine göç etmişti. İstanbullu olan Minever ile evlenmiş ve on iki çocukları olmuştu. Bu çocuklardan sadece beşi uzun yaşayabilmişti; Filomen, Kohar, Zabel, Eliz adları ile dört kız ve Kevork adında bir erkek.
1927 yılında Bulgaristan Ruhani Önderi Başepiskopos Stepanos Hovagimyan tarafından bu ülkede papaz takdis edilir ve Yeğişe ismini alır. Daha sonra Viyana’ya döner ve Ermeni cemaatinin din görevlisi olur.
1929 yılında çiftin ikinci çocuğu, Aram doğar. Bir binanın 6. katını meşgul eden Ermeni kilisesi, Ütücüyan ailesinin yaşadığı dairenin bitişiğindeydi. Kilise büyük bir salondaydı. Mihraba çıkmak için üç basamak vardı. Kırmızı perdeler ise mihrabın iki yanını süslüyordu. Mihrabın üzerinde 18. yy. eseri olan bir Meryem Ana ikonası vardı. Mihraptan iki metre ötede ise org duruyordu. Duvarlar kırmızı kağıt ile kaplanmış ve üzerine ikonalar asılmıştı. Kilisenin sağ tarafına ise Vartanlar savaşını tasvir eden bir tablo asılmıştı.
Adrine-Takuhi ve Aram eğitimlerini o dönem şehrin en iyi okullarından birinden alır. Adrine-Takuhi müzik ve şarkıya dair büyük bir sevgi besliyordu ve Viyana Kilise Müziği Üniversitesi’nde müzik eğitimi alır. Piyano ve kilise müziği alanında başarılar elde eder.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Avusturya Faşist Almanya tarafından ilhak edilir ve Alman birlikleri Avusturya’ya girer(Anschluss, 1938). Sonrasında umumi savaş başlar. Adrine hatıralarında Viyana’daki Yahudi nüfusa karşı başlayan Nazi baskıları hakkında tanıklıklar sunar.
Savaş koşullarından dolayı temel besinler sadece karne ile alınabiliyordu. Papaz Yeğişe Ütücüyan kaçkın Yahudiler ve firari askerler için elinden geleni yapıyordu. Kilise çatısı altında onlardan çoğuna güvenli bir çatı sunuyordu. Bu firari askerlerden çoğu Ermeni idi. Önceden Kızıl Ordu saflarında yer alan bu askerler, operasyonlar sırasında Alman ordusu tarafından esir alınmışlardı. 1941’de Nazi yönetimi Kızıl Ordu’dan aldıkları yüzbinlerce esir askerlerden Ostlegion (Doğu Lejyonu) kurmuşlardı. Buradaki askerlerden çoğu Rus ve Ukraynalılardı. 1942 yılı başlarında daha küçük, ayrı lejyonlar da kurulur. Bunlar daha az sayıda olan milletlerden müteşekkildi. Türkistan Lejyonu (Kazaklar, Özbekler, Türkmenler ve Tacikler), daha sonra isim değiştirip Azerbaycan Lejyonu olacak olan Kafkas İslam Lejyonu, Gürcü Lejyonu, Ermeni Lejyonu, Kuzey Kafkas Lejyonu (Osetler, Çeçenler, Abhazlar vs.) ve Volga-Tatar Lejyonu bunlar arasında sayılabilir. Tüm bu askeri birlikler Alman orduları safında Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmalıydı.
Savaş yıllarında Papaz Yeğişe yardıma muhtaç Avusturyalı ve Ermeni yurttaşlar için güvenli bir limandı. Adrine de babasının yardımsever çalışmalarına yardımcı olmaktaydı. Almancayı iyi biliyordu ve bu nedenle Naziler tarafından tutuklanmış ve Ermenice konuşan esirler lehine çeviriler yapması için Gestapo veya farklı bakanlıklar tarafından sıkça çağrılıyordu. Adrine’nin görevinin sadece çeviri olmadığını söylemek gerekir. Sıkça bu esirleri savunur ve onları sert cezalardan muaf tutardı.
Papaz Yeğişe’nin dileklerinden biri de Alman ordusuna hizmet eden Ermeni Lejyonu askerleri için ayin yapmaktı. Uzun süren başvurular sonucunda, Nazi yönetiminden izin alabilir. Viyana Ermeni Kilisesi Ruhani Kurulu eşliğinde, Papaz Yeğişe Ermeni Lejyonu’nun konumlandığı Polonya’ya gider. Kendi önderliğinde ayin yapılır ve askerler komünyon alır. Kızıl Ordu’daki Ermeni askerlerden çoğu o güne kadar kiliseye girmemiş, komünyon dahi almamıştı.
Papaz Yeğişe Ütücüyan Polonya’da, II. Dünya Savaşı sırasında. Polonya’da konuşlanmış ve Alman ordusuna hizmet eden Ermeni Lejyonu askerleri için ayin yaptığı sırada görüyoruz kendisini. 1941 yılında, Nazi yönetimi Kızıl Ordu’dan esir alınan yüz binlerce askerle Ostlegion’u (Doğu Lejyonu) kurmuşlardı. Lejyonda bulunan askerlerin büyük bir kısmı Rus ve Okraynalıydı. 1942 başlarında daha küçük milletlerden esir alınan askerlerden de küçük birlikler kurulur. Böylece Türkmenistan Lejyonu (Kazaklar, Özbekler, Türkmenler ve Tacikler), kısa sürede isim değiştirip Azerbaycan Lejyonu adını alacak Kafkas İslam Lejyonu kurulur. Gürcü Lejyonu, Ermeni Lejyonu, Kuzey Kafkas veya Dağlılar Lejyonu (Osetler, Çeçenler, Aphazlar vs.) ve Volga-Tatar Lejyonu da kurulur. Bu askeri birlikler Alman orduları safında Sovyetler Birliği’ne karşı savaşacaktı.
Eşi Zabel’in vefatından sonra, Papaz Yeğişe 1949’da Paris’e geçer. Paris Ruhani Önderi Başepiskopos Ardavazt Sürmeyen bundan böyle bekarlık yemini eden kendisini rahiplik mertebesine yükseltir. Rahip Yeğişe Viyana’ya döner ve ruhani görevine devam eder. 1958 yılında vefat eder.
Gördüğümüz üzere, Adrine Onnig Palancıyan ile Viyana’da tanışır. Onlar aşık olur ve Yunanistan’a yerleşir. 1960’lardan 1990’lı yıllara kadar Adrine Atina S. Krikor Lusavoriç Kilisesi Kadınlar Kolu Başkanı olmuştu. Şiirler yazmıştır. 2008’de bu makalenin başlıca kaynağı olan anıları yayımlanmıştır.
Üstrahip Yeğişe Ütücüyan’ın (Viyana) Yeranuhi Palancıyan’a (Atina) yazdığı 19 Mart 1952 tarihli mektup. Mektupta, Rahip Yeğişe, kızı Adrine Palancıyan’ın (kızlık soyadı Ütücüyan) Viyana’ya ziyaretlerine gelmiş olmasından dolayı mutluluğunu iletmekte. Mektuptan aynı zamanda Viyana Ermeni Apostolik kilisesinin adresini de öğreniyoruz: I., Dominikanerbastei 10.