Kudüs, 1919. Ermeni Devrim Federasyonu-Taşnagtsutyun üyesi bir grup genç. Harutyun Avedyan ayakta, sağdan ikinci.

Avedyan Arşivi – Montreal

Çeviren: Sevan Değirmenciyan, 05/10/23 (Güncelleme 05/10/23).

Ailede anılan ve kayda geçen en eski kişi daha çok Avedoğlu Artin adıyla tanınan Harutyun Avedyan. Aile içindeki yazılı olmayan geleneğe göre, Avedyan’lar Kilikya’daki Feke (Vahga) Kalesi’nin sahibi olan prens soyundan gelmekteydi. Harutyun Avedyan 19. yüzyıl ortalarına doğmuştu. Cesur ve fedakar bir geç olarak ünlenmişti ve Adana’da yaşıyordu. O yıllarda Kozan ve Adana’dan Kudüs’e doğru Ermenilerin yaptığı adak ziyaretleri epeyce tehlikeliydi, çünkü yol üzerinde bir çok soyguncu ve harami bulunmaktaydı ve bunlar ziyaretçilerin kervanlarına saldırıyordu. Kafilelere eşlik etmesi ve onların güvenli bir şekilde yolculuğunu sağlaması için aranan kişi Avedoğlu Artin’di. Paskalya döneminde Kudüs’e doğru yola çıkan bu ziyaretçi kafilelerine atının üzerinde ve silahı omzunda eşlik eden kişi Avedoğlu Artin’di. Bazen yol üzerinde haramilerle çatışmaya girdiği de olurdu.

Avedoğlu Artin aynı zamanda mülk sahibiydi. Anavarza/Anarzapa bölgesinde 15 adet tarım arazisine sahipti. Ailenin muhafaza ettiği tapular bu yazılanların kanıtı. 9 Haziran 1919 tarihli ve Sis/Kozan sancağı Fransız idarecisi Yüzbaşı Tayarta’ya yazdıkları mektupta, Avedoğlu Artin’in evlatları Misak, Sarkis ve Diran bu arazilerin aidiyet sorunun başarılı bir şekilde kendi yararlarına çözümlenmesi için müdahale etmesini istiyorlar. Mektuptan bu arazilerin zamanında el değiştirdiğini anlıyoruz. Mektubun yazarları arazilerin Avedyan ailesin elinden alınmasının usulsüz bir şekilde yapıldığını iddia etmektedir.

Avedoğlu Artin Adana’da Mermar Oğlu Apraham Ağa’nın kızı olan Yeğisapet Mermaryan (Ağsa Hanım) ile evlenir. Meymaryan’lar Adana’nın önemli ve zengin ailelerinden biriydi. Sayeni Balyan anılarında, onların evinde Marsiya’dan özellikle bu görev için Adana’ya gelmiş Fransız bir öğretmenin çalıştığını yazar. Sayeni Balyan’a göre, Meymaryan’lar Adana’nın günlük hayatına Batılı alışkalıklar kazandırmak açısından öncü olmuşlardır. Örneğin, masa etrafında oturup yemek konusunda ilk onlardı. O zamana kadar geleneksel olan alçak bir masa yani kürsü etrafında, bağdaş kurup yemekti. Yeğisapet, veya kendisine verdikleri isimle, Avedoğlu Ağsa Hanım, anlatılana göre, Adana’da Batılı anlamda ilk kadın elbisesini giyinen kişilerden biriydi. Adanalı kadınlar genelde şalvar giyinir ve bellerine de birkaç kez vücut çevrelerine doladıkları bir kırma şal bağlarlardı. Bu yeni elbisesi ile Yeğisapet ilk kez sokağa çıktığında, çocuklar etafında koşturup, şöyle bağırır:

Madama, madama,
Heç benzemez adama.

Yeğisapet eve döndüğünde bu elbiseyi bir daha giyinmeme kararı alır. Fakat kısa bir zaman sonra bu alafranka yenilikler Adana’daki yüksek sınıfa ait kadınlar tarafından da benimsenir.
 

Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Tezkere Misak Efendi Avedyan’a ait, baba adı Artin Ağa. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Tezkere Misak Efendi Avedyan’a ait, baba adı Artin Ağa. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Öjeni Avedyan’a ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Misak Efendi. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Öjeni Avedyan’a ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Misak Efendi. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Sayeni Avedyan’a ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Misak Efendi. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Sayeni Avedyan’a ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Misak Efendi. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.

Yeğisapet Bedros adında bir kardeşe sahipti. Genç yaşında verem olur ve vefat eder.

Artin Efendi Adana’da İran Konsolosu temsilcisi olur. İran hükümeti belli ki onun bu çalışmasından memnundu ve bu memnuniyetinin bir nişanesi olarak kendisine altın sırmalı kadife yaka ve yelek hediye etmişti. Fakat daha anlamlı olan hediye bir nergile idi. Bu hediye Artin Efendi’nin çevresinde hemen büyük bir üne kavuşur. İnsanlarbir metre uzunluğa ve altın kaplama bir marpuca sahip bu nargileyi görmek için ziyaret ediyorlardı. 1909 Adana Kırımı sırasında bu nargile de bir çok eşya ile beraber talan edilir.

Yeğisapet ve Artin’in 7-8 çocuğu olur. Hepsi de doğumlarından hemen sonra vefat eder. En nihayetinde iki çocukları daha olur ve onlar sağ kalır. Onlardan biri Abdülmesih, diğeri ise Sayeni. Bu isimler ilginç. Avedyanlar gibi imanlı Hristiyan bir aile tabii ki evlatları için Kutsal Kitap isimleri seçecekti. Dolayısıyla bu iki ismin de özel bir hikayesi var.

Adana’nın varlıklı Ermeni aileleri yazları Gülek Yaylası adında, sakinlerinin genelde Arap Alevilerin (Fellah) olduğu havadar bir yere giderdi. Bu Fellahlardan biri rüyasında yaşlı birini görür. Yaşlı kişi kendisine şu mesajı verir: “Ağsa Hanım bir oğlan ve bir de kız doğuracak. Onların adını Abdülmesih ve Sayeni koymalı. Daha sonları onları Muş Sultani S. Garabed Manastırı’na ziyarete götürmeli. Tüm bunları yaptıktan sonra yeni doğanlar uzun yaşayabilir.” Rüya Fellah kadına üç kere daha görünür. En sonunda kadın Ağsa Hanımı bulur ve tekrarlanan bu rüyayı kendisine anlatır. Ağsa Hanım heyecanlanır ve Fellah kadına bir çok hediye verip kendisini yolcular.

Bundan sonra arka arkaya Abdülmesih ve Sayeni, ve Sarkis ve Diran adında iki erkek çocuk doğar ve hepsi de yaşar.

Sayeni Balyan anılarında Sayeni ve Abdülmesih’in geleneksel bir Hristiyan hikayesinin kahramanları olduğunu yazar. Onlar kardeşdi ve İsrail’deki ilk Hristiyanlar arasıdaydı. Fakat inançları nedeni ile baskı görmüş, katledilmişler. Öldürüldükleri yerde bir çeşme akmaya başlamış ve bu yer bir adak yerine dönüşmüştür.

Fellah kadının gördüğü rüyanın ilk mesajı olan isimlerin kararlaştırılması gerçekleşmişti. Fakat Muş S. Garabed Manastırı’na yapılacak adak ziyaretini öğütleyen ikinci mesajı aile yolların tehlikeli olmasından dolayı gerçekleştiremez. Bunun yerine Kudüs’e haç ziyaretinde bulunurlar. Fakat Ağsa Hanım bu başarısızlıktan dolayı çok üzülmüştü. İleriki yıllarda ailede olan her başarısızlık veya bahtsızlığı Muş’a yapılmayan adak ziyaretine bağlıyordu.

Ağsa’nın kızı Sayeni bu adı sonuna kadar taşır, fakat kardeşi Abdülmesih Misak olarak adlandırılır. Abdülmesih/Misak’ın doğumu anne ve babasına, aynı zamanda akraba ve aile yakınlarına sonsuz bir mutluluk bahşeder. Aile yakınlarından biri de Manug Bey’di. Manug Bey yeni doğan bebeği görmek için ziyarete gelirken, beraberinde zümrüt taşlardan yapılmış bir broşu da hediye olarak getirir. Bu broşu aile Elmas Çiçek olarak anmıştır. Aile, yaşadığı farklı göçlere, kırımlara, yıkımlara karşın, elmas çiçeği hep de yanında muhafaza edebilmiştir. Bu değerli emanet günümüze kadar Avedyan ailiesinin günümüz temsilcilerinin yanında olmaya devam ediyor.

Sayeni 16 yaşında verem olur ve vefat eder. Artin Ağa kızına ithafen sıkça söylediği bir şiir yazar:

Hey, güzeller serfirazı mahtabanım çocuk
Sen cefakârın elinden büküldü belim çocuk.
Hey vah seni geç bulup tez yitiren anne babaya…
Hey, felek çarkın kırılsın bu bana nispet midir?
Beni güldürmedin, güldürme bırak ömrüm viran olsun…

Misak Avedyan (1862-1941) eğitimine Adana’da başladıktan bir sonra sonra İstanbul’a gönderilir. Burada Getronagan Okulu’ndan mezun olur. Sarkis ve Diran Adana Apkaryan Okulu’na gider. Misak mühendis-mimardı. Fakat hangi üniversiteden mezun olduğunu bilmiyoruz. Bir ihtimal, Getronagan Okulu’nu bitirdikten sonra Misak İstanbul Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi görmüştü.

Misak Avedyan Rebeka Avedyan (Arabyan) ile evlenir ve dört çocuğu olur; Harutyun (1902), Öjeni (1904), Sayeni (1909), Sion (1913). Rebeka Stepan ve Hanım’ın kızıydı.

Adana’da Ermeni kırımının ilk etabının başladığı Nisan 1909’da Avedyan ve komşuları ve akrabaları olan Meymeryan ailesinin fertleri evlerinin karşısında bulunan Cizvit okuluna sığınır ve Osmanlı ordusunun müdahale ettiği ve huzurun sağlandığı ana kadar orada kalırlar. Kırımların bu ilk ayağında Avedyan ailesinin bir çok akrabası katledilir; Soğomon Arabyan (Misak Avedyan’ın eşi Rebeka’nın kardeşi), Rebeka’nın babası Stepan Arabyan, başka akrabalar; Nazaret Dakesyan, Garabed Donburyan, Samuel Domburyan, Marta Domburyan.

Daha sonra doğrudan resmi ordunun da katılım gösterdiği Adana kırımının ikinci ayağı başlar. Kırımdan hemen önce Misak Efendi Avedyan’ın ahbabı olan Ahmet adında bir çavuş Avedyanların evini ziyaret eder. Tasarlanan kırımın haberini gizlice iletip, Avedyan ailesine Ermeni mahallesini hemen terk etmelerini ve şehirden uzaklaşmalarını salık verir. Ahmet Adana’ya gönderilen Osmanlı ordusuna mensuptu. Silahlı olarak Avedyan ailesini Ermeni mahallesinden uzaklaştırır ve onları tren garına ulaştırır. Avedyan’lar trene binip Mersin’e doğru yola çıkarlar. Buradan da bir gemiye binip Mısır’a geçerler.

Misak Ahmet’i ilk kez mühendis olarak Adana vilayetinin dağlık bölgelerine atandığı dönemde tanımıştı. Burada yanına bir dilenci gelir. Dilenci Ahmet’tir. Misak’ın yardımcıları kendisini uzaklaştırmak ister, fakat Misak müdahale eder, Ahmet’in hikayesini dinler ve onu yanına hizmetkârı olarak işe alır. Kısa bir sürede samimileşirler ve bu çalışma zamanı içinde ağabey-kardeş gibi olurlar. Daha sonra Misak Adana’ya döner ve Ahmet’le olan bağını yitirir. Ahmet ilerde Osmanlı ordusunda hizmete başlar ve çavuş olur. Orduyla Adana’ya vardığında, hayatını ve rütbesini tehlikeye atarak ilk fırsatta Misak ve ailesine yardımcı olmak ister.

Bir süre Mısır’da kaldıktan sonra, Avedyan ailesi Adana’ya döner. Burada Ermeni mahallesinin büyük bir kısmı gibi evlerini de yakılmış bir halde bulurlar.

Avedyan ailesi 1915 tarihine kadar Adana’da yaşamaya devam eder. Soykırım başladığında Adana Ermenileri için de tehcir emri çıkar. Büyük bilinmeyene doğru yola çıkmaya hazırlandıkları o dehşet günlerinde, Avedyanların evine bir zabıta gelir ve Misak Avedyan’ı bir yere götürmek için emir aldığını söyler. Aile, Misak’ın önce hapishaneye, daha sonra da katledilmeye götürüleceğini sanır. Misak evden ayrılır, fakat kendisini görmek isteyenin Miralay Hamdi olduğu anlaşılır.

Vaktinde, Misak’ın babası Artin Ağa Hamdi ile yakınlaşmıştı. Fakat bir gün Hamdi birini öldürür ve idama mahkum edilir. Artin Ağa para verip kendisini idamdan kurtarır. Bu Soykırım günlerinde askeri yüksek rütbelere ulaşan Hamdi, Avedyan ailesini himayesi altına almaya karar vermişti. Misak Hamdi’ye IV. Ordu Komutanı ve Adana eski valisi Ahmet Cemal Paşa’ya bir telgraf gönderdiğini ve kendisini askeri yollar inşaatına gözlemci olarak tayin etmesini rica ettiğini söyler. Hamdi kısa bir süre sonra Halep’e gideceğini ve ihtiyaç olduğu takdirde Misak’ın kendisine başvurabileceğini söyler.

Cemal Paşa Misak’ın telgrafına olumlu cevap verir ve bu sayede Avedyan ailesi Adana’dan Filistin’e doğru yola çıkar. Halep’e yolculuk tehcir edilen Ermenilerin oluşturduğu kafilelerle birlikte gerçekleşir. Avedyanların arabasında arabacının yanında bir koruma oturmuştu ve Türk bayrağı çekilmişti. Bunlar kendilerini diğer tehcir edilenlerden ayırıyordu. Yedi kişiden oluşan aile bu şekilde Halep’e doğru yola çıkar.

Akhseye [Ağsa, Yeğisapet] ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Apraham. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Akhseye [Ağsa, Yeğisapet] ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Apraham. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Misak Efendi’nin eşi Perki’ye [Rebeka] ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Stepan, anne adı Khanım. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.
Misak Efendi’nin eşi Perki’ye [Rebeka] ait Osmanlı devleti nüfus tezkeresi. Baba adı; Stepan, anne adı Khanım. Doğum yeri; Adana. Mahallesi; Tekke-i Zemyan.

Katma toplama kampına ulaşırlar. Misak’ın elinde kurtuluş demek olan Cemal Paşa’nın telgrafı vardır. Çünkü tehcir edilenlerin bir çoğu Katma’dan Der Zor’a gönderiliyordu. Bu telgraf sayesinde Avedyan ailesi kısa bir süre Katma’da kaldıktan sonra Halep’e ulaşır. Burada Baron Otel’de kalırlar. Fakat Türk jandarmalar onlara rahat vermez. Bir taraftan Misak ailecek Filistin’e geçmeye çalışırken, Türk jandarmalar her adımda aile fertlerini sorguluyorlardı. Onları tutuklanmaktan kurtaran her seferinde Cemal Paşa’nın telgrafı oluyordu. Fakat bir keresinde Türk bir jandarma bu telgrafın sahte olduğunu söyler ve aileyi tutuklamaya karar verir. Misak Miralay Hamdi Bey’e başvurur. Hamdi Bey derhal müdahale eder ve Misak ve ailesinin Kudüs’e geçmesini organize eder.

Sekiz gün Halep’te kaldıktan sonra Avedyan ailesi tren yoluyla Şam’a, oradan da Kudüs’e geçer ve S. Hagop Ermeni Manastırı’na yerleşir. Savaş yıllarında Misak Osmanlı ordusu için hendekler, köprüler ve yollar inşa etmekle meşguldü. Misak sıkça Ermeni sürgünleri işe alıyordu, onlar böylece yiyecek bulabiliyor ve başka yerlere tehcir edilmekten kurtuluyorlardı. Misak’ın oğlu Harutyun o yıllarda genç yaşına rağmen babasının yardımcısıydı.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avedyan ailesi yeniden Adana’ya döner. Şehirdeki evleri olduğu gibi kalmıştı, fakat bağ evleri tamamen yıkılmış, ağaçlar ise kesilmişti. Misak ve Rebeka’nın oğlu Harutyun bir süre daha Kudüs’te kalmaya devam eder. Mütarekeden sonra Kudüs’teki S. Jozef Koleji’ne devam etmeye başlar. 1919’da kendisi de Adana’ya döner ve burada Kilikya Getronagan Okulu’na, daha sonra ise Apkaryan Okulu’na gider. Harutyun Adana Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnagtsutyun) çocuk, daha sonra gençlik örgütlerinin çalışmalarına katılır.

Avedyanlar bu halde birkaç sene Adana’da yaşamaya devam eder. 1921’de Kilikya Ermenilerinin son tehciri yaşanır. Avedyan ailesinin fertleri Aralık 1921’de Kıbrıs’a geçer ve Nikosya’ya yerleşir. Misak Avedyan Melkonyan Eğitim Kurumu’nun inşasında görev üstlenir ve ilerde de kurumun depo sorumlusu olur. Harutyun Nikosya’daki Ermeni Devrimci Federasyonu-Taşnagtsutyun’un Merkez Komitesinde yer alıyordu. 1926’da Paris’e geçer ve École Spéciale des Travaux Publics’de mühendislik-mimarlık eğitimi alır. 1931’de eğitimini bitirir ve birkaç sene mühendis olarak Paris’te çalışır.

Avedyanlar yedi sene Kıbrıs’ta kaldıktan sonra Beyrut’a taşınır. 1934’te Harutyun da Beyrut’tan gelir ve ailesi ile Beyrut’ta birleşir. Lübnan’da Harutyun’un inşa ettiği binalar arasında Jamhur’da bulunan Cizvit koleji ve Bikfaya’daki S. Asdvadzadzin kilisesi de bulunuyor. 1937’de Mari Gabraş ile evlenir ve üç evladı olur; Sirella, Astrid ve Diran. Harutyun 1969’da vefat eder.

Harutyun’un kız kardeşi Öjeni Avedyan (Balyan) Adana Aşkhenyan Okulu’na, daha sonra ise Adana Hripsimyants Okulu’na gider. 1922-1931 yıllarında Nikosya Melikyan Okulu’nda, daha sonra ise Melkonyan Eğitim Kurumu’nda öğretmenlik yapar. Ailecek Beyrut’a taşıntıkdan sonra da öğretmenlik mesleğine devam eder. 1932-1935 yıllarında Beyrut’taki S. Nışan Okulu’nda görev yapar. Ermeni Yardım Haçı’na üyeydi, uzun yıllar S. Nışan Kilisesi Kadınlar Kolu yönetiminde yer almıştı. Hayg Balyan ile evlenmiş ve üç çocuğa sahip olmuştu; Ardzvig, Anahid, Alenuş. Öjeni 1981’de vefat eder.

Sayeni Beyrut’a geldiktan sonra kız kardeşi gibi S. Nışan Okulu’nda öğretmenlik yapar. 1934’de Melidos Balyan ile evlenir ve iki oğlu olur; Vaçe ve Zareh. 1946’da Sayeni ve ailesi Sovyet Ermenistanı’na hicret eder ve Girovagan şehrine (Vayots Tzor) yerleşir. 1978’de Sovyetler Birliği’nden çıkma izni alırlar ve ABD’ye gider ve Los Angelos’a yerleşirler. Sayeni 2000 yılında vafet eder.

Sion Beyrut’da babasının inşşat faaliyetlerinin yardımcısı olur. 1945’de Fimi Bedrosyan ile evlenir ve iki çocuğu olur; Misak ve Silvana. Eşi vefat ettikten sonra Emili ile yeniden evlenir ve Şahan adlı bir oğlu olur.

Misak Avedyan 1940’da Beyrıt’da vefat eder. Eşi Rebeka Avedyan (Arabyan) ise 1949’da hayata gözlerini yumar.

Kaynaklar

  • Sayeni Balyan, Stalin Günlerinden Anılar, Los Angelos, 1988.
  • Sayeni Balyan, Avedyan Ailesi Hatıratı (neşredilmemiş).
  • Püzant Yeğyayan (ed.), Adana Ermenileri Tarihi, Kilikya Ermeni Katolikosluğu Matbaası, Anthilias, 1970.
  • Harutyun Avedyan (Vefatının Kırkı vesilesi ile), Aztag, 17 Ocak 1970, 43. Yıl, Sayı 266 (11531), Beyrut.
  • Diran Avedyan’ın (Montreal) sözlü tanıklığı.